Not: Bu yazı daha önce Oyungezer dergisinin Mart 2018 sayısında yayınlanmıştır. Yazan: Tarık Kaplan
Başlığı okuyup da hemen gözlerini devirenler, sizi şöyle bir dışarı alabilir miyiz? Tarafsız bir anı yazısı mı bekliyordunuz benden; 25 saatlik oyunu 50 saate kadar sündüre sündüre 30’dan fazla kez bitiren bu fanatikten? Yok arkadaşım, burada sadece FF8’in ne de muhteşem bir oyun olduğunu duyacaksın. Ona göre kendini hazırla, kurmadıysan hemen Steam’den oyunu kapıp yüklemeyi başlat ve öyle gel.
Şimdi bana çıkıp oyunu oynayan ve Balamb Garden’da okumuş olmayı istemeyen birini bulabilir misiniz? Oyuna başladığımız askeri okul, bir askeri okuldan bekleyeceğiniz her şeyin o kadar zıttı ki, insanın çıkıp dünyayı keşfetmektense etrafta takılıp derslere giresi geliyor. Resmen video oyunlarının Hogwarts’ı Balam Garden yaşattığı aitlik duygusu açısından. Lobisinden tüm ana koridorlarına kadar uzanan havuzuyla, sakin sakin su fışkırtan fıskiyeleriyle (Galbadia Garden’a sesleniyorum: FIŞKİYEDEN NE İSTEDİNİZ?!), havalı üniformalarıyla, tatlış müdürüyle ve elbette gönül yakan eğitmenleriyle (Kırbaçlı okul hocası mı olur, kimin fikriydi bu?) ah o gemide ben de olsaydım dedirten bir yerde başlıyoruz oyuna. Âşık olmamak ne mümkün?
FINAL FANTASY VIII
|
Muhteşem giriş videosunun ilk anlarından itibaren içinizi hem merak duygusuyla, hem de keşif arzusuyla doldurarak başlıyor oyun. O kız kimdi, kafasının etrafında salyangoz kabuğu olan kadın metalin içinden nasıl geçti, bu çocuklar neden dövüşüyor, Squall’ın kolyesi savaşırken yüzüne çarpmıyor mu gibi sorular zihninizin bir yanına toplanırken hikâye gayet sakin başlıyor aslında.
Okulun elit paralı askerleri olan SeeD’lere katılmaya çalışan odun karakterli Squall’ın, iticiliğin çekici işlenebildiği nadir Japon işi karakterlerden biri olduğunu görüyoruz kısa sürede. Yan karakterler de hiç vakit geçirmeden bir bir tanıtılıp olaylar açılmaya başlıyor. Buradan sonrası da tahmin etmenin imkânsız olduğu olaylarla dolu müthiş bir yolculuk tabii...
Öğrencilikten sınıf başkanlığına giden yol
Sıradan bir öğrenci olarak başladığımız yolda öyle garip dönüşler yaşatıyor ki hikâye... Üstelik tek bir an bile ne yapmanız gerektiği konusunda şüphe yaşatmamasına rağmen (belki adalar arasında White Seed Ship’i aradığımız vakit hariç) başlangıçtan itibaren hatırı sayılır bir serbestlik de sunuyor. Baştan itibaren okulda dilediğiniz gibi gezebiliyorsunuz örneğin, ya da dışarı ilk çıktığınızda bütün Balamb adası ayaklarınızın altında oluyor. Ama çok inceleme gibi gittim, neden gerçekten efsane olduğuna geçeyim biraz da siz de ne kaçırdığınızın farkına varın.
FF8’i oynayacağınız minimum 25 saat boyunca neredeyse asla aynı mekânda takılıp kalmıyorsunuz mesela. Ortamlar sürekli olarak değişiyor, harita kademeli olarak keşfe açılıyor, köşelerde bulabileceğiniz sırlarla yan görevler sizi asla ana yoldan alıkoymasa da dilediğinizde keşfetmeniz için bekliyor. Her bir ortama ve duruma göre farklılaşan, oyun ilerledikçe kendini aşan müzikler de hemen her duyguyu yaşatan serüvenimizde sürekli bize destek olmak için orada. Sadece Open Fields dinleyerek saatlerce bomboş çayırlarda koşabilir, arada karşınıza çıkan mantardan bozma yaratıklardan büyü çalarak vakit öldürebilirsiniz. Günümüze göre epey yavaş kalan savaş sistemi bile sunduğu seçenek sayısı açısından kendi serisi içinde zirvededir örneğin. Kolaya kaçmak isteyenler içinse Guardian Force’lar emrinize amade.
