DayZ Günlüğüm

Bu topraklarda kaç gün hayatta kalabilirsin?

Oyun sektörünün son dönemde biraz daha tahmin edilebilir bir hal aldığını düşünüyorsanız, sektörü gerçekten yakından takip ediyorsunuz demektir. Büyük bütçeli oyunların beklentileri karşılamasa bile ne ayarda olacağı ve hatta hangi notları alacağını bile önceden çıkarabiliyorsunuz. Yine de çok nadiren de olsa oyuncu kitlesinin en başından itibaren sevip destek oldukları oyunlar ortaya çıkıyor: Minecraft gibi, DOTA gibi, hatta Counter-Strike gibi... Bu oyunlar zamanla öyle büyüyorlar ki, reklama ihtiyaç duymadan sadece oyuncuların tavsiyeleri üzerine gelişen bir sistemle hayatta kalabiliyorlar. DayZ işte tam olarak böyle bir oyun. DayZ ilk gününden itibaren oyuncularına güvenen bir oyun oldu; ARMA 2'nin biraz yaşlanmış da olsa, serbestliğe oldukça açık dünyasına bir kıyamet alameti, zombiler eklendi ve gerisi tamamen oyunculara bırakıldı.

DayZ'nin dünyasında her şey oldukça gerçekçi; Kemikleriniz kırılabilir, kan kaybedebilirsiniz, acıkabilirsiniz ve hepsinden önemlisi herkes gibi ölebilirsiniz. Gerçek hayatta olduğu gibi DayZ'de de ölüm olası tek son; elinizdeki bütün eşyaların, karakterin ve gelişen öykünün tamamını kaybedip bütün öyküye baştan başlamak, kolaya alışmış oyunculara belki çok ağır ve sert gelebilir. Bu noktada en güzel öykülerin kaybedilecek şeyler uğruna oluştuğunu unutmamak gerekiyor. DayZ'nin dünyasında size yol gösterecek, öldürdüğünüz on tavşan karşılığında size tabancasını hediye edecek yönlendiriciler yok. DayZ'de tek bir amacı var: Hayatta kalmak. Hikayeniz ancak var olma savaşı verdiğiniz anlarda yazılacak.

Biz burada size DayZ'yi daha fazla anlatmayı hiç düşünmüyoruz. Bunun yerine oyuncuları yarattığı kum havuzunda serbest bırakan bir oyunun nelere gebe olabileceğini size göstereceğiz. Her şeyin serbest olduğu bir dünyada, kime güvenebilirsiniz? Yaşamak için yoldaşlarınıza ihanet eder miydiniz? Onlara da kendinize olduğu kadar da güvenebiliyorsanız, kendinizi hazırlamanızı tavsiye ederim. Zira muhtemelen umduğunuzdan kısa bir hikaye olacak, ama bu gerçekten size ait, sizden bir hikaye olacak.

 

dayz-gunlugum1-big

Artık temel özellikleri öğrendikten sonra kendime daha fazla güveniyordum. İlk gözüme kestirdiğim yer de bu küçük hedef oldu. 

 

Gün: 1, Yaşam: 1

Sevgili Günlük,

Oldukça zorlu ve zahmetli bir yükleme sürecinin ardından DayZ'nin bereketli topraklarına girişimi yaptım. İtiraf etmem gerekir ki askeri simülasyon oyunları ve özellikle ARMA konusunda fazla bilgili değilim. Yine de onlarca oyuncu bu oyunu oynayabiliyorsa ben neden sorun yaşayayım öyle değil mi?

Acı bir şekilde keşfettiğim üzere oyunda harita yok. Kendimi bir deniz kenarında buldum. Arkamda ufka doğru uzanan deniz ve önümde dağlar dışında hiçbir şey göremiyor oluşumun da bana fazla moral verdiğini söyleyemeyeceğim. Güç bela üzerimdeki eşyaları açtım ve bir silahım olmadığını keşfettim. Yine de bana bir süre yeteceğini düşündüğüm yemek ve suyum vardı ki şehirden uzakta olduğum düşünülürse bunun önemli olduğunu deneyimsiz halimle bile az çok kavrayabiliyordum. En azından çevremde zombiler yoktu ki, ben çömez halimle bile bunun ne kadar önemli olduğunun farkındaydım.

