Deliver Us Mars - İnceleme

Ay-Ayısı Merih’te

Güneş sisteminde dokuz gezegen bulunmasına rağmen (seni seviyorum Plüton) insanoğlunun düşlerini süsleyen hep Mars olmuştur. Öyle ki 1895’te yazılan ve “gezegenimizi işgal eden uzaylılar” temalı ilk romanlardan biri olan “Dünyalar Savaşı” bile Marslıları konu alır. Tabii o zamanlar Merihliler diyormuşuz biz onlara, ama o ayrı konu… O günlerden bu yana tam 128 yıl geçmiş. Ama Mars insanların rüyalarını süslemeye devam ediyor. Deliver Us Mars da bu düşler tiyatrosunun son perdelerinden biri.

Houston, bir devam oyunumuz var

2018’de çıkan Deliver Us The Moon’un devamı olan oyunda Ay görevinden 10 sene sonrasına gidiyoruz. Olaylar ilk oyunla direkt bağlantılı, eski karakterlerden bazıları da yeniden çıkıyor karşımıza. O yüzden o da kim oluyor, sen kimsin, kim bunlar gibi güzide sorularımızı malum nakaratla sormamak için ilk oyunu oynamış olmanız lazım.

Bu sefer Ay’daki o koca koca üsleri yapan ünlü bilim adamı Isaac Johanson’ın çiçeği burnundaki küçük kızı Kathy’yi yönetiyoruz. Amacımız yıllar önce sırra kadem basan, üstün teknolojili uzay gemilerini geri getirip Dünya’yı içinde bulunduğu enerji ve iklim krizinden kurtarmak. Tabii bir yandan da kayıp babamızı bulmaya çalışıyoruz. Oyunun hemen başında bu gemilerin Mars’a gittiğini kanıtlayan bir mesaj geçiyor elimize. Sonra da Kathy ve ablası Claire’in de dâhil olduğu 4 kişilik bir ekiple kızıl gezegene doğru yola çıkıyoruz.

Oyun tıpkı geçen seferki gibi bazen birinci, bazen de üçüncü şahıs kamera açısından oynanıyor. Ama bu geçişler otomatik olarak gerçekleşiyor; biz değiştiremiyoruz. Tıpkı Ay’da olduğu gibi Mars üssünü de terk edilmiş vaziyette buluyor ve burada neler döndüğünü anlamaya çalışıyoruz. Kâh yerçekimsiz uzay istasyonlarında, kâh Mars’ın kumlarla kaplı yüzeyinde dolaşarak karşımıza çıkan engelleri aşmaya çalışıyoruz. Hem iç hem de dış mekân tasarımları harika görünüyor. Özellikle Mars’ın atmosferini gerçekten çok sevdim. Seslendirmeler de çok başarılı.

Ama baba, bu ne baba be?

Ne yazık ki oyunla ilgili söyleyebileceğim güzel şeyler burada bitiyor. Çünkü tek sayfaya sığdıramayacağım kadar çok sorunu var DuM’ın. Bir kere ilk oyunun bulmaca çeşitliliği gitmiş. DutM’da bir dronun parçalarını yeniden birleştiriyor, doğru yapıp yapmadığımızı görmek için şemalara bakıyor, uyduları yeniden hizalıyor ve oksijen stokumuzu korumaya çalıyorduk. Hepsi çok gerçekçi ve mantıklıydı. Bu oyundaysa her şey üç mekaniğe indirilmiş: Lazerler, hologramlar ve tırmanma.

Lazerler, Talos Principle’dakine benzer şekilde bazı ışınları belirli yerlere yansıtarak kapıları açmaya yarıyor. İlk birkaç sefer ilginç gelse de bir yerden sonra tek bir kapıyı açmak için 4 farklı lazeri ayrıştırıcılarla ikiye bölüp, voltaj düşürücülerle zayıflatmaya çalışmak insanı feci bayıyor. Ulen kapı açacağım, kapı! Yıl olmuş bilmem kaç, hangi insan evladı yemekhanenin kapısına 4 lazerli kilit sistemi koyar be?!

