Dungeons & Dragons: Dark Alliance - İnceleme
Montolio gibi kör olsaydım da bu günleri görmeseydim...
Belliydi ya böyle olacağı. Go Pro’yla çekilmiş gibi duran ve izleyenlerin başını döndüren o ilk duyuru sinematiğinden beri bir vasatlık hissi yükseliyordu Dark Alliance’tan. Oynanış videoları gelmeye başlayınca daha da belli etti kendini o sakillik, hamlık. Ama dile kolay, 20 senedir doğru düzgün ve başrolünde Drizzt’in olduğu bir oyunun yolunu gözleyince görmezden gelebiliyor insan bunları o aşamada. Ben ki ofisteki Puri’nin siyah yavrusuna bile Guenhwyvar adını verip yol arkadaşım yapmışım onu, kolay kolay umudu keser miyim oyundan? “Biraz eğlenilebilir bir şey çıksa bile kâfi bana” diyerek daldım Dark Alliance’a. Dalmaz olaydım.
PS2 dönemlerinden gelenler hatırlayacaktır, bir de Baldur’s Gate: Dark Alliance diye bir oyun vardı. Bunun o seriyle aynı adı paylaşıyor olması dışında bir alakası yok. Aynı zamanda umduğum gibi iyi bir oyun da değil ne yazık ki. Lakin iyi bir oyun olamamanın da ötesinde gerçekten hayatımda görüp tecrübe ettiğim en kötü tasarım tercihlerine sahip. Oynarken defalarca duraksayıp “Bunu kim, neden ve nasıl onaylamış olabilir? Bu ne kadar kötü bir fikir yahu?” diye söylenirken buldum kendimi.
Stonegrinder bu bölümdeki görevi bitince koşarak gidip WoW’un yeni Troll raidinde boss olarak ek işine başlayacak
Bir sonraki haritaya geçmek için partinizi bir aray... aaa, parti yok?!
Kâğıt üzerinde Dark Alliance son dönemlerde yine revaçta olan dört kişilik ortaklaşa loot peşinde koştuğumuz oyunlardan biri. Çıkışından önce bütün reklamlar, videolar, röportajlar özellikle bu parti fonksiyonunun ne kadar önemli olduğunun altını çiziyordu hep. R. A. Salvatore’un Drizzt kitaplarından tanıdığımız dört başlıca karakterden birini seçebiliyoruz: Düşmanın zayıflıklarını açığa çıkartan, biraz tank biraz hasar verme üzerine yoğunlaşan barbar Wulfgar; kitapların ana kahramanı, girdap gibi dönen palaları ve astral düzlemden çağırdığı panteriyle hızlı oynanışa sahip drow korucu Drizzt Do’Urden; Mithril Salonu’nun cüce kralı, kalkanıyla düşmanların önünde kapı gibi dikilen Bruenor Battlehammer ve Bruenor’un evlatlık insan kızı, okuyla düşmanlara uzaktan ölüm yağdıran ve gerektiğinde takım arkadaşlarını iyileştirebilen Catti-Brie. Kitaplarda bir de buçukluk Regis var ama onu oyuna dâhil etmemişler. Onun yerine HUB alanındaki tüccarın “Regis de şöyle demişti, Regis de böyle yapmıştı” diye sürekli ondan bahsettiğini duyuyoruz. Neyse, biz oyunda var olan dörtlüye geri dönelim. Oyunun sloganı bile bu dörtlüyü öne çıkartacak şekilde “Your party. Their funeral.” zaten. Teoride yukarıda da saydığım vaatlerin hepsini ve bu karakterlerin birbirleriyle etkileşime geçtiği takım saldırılarının hepsini yapabiliyorsunuz. Tabii offline oynamaya kalkmazsanız.
Hantallığına alışabilirseniz Drizzt olarak oynamak bir parça keyifli olabiliyor.
Düşmanların sıklıkla “aa, böğrüme ok saplandı galiba” diye tepkisiz durması ve yere düşmüş karakterlere saldırmaya devam etmesi gibi detaylardan da fark ettiğimiz üzere oyuna yapay zekâ eklemeye gerek duymamışlar. Düşmanlara bile yapay zekâ yazmamışken çok daha çetrefilli bir iş olan takım arkadaşlarına yapay zekâ yazmaya hiç girmemiş olmaları üzücü ama tahmin edilebilir; o yüzden de yanımıza bot atamamak gibi müthiş ve oyunun vizyon(suzluğ)uyla nefis örtüşen bir karar almışlar. Tek başınıza oynarken “Your party” kısmı geçerli değil yani, solo bir şekilde girip dört kişiye göre tasarlanmış ve 15-20 dakikada bitebilecek bölümlerde 1 saate varan bir işkence çekiyorsunuz genellikle. Düştünüz mü kaldıranınız yok, beraber kombo yapabileceğiniz kimse yok. Yahu o çok burun kıvırdığımız Avengers bile bundan daha iyi iş çıkartıyor; düşünün artık durumun vahimliğini.