İç güdülerim böyle bir dünyada sabit durmanın çokta iyi bir fikir olamayacağını beni mümkün olduğunca gererek söylemeye çalışıyordu. Derken, uzun zamandır hiçbir oyunun veya dünyanın bana yaşatamadığı eski bir duyguyu tekrardan hissettim: Korku. Etrafımda hiçbir zombi olmamasına rağmen üzerinden belki aylardır hiç araba geçmemiş yollar, davetkar olduğu kadar tekinsiz de duran o garip orman korkutmuştu beni. Belki bunu bir kusur olarak sayabilirsiniz ama canlı olması gereken bir dünyanın bu kadar ruhsuz ve durağan olmasında insanı rahatsız eden bir şeyler var işte. Arkamdaki denizde dalgaları, önümdeki ormanda yaprakların hışırtılarını duyamamak doğanın bile buralarda ters olduğunu anlatıyordu bana.

Uzaktan gördüğüm figürlerin zombi olduğunu tahmin etmem çok zor olmadı: Doğanın kendisinde olduğu gibi, zombilere bakınca da ne olduklarını anlamadan onların da yanlış ve kusurlu olduğunu anlıyor insan. Sonra, nedenini anlamadığım bir şekilde görüldüm ve o zamana kadar etrafta sakince salınan o zavallı yaratık bana doğru depar atmaya başladı.Koşmaya, kaçmaya çalıştım ama nasıl tüm gücümle koşacağımı bilmediğim gibi, ekranımı dolduran o garip işaretler de hayatta kalma ihtimalimi ciddi anlamda düşürüyordu.

Kan kaybetmeye başladıktan kısa süre sonra zombi dayağı mağduru bir zavallı olarak yaşadığım kısa hayat sona erdi. Bir şeyleri yanlış yaptığımı biliyorum, ancak cehaletim hatamı tam anlamıyla anlamama izin vermiyordu.

 

dayz-gunlugum2-big

 Saklanabildiğim tek nokta Chernosk içindeki bu ev oldu. Arkamdaki izlerden görebildiğiniz üzere kan kaybediyordum ama şansıma yanımda bandajım vardı.

 

Gün:1, Ölüm:4

Bu sefer son yaşamıma kıyasla yaklaşık 5 dakika daha fazla dayandım. Bunda 30 dakika şehirlerden uzakta gezmem faydalı olmuştur belki, ama ben istatistiklere bakan bir oyuncuyum. Orada 2 saat dayandığım yazıyorsa gerisi önemli değil. Zor zanaat sahip olduğum bütün özgüvenin eriyip gitmesinin ardından "bir bilene", yani eski dostum internete danışmaya karar verdim.

Oyun Arası

DayZ'nin öğrenmesi kolay bir oyun olmayışı, benim gibi pek çok yeni başlayan oyuncuyu bıktırmış olabilir. Youtube'da bulduğum bir video, zombilerin neden metrelerce öteden beni fark etmelerinden, ekranda çıkan o ilginç simgenin aslında kırılan bacağımı temsil edişine kadar pek çok soruma çözüm buldum. Saat sabahın ilk saatlerini gösterdiğinden dolayı DayZ dünyasına yapacağım anlı ve oldukça şanlı geri dönüşü yarına bırakıyorum... Ancak artık kafamda pek çok şeyi çözdüğümden olsa gerek, eskisi kadar endişeli değilim. Yarının neler getireceğini ve hayatta kalma süremin saatleri bulabileceğimi heyecan ve biraz da endişeyle bekliyorum. Ne demişler? İlk ölüm her zaman en zorudur.

 

Gün:2 Yaşam:5

Bir başka hayat, bir başka isimsiz deniz kenarı beni bekliyor. Artık ölümü tattığımdan, zombiler ve oyunun kendisi bile o kadar korkunç gelmiyor bana artık. Bu sefer bir kasabanın yakınında kendime geldim ki bunun yeteneklerimi test etmek için iyi bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Dün izlediğim videolardan en büyük hatamın, çömelmek veya sürünmek yerine zombilerin görebileceği noktalarda ayakta durmam olduğunu öğrenmiştim.  Gözüme kestirdiğim bir eve çömelerek yaklaştım ve uzakta başımın belaları belirdiğinde sürünerek ilerleyişimi sürdürdüm.

