Teknolojiyle iç içe yaşayan bir birey olarak, beni teknolojiden soğutan ilk olay özel konuşmalarımda bahsettiğim eşyalara ait reklamların telefonumu kaplamaya başlamasıyla ortaya çıktı. Böyle bir sistemin gerçekliği, gerçekse nasıl çılgınca kaynak tüketiyor olabileceği ciddi bir tartışma konusu, lakin eninde sonunda olacak şeyler. Şahsi bir korkum yok elbette. Sonuçta koskoca Google’ın veya devasa firmaların derdi ben değilim. Biziz.
Yüzlerimiz, fotoğraflarımız ve açtığımız web siteleri bu verilerin işlenip anlam kazandırılması adına GB’larla dolu bir deniz üzerinden her saniye sunuculara aktarılıyor. Zamanında bombalarla, korkularla kararlarımızı etkilemeye çalışanlar, bizleri nelerin güldürdüğünü nelerin tetiklediğini öğrendiklerinde bunları bizlere karşı kullanmayacaklar mı sizce?
Watch Dogs Legion aslında tam anlamıyla bu korkular üzerine oynayan bir oyun. Hepimizin bildiği üzere teknoloji durdurulabilen, bir noktasında inilebilen bir kavram değil. İnsanların ona nasıl uyum sağladığı da aynı şekilde, toplumca alınacak kararların da ötesinde trendlere dayalı ilerliyor sadece. Her geçen saniye daha çok paylaşıyor ve birbirimize daha bağlı hale geliyoruz. Bu yüzden ekranlara yansıyan korkular ve endişeler kısa sürede hepimizin korkusu oluyor. Bu toplumsal duyarlılık adına pek çok insanın gözünü açmış olsa da bilginin ne kadar kolay kirletildiği söz konusu olduğunda manipülasyona olan zafiyetimizi de arttırıyor.
Bu küçük nanobotun neler yapabildiğini görseniz şaşırırdınız
Legion, Londra halkının önyargı ve korkularını yenerek, kaybettikleri şehirlerini geri almalarını konu alıyor. Tabii buraya gelmeden önce şehrin nasıl kaybedildiğini de daha iyi anlamamız gerekiyor. Oyunda ilk olarak kendimizi DedSec’in Londra operasyonlarından birinde buluyoruz. DedSec artık ağlarını iyice büyütmüş ve işin içine ajanlara kadar çok sayıda önemli figür de girmiş. Bunca kaynağa rağmen işler ters gidiyor ve Londra tarihinde görülen en büyük terör saldırısı sonrasında ihale, bu “hacktivist” gruba kalıyor.
Sonrasını tahmin etmek zor değil aslında, insanların bütün korku ve öfkeleri DedSec üzerine yoğunlaşmışken, bundan faydalanan özel güvenlik firmaları ve çeteler sokakları ele geçiriyorlar. Özel hayat kavramının azaldığı, kontrollerin arttığı bu dönemde vatandaşların güvenliği hiç olmadığı kadar tehlike altına giriyor üstelik. Dağılma noktasına gelen DedSec’in Londra’yı kurtarmak adına küllerinden doğması ve satranç tahtasında yerini alması gerekiyor. Özellikle tahtada şehrin güvenliğini devralan Albion firması ve Kelley çetesi gibi güçlü oyuncular varken saldırıların ardındaki gerçek örgüt Zero Day’in piyonu olmaktan kaçınmaları da faydalarına olacak.
Punk ölmedi sadece dinleniyor
Legion’da bir ana karakter olsaydı, herhalde Londra’nın ta kendisi olurdu. Oyuna Aiden Pearce veya Marcus Holloway gibi güçlü bir karakterle değil, sokaktan geçen herhangi bir Londralı’yla başlıyoruz. Bu holiganından, polisine, emeklisinden, particisine herkes olabiliyor. Eğer seçtiğiniz kişi hoşunuza gitmemeye başlarsa hikâyenin herhangi bir noktasında onu bırakıp yerine başkasını da bulabiliyorsunuz üstelik. Tahmin edebileceğiniz üzere karakterlerin Aidan veya Marcus gibi hikâye boyunca çözmeleri gereken şahsi bir maceraları veya azılı baş düşmanları yok. Yaşlı teyzelerden, inşaat işçilerine, temizlik görevlilerinden, borsa simsarlarına kadar herkes safınıza katılabiliyor. Yeter ki DedSec’in sunduğu davanın bu şehrin yararına olduğuna inansınlar.