Tırmanma mekaniğiyse yeni Tomb Raider oyunlarındakinin bir benzeri. Kathy tıpkı Lara gibi iki dağ kancasıyla belirli yüzeylere tırmanabiliyor. Ama bunu otomatik yerine manuel şekilde yaptırmayı tercih etmiş yapımcılar. İki tuşa birden basarak kancalarımızı duvara saplıyoruz, sonra da birini bırakıp ötekini basılı tutmaya devam ederek, değişmeceli olarak ellerimizi hareket ettiriyoruz. Sonuç olarak da bol bol düşüyoruz elbette. Hadi bir yerden sonra alışıyorsunuz, o kadar zor gelmiyor, ama bu sefer de hareketli, dönen, düşen yüzeyler ve zamanlı tırmanmalar çıkıyor karşınıza. Siz de yumruğunuzu ısırıp öfkeyle bağırmamaya çalışıyorsunuz tabiğğğ.

Üçüncü bulmaca türüyse hologramlar. “E bu ilk oyunda da vardı,” diyebilirsiniz. Kısmen haklısınız, ama bu sefer hologramları izleyebilmek için küçük bir bulmaca sekansını da çözmek zorundayız. O da havadaki bir kürenin etrafında 360 derece dönüp doğru açıyı bulmaktan ibaret.

İşte hepsi bu kadar. Bütün oyun boyunca bu bulmaca üçlüsüyle uğraşıp duruyorsunuz. Sonlara doğru sayıları ve sıklıkları o kadar artıyor ki bir yerden sonra hep aynı şeyleri yapıyormuş hissine kapılıyorsunuz. Ha, bir de bol bol ara sahne izliyorsunuz tabii. Ara sahne demişken, karakterlerin yüz modelleri çok ama çok kötü. Kathy dışındaki kadın karakterlerin hiçbirini birbirinden ayırt edemiyorsunuz; yüzleri o kadar aynı ki… Konuşurken saçlarımızın break dans yapması da ayrı bir komedi.

Neyse ki oyunun atmosferi ve hikâyesi harbiden iyi. Beni 10 saat boyunca oyunun başında tutan şey bu ikisi oldu kesinlikle. Acaba şimdi ne olacak, acaba insanlar üssü neden terk etti soruları durmadan kafanızın içinde dönüyor ve sizi oyunun içine çekmeyi başarıyor. Keza uzayda seyahat ettiğinizi, yabancı bir gezegeni keşfettiğinizi de sürekli hissediyorsunuz. Üçüncü oyuna göz kırparak bitse de bütün sorulara tatminkâr cevap vermesi de cabası.

Monoton oynanışını göz ardı edebilirseniz, ilk oyunun devamını da merak ediyorsanız bir şans verilebilir. Ama çok daha iyi olabilirmiş kesinlikle.

SON KARAR

İlk oyunun merak uyandırıcı konusunu ve sağlam uzay atmosferini aynen devam ettirse de bulmaca çeşitliğinin azalması, kötü yüz modellemeleri ve çok çabuk tekrara düşen, monoton oynanışı Deliver Us Mars’ı zayıf bir oyun yapıyor. Eklenen yeniliklere rağmen bir devam oyunundan ziyade bir geri adım hissi veriyor.

Deliver Us Mars
İdare Eder
6.0
Artılar
  • Merak uyandıran konu
  • Sağlam atmosfer
Eksiler
  • İlk oyunun bulmaca zenginliği gitmiş
  • Oynanış aşırı tekdüze
  • Tırmanma mekaniği yer yer kanser ediyor
  • Yüz modellemeleri feci kötü
  • Bazı grafiksel hatalar


YORUMLAR
Parolamı Unuttum