Sürünmek, koşmaya göre elbette ki daha uzun süren ve daha zahmetli bir uğraş ama kesinlikle getirileri var. Zombilerin arasından, hatta 2-3 metre diplerine girerek rahatlıkla ilerleyebiliyorum. 2-3 zombiyle bu testi yaptıktan sonra artık emin adımlarla, bir başka küçük yerleşim birimine doğu ilerlemeye başladım. DayZ'de Chernosk haricindeki kasabaların çok büyük bir farkları yok. Hepsi oldukça küçük ve genel olarak sayıları 7-8'i geçmeyen kümeler halinde toplaşmış durumdalar. Benim hedefim, mümkün olduğunca dışarıdan dolaşarak, evlerin bahçelerine kurulan küçük depoları yağmalamaktı. Muhteşem silahlar veya askeri malzemeler beklemiyordum ama bulduklarımın hayatta kalmama yeteceğini tahmin ediyordum.

Dış tarafta kalan evlerin birine ihtiyatla süründüm ve o noktada DayZ'deki ilk "arkadaşımla" karşı karşıya geldim. Evin diğer köşesinden tam da kör noktadan çıktı ve ikimizde ister istemez bir süreliğine durakladık. Ben henüz bırakın bu hayatta, oyunda silah bulamıştım oysa elinde taşıdığı Lee Enfield'ıyla tehditkar duruyordu.

Şimdiye kadar önceliğim hep hayatta kalmak olduğu için, bir başka oyuncuyu öldürüp, öldürmeme ikilemi açıkçası o ana kadar aklıma gelmemişti bile. Bir başka oyuncuyu sırf ona güvenmediğim için öldürebilir miydim?

İnanın bilmiyorum, ama o an üzerimde silah olmadığı için bunun pek de önemi yoktu. Bu adamın oyunu öğrenmiş bir uzman olduğunu anlamak zor değil. Benim sürünen zavallı halime rağmen, o sürünme zahmetine bile girmedi. Üzerimde silah görmemesi, bir tabancam veya göremeyeceği bir başka silah olmadığı anlamına gelmese de, muhtemelen bilmediğim nedenlerden ötürü acemi olduğumu anlayabileceğini düşündüm. Kısa süren tereddüttün ardından konuşmaya karar verdim:

"Selam"; Sesimi mümkün olduğunca kararlı ve kendimi emin göstermeye çalışsam da bu beni olduğumdan da daha korkak ve  tedirgin gösterdi.

 

dayz-gunlugum3-big

Askeri olan her şeyin içinde genelde muhteşem şeyler oluyor. Siz siz olun, özellikle oyuncuların çok olmayacağı noktaları kaçırmamaya çalışın.  

 


"Merhaba, yeni misin?"

Biraz duraksadıktan sonra cevabım "Evet, daha dün başladım, eğlenceli oyunmuş." oldu. Söylediğim her sözde hatta net konuşmak için ufaktan değiştirdiğim vurgularımda bile daha fazla battığımı hissediyordum. Bu durumu değiştirmek için elimden fazla bir şey gelemezdi. Artık her şey adını bile bilmediğim bu oyuncunun vereceği karara bağlı olduğunu isteksizce kabul etmek zorundaydım. Beni yanına alıp oyunu mu öğretecekti yoksa Enfield'ın tek kurşunuyla işimi bitirip üzerimdekileri mi yağmalayacaktı? Cevabını belki de saniyeler içinde verdi ama inanın o an benim gözümde saatler sürmüş gibi geliyor.

"İyiymiş. Görüşmek üzere." dedi ve yanımdan öylece geçip gitti.