İnsanları DedSec’e dahil etmenin birden fazla yolu var. Bunlardan biri eğer ön yargıları yoksa onlarla doğrudan konuşmak. Genel olarak polisin yerini almış olan Albion’un çözmediği veya doğrudan onlardan kaynaklı sorunları oluyor bu insanların. Burada herhangi bir sınır yok. Bazen çete bölgesinden araba kaçırıyorsunuz, bazen de özel bir kameraya erişim için düşman bölgesindeki sunuculardan birini hacklemeniz gerekiyor. Bütün bu görevlerin tek ortak yanı neredeyse tamamının düşman bölgelerinde geçmesi. Daha önce çıkan binlerce Ubisoft oyununda olduğu gibi bu bölgeleri temizleyip, “özgürleştirme” gibi bir kavram yok neyse ki. Bunun yerine parçalara ayrılmış Londra’da önceden belirlenmiş görevleri yaparak halkın sempatisinin kazanmaya çalışıyoruz. Bunu yapmanın iki avantajı var; ilki artık o insanlar size inandığı için çoğu kişi davanıza katılmaya daha hazır hale geliyor. Diğeri ise bölgedeki toplanabilir ne kadar obje varsa hepsinin haritada görünür hale gelmesi.
Havalı sanal kablolar olması tesisat işi yaptığımız gerçeğini değiştirmiyor
Benzer Ubisoft oyunlarının aksine toplanabilir parçalar fazlasıyla önemliler, çünkü DedSec ajanlarınızın kullanabileceği özelliklere erişmenin tek yolu teknoloji parçalarına erişmek. Yeni silahlardan Albion Drone’larını kontrol etmeye veya yapay zekayı düşman üzerine salmaya kadar sayısız özelliğe sahip olmak mümkün. Bunu yapmanın en sağlıklı yolu ise görevler dahilinde düşman bölgelerine saklanmış olan teknoloji parçalarına erişmek. Bunların çoğu hedefiniz için belirlediğiniz rotanın bir tık ötesine çıkmanızı gerektiriyor. Örneğin bir karakola sızıp, DedSec’e katmak istediğimiz kişinin kardeşini kurtarmaya çalışırken, polislerle dolu üst kata sızıp masalardan birinden teknoloji parçasını alabiliyorsunuz. Elbette nereye bakacağınızı biliyorsanız, ulaşılması zor noktalarda da bolca teknoloji parçası bulunduğunu görüyorsunuz. Bölgeleri bu yüzden kurtarıyoruz işte.
Ubisoft’un çıtayı her oyunuyla yükselttiği görsel tasarımı bu sefer de kendini göstermiş. Küçültülmüş Londra, kimliğini muhteşem biçimde koruyor. Önemli cadde ve yapıların hepsi olduğu gibi oyuna aktarılmış; bazen hiçbir şey yapmadan sokakların arasında yürümek, modellemeleri ve yapıları takdir etmek isterken buluyorsunuz kendini. Londra’nın aslında ne kadar aslına uygun yapıldığını tam olarak buradan da anlamak mümkün. Zira bu oyunda da orada olduğu gibi gidilecek birkaç pub dışında yapacak hiçbir aktivite yok. Londra’da zamandan bağımsız olarak aynı kalabilen sabit etkenlerden biri bu olsa gerek. Teknolojik bir distopyada bile İngilizlerin sıkıcı kalmanın bir yolunu bulabildiklerini görmek garip bir şekilde huzur veriyor insana.
