Neler olmuş, neler?
Devamını okuSandman nedir? Bu soruya en basitten başlayıp giderek çetrefilleşen bir yanıt yakışır sanırım tıpkı çizgi romanların giderek genişleyen evreni gibi. 1989 yılında DC Comics’in çatısı altında ve Neil Gaiman’ın yaratıcı yazarlığının baharında olduğu bir dönemde başlar Sandman’in macerası.
Öncelikle Sandman bizi biz yapan hikâyeler hakkında bir hikâye. Bunu çoğu zaman anlatmayı pek sevdiği ana öyküye organik biçimde eklemlenen minik öykülerinden anlayabiliyoruz. Konu rüyalar ve yaşamın ta kendisi olunca da Gaiman önümüze uçsuz bucaksız bir umman koyuyor. Bu her bölümünde ayrı bir kötünün alt edildiği, sözler bitince yumrukların konuştuğu bir çizgi roman değil. Bu sözlerin ve anlamların her şey demek olduğu bir evren ve burada Thor’la Loki’nin de yeri var, yıllarca uyumuş ve ancak yaşlandığında uyanmış sıradan bir kadının da. Gaiman ilk sayılardan itibaren Morpheus yani Düş’ün kardeşleri Sonsuzlar’dan bahseder. Her biri bir kavramın suret bulmuş hali olan bu tuhaf aile bütün olarak bizim düşlerimiz, arzularımız, hatıratlarımız, yıkımlarımız, deliliğimiz, umutsuzluğumuz ve nihayetinde faniliğimizi temsil ederler. Bazı öykülerde Sandman görünmez bile, bazısında olay onunla ilgilidir veya şöyle bir gözüküp kayıp da olabilir. İçimizdeki karmaşık hisler gibidir Düş’ün ailesiyle olan muhabbeti, bazen diğerleriyle anlaşamaz, bazen de nötrdürler birbirlerine. En iyi ablası Ölüm’le anlaşır çünkü düş de bir gidiştir, “düşüş” ve dönüştür ölüm gibi...
Peki bu 10 ciltlik öyküler derlemesini okumak bize ne kazandırıyor? Başka büyük edebiyat eserleri ne kazandırıyorsa onu sadece. Yani tecrübe, perspektif, hiç uğrayamayacağımız yaşamlara dokunma fırsatı, onları anlama şansı. Bu özgür akışıyla Sandman okuyucuyu hiç ummadığı dönemeçlere sokarak sürekli şaşırtır, edebiyat tarihine göndermelerle doludur, heyecanlandırır ve içinizdeki o harika hissetme, muhteşem bir şeylere tanık olma hissini uyandırır. Özellikle 4. cilt olan Sisler Mevsimi benim bugüne kadar okuduğum en iyi öykü olabilir bir çizgi romandaki, hatta birçok romanı da sollayabilir. Ki buna Gaiman’ın buradaki fikri genişleterek kullandığı American Gods da dâhil.
Bizim tüm karanlık ve aydınlık yönlerimizle ilgili Sandman ve tüm klasik olmuş edebiyat eserleri gibi sizi gerçekliğin sıkıcı ikliminden alıp rüyaların ve öykülerin o büyüleyici anaforuna fırlatıp serbest “düş”üşe bırakıyor. - Eren
1. Ana Yazı
2. Baskılar
4. Yan Öyküler
5. Dizisinde Bizi Neler Bekliyor?
6. 24 Saat
Seksenler sonu, doksanlar başı; Amerikan çizgi romancılığında pelerinliler köşe kapmaca oynarken, rüyalara dair bir rüya gibi başlayıp biten, öykülere dair bir öykü Sandman. Güzel sade düşlerin, çöken bela karabasanların ve içine balıklama dalınan gündüz hülyalarının geldiği bir diyarın ve o diyarın hem kendisi hem de efendisi olan Dream’in, yani namı diğer Morpheus’un hikâyesini anlatıyor.
