Call of Duty: Modern Warfare II - Açık Beta İzlenim

Oyun için beklentileri artıran bir deneyim

Call of Duty, artık adını her sene duymaya alıştığımız dev oyun markalarından biri. Bugüne kadar istikrarlı bir şekilde üretimi devam eden seride yıllar boyunca çok iyi örnekler gördüğümüz gibi seri üretimin talihsizliklerinden kaçamamış özensiz ve kötü işler de gördük. Ancak konu Call of Duty oldu mu akıllara iki isim geliyor: Black Ops ve Modern Warfare. İkisi de birçok yönden kendi türlerine yenilikler getirmiş, nitelikli seriler. Bugün ise bizim işimiz Modern Warfare ile.

2019 yılında seriye CoD Modern Warfare rebootu ile temiz bir sayfa açan Infinity Ward, macerasına MWII ile devam ediyor bu sene. 2009 yılında çıkışını yapan orijinal Modern Warfare 2, çoğu oyuncunun kalbinde ayrı bir yere sahip olduğundan MWII rebootunun da taşıdığı yük bir hayli büyük. Ben de dahil olmak üzere büyük bir oyuncu kitlesi özellikle geçtiğimiz seneki Vanguard başarısızlığından sonra MWII’den yana büyük beklentiler içinde. 28 Ekim’de çıkışını yapacak olan oyuna henüz tam olarak kavuşamamış olsak da oyuncuların MWII hakkında fikir sahibi olabilecekleri beta süreci oyunu ön sipariş eden Playstation sahipleri için 16 Eylül’de başladı. Geçtiğimiz aylarda gördüğümüz fragmanın heyecanıyla oyunu ön sipariş ettiğim için ben de 16 Eylül’den beri betayı oynuyorum. Bakalım MWII, “Modern Warfare 2” olma yolunda mı yoksa 28 Ekim için beklentileri yükseltmemek mi lazım?

Modern Warfare II, birçok yönden MW 2019’da başardıklarının üzerine koyarak ilerlemiş, en azından deneyimlediğim multiplayer kısmı için bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Eksilerinin yanında artıları bir hayli fazla. Bu artılardan benim için MWII’yi çekici kılanı ise oynanış rahatlığı. MW 2019’un betasını oynadığım zamanlar onun için de benzer düşünceler içerisindeydim. Özellikle oynanış hızı, tempo ve akıcılık konularında beni çok etkilemişti. MWII ise 2019’da beğendiğim tüm özelliklerin üzerine bir şeyler eklemiş ve mükemmele daha da yaklaşmış bir şekilde karşıma çıktı. Multiplayer kısmı tam anlamıyla akıp gidiyor. Tabii bu akıcılığı yakalayabilmek için önemli değişikliklere gidilmiş. Bunlardan biri de oynanış hızı.

MWII’de oyun temposu, hareket hızının yeniden ayarlanması ve uygun haritalarla desteklenmesi sayesinde dengeli bir deneyim sunuyor. Hareket hızımız MW 2019’a göre fazla ancak Vanguard’a kıyasla daha yavaş diyebileceğimiz bir aralıkta. Bu sayede dar alanlardaki çatışmalar yüksek tempoya kavuşmuş ve geniş alanlarda menzilli çatışmaların kalitesinden ödün verilmemiş. Son oyunlarda ve Warzone’da çoğu oyuncunun şikayetçi olduğu, hareket hızının arşa değmesini sağlayan “slide cancelling” olayı bir nebze de olsa engellenmeye çalışılmış. Tabii yine sistemin açıklarından yararlanıp slide cancel yapmayı başaran oyuncular var ancak deneyimime dayanarak rahatsız edici çoklukta olmadıklarını söyleyebilirim.