Legion o pek de yakın olmayan ama yeterince yakın gelecekte geçen oyunlardan. Bu da demek oluyor ki hayatımıza yavaş yavaş girmeye başlayan ne kadar teknolojik gelişme varsa hepsinin biraz da abartılarak oyuna yansıtılması olmuş. Kılık kıyafet olarak çok abartılı şeyler yok. Londra halkının çoğu yıldan bağımsız olarak stilize giyinmek konusunda başarılı değiller ancak Drone kullanmak işleri fazlasıyla değiştirmiş. Bölgeye giren kargo firmasının drone’ları çoğu zaman gökyüzünü kaplayan ana araçlar konumundalar. Bunlara ek olarak zaman zaman Albion’un silahlı İHA'larını, takip robotlarını ve ayrıca yüzlerce kiloluk kolileri rahatlıkla taşıyan ağır ama güvenilir kargo araçlarını görmek mümkün. Bunları teker teker saymak durumundayım çünkü hatırlatıyorum ki DedSec ve yapay zeka Bagley sayesinde kim olursanız olun hepsi emrinize amade. Posta drone’larından para çalabilir, örümcek robotlarla giremeyeceğiniz yerlerden bilgi sızdırabilir veya kargo robotunun üstüne çıkarak erişilmesi güç çatılara ulaşabilirsiniz.
AR kullanarak olayları çözmek kulağa heyecanlı gelse de anlatılan hikayeler nadiren enteresan oluyor
Ubisoft bu karanlık alternatif gelecek Londra’sını olabildiğince eğlenceli hale getirmek için elinden geleni yapmış. Farklı özelliklere sahip kullanılabilir Drone’lar işin bir yüzü elbette, bir de onları kullanacak DedSec ajanları var. Oyunda hemen hemen herkesi ajan olarak almak mümkün, lakin bu herkesin iyi bir seçenek olduğu anlamına gelmiyor. Anlayabildiğim kadarıyla Legion iki farklı veriye bakarak sivil karakterleri yaratıyor. Bunlardan ilki mesleği; inşaat çalışanı, “zengin adam”, yaşlı teyze gibi özelliklere ek olarak bir de kişinin karakterini belirleyen zarlar atılıyor. Bu sayede kargo drone’u çağırıp gizli yerlere rahatlıkla çıkabilen bir inşaat çalışanı, hıçkırma huyu yüzünden anında yakalanabiliyor. Bunun o kadar da kötü bir durum olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Çünkü özellikle ilerleyen seviyelerde oyun tarzı kimi seçerseniz seçin birbirine çok benzemeye başlıyor. Düşman bölgesini bul, önce kameralar yardımıyla tuzakları aktifleştir, silahlı drone’ları hackleyerek düşmana yönlendir ve en sonunda bizzat içeri girerek hedefine ulaş… Bu taktiği o kadar çok tekrarladım ki kullandığım karakter eğilemeyen yaşlıca bir teyze veya gaz çıkaran midesi bozuk bir ajan değilse nadiren adam kaybettim.
Az bilirdik…
Adam kaybetmek demişken eğer oyunun başında izin verirseniz DedSec operatörlerinin ölümü mümkün oluyor. Yani sokaktan aldığınız vatandaş kaçışını iyi planlamadığınız veya etrafının sarıldığı bir durumda ölüp, bundan sonraki hack işlemlerine ilahi bulutların üzerinde devam ediyor. Size tavsiyem kesinlikle bu mod açık oynamanız. Sadece gizlilik seçeneklerinin sınırlı olduğu ilk bölümlerde değil, hayatın her anında bir ölüm korkusu alıyor oyuncuyu. Oyuncuların bir taretin üzerine körlemesine koşup deneme yanılma yöntemlerine sarmasındansa, gerçek risk ve ödüller için eldeki imkanlarını olabildiğince zorlmasını tercih ederim.
Tercih demişken oyundaki en yararlı robot olan “Spiderbot”dan bahsetmemek de olmaz. Baktınız, sızmak istediğiniz yer çok iyi korunuyor veya karakterinizin saklanıp tırmanabileceği fazla bir yer yok. O zaman hop bir örümcek robot istasyonu buluyor veya kendi “örbotunuzu” fırlatıyorunuz ve görevi yaklaşık bir ayak boyunda minik bir robotla tamamlıyorsunuz. Örümcek robotun diğer benzeri robotlardan farkı, sunucu ve istasyonlara giriş yaparak onları ele geçirebiliyor oluşunda saklı. Watch Dogs Legion’ın kendi dayattığı bölümleri de hesaba katarsak oyunun yarısını bu sevimli robotları hareket ettirmekle geçirdiğimi söylemem yanlış olmaz. Bu durumdan şikayetçi de olmadım açıkçası. Çünkü ajanlar teknolojileri geliştikçe özellikle gizlilik konusunda tam bir canavar haline geliyorlar. Susturucu silah taşıyan ortalama özelliklere sahip bir ajanla, yapamadığım bir göreve denk gelmedim.