Morpheus, evrendeki, canlıların yaşamlarına yön veren kimi kavramların vücut bulmuş hallerinden oluşan The Endless (Ebediler) ailesinin en yaşlı üçüncü üyesi. Kader, Ölüm, Düş, Yıkım, Umutsuzluk, İhtiras ve Hezeyan’dan oluşan bu ailedeki herkes adını aldığı kavramın evrendeki doğal işleyişini yönetmekten de sorumlu. Ana karakterimiz, ablası olan Ölüm’ü ele geçirmeye niyetlenen bir tarikat lideri tarafından, onun yerine hata kaza yakalanınca 70 yıl süren bir esaret altına alınıyor ve hayal gücünün beşiği olan diyarından uzak düşüyor. Canlılar rüyalarından ziyadesiyle yoksun, rüyalar ve karabasanlar da onlara hükmedecek üst merciinin yokluğunda evrende başıboş kalıyorlar. Yetmiş yıl boyunca doğal bir şekilde düş göremeyen evren de, o evrene rüyalarını taşıyamayan doğal kudret de buna bağlı olarak ciddi değişimler geçiriyor. Morpheus serbest kaldığı andan itibaren yokluğun doğurduğu sonuçlarla ilgilenmeye başlıyor başlamasına ama bu uğurda girdiği yolun onu getireceği noktadan habersiz.
Neil Gaiman, Rüyalar Lordu’nun milyarlarca yıllık yaşamındaki esaretten doğma bu kırılma noktasını temel alarak, Morpheus’un geçmişine ve geleceğine zikzaklar çizen, işin içine hem edebiyatı hem de mitolojiyi bol keseden katan bir hikâye örüyor bizlere. Ana karakteri düşlerin, hayal gücünün ve dolayısıyla öykülerin kişileşmiş hali olunca bu kadarı kaçınılmaz oluyor zaten ama Gaiman işi daha öteye götürerek “yazarlık halinin” derinlerine de iniyor. İlhamın, bu ilhamla gelen psikolojik tecridin, öykülerin bazen yazarın, bazen yazardan çıktıktan sonra onları özümseyen kitlenin elinde geçirdiği değişimlerin ilmek ilmek her parçasına işlendiği bir anlatı kurguluyor. Değişimin doğasına ve getirdiği bir tür ölüme de değiniyor. Bunları yaparken türden türe büyük başarıyla atlıyor; bazen korku okuyor, bazen kendinizi bir yol hikâyesinin içinde buluyorsunuz, sonra bir de bakıyorsunuz içinde kaybolduğunuz şey bir peri masalına veya düpedüz diyar fantazyasına dönüşmüş. Serinin bu hoplayıp zıplamaları ona antoloji benzeri bir hissiyat veriyor ama bütününe bakıldığında her şeyin birbirine bağlandığı bir yapı mevcut. Amerikan Tanrıları’nda yenilenen “kendilerine inananlar olduğu ölçüde hayatta kalıp güç sahibi olan tanrı” kavramı gibi, Neil Gaiman edebiyatının temel taşı olan pek çok şeyi de ilk gördüğümüz yer Sandman.
Elbette bir çizgi romanı anlatırken sadece yazarından bahsetmek ayıp etmek oluyor ama öykünün değişken yapısı sebebiyle çok çok kereler çizerden çizere atlayan bir yapıt Sandman. Serinin yayın hayatı boyunca yirmi beşten fazla çizere sahip olduğunu söylesem herhalde dudaklarınızdan ufak bir ıslık sıyrılıp çıkar. Her üç sayı başına yeni bir çizer düşüyor gibi bir şey demek bu ortalamaya vurduğunuzda. Böyle bir daldan dala atlama var işte ortada. Bu yüzden serilerin çizer değiştirmesine kıl kapanlardansanız, Sandman pek size göre bir çizgi roman olmayacaktır. Ha ama yukarıda verdiğim sebepten ötürü, bunun haklı çıkarıldığı bir yapıya sahip olduğu kanısına varabilirsiniz ki doğru bir sonuca varmış olursunuz. Farklı tarzlar arasında geçişler yaparken bu tarzlara uygun çizerlere ev sahipliği yapmışlığı çok çünkü. Yine de bir tepe noktası gördüğünü ve bu tepe noktasının serinin 25. yıldönümü için çıkan The Sandman Overture’u çizen J.H. Williams olduğunu söylemek mümkün; çizerler arasında bir tanrı çünkü kendisi.