Oyunun dinamizmini güzel bir seviyeye sabitleyen bir diğer önemli unsursa az önce adını andığım harita tasarımları. 2 hafta süren beta süreci boyunca 4’ü klasik 6v6 ve 2'si yüksek oyunculu geniş haritalar olmak üzere toplam 6 farklı harita sunuldu. Klasik haritalardan ikisi orta ve ikisi de nispeten büyük diyebileceğim boyuttalardı. Sunulan bu 4 haritanın her biri farklı temalarda olduğu için biraz alıştıktan sonra hepsinde farklı taktiklerle oynanması gerektiğini anladım. Örneğin, Mercado Las Almas isimli harita Meksika’da yer alan bir pazar alanı ve dar koridorlarda hızlı çatışmalar üzerine kurulu bir oyun taktiği izlemek gerekiyor ancak Valderas Museum haritası açık alanlara ve geniş koridorlara ev sahipliği yaptığı için çeşitli noktalara pusmak veya müze avlusunda menzilli çatışmalar üzerinden bir taktik kurmak çok daha etkili.

Geniş ölçekli haritalarda ise dengeler başka bir seviyede. Az sonra değineceğim Ground War ve Invasion modlarında deneyim edebildiğimiz geniş haritalar kendi içlerinde farklı tempolara sahip ufak bölgelere ayrılmış durumda. Helikopterler, tanklar, kargo araçları ve botların varlığı bu bölgelerdeki çatışmaların dengesini değiştirebiliyor. Büyük haritalardan biri olan Sariff Bay’de merkezdeki dar sokaklarda bir çatışma halindeyken rakip takımın kargo helikopteriyle çıkartma yapması veya Sa’id haritasında Ground War oynarken ağır zırhlı araçların peşinize takılması adeta savaşa can veriyor. Tabii bunlar FPS oyunları için yeni özellikler değil. Battlefield serilerinde yıllardır bu tarz şeylere alışığız ancak 2019’da pek de parlak olmayan ilk Ground War denemesinden sonra geniş çaplı savaşlara yeni yeni alışan Call of Duty markası için bahsettiğim şeyler fazlasıyla önem taşıyor.

Harita tasarımlarında bir diğer hoşuma giden şeyse haritaların dokularının güzel bir şekilde aktarılması oldu. Vanguard ve Cold War’da orijinallikten uzak, basmakalıp haritalarla başarıyı yakalamaktan adım adım uzaklaşan marka için MWII yeni bir nefes olacak gibi duruyor. Haritalardaki detaylar, kullanılan çevresel ögelerin ortamın dokusuyla olan uyumu ve seçilen mekanlar oyunun içine girmemizi kolaylaştıran cinsten. Amsterdam’da yer alan Breenburgh Hotel’de otel odaları arasından sessizce ilerleyerek meydandaki havuzda dönen çatışmadan kaçan düşmanları avlarken Valderas Museum’da sanat sergilerinin olduğu odalarda tabloları incelerken onlarca kez öldürülmem de haritaların oyuncuyu ortama nasıl adapte ettiğinin birer kanıtı benim için.

Betada iki haftaya yayılmış güncellemelerle beraber kimisi yeni kimisi eski birden çok oyun modunu deneme şansım oldu. Team Deathmatch, Domination, Hardpoint ve Search and Destroy modları zaten artık tüm CoD'ler için vazgeçilmez modlar.  Beta sürecinde klasik modların dışında 3 adet yeni oyun modu sunuldu: Prisoner Rescue, Knock Out ve Invasion.

Prisoner Rescue modu, Rainbow Six’ten alışık olduğumuz bir mod. Oyuncular, savunan ve saldıran olmak üzere iki gruba bölünüyor ve turlar ilerledikçe roller değişiyor. Savunanlar, rehineleri korumakla uğraşırken saldıran taraf rehineleri sırtlayıp çıkış noktasına ulaştırmaya çalışıyor. Aynı zamanda takımlardan biri diğer takımın tüm üyelerini elemine edebilirse yine kazanmış sayılıyor. Düşen arkadaşlarımızı canlandırmak da modun bir diğer mekaniği. Tıpkı Search and Destroy modunda olduğu gibi bu mod da daha taktiksel bir oynanış gerektiriyor. Özellikle takımda birden çok arkadaşınızla beraberseniz modun verdiği keyif de katlanarak artıyor. Asla Rainbow Six Siege kadar taktiksel bir deneyim vadetmiyor olsa da arada sırada girilebilecek güzel, farklı tempoda ilerleyen rekabetçi bir mod olduğunu söyleyebilirim.

