Apple Watch, Yeni Macbook, ResearchKit İle Apple Etkinliği

Tim Cook’un yönetiminde bakalım nasıl ilerlemeler oluyor?

Apple’ın 9 Mart’ta gerçekleşen etkinliğinin ardından sıra geldi durum değerlendirmesi yapmaya.

Los Angeles için öğleden önce 10:00’da, bizim saatimizle 19:00’da başlayan etkinlik önceki Apple Keynote etkinliklerinde olduğu gibi yine sadece Apple cihazlardan izlenebiliyordu. Bu ilginç bir politika aslında, çünkü normalde ürün yelpazesine sahip olmayan yeni müşterileri çekmeyi gerekir bir firmanın ilk bakışta. Ama Apple, kendi kitlesini kemikleştirmek ve ürün ekosistemini onlara sunmak için bir politika izliyor son birkaç yıldır. Bu da bir tercih diyor, etkinliğe geçiyoruz.

Bu etkinliğin en önemli kısmı, şüphesiz Apple Watch çevresinde oluşturduğu heyecandı. İlk kez Eylül 2014’te karşılaştığımız Apple Watch’a dair yeni detaylar önemliydi tabii. Ama beklenmedik bir şekilde iki farklı departman etkinliğe damgasını vurdu. Bunlardan ilkiyle, yani Macbook ile başlayalım biz de.

YENİ MACBOOK

Apple’ın son dönemlerde dizüstü bilgisayarlarda inceliğe ve taşınabilirliğe odaklanması zaten görülüyordu. Gittikçe incelen bilgisayarlar, Macbook Air ailesi derken yeni bilgisayarın ne şekilde karşımıza çıkacağı merak konusuydu. Zaten sadece Macbook ismiyle sahneye çıkan donanımın arkasındaki düşünce de “Notebookları yeniden düşündük” şeklinde özetlenebilir. Sonucunda karşımıza çıkan şey oldukça zarif, hafif ama kullanıcı kitlesi biraz kısıtlı bir cihaz.

Macbook, 12 inch’lik ekranıyla tam bir mobil cihaz. Ama asıl önemli olan kısmı 900gr civarındaki ağırlığı. Yani Macbook, 1kg’dan daha hafif! Cihaz, en kalın yerinde 13.1 mm. Ayrıca daha da inceliyor. Dedim ya, zarafet konusunda eline su dökecek pek bir şey yok. Ama tabii bu incelik, kısıtlamaları da yanında getiriyor. Zaten optik sürücüyü terk etmiş olan ince dizüstü bilgisayar serilerinden sonra Macbook diğer bağlantıları da atmış durumda. USB, SATA, Thunderbolt, Ethernet gibi şeyleri unutun. Sadece tek bir giriş var, o da USB-C. Bu giriş enerjiden veri transferine ya da video çıkışına imkan sağlıyor. Hepsi tek bir yerden hallediliyor yani. Gerçi bir de kulaklık çıkışı var Macbook’un, onu da atlamamak lazım. İçeriği yeni geliştirilmiş pil hücre sistemiyle donatıldığından pil ömrü 10 saat civarında, ki bir dizüstü için inanılmaz. 2010 Ağustos çıkışlı, bu cihazın yanında şişman kalan Macbook Pro kullanıcısı olarak pil ömrü konusunda Apple’ın çok da afaki rakamlar vermediğini de iliştirmek isterim. Ben bile hâlâ toplantılarda adaptörsüz, 5 saate yakın performanslarda kullanıyorum bilgisayarımı. İç sistem açısından 1.1GHZ çift çekirdek işlemcili Intel Core M, 8GB bellek, 256GB flash depolama alanı ve Intel HD 5300 ekran kartı var. Daha üst bir bedelde 1.2 GHZ işlemci, ve 512 GB depolama alanı elde edebiliyorsunuz. Sırasıyla fiyatları 1,299 ve 1,599 dolar (Türkiyede 4,300TL ve 5,300TL ayrıca).

Üç farklı renkte sunuluyor Macbook.