Sözün özü, buraya kadar bahsettiğim ve bu dosya içerisinde sıraladığımız pek çok sebepten ötürü bir eşi benzeri daha gelmeyecek bir başyapıt Sandman. Bu yüzden dizisinin yapılıyor olması büyük bir şey. Altından kalkılması, hakkının verilmesi falan çok çok zor olacak gibime geliyor; 200 milyon dolara Jepiter’s Legacy yapabilen Netflix’in o oranla buna hakkını vermek için 1 milyar dolar falan harcaması gerek gibi geliyor bana. Korkuyorum ama bir yandan da Neil Gaiman işe süpervizörlük yapıyor diye umutlanmadan edemiyorum. Umarım söylediği gibi emin ellerdedir, biz de sizi bu dosyayla doğru şekillerde uyarlamasına hazırlamış oluruz... - Onur
Baskılar
Buralarda bir yerlerde DC’nin Sandman yeniden baskılarından otomatik para kazandığını belirtmiştim. Bu yüzden standart karton kapak edisyonlar zaman zaman kapak çizimleri yenilenip yeniden basılıyor. Bu standart edisyonlara ek olarak bir de cafcaflı özel edisyonlar var. Burası gerçekten işin cılkının çıktığı kısım çünkü DC hepsine hükmedecek tek bir muazzam edisyon yapmak yerine her birine farklı albeniler vermeye kasmış. Omnibus denilen 1000’er sayfalık edisyonlar var mesela, ilk ikisiyle ana seriyi, üçüncüsüyle de Neil Gaiman’ın yazdığı ekstra üç hikâyeyi (bkz: yan hikâyeler kutusu) toplayabildiğiniz. Bunların tanesi 150 dolar, bordo siyah bir tasarımları var ve kapkara bir kâğıda basılmışlar. Bunlardan daha da büyük olan, “Absolute” isimli edisyonlar var, bunların da tanesi 100 dolar (ama ana seri dört cilt, ekstraları 2 cilt, daha inceler yani), senaryo taslakları, eskizler gibi ne kadar ıvır zıvır ekstra materyal varsa barındırıyorlar, baskılı karton kutu içinde geliyorlar. Bir de normal şartlar altında en kapsamlı olacak ama muhtemelen herkes gidip bunları alsın istemedikleri için siyah beyaz bastıkları “Annotated” denen edisyonlar var. Bunlar enine geniş kâğıda basılıyorlar ve yanlardaki boşluklarda “şu diyalogda şuna gönderme yaptık, burası bundan esinlendi” ayarında açıklama ve dipnotlar barındırıyorlar.
Bu arada çok parası olanınız varsa, almak veya almayacaksanız da şekil şimallerine bakmak istersiniz diye bunları buraya koyuyorum arkadaşlar sonra küfür etmeyin :) Yoksa normal gelir düzeyinde olanlarımız el mahkûm karton kapak Türkçe edisyonlara talim edecekler. Ülkemizde Sandman’i ilk olarak Arkabahçe basmaya teşebbüs etmişti ancak bir Arkabahçe klasiği olarak yarım bıraktılar ki baskıları felaketti. O dönemin eski kapaklarına sahiplerdi. Sonra Laika devraldı ve ana seriyi tamamlayıp üzerine bir de 11. Cilt diyerek Endless Nights’ı bastı ancak bunları da tam set bulmak pek kolay değil. An itibariyle serinin ülkemizdeki yayıncısı İthaki ve seri nihayet hak ettiği seviyede profesyonel bir çeviriye kavuştu ancak İthaki de henüz sadece ana seriyi tamamladı, Overture, Endless Nights gibi ekstralara girmedi. Dizi gelince onlarla beraber ana seriye muhteşem 30. yıldönümü kapaklarıyla tekrar baskı yapsalar da kitapçı rafları güzellik görse. - Onur
Sandman'in Alametifarikaları
Miğfer: Çağlar önceki bir savaştan kalma bu miğfer Morpheus’un alt ettiği unutulmuş bir tanrının kafatasından yapılmadır ve Düş’ün sembolü olarak kullanılır. Güçlerinin ne olduğu pek bilinmese de kadim bir zaferi anlattığı için hasımlarının kalplerine korku salmak için kullanılıyor olması yüksek ihtimaldir.