Açıkçası olası ihtimaller arasına bu olasılığı hiç koymamıştım ve bu durum biraz aksamama neden oldu. Beni yanında istemediğini belli eden birinin arkasından, zombilerle dolu bir köye girmek her geçen saniye kulağa daha kötü bir fikir gibi geliyordu. Bir süre yerimde durduktan sonra bir başka köye ilerleyip şansımı orada denemeye karar verdim. Dikkatimi çeken bir diğer detay ise Enfield'lı dostumun şehir içinde sürünmek yerine çömeliyor olduğu oldu. Şahsen benim bir evin yanına girmem bile yaklaşık 5-6 dakika sürerken, o saniyeler içinde gözden kaybolmuştu bile. Temkin içinde ayağa kalktım kalkmasına, ama yeni arkadaşıma dikkatimi ayırdığım süre boyunca zombilerin hareketlerini takip etmeyi unutmuştum.

Dizlerimin üstüne çöktüğüm anda, beni fark eden etobur canavarın hırlayışını duyup koşmaya başladım. Artık bir avcı değil, avdım ve bu konuda da çok başarılı olduğum söylenemezdi. Zombilerden kaçmak mümkün değil ancak önceki deneyimlerimden öğrendiğim kadarıyla  binaların etrafında tur atarak veya koşamadıkları bina içlerinde onları bırakıp tepiklemek bazen işe yarayabiliyor. Neden bilmiyorum ama ben bunları yapmadım. Onun yerine kasabadan çıkıp koşmaya başladım. Arkama, baktığımda zombiler her geçen saniye artıyordu, zira kedilerin arasına düşmüş ciğer misali taliplerim arasına her geçen saniye yenileri ekleniyordu.

Arkamda zombilerle koştururken, az önce yaşamama izin veren elemana denk gelmem de benim için hoş, muhtemelen onun içinse acı bir sürpriz olmuştur. Zombilerin bir kısmı yeni yoldaşıma doğru yönelince ister istemez o da arkamdan koşmaya başladı. Peşimizde zombilerle yaklaşık beş dakika boyunca attığımız karşılıklı deparların ardından kıyı şehri Chernosk'un eteklerine girmeye başladık. Zombiler genel olarak ya önemli yapıların yanında ya da şehir çevresinde gezdikleri için açık arazide gezmek kısmen daha güvenli. Tahmin edebileceğiniz gibi beni fast food olarak gören takipçilerimle, zombilerle dolu bir şehre girmenin gelecek planlarımın vadesini cddi anlamda kısalttığını tahin etmek zor değil.

Her şeye rağmen, adneralinin etkisiyle tıkır tıkır çalışan beynim işe yarayabilecek bir plan oluşturdu. Aslında iki farklı stratejim vardı ama silahlı arkadaşım ona getirdiğim zombilere ateş etmek yerine kaçmaya karar verince ilk taktiğim başından tutmadı. İkinci planıma gelirsek, zombilerin nedense bina içlerine girdiklerinde koşamayıp yavaşladıklarına daha önce şahit olmuştum. Bu yüzden bulduğum ilk iki çıkışlı binanın içine girip, arka kapıdan kaçmamın işe yaramaması için bir neden göremiyordum. Sonrasında peşime başka zombiler takılsa bile kalabalık grup arkamdan gelemeyeceğinden en azından peşimde daha az bela olacaktı. Chernosk'a ilk ziyaretimi gerçekleştirdiğimden, ilk etapta nereye gitmem gerektiğini bilememin şaşkınlığından olsa gerek bir süre daha boş boş koşmaya devam ettim. Bu sırada artık yalnız olduğumu fark ettim. Muhtemelen yeni arkadaşım bir başka köşeden dönüp kendi yolunu bulmaya çalışıyordur. (Yol boyunca bana ettiği hakaretleri dergide yazamayacağım için bu durumdan bahsetmiyorum bile).

 

dayz-gunlugum4-big

 

Benim yaptığımı sakın yapmayın ve DayZ'yi yanlış oynamayın. Birlikten gerçekten kuvvet doğuyor.