Knock Out moduna gelecek olursak en baştan kendisinin en az beğendiğim mod olduğunu söyleyebilirim. Hızlı bir oynanışa sahip olan bu modda tek doğum hakkımız var ve karşı takımı ortadan kaldırmaya çalışıyoruz ancak iş burada bitmiyor. Haritada spawn olan para paketini tur süresi dolana kadar elinde tutan takım da oyunu kazanabiliyor. Bana, çok fazla taktiksel bir gidişata sahip olmayan, çıtır çerez bir mod gibi hissettirdiği için çok keyif alamadım. Hatta birkaç denemeden sonra geri dönmedim bile. Diğer modların yanında sönük kaldığını düşündüğüm için Knock Out yerine klasik Team Deathmatch’i tercih etmek bana daha mantıklı geldi.

Invasion modundaysa 20’ye 20 takımlar halinde geniş haritalarda daha kaotik bir Team Deathmatch mücadelesi veriyoruz. 20’ye 20 kulağa çok da büyük bir savaş gibi gelmiyor olabilir fakat savaş alanını canlı kılmak adına oyunda botlar da iki tarafın saflarında bu mücadeleye dahil oluyor. MWII’nin tüm tanıtımlarında üstüne basa basa söyledikleri bir şey vardı hatırlarsanız: “Yapay Zeka”. Invasion modunda bu yapay zekayı test etme şansı veriliyor oyunculara. Kabul etmeliyim ki botlar gerçek birer oyuncu gibi hissettirmiyorlar zaten böyle bir beklenti içinde olmak da saçma olurdu. Saçma hareketleri ve yüzünüze far görmüş tavşan misali bakmaları hala onları gerçek oyunculardan ayırt etmemizi sağlıyor fakat geniş haritaların sokaklarını doldurarak ve haritaya helikopterlerle yaptıkları çıkartmalarla oyunun havasını değiştirdikleri de bir gerçek. Haritayı yalnızca dolu göstermekle de kalmıyorlar, çoğunun hareketleri, animasyonları ve aldıkları aksiyonlar zaman zaman Invasion modunda sinematik anlar yaşamamıza olanak sağlıyor. Yapay zekanın mükemmel formuna ulaşmış olmasa da gelişmiş olduğunu görmek hikaye modu için heyecanımın artmasına neden oldu.

Ayrıca yeni bir mod olmasa bile Ground War modunun da gelişim göstererek 2019 yılındaki MW oyununda olması gereken seviyeye ulaştığını söylemek mümkün. Mod, MWII’de çoğu sorunundan (grafik hataları, araç yetersizliği, haritaların yavanlığı) kurtulmuş ve Battlefieldvari bir deneyim sunmaya bir adım daha yaklaşmış. Invasion mı Ground War mu derseniz az önce de belirttiğim gibi daha sinematik bir deneyim için Invasion ve 32’ye 32 daha rekabetçi bir oyun içinse Ground War denenebilir.

Oynanış kısmında oyundaki bir diğer büyük yenilikse üçüncü şahıs kamerasında oynayabildiğimiz bir oyun listesinin olması. CoD tarihinde bir ilk olan TPS’yi denemeden önce oldukça önyargılıydım. Oynadıktan sonraysa aklımda tek bir düşünce vardı: “Metal Gear Solid Online’ı özlemişim!”. Evet, şunu anladım ki CoD’ye TPS ekleyince oyun MGS Online’a dönüşüyormuş. Hareketler esnasında TPS kameradayken nişangah tuşuna bastığımızda oyun FPS moduna geçiyor. Bu PUBG, Arma ve birçok oyundan daha alışık olduğumuz bir mekanik aslında. CoD’de ise TPS modu oyunun taktikselliğini fazlasıyla artırmış, maçların temposu düşmüş ve köşelere saklanarak yavaş yavaş ilerlemek bu modun vazgeçilmezi haline gelmiş. Bu yönleriyle bana MGS Online’ı hatırlattığı için oynarken ayrı bir keyif aldım. Animasyonları gayet akıcı olduğundan da absürt bir görüntü ile karşılaşmadım (ufak grafik hataları hariç).