|Epik bir başlangıç yapan, her anı ve karakteriyle büyüleyen ve de mükemmel sonlanan bir klasik
Hikâyeyi ne kadar güzel olursa olsun gerçekten değerli yapan şeyse karakterler. 6 kişilik ekibimizde sevemeyeceğiniz tek bir karakter yok, hepsi kendi içerisinde belirli bir derinliğe sahip, hepsinin (bir ara ortak bir noktaya da bağlanan) kişisel hikâyeleri ve istekleri var. Squall’ın ardı sıra askeri düzende koşarken yancılarımız değil, ekip arkadaşlarımız oluyor hepsi. Zell’in bitmeyen enerjisiyle kapanmayan çenesi başımıza büyük belalar açtığında, Selphie’nin neşeli karakteri aldığı yıkıcı haberlerle darmadağın hale geldiğinde, kırbaçlı eğitmen Quistis iç korkularını en iyi öğrencisiyle paylaşamaya karar verdiğinde ya da şımartılmış bir genç kız olduğunu düşündüğümüz Rinoa’nın aslında ne kadar cesur olduğunu gördüğümüzde hepsine daha da fazla bağlanıyoruz. Karakter gelişiminin nasıl olması gerektiğini anlatan bir kitap gibi ilerliyor oyun adeta. Hatta buna ekip dışında tanıdığımız yan karakterler bile dâhil.
Hadi ama. Selphie’ye bakıp da tatlı, Rinoa’ya bakıp çok güzel ya da Seifer’a bakıp tam bir şerefsiz olduğunu söylememezlik edemezsiniz. Ya da belki edersiniz çünkü kimlerden bahsettiğime dair hiçbir fikriniz yoktur. E o da sizin ayıbınız.
Uçsun okullar, ağlasın aylar
Serinin o ana kadarki en başarılı yapımının ardından çıkıp bu kadar fazla değişiklik içermesiyle de çok cesur bir oyun FF8. Mana sisteminin tamamen kaldırılıp yerine saldırı gücü - büyü yapma tercihine dayalı Junction sisteminin gelmesi, yeni silah almak yerine silah geliştirme sistemiyle gelişimin değişmesi, serinin son dönemdeki oyunlarında yer alan kapkaranlık atmosfer yerine gençlerden oluşan bir ekiple çok daha canlı bir havaya girilmesi hep büyük kararlardı ve hepsi de işe yaradı. Hatta oyunda “yancı bir başkarakteri”, farklı zaman dilimlerinde kontrol ettiğimiz bölümler bile var. Çok cesur bir yapım FF8 ve bu cesaretini oyuncuya yaşattığı duygularda da gösteriyor.
Çölün ortasındaki hapishanede yukarı aşağı koşarken kapana kısılmışlığı, uzayda bomboş sürüklenirken korkuyu, okulda yukarı aşağı koşarken aidiyeti, sakin bir kasabanın otelinde dinlenirken huzuru, evinizi savunurken hiddeti, sevdiğiniz kişi ellerinizin arasından kayıp giderken terk edilmişliği ve elinizden hiçbir şeyin gelmediği durumlarda çaresizliği sonuna kadar hissedeceksiniz. Squall kadar umursamaz bir karakterin kabuklarını aştıkça altında neler yattığına şaşıracaksınız. Yüzeysel görünen tüm olayların arkasında aslında ne kadar karanlık bir geçmiş yattığını öğrendikçe daha fazlasına susayacaksınız. FF8 sizi öyle ya da böyle içine çekecek.
Ve bir kez çektiğinde, umarım neden aynı oyunun 36. tur için bilgisayarımda hâlâ yüklü olduğunu da anlayacaksınız.
Neden Efsane Oldu?
BALAMB GARDEN
İşte adsız dünyasında gitmeyi en çok istediğimiz yer bu okul. Dairesel formlardan oluşan tasarımlarıyla incecik motiflerle işlenmiş duvarları, alışılmışın tamamen dışındaki mimarisiyle sonradan koca bir karargâha dönüşmesini sağlayan geçmişi, oyunun her anında dönebildiğimiz gerçek ev hissiyatı… Çok şey sayılabilir Balamb Garden’ın neden bu kadar özel olduğuyla ilgili. Ama belki de video oyunları içinde en çok “ev” gibi hissettiren yerlerden biridir bu sebeplerden ötürü.
EKİP GİBİ EKİP
Her bir üyesini önemseyebildiğiniz kaç ekip var oyun dünyasında doğru söyleyin şimdi. Aynı yaş aralığında olmaları, her birinin kendi serüvenleri olmasına karşın ortak noktalar bulmakta da zorlanmayışları, çocukluktan itibaren birlikte geçirdikleri zamanlar, aynı kişilere şükran ve nefret duymaları… Karar anlarında hepsinin birbirini destekleyişi… Gerçekten önemsediğiniz, desteğinin arkanızda hissettiğiniz insanlarla yaşanan bir maceranın tadını alıyorduk oyunda ve bu hiçbir şeye değişilmezdi.
