Disintegration - İnceleme
Entegre olmak mı olmamak mı, işte bütün mesele bu!
Halo serisinin yaratıcılarından Marcus Lehto’nun yeni bir stüdyo kurup yepyeni bir oyun ile karşımıza çıkmaya hazırlandığını duymak, ister istemez gözleri bu yöne çeviriyordu. Haliyle, pek çoğumuz bu stüdyonun ilk oyunu olan Disintegration’ın nasıl bir oyun olacağını merak etmekteydik. Sonunda oyun çıktı, biz de sorumuzun cevabını almış olduk.
Yoksa siz hala robotlaştıramadıklarımızdan mısınız?
Disintegration’da bundan yaklaşık 150 yıl sonrasında geçen bir dönemi anlatıyor. İnsanlık, iklim değişikliğinin de etkisiyle kıtlık sorunlarıyla karşı karşıya kalmış, bazı biliminsanları da bu kıt kaynak sorununu çözmek için yeni bir yöntem geliştirmişler. “Integration” olarak adlandırılan bu yöntemle, insan zihni robot bedenlerine transfer ediliyor. Böylece açlık ve benzeri sorunlar tarihe karışıyor. Ama tarihe karışmayan sorunlar da var. Bunların başında totaliter eğilimler ve bunun doğurduğu sonuçlar geliyor.
Rayonne adlı bir fraksiyon, gücü ele geçirmiş ve başlarda gönüllü olarak yapılan bu entegrasyon işlemini zorla yapar hale gelmiş. Uçan hapishanelerinde misafir ettikleri mahkumlara çok da iyi davrandıkları söylenemez. İşte bu mahkumlardan birisi de başkarakterimiz Romer Shoal. Oyunun hemen başında bu uzay gemisinden kaçıyor ve ekibimizle birlikte, bir daha Rayonne güçlerinin eline düşmeyeceğimiz bir yerlere doğru yol almaya niyetleniyoruz. Ama şartlar buna imkan vermiyor, kendimizi bir çatışmanın ortasında buluyoruz.
Yaşlı bir ‘natural’ (robot bedenine entegre edilmemiş insanlar artık böyle adlandırılır olmuş) olan Waggoner ile tanışmamızın ardından direnişçi güçlere destek vermeye başlıyor, Rayonne birliklerini alt etmek için bir mücadeleye girişiyor, bir noktada HLC birlikleriyle karşılaşıyor ve Rayonne ile çatışmalarında onların yanında yerimizi alıyoruz.
Oyunun finalini paylaşıp da tadınızı kaçırmayacağım elbette. Ama hikâyenin yüzeysel anlatıldığını ve sonunun da çok hızlı bağlandığını söyleyebilirim. Oyuna ilişkin en büyük eleştirim de tam olarak bu nokta ile ilgili. Aslında potansiyeli yüksek bir evren oluşturulmuş, buradan çok ekmek çıkarmış. Fakat niyeyse bunu yeterince değerlendirmemişler.
Karakterimiz Romer başta olmak üzere karşılaştığımız karakterlerin her biri üzerinde ayrı ayrı durulabilirmiş, durulmamış. Geçmiş hikayelerini ancak 1-2 cümle ile duyup geçiyoruz, bu kısımlar yeterli ölçüde beslenmemiş. Hikâye akışının bir yerinde, karakterlerden birisi yapmaması gereken bir şey yapıyor. Aslında onu bu hamleye iten süreç bile ayrıca ele alınabilecek bir konu, ama yapılmamış. Baş kötümüz “Black Shuck” ile karşılaşıyor, kapışıyor, atışıyoruz. Lakin ne onun hikayesinden haberdarız ne yapabileceklerini tam anlamıyla kestirebiliyoruz ne de başka bir detay sunuluyor onun hakkında.
Karakterimiz Romer, entegrasyon öncesinde ünlü bir sima, gravcycle şovları yapan bir isim. Dolayısıyla oyunda Gravcycle kullanan kişinin Romer olması, herkesin onun ne kadar iyi bir gravcycle pilotu olduğunu söyleyip durması hep bundan. Fakat bunun işlendiği bir ara sahne bile konulmamış.