Kum Kesesi: Morpheus’un gücünün kaynaklarından biri olan bu sonsuz kumlar, uyuyanların gözlerine serpildiğinde rüya görmelerini sağlar ve ebediyete kadar tükenmeyeceklerdir. Yanlış ellere düştüğünde uyuşturucu benzeri bir bağımlık yaratan bu kumlar türlü çeşitli şekillerde kullanabilirler Düş’ün iradesi doğrultusunda.
Yakut Rüyataşı: Güç taşlarının en büyüğü bu kızıl yakuttur ve Morpheus’un gücünün hatırı sayılır bir kısmını içinde barındırır. Bu taş Sandman’in esaretinin bitmesinin ardından çok yanlış ellere geçerek kötülükle kirlenir ve nihayetinde yok olarak Morpheus’un eksilmiş güçlerini yeniden kazanmasını sağlar.
Morpheus’un Güçleri: Rüyalar lordunun türlü çeşitli yetenekleri vardır. Düşlere hükmedebilmesi gerçeklik üzerinde de hatırı sayılır bir iradesi olduğunu anlatır. İllüzyonlar, çeşitli büyüler, istediği forma bürünebilme, kâbus ve korkulara hükmetme, boyutlar arası seyahat, ölümsüzlük, iyileştirme, ışıkla maddeye söz geçirebilme ve anlatılagelmiş tüm öykülere vakıf olmak onun uçsuz bucaksız yeteneklerinden birkaçıdır.
Düşdünya: Düş’ün diyarı havada yüzen parçalı adalardan ve geniş topraklardan oluşur, bunların ortasında kalesi bulunmaktadır, yüksek tavanlı taht odasından her şeyi görüp takip edebilir. Esir olduğu yıllarda onun güçsüzlüğüne bağlı olarak harap ve bitap düşen Düşdünya onun yeniden gelişiyle kısa sürede eskisinden de ihtişamlı bir yere dönüşerek Morpheus’un görevlerini layığıyla yerine getirmesini sağlar. Sisler Mevsimi öyküsünde saray her boyut ve zamandan misafirleri ağırlamış, pek çoğunun da hayranlığını kazanmıştır. - Eren
Yan Öyküler
Sandman’i özel yapan şeylerden biri bitmiş olması, evet. Sandman’in telif hakları Neil Gaiman’da değil, DC Comics’te, buna da evet. “Peki güç DC’de olduğuna göre Sandman’in sütü çizgi roman tarafında neden sağılmıyor?” diyebilirsiniz ama aslında sağılıyor. Sürüyle farklı edisyondan ve bunların yeniden baskılarından gelen eforsuz paralar bir yana, Neil Gaiman ile DC arasındaki anlaşma, başkasına ana karakterin Morpheus olacağı herhangi bir seri yazdırılmaması ve diğer yan materyallerde Gaiman’a danışılması yönünde. Mevzubahis anlaşma kanunlar önünde geçerliliği olan bir anlaşma değil, DC yönetimi tarafından verilmiş bir söz sadece ancak ilginçtir, bu söze 30 küsur senedir uyuluyor. DC, Alan Moore’la ne kadar kavgalıysa Neil Gaiman’la o kadar iyi anlaşıyor yani. Bu bağlamda da ana seri ciddi ciddi bitebildi ama DC, Neil Gaiman tarafından yazılmamış, burada listeleyemeyeceğimiz kadar yan seri pompalamaktan da geri kalmadı.