Macbook’un klavye ve dokunmatik alanı da yenilenmiş durumda. Normalde “makas mekanizması” (scissor) şeklinde kullanılan tuş sistemini “kelebek mekanizması” (butterfly) ile değiştirmiş ekip. Kendi geliştirdikleri bu sistem sayesinde tuşların kenarına bile bassanız yapısı daha düzgün, alt mekanizması daha ince, her bir tuşun altına sağlanan LED ile de aydınlatması daha başarılı olmuş. Zaten cihazın boyutunu belirleyen ana etmenin klavyenin boyutu olduğunu söylüyorlar. Dokunmatik alan ise bir cam yüzeyin altına yerleştirilmiş 4 ana sensör ve tepki verebilen bir motorla renklenmiş. Artık dokunmatik alana uyguladığınız baskının şiddetine göre farklı işlemler yapabileceksiniz. “Force Touch” adındaki bu yeni alan da Macbook’un nimetlerinden. Yalnız etkinlikte bu iki teknolojiyi de deneyen insanlar, alışma süreci gerektiğini bildiriyor. Yani Apple’ın sunum kısmında yaptığı övgüler, insanları tümüyle ikna etmemiş durumda. Ama saç baş yolan da görmedik internetteki araştırmalarımızda.

RESEARCHKIT

Apple’ın bana göre en büyük girişimi, aslında iOS 8.2’ye gelen güncellemeyle oluyor. Genel olarak baktığınızda yanımızda gezdirdiğimiz ve genelde tüketim için kullandığımız bir cihazken, telefonu daha anlamlı ve önemli bir yere getiriyor. Çünkü telefonunuz, ilk etapta beş farklı uygulama üzerinden sağlık verilerinizi toplayıp bunları anlaşmalı üniversitelerde araştırma departmanlarına iletiyorlar. ResearchKit açık kaynaklı bir sistem, yani ileride gelişmesi muhtemel. Ayrıca veriler asla Apple tarafından takip edilmiyor, sadece kullanıcı ve hastane arasında geçerli. Araştırmanın önemini sunumda vurgulayan Apple, işin bu tarafında gerçekten başarılı bir performans sergiliyor. Parkinson hastalığından göğüs kanserine, astımdan genel solunum yolları hastalıklarına kadar mümkün olan en fazla veriyi (Tabii bir telefon ne kadarını toplayabilirse) alıp iletiyor. Ne kadar veri yollamak istediğinize, ya da parçası olup olmamak da sizin tercihiniz. Şimdilik bu sistem ABD’de yürürlükte olacak. Ama bizlerin de veri yollama şansı olup olmadığı şimdilik muallakta.


APPLE WATCH

Etkinliğin en çok beklenen ama belki de en zayıf kalan yönü Apple Watch idi.

Bir kere, Eylül ayında neler açıklandığını biliyorsanız az çok aynı bilgi seviyesinde kaldığımızı söyleyebiliriz. Evet, fiyatlar netleşti. Evet, birkaç farklı uygulamanın örneğini gördük. Ama temel olarak Apple Watch bildiğiniz seviyede. Gelelim fiyatlarına, ne de olsa aldığımız en detaylı bilgi onlardı:

Apple Watch Sport Edition: 349 dolar (38 mm), 399 dolar (42mm)

Apple Watch: 549 dolar ilâ $1049 dolar (38mm), 599 dolar ilâ 1099 dolar (42mm)

Apple Watch Edition: 10,000 dolardan başlıyor, uçtukça uçuyor.

Sport Edition, alüminyum gövdeden yapılma. Apple Watch ise paslanmaz çelik. Watch Edition ise 18 ayar altından yapılma. Bunun dışında sap kısımları da farklı, ama teknoloji olarak bir farklılıkları yok.

Son olarak ek uygulamalardan bahsedelim. Twitter, Instagram gibi tahminlerin ve küçük ekranda tweet cevaplamanın ya da fotoğraf görmenin kafalarda oluşturacağı soruları bir kenara bırakıyorum. Evet, bütün bu temel uygulamalar zaten Apple Watch’ta var. Ama bunların ötesinde telefon görüşmesi yapabilme, Siri ile iletişime geçebilme (ki Siri’nin Türkçe desteği iOSD 8.3’te gelecek gibi görünüyor), anlaşmalı otellerde kapı kartı olarak kullanabilme, ApplePay’in bulunduğu yerlerde ödeme yapabilme, Türk Hava Yolları ya da American Airlines gibi anlaşmalı havayolu şirketlerinde geçiş kartı olarak kullanma gibi özellikleri var. Yani anlayacağınız, kolunuzdaki o alet başka işlere de yarayacak. Burada önemli olan, sizin bu işlevlerden ne kadarını günlük hayatınızda kullanacağınız. Çünkü Apple, Apple Watch’ı sıradan bir kullanıcı için tanımlamadı etkinliğinde hiçbir zaman. Hep bir üst segment, bir iş insanı portresi çizildi. Ya da sahneye çıkıp insanlara Apple Watch’u maratonlarda nasıl kullandığını anlatan, Every Mother Counts organizasyonunun arkasındaki isim Christy Turlington Burns gibi bir rol model var.