Dark Alliance oynarken canınız Diablo III çekerse The Butcher’ın daha da kötü ikizi The Chef’le vakit geçirebilirsiniz en azından.
Dungeons and Dragons demişken ejderha koymadan olmaz tabii…
Eee, online oynarız o zaman biz de? Eğer sürekli beraber girebileceğiniz, paralarını heba etmeye ikna edecek üç arkadaşınız varsa durum biraz daha iyi. En azından ilk engebeli kısmı aştıktan sonra birkaç saatliğine biraz keyif alabilirsiniz muhtemelen. Ancak burada da korkunç tasarım faciaları karşımıza çıkmaya devam ediyor. Dark Alliance diğer her şeyi sallayıp aksiyona yoğunlaşmış bir oyun. Hâliyle de hızlı ve reaktif bir oynanış beklemek en doğal şey, değil mi? Belli ki değil. Zira oynanış inanılmaz hantal, karakteriniz bir türlü ondan beklediğiniz tepkiyi vermiyor ya da çok geç veriyor. Siz bir komboya başlıyorsunuz, o sırada yandan bir goblin üzerinize sıçrıyor. Bloklamaya ya da yuvarlanmaya basıyorsunuz hasar almamak için ama karakteriniz hâlâ az önceki saldırı animasyonuna kendini kaptırmış olduğundan afiyetle paslı goblin çeliğinin tadına bakıveriyor. Sonra köşeden bir ogre geliyor, 1 metre öteden savurduğu sopa bir anda sizi yere yapıştırdığında fark ediyorsunuz ki hitbox’lar alakasız, hantal oynanışın üzerine bir de gereksiz bir lag binmiş. Düşmana kilitlenmenin avantaj yerine dezavantaj yarattığını ilk defa görüyorum mesela. Görüş alanınız kısıtlanıyor, zaten özellik de düzgün çalışmadığından bazen kendinizi orada olmayan bir şeylere kilitlenmiş bulup geri çıkamıyorsunuz. Ha, bir de bunun üzerine oyun size diyor ki “parry yaparsan takım arkadaşlarınla ortak saldırı fırsatı yaratırsın”. Ya ben SoulsBorne’larda Parry ata ata boss’ları şebeğe çevirmiş adamım, ama hantal kontroller, hitbox sorunları ve lag’le birleşince nasıl tutturayım şimdi o zamanlamayı? Ki çok gerek de yok doğrusunu isterseniz, agresif bir şekilde harala gürele hep beraber dalarsanız en kocaman düşmanlar bile hızla eriyip gidiyor çoğu zorlukta. Ama işte artık Stockholm sendromu mudur yoksa oyunda sevecek bir şeyler bulmak için son bir çırpınış mı bilemiyorum, birkaç saat bu işkenceyi çektikten ve karakterlerin bazı yeteneklerini açtıktan sonra bir parça daha keyif alabildim dövüşlerden. Tabii yapımcılar Dark Alliance’ın alt türünü psikolojik işkence olarak belirlediği için kısa sürede onu da baltalayacak başka şeylerle karşılaştım.
Düşmanlarınızdan ve açtığınız sandıklardan çeşitli ganimetler düşecek. Kılıçlar, kalkanlar, zırhlar falan yine renk renk: Beyaz, Yeşil, Mavi, Mor, Turuncu. Artık alışmışsınızdır hangi renk neyi temsil ediyor. Peki sıkıntı nerede? Loot dağılımı çok dengesiz. Güya belli başlı bölümlerde spesifik bir zırh/silah setini hedefleyebiliyorsunuz. Ancak rasgelelik alıp başını gittiği için en işe yaramaz, en kötü setler Legendary nadirliğinde düşerken hedeflediğiniz parçayı size düz Common hâliyle verebiliyor oyun. Dahası, bölüm boyunca didinip topladığınız tecrübe puanlarını ve loot’ları ancak ve ancak haritayı bitirdiğinizde cebe atabiliyorsunuz. Bu da bizi bambaşka sorunlara getiriyor yine.