Bunlardan ciddi öneme sahip, kalitesiyle adından söz ettiren bir tek isim var, o da bir başka İngiliz İstilası neferi Mike Carey’nin yazdığı Lucifer. Netflix dizisinin sözde uyarlandığı çizgi roman olan Lucifer, The Sandman’in popülaritesine sahip olmasa bile kalite olarak ondan pek de aşağı kalmayan bir çizgi roman. Dizinin Supernatural’dan arak tonuyla alakası da yok, evrensel ölçekte olayların döndüğü, muhteşem bir mitoloji yapı söz konusu. Ha ama ana karakter Lucifer’ın ilk olarak Sandman’de gözükmüş olması dışında Morpheus ve ahalisiyle yolları tekrar kesişmiyor. Yani Sandman’den çıkıyor ama çok başka yerlere gidiyor. Kesinlikle okuyun derim ama.
Neil Gaiman’ın kendisi de rahat durmuş değil bu arada. Yarattığı mitolojiye The Dream Hunters, Endless Nights ve The Sandman Overture olmak üzere 3 önemli öykü daha kattı kendileri. The Dream Hunters, Morpheus’u Japon folklor hikâyelerine yerleştiren, illüstrasyonlarını Final Fantasy severlerin de adını bileceği Yoshitaka Amano’nun yaptığı bir kısa roman. Daha sonra çizimlerini P. Craig Russell’ın yaptığı bir çizgi romana da çevrildi. Endless Nights, Endless ailesinin her bir üyesine adanmış birer bölüm içeren ve bu bölümleri farklı farklı çizerlerin resimlediği bir antoloji. The Sandman Overture ise Gaiman’ın Sandman’in 25. yıldönümü için yazdığı, ana serinin öncesini anlattığı halde sonuna dair sürprizleri bozabildiğinden sonradan okumak gereken, muhteşem çizimlerini J.H. Williams’ın 2 senede yapıp bitirebildiği tam bir göz ziyafeti. Bunların her biri tavsiye edilir. - Onur
Dizisinde Bizi Neler Bekliyor?
Her ne kadar biz Sandman’in Netflix adaptasyonundan 1-2 yıldır haberdar olsak da 90’ların ortasından beri beyazperdeye uyarlanmaya çalışılan bir proje bu. Yıllar boyunca farklı stüdyolarda David Goyer, James Mangold ve Joseph Gordon-Levitt gibi isimlerin elinde dolanan yapım nihayet Nail Gaiman’ın kontrolünde ve Netflix’in bonkör bütçesiyle beyaz ekranlara konuk olacak.
Gaiman’ın kendi sözleriyle bu, eseri ufaktan bir revizyondan geçirme, sağını solunu değiştirip cilalama, bir nevi restorasyon operasyonu. Karşımıza dişi bir Lucifer da çıkacak, siyahi bir Ölüm de. Özellikle Kirby Howell-Baptiste’in Death gibi önemli bir role seçilmesi (ve dürüst olalım siyahi olması) hayranlar arasında bir fırtına kopardı. Bu bol bol ırkçılık kokan tartışmalara hiç bu kadar kızgın görmediğim bir Neil Gaiman noktayı koysa da seri daha en baştan biraz yara aldı diyebilirim. Zamanla toparlanır ama. Zaten şu var ki Gaiman’ın dizideki ana felsefesi “Sandman’i bugün yapıyor olsam nasıl düşünürdüm?” sorusu üzerine şekilleniyor. Örneğin ilk ciltteki olaylar 1989 yerine 2021’de geçecek ki bu da Morpheus için 105 yıllık bir esaret süreci demek. Sırf bu değişiklik bile pek çok taşı yerinden oynatarak bize çok farklı kapılar açabilir ama bu açılan kapılar bizi yine de tanıdık yollara ve olaylara taşıyacak yine Gaiman’ın dediğine göre.
