İnceleme: The Stanley Parable

Her Otostopçunun Ofis Rehberi

Not: Bu yazı daha önce Oyungezer dergisinin Kasım 2013 sayısında yayınlanmıştır.

Bir oyun düşünün. İçinde ne bir düşman, ne bir yapay zekâ, ne kullanabileceğiniz bir silah, ne de özel bir yeteneğiniz olsun. Envanter ekranı, seviye atlamak ve bölüm geçmek gibi şeylerin yerinde yeller essin. Hatta zıplamak gibi çok basit bir hareketten bile yoksun olalım. Sizce böyle bir oyun ne kadar eğlenceli olabilir? Böyle bir oyunun sizi kahkaha krizlerine sokması ne kadar olası? Eğer adı The Stanley Parable ise inanamayacağınız kadar çok!

2011’de bir Half-Life 2 modu olarak hayata gözlerini açan, daha sonra da gördüğü büyük ilgi üzerine tek başına bir oyun olma başarısını gösteren The Stanley Parable’ı (TSP) kelimelerle anlatmak gerçekten de çok ama çok zor sevgili Oyungezerler, çünkü ciddi anlamda daha önce tecrübe ettiğimiz hiçbir şeye benzemiyor kendisi. Attığınız her adım, duyduğunuz her söz, gördüğünüz her şey bir spoiler niteliği taşıyor çünkü. Bu yüzden bu incelemeyi hazırlarken sürekli akla karayı seçtiğimi,  çoğu kez her şeyi silip baştan başladığımı sizlerden gizlemeyeceğim. Yine de bir yerlerden başlamak gerek…

Her son yeni bir başlangıçtır

TSP zıtlıklar, seçimler ve mizah üzerine kurulu bir yapım. Bu bir keşif oyunu, ama aynı zamanda da değil. Stanley’i yönetiyoruz, ama aynı zamanda da yönetmiyoruz. Bir sürü seçim yapma hakkımız var, ama aslında hiçbir seçim hakkımız yok. Oyunun pek çok sonu var, ama oyunun bir sonu yok. Kafanız mı karıştı? Durun, bu daha hiçbir şey!

Oyunda Stanley adında sıradan bir modern zaman işçisini yönetiyoruz. Kendisi büyük bir şirketin genel merkezinde çalışan ve tüm zamanını 427 numaralı ofisinde oturup bilgisayarının ekranında beliren tuşlara basarak geçiren biri. Üstelik dünyanın belki de gelmiş geçmiş en sıkıcı işine sahip olmasına rağmen hâlinden de gayet memnun. Bir gün Stanley’nin ekranına hiç komut gelmemeye başlıyor ve kahramanımız (!) için bilinen hayat oracıkta duruveriyor. Bir müddet ne olduğunu anlamadan orada bekleyen Stanley sonunda bu belirsizliğe daha fazla dayanamıyor ve neler olduğunu anlayabilmek için harekete geçmeye karar veriyor.

inc-sp-big2

 İşte Stanley ve imrenilesi hayatı!

 

Tam bu noktada Stanley’nin yaptığı her hareketi, hissettiği duyguları ve aklından geçenleri sesli bir şekilde ifade eden “Anlatıcı” devreye giriyor. Adı üstünde, oyun boyunca bizi belirli bir yere yönlendirmeye ve oyunda ilerlememiz için yapmamız gereken şeyleri anlatmaya çalışıyor Anlatıcı. Fakat kendisi ne Dear Esther’daki gibi şiirsel, ne de Bastion’daki kadar havalı bir tarza sahip. Tam aksine alaycı, zeki, çabuk sıkılan, öfkelenen, kimi zaman düşündüren ve absürd yorumlarıyla bol bol kahkaha attıran biri. Bazen GlaDOS’u andırıyor, bazense Bard’s Tale’deki pişkin anlatıcıyı; kimi zaman dostumuz oluveriyor, kimi zamansa düşmanımız; bazen doğruları söylüyor, bazense düpedüz yalan. Kısacası kesinlikle çok şenlikli bir karakter kendisi.

TSP’ın bütün eğlencesi de Anlatıcı’yı çileden çıkartmaktan ve ona karşı gelmekten geçiyor zaten. Dilersek iyi bir çocuk olup her dediğini yapabilir ve düzgün bir senaryo eşliğinde mutlu sona ulaşabiliriz (hatta oyunda yer alan esprileri tam olarak anlayabilmek için ilk önce bu sona ulaşmanızı tavsiye ederim). Dilersek de onunla inatlaşabilir, her dediğinin tersini yapabilir, yanlış yollara sapabilir, tüm oyunu kaosa sürükleyebilir, Douglas Adams’ı yâd etmemize sebep olacak kadar tuhaf şeyler yaşayabilir, Anlatıcı’nın iğneleyici yorumlarına kahkahalarla gülebilir ve on beş (15!) farklı sondan birine varabiliriz de.