Online olarak oynarken grubun ilerleyişi parti liderine bağlı; liderden çok fazla uzaklaşırsanız oyun sizi otomatik olarak geri ışınlıyor. Düşünememiş oldukları şeyse parti liderinin AFK olma ihtimali. Dün sabah oynadığım bir oyunda lider sessiz sedasız AFK olduğu için bir türlü ilerleyemedik mesela. Takımdaki diğer oyuncular 10 dakika bekledikten sonra sıkılıp çıktı. Ben iki tane Legendary ekipman düştü diye inat edip başka şeylerle oyalanırken adamın geri gelmesini bekledim. Yarım saat kadar sonra geldi ve iki kişi didinip devam ettik. Ve sonra tam son boss’la kapıştığımız sırada bir kez daha AFK olup bir süre sonra da oyundan çıkmaya karar verdi. Lider o olduğu için oyun bizim seansı komple kapatmaya karar verdi ve tecrübe puanlarım ve loot’larım boşa gitti diye yas tutarak ana menüye dönmek durumunda kaldım. Bu noktada enteresan (ve mantıklı) bir şekilde o zindanda edindiğimiz tecrübe ve yağmalar oyun dağılsa bile boşa gitmiyor. Bir sonraki bölümü tamamladığınız zamanki ödüllere dâhil ediliyor (başta bir an boşa gitti sanıp bu konuda da söylenmiştim ama doğrusunu fark edince yazıya da ekleme ihtiyacı hissettim).
Bu karakterlerin tipine n’olmuş?
İnanın Drizzt kitaplarını çok seven ve güncel olarak hâlâ okuyan biri olarak Dark Alliance’ı sevmek için çok uğraştım; lakin saydıracaklarım ne yazık ki hâlâ bitmedi. Karakterlerin PS3 ve Xbox 360 döneminden hallice modellemelerini şimdilik görmezden geliyorum. 2017’den beri geliştirildiği düşünülünce ekstra üzücü ama grafik her şey demek değil sonuçta. Asıl takıldığım konuya gelirsek... Bu karakterlerin tipini siz neye göre yaptınız kuzum? Mantığım kitaplar olması lazım diyor ama kitaplardaki karakterlerle alakası yok bunların. Bruenor’un saçının ve sakalının kıpkızıl olması kitapta defalarca “Öz hakiki Battlehammer be!” diye tanınmasını sağlayacak derece dikkat çekici bir detayken oyuna sarışın Bruenor koymuşlar. Wulfgar, Kristal Parçası döneminde sırma saçlı ve temiz traşlı bir arkadaşımız olarak tasvir edilirken siz direkt Viking modeli saç-sakal yapmışsınız adama. Hele hele bütün kitaplarda, çizgi romanlarda ve her türlü medyada “SİYAH BİR PANTER” olarak geçen Guen’i “astral panter dediklerine göre böyle saydam, yıldızlı, pembeli morlu bir şey olsa gerek” diye tasarlamış olmaları gerçekten facia. Daha da kötüsü, bu karakterler neden kitaplarda hiç kullanmadıkları yeteneklere sahipler oyunda? Drizzt’in hangi hikâyesinde var menzilli saldırı için kullandığı mor halkalar? Etrafını hançerlerle donattığı büyüyü nerenizden uydurdunuz? D&D oyuncusu titizdir böyle konularda, oyunda bir büyü görürse onun hangi büyü olduğunu tespit etmek, bilmek ister; açar kural kitabını bakar doğru yapmış mısınız diye (Baldur’s Gate 3’ün 5th Edition tartışmaları aylardır devam ediyor mesela). Oyuna eklenen yeteneklerse “bu da böyle büyülü bir şeyler atsın” seviyesinde ve ne karakterlere ne sınıflara ne de kitaplara uyuyor.
“Merhaba, biz 2007 yılından geliyoruz. O yüzden grafiklerimiz böyle.”