 

Bir süre sonra açık kapısı olan bir bina gördüm ve yeni hedefimle aramdaki bir kaç zombiyi görmezden gelerek adımlarımı sıklaştırdım. Attığım her adımda hayatta kalma ihtimalimin daha fazla arttığını bilerek daha kararlılıkla koşuyordum ve artık arkama bile bakmaya cesaret edemediğim, canavar ordusu artık umurumda değildi artık.

DayZ ile ilgili öğrenmeniz gereken bir şey daha var: Bu oyunda hiçbir şey hiçbir zaman istediğiniz gibi gitmez. Elinizde güzel bir silah varsa bile aradığınız hiçbir evden yemek çıkmaması yüzünden açlıktan ölebilir, alakasız bir yere sürüklenen zombilere denk gelebilir ve hatta eminim oyunun kodunda olsaydı başınıza dakika başı bir meteor düşebilirdi. Binaları kullanmak zombileri savuşturmanın bilinen bir yolu olduğundan, başından beri beraber kaçtığım dostum benimle neredeyse aynı zamanda binanın diğer kapısından içeri girdi. Bu kısa süre içinde iki kapısı da zombilerle çevrilecek bir fare kapanının içinde kısılacağımız anlamına geliyordu. Çaresizce bakışırken bir yandan da binada işimize yarayacak kurşun ve tercihen bir silah arıyorduk ama elimizde olmayan farklı silahların kurşunları ve işaret fişekleri haricinde kayda değer bir şey bulamadık. Zombiler kapının eşiğine ulaşıp, acı sonumuza doğru yavaşça yürümeye başladıklarında, çaresizce malumu ilan etmek zorunda kaldım:

"Elindeki Enfield'ı kullanman gerekecek biliyorsun değil mi?"

O bir şey demedi ama içinden geçen o hoş sözleri az çok tahmin edebiliyorum. Düşünebiliyor musunuz? İyi bir silah bulup hayatta kalmak için o kadar uğraştıktan sonra zibidinin biri yüzünden her şeyinizi kaybetme noktasına geliyorsunuz. İsteksizce geldiği tarafa doğru silahını kaldırıp nişan aldı ve yürüyen zombileri indirmeye başladı. Ona elimdeki kurşunları önerebilirdim ama açıkçası ölmesi durumunda elindeki silaha göz diktiğimden buna şimdilik pek yanaşmadım.  Henüz silahı bile olmayan bir oyuncu olarak ölmek beni, onun korktuğu kadar rahatsız etmiyordu.

Girişi bloke eden zombiler düştükten sonra hızla koşmaya başladı. Arkasından gitmeyi düşündüm ama başına bu kadar bela açıktan sonra bu konuda diretmenin daha fazla yardımcı olmayacağı açıktı. Chernosk tahmin ettiğim üzere zombilerle dolup taşıyordu, ancak hazır buraya kadar gelebilmişken, üstüne biraz da olsa yaralıyken, bu şansı harcamak istemedim. Fazla araştırma şansı bulmadan bir binanın köşesinden çıkan zombi güruhunu yine peşime taktım. Bitmeyen maraton bir kez daha başlamıştı.

Bu sefer bir gaz dolum tesisi olduğunu düşündüğüm bir metal yapı görüp buna tırmanmaya karar verdim. Oyunda ilk defa tırmanılabilir bir nokta gördüğüm için normalde zar zor yürüyen zombilerin bana yukarıda ulaşamayacaklarından fazlasıyla emindim. Elbette ki yanılmışım. 

Zombiler merdivenlerden çıkabildikleri gibi, bunu en az benim kadar hızlı yapıyorlar ki bu herşeyi daha beter hale getiriyordu. Daha önce kullandığım numarayı kullanarak çatının diğer tarafından inip, hayatta kalmayı deneme adına ilk adımımı attım ancak merdivenin diğer tarafından bir kez daha, imrendiğim Enfield'ıyla eski dostum çıktı. Silahını sakince bana doğrulttu. O anda, bana mı yoksa arkamdaki ölülere mi nişan alacağını sezemediğim için yerimden kıpırdamadan bekledim. Onun çıktığı merdivenden de zombilerin geldiğini görünce kaderimden şüphem kalmadı artık. Daha önce çok daha alçak mesafelerden atlayarak bacağımı kırmayı başarmıştım. Çıkışı olmayan bu kapan ikimizin de sonu olacaktı.  Enfield'dan çıkan kurşun beni yere sererken son gördüğüm şey onun dalga dalga yağan zombilere karşı direnişi oldu. Ancak o oyuncunun kaderini anlamak için benim hemen ardımdan bir başka oyuncunun öldüğünü söyleyen mesajı görmeme gerek yoktu. Belki de ona zombi yemi olmadan önce işimi bitirdiği için minnettar olmalıydım. Yine de şimdiye kadarki en başarılı denemesi bu şekilde sonlanınca üzülmedim desem yalan olur. O tüfeği gerçekten çok istiyordum...