MWII’nin iddialı geldiği bir konu daha var. MW 2019’da bizleri Gunsmith sistemiyle tanıştıran seri bu sefer işleri büyütüp neredeyse ucu bucağı olmayan Vault&Gunsmith ile baş başa bırakıyor. Sistemi özetleyecek olursam, silahların hepsi belirli platformlara ayrılmış. Elimizde başlangıçta birkaç adet silahımız var ve seviye atladıkça farklı silahların kilidini açıyoruz. Silah özelleştirmek istersek de farklı kollardan her silaha 5’er eklenti parçası takabiliyoruz. Buraya kadar bir değişiklik yok, işler buradan sonra kızışıyor. Bir silahta belirli bir seviyeye ulaştığımızda “reciever” denilen bir şey açıyoruz ki bu da aslında silahın ana parçası olan gövdesinin özelleştirmeye açılması anlamına geliyor. Reciever parçasını özelleştirmeye açtıktan sonra kullandığımız silahla aynı platformda bulunan silahların gövde parçalarını alıp kendi silahımıza takabiliyoruz ve bu da aslında silahın atış aralığından kuvvetine kadar çoğu şeyi değiştirebiliyor. Ancak bir reciever açıp değiştirdiğimizde bir önceki recievera özel olan eklenti parçaları bu gövde de kullanılmaya devam ediyor ve ta da! Bambaşka bir silaha aslında o silahta kullanıma açık olmayan eklentiler takmış oluyoruz. Artırılmış eklenti çeşitliliğinin yanı sıra az önce özetlemeye çalıştığım Vault sistemi silahlardaki çeşitliliği ve özelleştirilebilirlik seviyesini bambaşka bir boyuta taşıyor. Anlayacağınız seviye atladığınız maçlardan sonra Vault’a sağlam kafayla girip vakit ayırmak şart.

Loadoutlar özelindeyse perk paketlerimiz var artık. Kendi perk paketlerimizi özelleştirebiliyoruz. Birkaç oyundur alıştığımız güçlendiriciler de MWII’de kendine yer bulmuş. Birçok yeni saha ekipmanın içinden benim en çok kullandığım ekipman şişme sahte düşmanlar oldu. Eklenen ekipmanlar ve özelleştirilebilir perk paketleri oyunda taktik kurmanın önemini artırmış. Sayısı artan ve animasyonları güzelleşen killstreakler de savaşlara tat katmaya devam ediyor.

Oyunu PS5'te oynadım ve gördüklerim beni büyük oranda memnun etti. Grafikler, küçük çaplı haritalarda ve karakter modellemelerinde yeni nesil hissiyatını veriyor. Özellikle bir önceki oyun olan Vanguard’a kıyasla dokuların yüklenmesi oldukça hızlanmış. Rüzgarla beraber uçuşan üniformalar, yüksek detaylı silah tasarımları ve çevre görselliği beni etkilemeyi başardı. Büyük çaplı haritalarda doğal olarak bir kalite düşüşü oluyor tabi. Bu kalite düşüşünün yanında bir de ışıklandırma sorunları ve grafik hataları geliyor. Beta’dır olur bu kadar dedim ve üstünde çok durmadım ancak oyun çıkış yaptığında bu sorunlar devam ediyor olursa sinir bozucu olacakları kesin. Performans olaraksa PS5 üzerinde yamalarla düzeltilmeye çalışıldıysa da sabit bir 120 fps almak zor. 120 fps’e ulaşmak için PS5 menüsünden Performans Modu’nu açıp görüntü kalitesinden ödün vermeniz gerekiyor ki 60-80 fps aralığı beni rahatsız etmediği için ben bu yola başvurmadım.