Bunun gibi pek çok örnek, oyunun en azından hikaye kısmında bir aceleye getirilmişlik hissi uyandırıyor. Bu evreni daha dolu dolu bir senaryo ile anlatabilirlermiş, kaçan bir fırsat olmuş. Özetle oyunun yumuşak karnı hikâye anlatımı kısmı.
Gravcycle’dan emirler yağdırmak…
İşin oynanış kısmına geldiğimizde ise, hikaye anlatımına göre bir miktar daha iyi bir tablo söz konusu. Disintegration, bir yandan birinci şahıs nişancı, bir yandan da taktik strateji özellikleri sunan bir oyun. Karakterimiz gravcycle üzerinde düşmanlarına mermi yağdırırken, bir yandan da ekip üyelerine komutlar verip onların çeşitli saldırılar yapmalarını sağlayabiliyor.
“Sürekli gravcycle deyip duruyorsun, o da ne ola ki?” diyecek olursanız, tek kişilik bir anti yerçekimi aracı. Yani aslında uçmuyor, sadece yerçekiminin etkisini bir süre düşürdüğü için belirli bir yükseklikte hareket edebiliyor. Yani uçurum kenarlarına falan gelip öldüğünüzde, niye böyle oldu ki diye düşünmeyin :) Bu araç, karakterimiz ve ekip için büyük öneme sahip. Çünkü ana karakterimiz bu araç yardımıyla sağa sola saldırırken, çatışma alanına kuşbakışı göz gezdirip ekip üyelerine talimatlar vermemizi mümkün kılan da yine bu araç.
Bileğinize ne kadar güvenirseniz güvenin, tek tabanca takılma şansınız az. Bir noktada düşman sayısı sizin tek başınıza altından kalkabileceğinizden fazla oluyor ve siz de desteğe ihtiyaç duyuyorsunuz. Bu destek de görevlere göre sayıları değişebilen ekip üyelerinizden geliyor. Zorluk derecesini ‘Story’ düzeyine çekip oyunu bir FPS gibi oynamak da mümkün elbette. Bu durumda ekip üyeleriniz kendi başlarına takılıyor, düşmana saldırıyorlar. Ama özel yeteneklerini kullanmıyorlar. Takım arkadaşlarınızın kendilerine has yetenekleri bulunuyor. Dolayısıyla, ekip üyelerinize göre farklılaşan hamleler ile çatışmanın seyrini değiştirme imkânınız oluyor. Bence oyunun asıl tadı da bu şekilde çıkıyor. Bir düşman grubuna yavaşlatma saldırısı yapıp ardından onları füze yağmuruna tuttuğunuzda işler gayet zevkli bir hal alıyor.
Görevlere çıkmadan önce görev merkezi diyebileceğimiz yerde dolanıp etraftaki karakterler ile konuşuyor, genel konularda veya o göreve ilişkin bilgiler alıyorsunuz. Bu konuşmalardan bazıları o görev içerisinde ek hedefler sunuyor. Belirli sayıda düşmanı belirli bir yöntemle öldürmek, belirli sayıda nesne toplamak, hiç kontrol noktasına dönmeden (respawn olmadan) görevi tamamlamak, hiç ekip üyesi kaybetmeden bölümü bitirmek gibi bu hedefleri yerine getirdiğinizde ek ödüller alabiliyorsunuz. Özellikle, karakter gelişimi için kullandığımız çiplerden verdiklerinde bunların epey faydasını görüyoruz. Görev esnasında etraftaki kasaları vs. açıp hurda, yedek malzeme de topluyoruz ve bunlar da seviyeyi artırmaya yarıyor veya yine bu kasalardan çipler çıkabiliyor, onlar da karakterlerimize özellik eklemekte kullanılıyor.
Karakter gelişimi kısmında aslında çok da fazla bir alan yok. Seviye atladığı zaman dayanıklılığını, yenilenme hızını veya kullandığı silahların etkisini artırabiliyoruz, ilerleme bundan ibaret. Yeni bir özellik eklemiyoruz yani. Dolayısıyla, çok da üzerine düşülecek bir alan değil.