Benim çok sevindiğim bir oyuncu seçimi de Game of Thrones’taki Brienne olarak çok beğenilen Gwendoline Christie’nin Lucifer rolünü alması oldu. Çizgi romanlarda David Bowie’yi anımsatan bir figür olan Lucifer’ın iri yapılı bir kadın suretinde neler yapacağını düşünemiyorum bile. Bu arada Sandman evreninden uyarlanan ama oradaki karakterle artık alakası kalmayan Lucifer dizisindeki başrol Tom Ellis’in de düşünüldüğünü hatırlatalım, son kertede çizgi romana sadık bir Lucifer olsun istenmiş ve Christie seçilmiş. Bir de tabii Morpheus’u oynayacak olan Tom Sturridge var. Hiç makyajsız haliyle bile düşlerin efendisini anımsatan oyuncunun David Thewlis gibi usta bir oyuncunun hayat vereceği John Dee karşısında nasıl bir performans sergileyeceğini aşırı merakla bekliyorum.
Şimdilik yapım ve efektler kısmında da Netflix kesenin ağzını açmış görünüyor ve sinyaller gayet iyi, çıktığı zaman düşlerimizi süsleyecek kadar güzel olmasını dilesek bence fazla abartmış olmayız, zira hayranlar 30 yıldır bu büyülü anı bekliyor. - Eren
24 Saat
Çizgi roman uyarlamalarını izlerken kaynak materyale sadık kalınmamasına kızarız ya hep, yapımcılar da böyle eserleri bire bir uyarlamanın imkânsız olduğunu söylerler hani. Hah, 24 Hour Diner işte tüm bunların palavra olduğunun 32 dakikalık bir kanıtı.
Sandman’in ilk cildindeki 24 Saat adlı öyküden uyarlanan bu kısa film aslına inanılmaz derecede sadık. Öyle ki çizgi romandaki her diyalog, her sahne ve her karakter aynen kullanılmış. Hatta televizyon programları, reklamlar ve şarkılar bile! Ortaya o kadar fevkaladenin fevkinde bir film çıkmış ki inanın hayran yapımı diyesi gelmiyor insanın. Sandman ve Death’i iş başındayken gördüğümüz muhteşem animasyon kısmı da cabası. Umarım dizi de buna yakın olur. - İhsan T.
Tarihteki Önemi
Sandman’in Amerikan çizgi romanlarındaki önemi, popüler olmanın ötesinde şeyler başarmasından geliyor. Her şeyin öncesinde, seksenli yılların başlarında DC Comics, kendi çizgi roman piyasasına sahip olan İngiltere civarlarından yetenek avlamaya başlıyor. O dönem “Britiş” çizgi roman antolojilerinde yazarlık yapan, bugün çoğunlukla V for Vendettta ve Watchmen’den tanıdığımız yazar Alan Moore bu yeteneklerden ortama bomba gibi düşenlerin ilki.
Judge Dredd’in yuvası 2000AD isimli antoloji dergisine yazdıkları editörlerin ilgisini üzerine çekince, Moore DC’de bir korku çizgi romanı olan Swamp Thing’in yazarlığını kapıyor. Moore’un ardından Grant Morrison, Warren Ellis, Garth Ennis gibi pek çok isim geliyor, hatta buna “İngiliz İstilası” deniyor. İngiliz İstilası neferlerinden bir tanesi de Neil Gaiman. Söylediğine göre nasıl ve ne formatta çizgi roman senaryosu yazılır Moore’dan öğrenen Neil Gaiman, birkaç sene sonra DC’nin klasik karakteri Sandman’in yazarlığını yapmak için DC’yle görüşmeye başlıyor.
Burada işler biraz karışıyor ama çizgi roman tarihiyle biraz haşır neşirseniz bunu normal karşılayacaksınız elbet. Bahsi geçen Sandman, bizim Morpheus değil. Normalde DC’nin 1940’larda yaratılmış, gaz maskesi ve fötr şapkayla dolaşan süper kahraman Sandman karakteri var.