Her bölümün sonunda kim ne yapmış böyle istatistiği tutuluyor. En çok iş yapan oyuncuya herhangi bir bonus falan yok ama tabii…
Ya bu arada, başka oyunlardan esinlenmeleri falan da anlıyorum da Tuque Games’teki Blizzard sevdalısı kimse ne olur bir daha tasarım konusunda karar alması yasaklansın. Zira zırh tasarımları WoW’un bile en korkunç dönemi sayılan ve “palyaço zırhları” olarak andığımız The Burning Crusade dönemini mumla aratacak kadar kötü. Hatta hayatımda daha kötü zırh tasarımları görmedim sanırım. Bütün zırhlar fazlasıyla abartılı siluetlere sahip ve işlevsellik ya da gerçekçilikten alabildiğine uzak. Koskoca Mithril Salonu’nun kralı olmuşsun ama kafana metal bir kova geçiriyorsun hâlâ. Bir de çeşitli elementlere direnç kazandıran zırhlar var ki düşman başına. Üzerinde asit kabarcıkları olan ağaç kabuğu tasarlamanın iyi bir fikir olacağını nasıl düşündünüz yahu? Dahası, bu Salon’un Yol Arkadaşları’nın konseptine nasıl uyuyor?
En azından “Skin” diye bir özellik var diye bir an sevindim. Belki karakterlerin ikonik, başlangıç setlerini kullanabilirim bu sayede diye düşündüm. Lakin bu sistem de aynı haltı laciverte boyamak dışında bir iş yapmıyor. Gerçekten, siyah zırhı laciverte boyadım ve artık enine değil de boyuna çizgili seviyesinde çalışıyor sistem; başka zırh tasarımlarını kullanamıyorsunuz. Belki ileride başlangıçtaki tasarımların geliştirilmiş versiyonları çıkar diye bekledim; o açıdan da hayal kırıklığı yaşadım. Belli ki o görünüşleri ilk 10 dakika kullanalım diye yapmışlar sadece. Çok yazık, zira oyundaki zırhların neredeyse tamamı çok daha kötü gözüküyor.
Dark Alliance Bruenor’u bile yormuş; kıpkızıl sakalları ağarmış oyunu oynarken yaşadığı üzüntüden.
Tuque içindeki Blizzard sevdalısını hedef almadaki tek sebebim zırhlar değil. Düşman tasarımları da bolca “esinlenilmiş”. En çok karşınıza çıkacak olan goblinler bildiğiniz Shadow of Mordor’daki orkların kopyala / yapıştır yapılmış hâli zaten. Onun dışında mesela bir troll boss var, üzerine elektrikli aksamlar saplayıp “ELEKTRİKLİ TROLL BU” demişler. Yahu Naxxramas’a boss yapmıyorsunuz, D&D oyunu bu. Bir de “Chef” diye bir boss var, “The Butcher’ı telif hakkına takılmadan ne kadar çakabiliriz” konusunda ileride müzelerde sergileneceğini düşünüyorum şahsen.
Tamam vurma, öldü...
Hiç mi güzel yanı yok bu oyunun, 3 sayfadır magic missile’le tarıyormuş gibi saydırıyorum oyuna. Var demek istiyorum ama dilim gitmiyor inan sevgili okur. Hantal dövüşe alışırsan biraz keyif veriyor yine demiştim. Co-op oynamak iyi bir gruba denk gelirseniz eğlendirebiliyor. Ama tutup da onca parayı bayılmaya değecek bir oyun mu? Kesinlikle değil. Game Pass’te olması güzel. Böylece halihazırda Game Pass üyeliğiniz varsa şöyle bir göz atıp size hitap edecek mi diye bakabilirsiniz. Ama günün sonunda daha iyi loot kasmanın da bir amacı olması lazım diye düşünüyorum. Herhangi bir end-game içeriği olmayan ve sene sonunda bir yeni hikâye bir de yeni oynanabilir karakter ötesinde ciddi bir içeriği olmayacak bu oyuna o kadar parayı başka türlü koyu bir Drizzt fanı olan ben bile vermem doğrusu.
Başlıklar
Bu oyuna harcayacağınız vakit ve paraya gidip Drizzt kitaplarını okusanız daha iyi
- Beraber oynayacak üç arkadaşınız daha varsa birkaç saatliğine eğlendirebilir
- Game Pass’e dâhil
- Journal kısmındaki özet bilgiler
- Sayfalardır örneklediğim korkunç tasarım tercihleri
- O bölümdeki ilerleyişinizi tıkayacak kadar ciddiye varabilen türlü türlü bug’lar
- Klavye kontrolleri çok vasat (mümkünse gamepad’le oynayın)
Grafik arayüz haricinde olumlu yorumlanabilecek en ufak bir kırıntıya rastlamadım. Yüklemem ve silmem bir oldu.