Stars In The Trash - İnceleme
İspanyollardan iç ısıtan bir oyun daha geldi
İspanyol oyun geliştiricilerinin bende özel bir kredisi var. Nasıl olmasın ki? Nomada Studio, Gris ve Neva ile gönlümüzü almış, The Game Kitchen da Blasphemous oyunlarıyla soulsvania türünün en iyi örneklerinden ikisine imza atmışken, başka türlüsü mümkün mü sizce?
Hal böyle olunca yine İspanya merkezli bir stüdyo olan Valhalla Cats’in yeni oyunu Stars in the Trash de radarıma takılmıştı. Kendisiyle buluşma vakti geldi çattı, 9 Aralık itibariyle oyun severlerle buluştu. Bu vesileyle sizleri de bu hikâyeye davet edeyim istedim. Buyurun hep beraber sıcacık bir maceraya yol alalım.
Sizleri sevimli kedimiz Moka ile tanıştıralım
Kahramanımız bir ev kedisi olan Moka. Fakat evde canı sıkılıyor (belki bir de pencereden gördüğü kediye gönlünü kaptırmış olabilir :)) ve ne yapıp edip soluğu sokakta almayı başarıyor. Bundan sonra da yeni dostlar ve düşmanlar edineceği bir maceraya ilk adımlarını atmış oluyor.
Evde geçen ilk sahneler bir nevi öğretici kısım olarak değerlendirilebilir. Bir yandan platform kısımlarına ufak ufak ısınıyor, bir yandan da aksiyon sahnelerinde neler yapacağımızın ufak bir örneğini görmüş oluyoruz kedimizin elektrikli süpürgeyle mücadele sahnesinde.
Hemen burada bir parantez açıp oyuna dair en hoşuma giden detaydan bahsetmek istiyorum. Tahmin edebileceğiniz gibi kedimiz Moka! Moka, karşılaşabileceğiniz herhangi bir kedi nasıl davranır, nelerden hoşlanır nelerden hoşlanmazsa aynen öyle hareket ediyor. Toplarla oynuyor, raflarda bardak çanak ne bulursa düşürüp kırıyor, halıları ve kartonları tırmalıyor, koltukları parçalıyor, televizyon kumandasına pati atmayı ihmal etmiyor, elektrikli süpürgeyi düşman gibi görüyor, banyodan hiç hoşlanmıyor, önüne bir salatalık düştüğünde de tüyleri diken diken oluveriyor :) Bir yandan yaramazlıktan geri kalmazken bir yandan da sevimliliğiyle kalbinizi çalmayı başarıyor. Moka’yı ekrandan alıp bağrıma basasım geldi.
Buradan da anlayabileceğiniz gibi Stars in the Trash, tam anlamıyla bir kedi oyunu. Bunu hemen her sahnesinde hissettiriyor. Hatta bir sahnede “My Cat From Hell”in yapımcısı Jackson Galaxy’ye de denk geliyoruz. O yine her zaman olduğu gibi bir kediyle ilgilenirken Moka da yanından geçiveriyor ve yolculuğuna devam ediyor.
Moka'nın bu yolculuğu onu şehrin farklı mekanlarına götürüyor. Yeri geliyor sokak arasında bir köpeği fare saldırılarından kurtarıyor, yeri geliyor küçük bir kızın kaybettiği oyuncağını bulup onun göz yaşlarına son veriyor, yeri geliyor dam tepelerinde koşturuyor. Br noktada oyunumuzun kötü adamıyla yolu kesişiyor. Onunla ve fareleriyle mücadele ediyor. Bir yandan kaybedip bir yandan yeniden bulduklarıyla maceranın sonuna doğru koştura koştura gidiyor. Dostluk, kayıp, kavuşma, sevgi, hüzün ve mutlulukla yoğrulmuş bir hikaye sunuyor bizlere.
İşin oynanış kısmında öyle ahım şahım bir tablo söz konusu değil, ama bu kötü olduğu anlamına da gelmiyor, yanlış anlaşılmasın. "Sade ve güzel" diyerek özetleyebilirim bu durumu. Stars in the Trash, ağırlıklı olarak platform kısımlarından oluşan, arada sırada bulmacalar çözdüğünüz, birkaç sahnede de aksiyona girdiğiniz bir oyun. Ne bulmacalar çok zorlu ne de aksiyon kısımları ter döktürecek cinsten. Zaten böyle sevimli mi sevimli bir oyunda öyle olması da beklenmezdi herhalde, değil mi? Bununla birlikte bunların eksikliğini de hissettirmiyor oyuncuya. Moka’nın yolculuğu o kadar renkli, o kadar güzel sahnelerden oluşuyor ki, oturup sadece izlemek bile keyif verdi bana.
Hazır yeri gelmişken oyunun görsel tasarımına geçiş yapmak istiyorum. Eski tarz çizgi filmleri andıran bir havası var Stars in the Trash’in. Her sahnesi elle çizilmiş, çok güzel görünen bir oyun. Sesler de tam olması gerektiği gibi. Aksiyon sahnelerinde tempo kazanan, yeri gelip duygusal tınılarla yeri gelip muzip melodilerle ilerleyen müzikleriyle de bu tabloyu taçlandırmayı başarıyor.
Oyuna dair olumsuz olarak belirtilebilecek bir nokta, çok ama çok kısa olması. Tam anlamıyla tadı damağınızda kalıyor, “Keşke biraz daha devam etseydi” demekten kendinizi alıkoyamıyorsunuz. Eğer daha uzun ve daha doyurucu bir içeriğe sahip olsaydı puanını 8'e çıkarması işten bile değildi.
Bir de belki bölüm ortasında kayıt yapma imkânı olmaması da eleştirilebilir ama bu kadar kısa bir oyun olunca kayıt imkânı sunulmaması da o kadar sorun edilecek bir detay gibi görünmüyor açıkçası.
Öte yandan bütün bunlar çok da önemsenecek şeyler değil bana göre. Oyuna davet metninde “Sıcak bir içecek alın, bir kediyle (veya herhangi bir tüylü dostunuzla) rahatlayın ve birkaç saatlik maceranın tadını çıkarmak için daha basit zamanlara geri dönelim” deniliyor. Bu davete kayıtsız kalmayın derim.
Başlıklar
İnsanın içini ısıtan, kimi sahnelerinde duygulandırıp kimi sahnelerde yüzünüze bir tebessüm konduran, çok tatlı bir oyun Stars in the Trash. Keşke daha uzun olsaydı.
- Görseller çok hoş, bir çizgi film izler gibi izliyorsunuz
- İçinizi ısıtan, yüreğinize dokunan cinsten bir hikayesi var
- Gerçekten kediymişsiniz gibi hissettiriyor
- Çok kısa, tadı damakta kalıyor
- Oynanış döngüsü biraz basit kalmış