Kötülerle yüzleşene kadar uzunca bir süre kameralardan yaptıklarını izleyeceksiniz
Bu durum tek bir ajanın her işe yeterli olmasının oyunun konseptine ters olabileceği fikrini akıllara getiriyor ki bu doğru. Her ne kadar farklı özellik ve tiplere sahip potansiyel ajanlarla dolu bir ortam olsa da, bu yeteneklerin çoğunun teknolojinin gerisinde kaldığını söylemek lazım. Belirli bölgelere girmek için meslek sahibi karakterler kullanmak mümkün. Örneğin doktor üniformasıyla hastanelere, özel güvenlik kostümüyle de Albion ofislerine girmek mümkün. Bu durumda oynanış ciddi anlamda değişiyor. Daha önce size gördüğü anda saldıran düşmanlar, bu sefer siz onlara fazla yaklaşmadığınız sürece yanlarından geçmenize izin veriyorlar. Yani özünde dört farklı oynanış stili olduğunu söylemek mümkün; silahları sıka sıka dalma, gizlilikle ortalığı temizleme, köstüm giyerek sızma ve örümcek robot kullanma. Böyle düşündüğünüzde aklınıza oyunda bolca çeşitlilik olduğu geliyor ama aslında gelmemeli. Çünkü onlarca farklı insan ve karakter tipinin olduğu bir oyunda bundan biraz daha fazlası olması gerekiyordu. Yaşlı amca da, genç protestocu da binaları aynı şekilde temizliyorsa ben ne anlıyorum bu işten?
Oyunun kendisine baktığımızda sayısız farklı karakter var ama oynanışın %90’ı düşman üslerine sızıp bir konsolu kapatmak veya bilgi almak üzerine kurulu ilerliyor. Watch Dogs 2’ye göre çok daha sağlam araç fizikleri, arabaları son sürat takip eden drone’lar var ama neredeyse hiç araç temalı görev ve içerik yok. Aynı durum Londra’nın ortasındaki Thame nehri için de geçerli. Oyunda koca bir nehir ve kullanılabilir su araçları varken, nasıl olur da buralara hiç bakılmaz inanın anlamıyorum. Potansiyel olarak farklı yetenek ve pasif özelliklerle dolu karakterler sayesinde kendini hiç taklit etmeme şansı varken, nedense hiç risk almadan gayet steril bir oyun haline gelmiş Legion. Aklıma gelen tek farklı oynanış devre mantığıyla çalışan, HUB’lara giden enerji hatlarının bağlanmasını sağlayan kablo hackleme temalı oyunlar oldu ki bunları da ana senaryo dahilinde oyun bitene kadar en az 15-20 kere yapıyor oluyorsunuz. Bu kabloları devasa bir sunucuya veya Big Ben kulesinin etrafına yerleştirmek deneyim açısından büyük farklar yaratmıyor.
Sosyal Medya - Sosyal Devlet
Bunda elbette Londra’lıların biraz daha yüzeysel kalmasının payı var. Açıkcası oyunun “Bütün farklılıklarını bırakıp şehrini geri alan insanlar” temasıyla oynayarak harika işler yapması da mümkünmüş. Bunun yerine karakterler, tip ve şahsiyetlerinden bağımsız olarak belirlenen boşluklara yerleştirilen oyuncak figürler gibiler.
Gizli DedSec karargahında sürekli olarak yan yana, fotoğraflarda en iyi dost gibi gözüken ajanların oyun esnasında birbirleriyle etkileşimleri ve birbirlerinin varlıkları karşısında gösterdikleri farkındalık neredeyse yok gibi. DedSec ajanlarını kafanızda canlandırdığınızda sahnede belirli bir rolü canlandıran aktörleri düşünün. O aktörün yerine bir başka oyuncu gelirse performans elbette değişir ancak sahnede yansıtılmak istenen karakter bellidir. Bu durum özellikle DedSec ajanlarından biri öldüğünde daha da belirgin hale geliyor. Grubun yapay zekâsı Bagley, diğer operatörler sorduğunda karakterin öldüğünü söylüyor ve o karakterler hiçbir şey olmamış gibi oyuna devam ediyorlar.