Oyun arası

Bu noktada beni rahatsız eden durumlardan biri de iki  gündür tek bir silah bile bulamamış olmam. Bolca yemek, işaret fişeği ve farklı silahlara ait kurşunlar bulabilirken nedense bırakın topu tüfeği, bir tatar yayı, bir bıçak bile nasip olmadı bana. Bu durumda her mutsuz gencin yapacağını yaparak, soluğu internette aldım. Meğerse her yerden her türlü silah çıkmıyor ve özellikle askeri silahlar belirli bölgelerdeki binalardan bulunuyormuş. Biraz hileye girecek ama neyin nerede olduğunu ve iyi silahların bulunma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren güzel bir harita buldum ve bunu kullanmaya başladım. Artık nereye gitmem gerektiğini biliyor, ve yeni bir maceraya kendimi hazır hissediyordum. ( İşte o harita: //goo.gl/KgWIk )

 

dayz-gunlugum5-big

Herkesin zombilerle kapıştığı bir günün sonunda sıradışı ne anlatılabilir ki?

 

Gün: 3, Yaşam: 8

Deniz kenarında sakince gideceğim yöne karar vermeye çalışırken önümde duran çalılıkların diz çöktüğünü fark ettim. Daha da kötüsü bu çalılık bana bir keskin nişancı tüfeği doğrultmuştu. Normal bir oyunda bile olsa böyle davranmasını beklemezsiniz, dolayısıyla bir şeylerin ters gittiğini az çok tahmin edebiliyordum. Kurşun beni neremden vurdu bilmiyorum. Zaten sonrasını görecek kadar hayatta kalamadım.

 

Gün:3 Yaşam: 10

Bir kaç gereksiz ölümün ardından artık haritayı çevredeki ada ve koy şekillerine bağdaştırarak tam olarak nerede olduğunu anlayabiliyordum. Yakınında doğduğum Elektrozavodsk kasabası açıklarındaki itfaiye merkezine yönelmeye karar verdim. Resimlerinden görebildiğim kadarıyla bu merkez hem zombilerden saklanabileceğim kadar geniş, hem de kaliteli silahlar bulma ihtimalim olan 3 farklı binaya ev sahipliği yapıyordu. Bu arada şans getirmesi için ilk defa olmak üzere sunucumu değiştirdim ve duyduğum helikopter seslerinden sunucuda en az 3-4 ağır silahlı kişi olduğunu az çok tahmin edebiliyordum. Bunun benim için iyi bir durum olduğunu bir an bile düşünmedim. Zira genelde bu tipler diğer oyuncuları sayısal avantajlarına güvenerek avlıyorlar. DayZ'nin bir zamanlar oyuncuların bir arada oynadığı bir dönem varmış ancak artık böyle bir şey söz konusu değil. Eğer uzaktan birinin size yaklaştığınızı görürseniz hemen rotanızı değiştirmeniz faydanıza olacaktır.

İtfaiye binasına ulaşmam yaklaşık yarım saatimi aldı. Önümdeki meydanı çevreleyen çok sayıda bina olduğu için bir süre bekleyip zombilerin yürüme rotasını öğrenmeye çalıştım. O anda oyunda hiç görmediğim bir olay gerçekleşti.

İki oyuncu arabayla itfaiye binasının önüne gelip hızlıca içeri girdiler. Arkalarından içeri girecek kadar aklımı yemedim ama bu durum içeride bulabileceğim her şeyden daha değerli bir fırsatı ayağıma getirdi. Bir araba!