Teknik kısımda ise PS5 özelinde beni mutlu eden bir durum daha var: Dualsense kullanımı. Ne zaman ki bir oyun Dualsense özelliklerini kullansa oyun deneyimini ayrı bir seviyeye taşıdığı için çok keyifleniyorum. MWII de bu özelliği kullanıyor. Hatırlarsanız Cold War bu özelliği kullanan ilk fps oyunuydu. Cold War sonrasında Vanguard’da bunu görememek tam bir hayal kırıklığı olmuştu benim için. Şimdi MWII’de dengeli bir şekilde oyuna entegre edilmiş olması gerçekten sevindirici.

Tıpkı MW 2019’da olduğu gibi MWII de kaliteli bir ses tasarımına sahip. Son iki oyunun vasattan uzak, rezalete yakın ses tasarımlarından sonra MWII ilaç gibi geldi. Her silah ateşlendiğinde yanı başınızda ateşlenmiş gibi bir his veriyor. Çevresel sesler de atmosferi kuvvetlendirirken artırılmış adım sesleri taktikselliği körüklüyor. Bu durumdan rahatsız olan birçok oyuncunun yorumu ile karşılaştım. Kendileri bu durumun Dead Silence isimli ayak sesini yok eden perk’ü çok kuvvetli bir hale getirdiğini savunuyor. Ancak fikrimce bunun çözümü adım seslerine bir ayar yapmaktan değil de Dead Silence perk’ünde değişikliklere gitmekten geçiyor.

Oyuncuların teknik anlamda çok eleştirdikleri bir diğer nokta da ekranın sol üst köşesinde yer alan mini haritada kırmızı noktaların (red dot) bulunmaması. Eski CoD'larda bulunan bu kırmızı nokta mekaniği düşmanların ateş ettiklerinde mini haritada kısa bir süreliğine kırmızı noktalarla işaretlenmelerini sağlıyor. Deneyenler, oyunun kapalı beta süreçlerinde sadece basına denettikleri versiyonlarında kırmızı nokta özelliğinin bulunduğunu ancak açık betada bu özelliğin kaldırıldığını söylüyorlar. Kırmızı noktanın önemli olmasının sebebiyse oyunda değişen spawn noktalarını rahatlıkla anlamaya yardımcı olması ve taktik kurmayı kolaylaştırması. Bu durumdan rahatsız olan oyuncular durumu Infinity Ward’a ilettiklerinde yapımcı firma kırmızı noktanın oyunda çeşitli buglara sebep olduğunu ve bu nedenle çıkarttıklarını belirtmiş. İşin garibi oyunda kurabildiğimiz özel maçlarda kırmızı noktayı aktif edebiliyor oluşumuz. Bu sorun beni çok da büyük bir hayal kırıklığına uğratmasa da rekabetçi oyunlardan hoşlanan büyük bir kitlenin oyun hakkındaki fikirlerini olumsuz etkilemişe benziyor. Kırmızı nokta tartışması nasıl çözülecek, bunu oyun 28 Ekim’de çıkış yaptığında göreceğiz.

Sonuç olarak, MWII betası oyun için beklentileri artıran cinsten bir deneyim ve sağlam bir Call of Duty multiplayerının bizleri beklediği aşikar. Gelişmiş mekanikler, kaliteli oynanış ve seviye atlamış olduğunu düşündüğüm yapay zekanın varlığı da tam sürümde karşımıza çıkacak hikaye modu için umut verici nitelikte. İşin hikaye kısmında da güzel şeylerin bizi beklediğini düşünüyorum. MWII, serinin iyi oyunları listesinde üst sıralara yerleşebilecek mi, bunu 28 Ekim’de göreceğiz. O zamana kadar oyunla kalın, sağlıkla kalın.

YORUMLAR
Parolamı Unuttum