Half-Life'ı Neden Çok Sevdim?

Çok kişisel bir hikayeye hazır olun

Orijinal Half-Life’ın oyun dünyasını değiştirdiğini söylemek yanlış olmaz. Oyunlarda hikaye sunumu anlayışını değiştiren 98 yapımı bu oyun hakkında söylenmedik pek bir şey kalmadı. Bu sebeple de sizlere, izninizle, çok daha kişisel bir hikaye anlatmak istiyorum.

Henüz ortaokulda, dünyayı tanımaya çalışan bir çocuktum Half-Life ile tanıştığımda. Henüz hayattan hiçbir şey anlamadığım o günlerde, arkadaş edinmek benim için aşılması zor görevlerden biriydi. Bu nedenle de yazları genelde evin içinde kitap ya da dergi okuyarak geçerdi. Fakat ilgimi asıl çeken şey, hemen üst katımızda oturan komşumuzun oğlu Eşref abinin aldığı “Escort” marka bilgisayar olmuştu.

Eşref abi bilgisayar mühendisliği bölümünü yeni kazanmış, bu vesileyle de bir bilgisayar sahibi olmuştu. Tabii ki küçük bir çocuk olarak kendimi hep o ekranın karşısında görmek istiyordum ama o dönemler “yaramaz misafir çocuğu” sıfatını üstlendiğimi fark etmemiştim.

Eşinin vefatının ardından eski bir TSK emeklisi olan Fatma “halam” (kendisine öyle sesleniyordum), her iki çocuğunu da askeri disiplin ile yetiştirmiş. Yani Eşref abi öyle her yerde görüp sohbet edebileceğiniz, iki lafın belini kırabileceğiniz biri değil. Aramızda da hiçbir zaman öyle bir etkileşim olmamıştı. Sabahları kapılarını çalar, Eşref abinin yanında oturur Championship Manager oynayışını izler eve dönerdim.

Lakin bir gün, inanılmaz bir olay gerçekleşti.

Eşref abi nasıl olduysa eline orijinal, hakikaten orijinal bir Half-Life kutusu geçirmiş. Neden olduğunu ya da nereden estiğini dahi bilmiyorum ama o yaz akşamı Eşref abi bizim kapımızı çalarak beni yukarıya, oyun oynamaya çağırdı.

Fiziksel kopyaların değerli olduğu dönemler

Soğuk karpuz eşliğinde Black Mesa’nın tren sistemine girişimizi asla unutmuyorum. Önümüzdeki birkaç hafta boyunca Eşref abiyle Half-Life’ta pek çok maceraya çıktık. O zamanlar internetimizin ya da “walkthrough” kaynaklarının olmadığını söylemem gerek. Yani çözülecek bulmacaları kendimiz çözdük. Daha doğrusu Eşref abi çözdü ben de izledim…

Mesela Blast Pit bölümü bugün bile çok ikoniktir benim için. Tentacle’ı geçmek için 4-5 gün harcadığımızı hatırlıyorum. Daha sonra yanlışlıkla dev fanın üzerine düşerek aslında yapmamız gereken şeyi keşfetmiştik. Birlikte “oh be” çektiğimiz dahi hafızamın bir köşesinde yer edinmiş durumda.

Oyunu bitirdiğimizde ise bu maceranın da sonunun geldiğini düşünerek üzülmeye başladım haliyle. Fakat o ana kadar benimle tek kelime konuşmayan Eşref abi, tüm yaz boyunca beni yeni oyunlarla tanıştırmaya devam etti.

Yıllar yılları kovaladı, önce Fatma hala hayatını kaybetti. Ardından Eşref abi taşındı, ben taşındım. Fakat Half-Life’ın üstümdeki etkisi hiç geçmedi. Oyunlar, arkadaş edinebilmem için her zaman önayak oldu. Bir nevi sosyal sorunlarımı çözdü Gordon Freeman’ın macerası.

Half-Life, kimseyle konuşmayan koca bir adamla bile ortak paydam olabiliyor ve sosyalleşmeme olanak sağlıyordu.

Atom fiziğine de profesörlüğe de lanet olsun

Zaten bu sebeple de, “Half-Life’ı sevmeyen benimle ahbaplık edemez” gibi geyikler yapabiliyorum…

Yıllardır her sene en az bir kere açıp oynadığım tek oyun Half-Life (kesinlikle MMod ile oynamanızı tavsiye ediyorum). Artık her köşesini her detayını ezbere biliyorum. Hatta geçtiğimiz Twitch yayınlarında sevgili Anton’a epey backseat gaming yaptım, bunun için kendisine buradan resmi özür dileklerimi de iletmiş olayım.

Eşref abiyle hala görüşüyoruz. Küçük oğlunun ortaokula geçmesi vesilesiyle kendisini Half-Life ile tanıştırmak istiyorum. Hazır oyun da bedava olmuşken kendisini farklı bir maceraya çıkartabiliriz.

Velhasıl, her anlamda hayatımı etkileyen ve oyunlara bakış açımı değiştiren bir oyun Half-Life. Zeka gerektiren bulmacaları, hikayeyi anlatış şekli, savaş mekanikleri, yapay zekası ve gizemleri ile beni oyunlara aşık eden ilk maceram.

Belki de bu sayede şu anda Oyungezer’den sizlere seslenebiliyorum.

Hayır ağlamıyorum, gözüme levye kaçtı.

YORUMLAR
mit1980
22 Ocak 2024 17:24

Çok güzel, insanın içini ısıtan ve bir parça da maziye götüren bir yazı olmuş Mert. Bir çırpıda, keyifle okudum. Ellerine sağlık :)

100metersmore
8 Ocak 2024 12:09

Aynısı Sims 1 için bende de. Komşumuzun benden yaşça büyük bir kızı vardı. Gidip yanında oturup izleyip dönüyordum minicikken. Sonra... :D

E-VrL
8 Ocak 2024 00:09

Mert ellerine sağlık. Çok güzel, çok samimi bir yazı olmuş. İleride birgün belki "Mert'in 'Half-Life'ı Neden Çok Sevdim?' yazısını neden çok sevdim?" yazısı yazabilirim :)

doksanlariozleyenadam
7 Ocak 2024 23:09

fiziksel kopya hala değerli 

Decypher
7 Ocak 2024 20:02

Bak mesela benim için de benzer bir hikayenin öznesi North & South'tur :) Küçüklüğümüzdeki bazı oyunların nostaljik etkisi çok acayip seviyede.

Parolamı Unuttum