İşin komik yanı oyuncu için de aynısı geçerli, olur da karakteriniz yaralanmaz veya teslim olup yakalanmaz da ölürse onunla ne kadar zaman geçirmiş olursanız olun onu çok özlemeyeceksiniz. Sahip olduğu yetenekleri ve özellikleri özleyebilirsiniz ancak bir birey olarak “John” “Alex” “Caitlin” veya adı her neyse, o kişi asla değerli olamıyor oyuncunun gözünde.
Oyunda özel karakterlere ulaşmak mümkün. Bölgeleri temizlemek veya özel fırsatları takip etmek bunun en kolay yolu
Bunda elbette şehrin cansız olmasının da payı var. Etrafta Albion görevlileri yoksa yapılan çoğu şiddet hareketi cezasız kalıyor. Londra’yı kurtarmak istediğini iddia eden karakterler, yoldan geçen hemşerilerini ezdiklerinde suçluluk hissetmiyorlar ve şehrin durumuna nadiren yorum yapıyorlar. Karakterler bile şehri umursamazken, oyunculardan bunu beklemek bana haksız geliyor.
Neyse ki oynanabilir karakterlerin eksikliğini asıl senaryo ve 5 farklı kötü karakter rahatlıkla tamamlıyor. Birbirinden bağımsız gözükse de aslında her şeyin birbirine bağlı olduğu oldukça ilginç bir senaryo var. Asıl karakterler kartondan tiplemeler olduğu için, ete ve kemiğe bürünme görevi hikâyenin kötülerine verilmiş. Watch Dogs’un o röntgencilik hissi ana karakterin dramasına değil de kötülerin “canavarlıklarına” harcanınca ortaya daha canlı, karşısında durmaya değer kötüler çıkarmış. Öyle ki ölen operatörlerimin yerine yenisini bulmak için ava çıkmak yerine oyunu kaybetmeyi göze alarak az sayıda operatörle tek kişilik hikâyede ilerlemeye çalıştığım oldu.
Söylediğim bütün kötü sözlere rağmen, Legion’ın kötü bir oyun olduğunu düşünmüyorum. Sadece sunduğu o büyük potansiyelin altında ezilmeyi göze almadan, risksiz sıradan bir oyun olarak karşımıza çıkmış. Watch Dogs Legion’da serinin önceki oyunlarında olan, şehrin ve dünyanın yeterince yaşamıyor oluşu ve görevlerin çok tekrar etmesi gibi problemlerin hiçbiri giderilmemiş. İçinde barındırdığı içeriğin sınırlı oluşu ve doğaçlamaya fazla imkân vermemesi sebebiyle ben halen potansiyelini kullanmadığını düşünüyorum. Bu haliyle bile ortalama üstü bir oyun olsa da çok daha iyi olabilecekken bununla yetinilmesi üzücü.
Başlıklar
Watch Dogs: Legion, Ubisoft kalitesinde bir deneyimi sorunsuzca verse de, vaat edilen inovatif fikirlerin hakkını veremiyor. Yenilikçi bir oyun olma potansiyeli varken, tekrar eden ve risk almayan oyun tarzında ısrar edilmiş.
- Londra ve yapıları göz kamaştırıyor
- Oyun tarzını etkileme potansiyeli olan bolca drone
- Görevleri 3-4 farklı tarzda tamamlama imkanı
- Casus filmlerinin aratmayacak ilginçlikte alet ve edavatlar
- Araç fizikleri sonunda olmuş
- Oynanış döngüsü aynı elementler üzerinden ilerliyor.
- Sundukları içeriğin çok azını hikaye ve görevlerde kullanıyorlar
- Vatandaşlar arasında anlamlı farklar yok
Ubisoft size paramı ödüyor 7.5 ne demek zaten belliydi daha öncede bununla ilgili gereğinden fazla haber yapmıştınız bu oyunun hak edeceği puan 4.5-5