Bu karakterin 1976’da Captain America’nın ardındaki ekip olan Joe Simon ve Jack Kirby tarafından tasarlanan ikinci enkarnasyonu da, İskandinav folklorundaki, insanların gözlerine uyusunlar büyülü kum taneleri serpen karakterin bir versiyonu olarak hayal ediliyor.
İşte Neil Gaiman, temelinde yine ucuz bir süper kahraman olan bu ikinci versiyonu tazeleme fikriyle geliyor ancak günün sonunda yepyeni bir Sandman yaratılmasına karar veriliyor. Sekiz sayılık bir plandan 75 sayıya büyüyen hikâye Ekim 1988 itibariyle yayın hayatına başlayıp 1996 yılında sonra eriyor.
Yıllar süren bu süreç içerisinde Sandman’i son derece anlamı ve önemli bir çizgi roman yapan üç büyük detay var:
1) Sandman; Superman, Batman gibi ana akım çizgi romanlarla aşık atacak satış rakamlarına ulaşıp bunu bir de ciddi bir kadın okuyucu kitlesi oluşturarak yapıyor. Bu da o güne dek daima erkek egemenliğinde olan çizgi roman hobisini ihtiyaç duyduğu birtakım değişimlere gebe yaparak, Sandman’in Çizgi Romanların Modern Çağı’nı hakkıyla başlatan eserlerden olmasına sebebiyet veriyor. “Sandman için düzenlediğimiz her imza gününde sırada daha da fazla kadın görüyordum” diyor Neil Gaiman.
2) Sandman esasen DC evreninde olmasına rağmen o evrenin popüler kısımlarıyla hiç bağ kurmuyor. Dahası, içeriği çocukların okuyabileceği şekilde hazırlanan süper kahraman çizgi romanlarının aksine yetişkin temalara da bolca yer veriyor. Dolayısıyla DC’nin diğer çizgi romanlarından ayrı duruyor. Bunun bir sonucu olarak, 1993 senesinde, efsane DC editörü Karen Berger önderliğinde bu tarz farklı işleri tek bir çatı altında toplayacak yepyeni bir yayın kolu kurma kararı alınıyor ve Vertigo doğmuş oluyor. Vertigo’nun esas önemiyse sadece nispeten niş işlere yer vermesinde değil, yaratıcı haklarına önem veren ilk başarılı girişimlerden olmasında. Her ne kadar Sandman, Vertigo’dan eski olduğu için bir DC fikri mülkü olsa da, Vertigo çatısı altında çıkan çoğu eser yaratıcı ekibine ait.
3) Çizgi romanlardaki karakterlerin isim ve versiyon karmaşaları, bir şeylerin asla tam anlamıyla bitmemesinden, bitememesinden geliyor. Para getiren karakterler dramatik etki için öldürülüyor, getirdikleri paradan feragat etmemek için geri getiriliyor. Para getirmeyen karakterlerin bazıları para getirene kadar yenilenip değiştiriliyor ki nihayetinde Sandman de yola bu şekilde başlayan bir karakter. Tabii burada da farkını ortaya koyarak, bitiyor. Neil Gaiman DC’den, ondan başkasına Sandman yazdırmayacakları sözünü alarak seriyi bitiriyor ve eserin 25. yıldönümü için yazdığı The Sandman Overture mini serisi haricinde, ana karakteri Morpheus olan hiçbir seri yazılıp çizilmiyor. - Onur
Aga Sandman okuduğum en sıkıcı çizgi roman. İnsanı okumaya itecek bir şey yok. Sandman desen ne karizma var ne de ilginç bir yanı. Ezik kişilikli evsiz görünümlü tanrımsı yaratık bir şey. İnsanlar tatava yapıp Sandman'e istediğini yaptırınca çok gülüyorum. Bakalım bu yeni dizisi nasıl olacak. Gerçi Netflix dizilerinden hayır gelmez. Kesin Sandman'den bir kaç tane siyah ve travesti haklarını koruyan anlar görürüz. Kendisinin de kalesinde kesin LGBT bayrağı vardır LEL.