Ekip üyelerinizin özellikleri gibi gravcycle için de 2 temel özellik söz konusu. Bazı görevlerde 2 silah türüyle yola çıkıyorsunuz, bazılarında ise bir saldırı bir de sağlık teçhizatı ile. Bu sağlık teçhizatı ekip üyelerinizi iyileştirmenize yarıyor, yani kullanışlı bir özellik. Gelin görün ki, hangi göreve hangi teçhizatla çıkacağımızı biz seçemiyoruz, otomatik olarak ne verdiyse onunla dalıyoruz ortamlara. Bu konuda oyuncuya neden bir seçim hakkı sunulmamış, bilemiyorum.
Oyunun tek kişilik senaryo modunda 12 görev bulunmakta. Bu da kabaca 10 saatlik bir oynanışa karşılık geliyor. Bu kısımdan sonra ise, oyunun çok oyunculu kısmına geçiyoruz. Oyunun multiplayer kısmında 3 mod bulunmakta: Zone Control, Collector, Retrieval. Diğer oyunlardaki online modlardan daha farklı bir tecrübe sunma potansiyeli bulunuyor Disintegration’ın; sonuçta emrinizde bir ekip var ve onların özel yetenekleriyle de çatışmaya etki edebiliyorsunuz. Halihazırda seçilebilir 9 grup bulunuyor. Bu grupların sundukları özel yetenekler farklılaşıyor. Ama seçtiğiniz grup oynanışı kökten değiştirmiyor, daha çok görsel bir farklılık sunuyor.
Teknik açıdan baktığımızda ise, oyunun çok da bir sıkıntısı yok. Oyun boyunca bir bug ile karşılaşmamış olmak sevindirici, en azından bu konuda gerekli hassasiyet gözetilmiş gibi görünmekte. Seslendirmeleri başarılı bulduğumu söyleyebilirim. Görsel yönden de hoş detaylar sunuyor. Örneğin, yıkılabilir çevre konusunda başarılı bir iş ortaya koydukları görülüyor. Bir engelin ardında saklanan düşmanı vurmak için ortaya çıkmasını beklemeye gerek yok, yıkın engeli, vurun düşmanı :) Vaktinde Red Faction oynarken de zevk aldığım noktalardan birisiydi etrafı böyle dağıtmak.
Son değerlendirmeye gelirsek; beni kararsız bırakan oyunlardan birisi oldu. Evet, bu oyuna emek verildiğini hissediyorsunuz, lakin yeterli mi, orası muamma. Sevdiğim yanları olsa da eksik kaldığını düşündüğüm kısımlarını da göz ardı edemiyorum. Aslında bu oyun çok daha iyi bir şekilde karşımıza çıkabilirdi. Ama nedense, sanki belirli bir tarihe kadar yetiştirilmesi gerekiyormuş da aceleyle çıkartılmış gibi hissettiriyor. Hikâyesi yüzeysel anlatılıp finali çok hızlı bir şekilde bağlanıyor. Hatta orada da ikinci oyuna göz kırpılıyor. Görevlere çıkarken ekibimizi ve/veya gravcycle özelliklerimizi seçebilmek gibi bir seçenek sunulmasının akla gelmemesi de bana oyunun aceleye getirildiğini düşündürtüyor mesela. Multiplayer kısmı için de henüz içeriklerin tam olarak hazırlanmadığı görülüyor. Güncellemeler belki bu kısımdaki eksiklerin giderilmesini sağlayabilir. Ama hikâyeyi önümüzdeki dönemde çıkacağı söylenen ek paketlerle toplamak zor, es geçilen bu kadar detay ancak yeni oyunda işlenebilir.
Başlıklar
Potansiyeli olan, ama bu potansiyeli ne yazık ki yeterince kullanamayan bir oyun.Multiplayer kısmı yeter derseniz bir şans verebilirsiniz. Hikaye kısmı için artık ikinci oyunu bekleyeceğiz.
Güzel bir evren oluşturulmuş (yeterince iyi anlatılmamış olsa da)
Gravcycle üzerinde çatışıp, ekibinizin özel saldırılarıyla combo yapmak zevkli
Seslendirmeler başarılı
Genel olarak bir aceleye getirilmişlik hissi veriyor
Hikâye anlatımı vasat
Fiyatı yüksek