BAŞKA DETAYLAR

Bunların dışında etkinlikte AppleTV’ye özel HBO’nun geleceği söylendi. Ama coğrafi kısıtlamaları olan bir konu olduğundan bizleri pek de ilgilendirmiyor. Ya da Macbook’ta gösterilen özelliklerin ardından Macbook Pro’ya eklenen 1 saatlik pil ömrü, Force Touch dokunmatik alan, Macbook Air’e gelen yeni teknoloji Retina ekran ve iki seriye de 5. Nesil i5 ve i7 işlemcilerden bahsedildi.

PEKİ APPLE NE YAPIYOR?

Bu etkinlikten sonra, bir firmanın kendisini konumlandırışı ve sunduklarıyla ilgili bazı düşünceler elde ediyor tabii insan. Apple, her ne kadar Steve Jobs döneminde markette geniş bir kitleye yayılmak istediyse Tim Cook ile sanki kitlesini sabit tutup o insanları Apple ekosistemine sokmanın peşinde gibi. Çünkü cihazlar arasındaki bağlantılar, etkileşimler Apple’ın ürünlerinin temelini oluşturuyor. Sunumda, Macbook’un veri transferine dair şeyler konuşulurken sadece Apple teknolojilerinden bahsedildi mesela. Aldığınız bir USB bağlantılı harici diski nasıl bağlayacağımızdan değil, Air Drop ile fotoğraf ya da dosyayı nasıl atacağımızın lafı edildi.

Diğer bir konu, Apple’ın sağlık sektöründe ilerleyerek insanların hayatında yerini daha da sağlamlaştırmayı istemesi. Telefonun sadece blog gezilen, dizi izlenen, sosyal medyaya bakılan, fotoğraf çekilen bir aletten öte doktor randevularını hatırlatan, doktorun Parkinson için ekrana dokunma egzersizi yolladığı, Apple Watch ile nabzın kaydını tutup Tıbbi Kimlik ile uyuşmayan değer değişimleri olduğunda otomatik ambulansa ulaşan bir yoldaş haline getirmek. Bu da, Apple ekosistemini teknolojik bir “gadget”tan öte insanların temel hayat ekipmanlarından biri yapmaya çalışmakla açıklanabilir. Belki Samsung’la ya da genel olarak Android’le aralarındaki en net fark bu artık. Bir tarafta yaptığı işi daha iyi yapmaya çalışan telefonlar ve işletim sistemleri üreten bir firmalar grubu varken, diğer tarafta ürün yelpazesini kendi içinde tutarlı tutup kimi hizmetlerle insanların hayatında daha “hayati” diyebileceğimiz konulara parmak basan bir firma var. Kimin daha başarılı olacağı, kimin daha fazla kâr edeceği şimdilik belirsiz.

Apple Watch özeline gelirsek, elinde üç tane Apple cihazı olan ben bile şimdilik meraktan başka bir şey duymuyorum. Çünkü bahsettiğim gibi, Apple Watch ortalama kullanıcının harcı olan bir ürün değil. En azından şimdilik. Bizler Türkiye’de sabahları 6:30’da kalkıp evimizin yakınındaki parkta koşuya çıkan, işe bisikletle giden, sık sık yaptığımız yurt dışı gezilerinde saatimizle otel kapısı açacak olan insanlar değiliz. Evet, böyle kitlelerimiz var tabii, Apple Watch da eğer Apple ekosisteminde yaşıyorlarsa onlar için çok başarılı olabilir. Ama Instagram fotoğraflarını beğenmek için 42mm’lik bir ekrana sıkışmak isteyeceğinizi sanmıyorum. Gerçi hâlâ söylerim: Bir kız arkadaş / sevgili sahibi olsam, iki saat alıp ara ara kalp atışı yollamanın anlamlı olduğunu da düşünmüyor değilim. Apple Watch’un ilk olarak çıkacağı ülkeler listesinde Türkiye yok, ne zaman gelir ve geldiğinde bir telefondan ne kadar daha pahalı olur bilinmez. O nedenle bekar olmanın tadını çıkardığımız, güzel olan o günlerden biri işte bu.

YORUMLAR
Parolamı Unuttum