Evet, yanlış okumadınız; TSP yaptığınız her seçime göre değişen, kimi düşündüren, kimi güldüren, kimiyse aklınızı başınızdan alan tam on beş farklı sona sahip. Bunlardan bazıları basit ve kısa şeylerken bazılarıysa aylarca aklınızdan çıkmayacak cinsten. Özellikle de “Confusion Ending” ile “Game Design Ending…” İşin bir diğer ilginç yanıysa hangi sona ulaşırsanız ulaşın “Son asla son değildir” yazan kısa bir yükleme ekranın ardından kendimizi tekrardan oyunun başında, Stanley’nin ofisinde dikilirken bulmamız. İlk başta kafa karıştırıcı ve biraz da sıkıcı görünen bu düzen bir-iki oynayışın ardından Heroes Might & Magic oyunlarındaki “Bir turn daha atayım ya!” hastalığına dönüşüveriyor ve kendinizi durmadan aynı koridorları arşınlayıp gitmediğiniz yerleri ararken bulmaya başlıyorsunuz.

inc-sp-big3

 Soldaki kapıdan geçmek ya da geçmemek, bütün mesele bu.


88888888

Bir şey yapmak kadar hiçbir şey yapmamanın da bir eylem kabul edildiği bir yapım TSP. Yapımcılar aklımıza gelebilecek her tür olasılığı önceden düşünüp hepsi için ayrı ayrı olaylar ve diyaloglar hazırlamış. Sadece yerinizde durup etrafa mı bakıyorsunuz? Anlatıcı’nın buna da yapacağı bir yorum var. Hızınızı alamayıp masaya mı çıktınız? Buna da bir yorumu var. Ya da ofisinizden çıkmayı reddedip kapıyı mı kapadınız? Buna da bir yorumu var! Bitmedi, aynı yerden ikinci kez geçtiğimizde ve aynı şeyi tekrar yaptığımızda bile kendisinden farklı yorumlar duyabiliyoruz. Anlatıcıya konuşma fırsatı vermediğimizde yine bir yorum alıyoruz. Üstelik bunların her biri o kadar zekice ve esprili bir biçimde hazırlanmış ki kahkahalarla gülmeden ve yapımcılara hayranlık duymadan edemiyorsunuz. Öyle ki bir yerden sonra sırf Anlatıcı’nın ne diyeceğini duymak için aklınıza gelen her şeyi yapmaya başlayıveriyorsunuz. Bunun sonucunda da bir süpürge dolabında hiçbir şey – kesinlikle hiçbir şey – yapmadan dakikalarca boş boş dikilmenize rağmen kendinizi acayip derecede eğlenirken bulabiliyorsunuz.

Yapımın bir diğer güzelliğiyse her oynayışınızda farklı detaylarla karşılaşabilmeniz. Kendimizi bir anda daha önce hiç geçmediğimiz bir koridorda bulabiliyor, bilgisayarlarda garip mesajlarla karşılaşabiliyor, ofisi tamamen farklı bir biçimde görebiliyor, sürpriz telefonlar alabiliyor ve bunun gibi pek çok minik ama tebessüm ettiren ayrıntıyı yakalayabiliyoruz. Tabii tüm bunları anlayabilmek ve oyunun zevkine varabilmek için İngilizcenizin çok iyi olması şart. Aksi takdirde o zeki ve güzelim esprilerin hepsini kaçırırsınız ve o zaman da oyunun pek bir anlamı kalmaz maalesef.

inc-sp-big4

 Oyunun en eğlenceli karakterlerinden The Stanley Parable Macera Çizgisi TM ile tanışın

En yaratıcı demo, en anlamsız demo.

TSP bugüne kadar yapılmış en güzel ve en yaratıcı demolardan birine sahip. Oyun hakkında hâlâ kafanızda soru işaretleri varsa mutlaka indirip oynayın. Hatta oyunu bitirmiş olsanız bile yine de bu demoyu oynayın. Çünkü tıpkı ilk Half-Life gibi asıl oyunla hiçbir ilgisi olmayan, tamamen bağımsız bir bölümü içeriyor kendisi. Üstelik aynı mizah dozunu fazlasıyla içeriyor. Demo bittiğinde oyunla ilgili hiçbir şey görmüyorsunuz, hatta muzip bir şekilde “Tüm bunların oyunda gerçekten yer alacağını düşünmüyorsun, değil mi?” diye defalarca soruyor Anlatıcı. Fakat gerçekte yapımın oynanış mekaniklerini denemiş oluyorsunuz. Kısacası tüm oyunda olduğu gibi demosunda da bir zıtlık söz konusu.

Oyunun hiç mi kötü yanı yok derseniz var tabii ki. Öncelikle oyun çok kısa. Tüm sonları görmek en fazla 4-5 saatinizi alıyor ve o noktadan sonra yapacak pek fazla şey kalmıyor. Ayrıca bazen kapı aralarına sıkışmak gibi ufak hatalarla da karşılaşılabiliyor.

Son Söz

TSP kesinlikle Portal’dan beri yapılmış en zekice ve en komik birinci şahıs görüşlü oyun. Gerek göz yaşartan esprileri, gerekse enteresan sonlarıyla mutlaka tecrübe edilmesi gereken bir yapım. Eğer bu tarz oyunlardan hoşlanıyorsanız şiddetle tavsiye olunur.

inc-sp-big5

 Oyun, belki de ilk Half-Life’tan beri yapılmış en iyi demoya sahip


Artılar
+ Birbirinden tamamen farklı 15 son
+ Mükemmel seslendirme
+ Zekice espriler
 
Eksiler
- Kısa oyun süresi
- Bazı sonlar pek tatmin edici değil
 

NOTU: 8

YORUMLAR
Parolamı Unuttum