AKIŞ HIZI
Her oyunun örnek alması gereken bir akışı var bana kalırsa FF8’in. Hikâyenin anlatımı bir an olsun yavaşlamazken görevler, sorumluluklar ve olaylar arasında her zaman dünyanın keyfini çıkartmanıza da izin veriyor oyun. Yan görevler asla “görev” gibi hissettirmiyor ve ödülleri olmazsa olmaz da değil ama hepsi kendini merak ettirerek yaptırıyor. Dünyanın geçmişi ana hikâyede verilse de daha fazlası gezip dolaşarak, farklı karakterlerle etkileşime geçerek bulunabiliyor, bu da keşfi değerli kılıyor. Onuncu oynayışımda bile yeni fark ettiğim detaylara sahipti oyun, hatta bazı çok ufak şeyleri 30. oynayışımda bile ilk kez gördüm, bunu yapabilmek de kolay şey değil elbette.
TINILARDA KAYBOLMAK
Üstat Uematsu’nun kendini aştığı oyundur bu. Her bir melodisi kendi sahnesini akıllara kazıyacak kadar özgün ve güçlü, her biri doğru duyguları harekete geçirecek doğru notalara basıyor. Açık alanda koşarken müziğe kapılıp gitmek, fütüristik şehir Eshtar’da tıpkı şehrin kendisi gibi alışılmadık notalar eşliğinde dolaşmak, boss savaşlarında adrenalini sonuna kadar hissetmek, son savaşın her bir aşamasında daha ürkütücü, daha heyecanlı, daha epik hale gelen müzik değişimi… Ne kadar çok sıralı şey yazdım bu yazıda. Anlatacak o kadar şey var ki, buna rağmen müzikleri ancak bahsi geçen anlarda hem dinleyip hem de sahneleri yaşayarak gerçek potansiyelinde hissedebilirsiniz.
UNUTULMAZ ANLARI
Rinoa’yı kurtarmak için uzaya atladığımız sahne, okulların birbirine girdiği muhteşem savaş sekansları, zaman sıkışmasında yolumuzu bulmaya çalışmamız, Squall’ın neredeyse öldüğü büyücü savaşı, açılış videosu, kapanış videosu, ekibin yarısının akıbetini bilmeden geçirdiğimiz saatler… FF8 saymakla bitmeyecek kadar unutulmaz anla dolu, hatta oyunun tamamı bu anlara ulaşmaya çalıştığımız bir süreç adeta. Bir bütün olarak efsane olmasını, onlarca efsane sahnesine borçlu aslında.
AŞK!
Burada benim oyuna olan aşkımdan değil, oyun içindeki aşktan bahsediyorum ve pek çok formu var bunun. Squall ile Rinoa arasında nefret ilişkisiyle başlayıp her bir ilmeğinin tek tek örülmesine şahit olduğumuz unutulmaz ilişki spot ışıkları altında olanı elbette. Ama öte yandan Headmaster Cid ile adını şimdi verip sürpriz bozmak istemediğim kişinin aşkı (evet, oyun 19 yıllık ve ben hâlâ spoiler vermek istemiyorum), Seifer’ın işler kontrolden çıktıktan çok sonra bile tereddüt etmesine sebep olan duyguları, Irvine’in kendince gayet haklı sebepleri olan düşkünlükleri… Laguna, Julia ve Raine… FF8 her açıdan aşkı yaşıyor ve yaşatıyor oyuncuya.
BİR BÜYÜME ÖYKÜSÜ
Yalnızca karakter gelişimiyle bitmiyor FF8’in büyüme hikâyesi. Aslında ergenlik çağındaki gençlerden oluşan bir ekip pek çok sorgulama için de harika bir zemin hazırlıyor. Squall’ın insan ilişkilerine olan bakış açısı her insanın bir dönem sorguladığı değerleri yansıtıyor aslında. Bunun dışında iyi ve kötüyü sorguladığı iç düşünceleri, büyümenin, yetişkinliğin ne olduğuna dair fikirleri, sorumluluğu üzerinde hissettiği anlarda karar verirken neleri hesaba katması gerektiğini sorgulaması, kişiliğiyle çatışan kararlar almak zorunda kaldığında yaptığı hareketler ve daha pek çoğu, hayatı öğreten cinsten sahneler hazırlıyor. Squall’ın gelişimi, aslında her gencin yetişkinliğe geçişteki değişiminin bir yansıması adeta.