Hiç düşünmeden koşup araca atladım. Pikapı çalıştırıp uzaklaşmaya başladığımda, aracın eski sahipleri neler olduğunu fark edip arkamdan ateş etmeye çalıştılar ama olan olmuştu artık. Hala silahı bile olmayan ben, yeni arabamla DayZ dünyasının tozunu atıyordum artık!

Bölgeden yeterince uzaklaştıktan bir süreliğine durup, haritama göz gezdirdim. Bulunduğum yerin diğer tarafında normalde ulaşma ihtimalim olmayan tamamen çadırlardan oluşan küçük bir askeri alan buldum. İtfaiye merkezinin aksine, burada kırmızı yani iyi eşyaların olduğu belirtilmiş toplamda 6 ana çadır var ve güvenilir haritamın gösterdiği kadarıyla zombi sayısı da aralarından geçemeyeceğim kadar kalabalık gözükmüyordu.

Aracımı kimsenin bulmayacağını umarak yerleşim noktasından uzağa çalıların arasına park ettim ve tepenin aşağısında duran askeri üsse göz atmaya başladım. Bulduğum dürbün ilk defa işe yarıyordu. Çevreyi bir süre daha gözlemledim. Daha önce olduğu gibi popüler noktalarda diğer oyuncuları avlamak isteyebilecek oyuncularla silahsız halde karşı karşıya kalmamak için artık daha dikkatli davranıyorum. Çadırlarda bölgeden aksayarak uzaklaşan bir kaç zombi dışında kayda değer bir tehlikeye rastlamadım. Sürünerek çadırlara yaklaşmam, zombilerin arasından sıyrılmam artık bu konuda oldukça ustalaştığım için ciddi bir sorun oluşturmadı. Çadırlar ve içerdikleri harikalarsa, neredeyse oyun boyunca bulduğum eşyaların tamamının değerinden daha fazlaydı. Yaklaşık 3 şarjörüyle kullanıma hazır bir AKM, askeri çanta, kamuflaj, tatar yayı ve şu an hatırlayamadığım çantama sığmayacak kadar ıvır zıvır.

 

dayz-gunlugum6-big

 

Eğer elinizde bu kadar çok, silah araç gereç ve ıvır ıvır varsa zombilerle dolu bir dünyada bile korkacak çok az şeyiniz var demektir. Bense bu noktada yapabileceğim en büyük hatayı yapıp daha aç gözlü davranmaya başladım. Çadırları temizledikten hemen sonra haritamda ortalama eşyaların çıkma ihtimalinin olduğu  iki binaya gözümü diktim. Artık alışkanlık haline getirdiğim üzere dürbünümü çıkarmış binaları gözlerken ilk olarak o anda "Pfft..." sesini duydum. Daha önce duymadığım bir ses olduğu için hemen dürbünü kaldırıp etrafıma bakınmaya çalıştım. Bir "Pfft" sesi daha duyuldu ama hala sesin kaynağını göremiyordum.

Bunun aslında bir keskin nişancının kurşunu olduğunu ancak vurulduğumda anlayabildim. Arabam, tüfeğim, tatar yayım ve daha pek çok şeyi arkamda bırakarak bir hayata daha veda etmeme rağmen gülüyordum. Belki aynı eşyalara ancak saatlerimi harcadığım bir seansta sahip olabileceğim ama bunun önemi yok, kendi öykümü yazdım ve yaşadım. Ne kadar çok ölürsem öleyim, ne kadar çok kaybedersem kaybedeyim bu DayZ'den sıkılmama neden olmayacak. Çünkü hiçbir oyunda, belirsizlik bu kadar güzel işlenmedi. Belki bu sefer zombilerin kralı olacağım veya rastgele açtığım ateş sonucu bir helikopteri düşürmeyi başaracağım. Bunlardan hiçbiri de olmayabilir. Yine de bu olasılıkların varlığı bile DayZ'nin ne kadar özel, ne kadar farklı bir oyun olduğunu kanıtlıyor bana göre.

YORUMLAR
Parolamı Unuttum