Vikings dizisi sağolsun bir de üzerine Thor filmlerinin eklenmesi ile Viking konsepti daha geniş bir ölçekte iyice popüler oldu. Tarihin en korkulan ve dehşet saçmış savaşçılarından birinden bahsediyoruz. İnsan azmanı boyutundaki bu halk birçok başka halka düzenledikleri yağma seferleri ile tarihe haklı bir şekilde dehşet saçan savaşçılar olarak geçti. Peki Baldur’s Gate, Tides of Numenera ya da Pillars of Eternity tarzında Vikingli bir RYO’ya ne dersiniz? O zaman sizi Expeditions: Viking’e alalım.
Ama siz daha satın almadan önceden nakit nakit (peşin peşin diyoruz neden nakit nakit demeyelim heheh) belirteyim. EV’nin hikayesindeki diyalog derinliğini yukarıda saydığım oyunlar kadar beklemeyin. İyi mi, evet bence iyi ve yeterli ama roman okur gibi satırlarca diyalog okuma hastası iseniz EV sizi tatmin etmez.
EV’de Thegn’i yeni hayatını kaybetmiş bir adamın varisi olarak oynuyorsunuz. Kişi diyorum çünkü kadın ya da erkek olmak tamamen size kalmış. Oyuna başlarken sınırlı sayıda seçenek ile karakterinizi yaratıyorsunuz. Özelliklerinizi ve yeteneklerinizi seçtikten sonra hikaye başlıyor. Ben karakterimi biraz şifacı yapmayı seçtim, biraz Strength ve girdiğim diyaloglarda karakter iş yapsın diye Perception’a abandım. Kadın karakter oynatmayı seçtiğim için erkekler tarafından bayağı hor görüldüğümü ve aşağılandığımı söylemem gerekli ama tabii ki hepsi çeliğimin tadına baktıklarından Thegn’liğim üzerine bir daha yorum yapamadılar.
Babamızın adına verilen veda ziyafetinde olaylar başlıyor ve daha Thegn olduğumuzun ilk saatlerinde başımıza belayı aldığımızı anlıyoruz. Buradan itibaren oyun sizi ikinci yüzü ile yani savaş sistemiyle tanıştırıyor ki EV’nin en güzel yanlarından birisi bu biraz XCOM’u andıran kavga/dövüş sistemi. Sıra tabanlı hazırlanmış savaş alanında sırasını alan savaş baltasını düşmanının kafasına geçirmeye çalışıyor. Ok kullanmak, kalkan ile korunmak, çevre etkenlerini kalkan gibi siper almak atraksiyonlar mevcut. Oyuna ilk başladığımda cadıdır filandır lafları geçmeye çalışınca büyü fırlatıyoruz falan zannettim. Hatta iyileştirme özelliklerini görünce bildiğiniz klasik dua okuma ile uzaktan uzaktan dostlara şifa dağıtıyoruz diye düşündüm. Ama oyun hiç de öyle değil ve gerçeğe olabildiğince sadık kalınarak hazırlanmaya çalışmış. Birini mi iyileştireceksiniz yanına kadar gidip şifalı otlar sürüyorsunuz yani resmen kavga dövüşün içine dalıyorsunuz ki bu da harita yayılımınıza daha da dikkat etmeniz gerektiği anlamına geliyor. Çünkü şifacıyı gören borçlusunu görmüş bakkal gibi onu yakalamak için peşi sıra koşuyor. Adamın birini mi lanetlemek istiyorsunuz, cadınız ile yanına kadar gidip yüzüne toz üflüyorsunuz elbette bu gerçek bir lanet değil ama etkisini oyundaki karakterler o şekilde algılıyor. Bir karakter savaşta düştüğünde yerde kıvranıyor eğer kazanırsanız kalkıyor ama düşen sakatlandığı için bazı eksi özellikler kazanıyor. Bunları siz iyileştiremiyorsunuz ana köyünüzdeki gibi bilge birini bulana kadar topal ördek gibi dolaşıyorsunuz. Sizi bilmiyorum ama bu detaylar acayip hoşuma gitti.
Oyunda toplam dokuz tane sınıf mevcut. 8 adet silah yetenekleri dalı Tier 1’den 5’e kadar ilerliyor. Bununla beraber toplamda 6 adet daha yetenek dalı (Support, Utility, Moving, Passive gibi…) var ve o kadar fazla seçenek sunuyor ki hangisi ne yapar diye okurken yoruluyorsunuz.
Giriş hikayesini oynadıktan ve grubumuzu kurduktan sonra İngiltere yolları taştan sen çıkardın Manchester beni baştan diye yollara düşüyoruz. Ana amacımız İngiltere’ye sefer düzenlemek ama bunu gerçekleştirmek için kendi topraklarımızda hâkimiyet kurmak ve destek bulabilmek için kısıtlı bir süreye sahibiz. O yüzden büyük haritada nereye gideceğinizi seçerken dikkatli olmanız gerekli çünkü yaptığınız zamanınızı yiyor. Yol esnasında kurulan kamplar ise en çok eğlendiğim şeylerden birisi oldu. Çünkü gruptaki herkese bir görev kilitliyorsunuz, kamp süresi dört bölümden oluşuyor ve her karaktere bir görev itelemek zorundasınız. Yemek yapmak, nöbet tutmak, avlanmak, kampı temizlemek ve uyumak gibi seçenekler var. Misal düzgün nöbet tutmazsanız siz uyurken kampınızda hırsızlık oluyor. Ya da kampı temizlemezseniz ardınızda iz bırakıyorsunuz ve bir daha oraya geldiğinizde daha fazla düşmanla karşılaşıyorsunuz. Grubunuza aldığınız her karakterin bir geçmişi ve kişiliği var o yüzden aldığınız kararlar yüzünden bazen hoşnut olmayabiliyorlar. Hatta kendi aralarında da tartıştıkları oluyor ama şimdiye kadar emrime itaat etmeyen bir tanesini görmedim. Beğenmeseler de söylediklerimi yerine getiriyorlar. Grubunuzu beslemeniz de önemli bu yüzden kurduğunuz kamplarda avcılığa önem vermelisiniz. Kazandığınız kaynaklarla köyünüzü dahi geliştirebiliyorsunuz. Misal demirciyi geliştirirseniz daha iyi silahlara sahip olabiliyorsunuz ama o silahları da yaptırmak için gene zor bulunan materyallere sahip olmalısınız. Kısacası çıktığınız yolculukta gerçekten yolculuğa çıkmış gibi ince detaylarla uğraşıyorsunuz ve bu da sizi daha bir lider havasına sokuyor.
Bana kalırsa Expeditions: Viking istediği fiyatın hakkını veriyor. Doğrusu oynamaya başlamadan evvel bunun Diablo vari hack&slash tarzı bir şey olacağını sanıyordum. Ama RYO ve sıra tabanlı savaş sahnelerini görünce bir hayli şaşırdım keza her ikisi de çok sevdiğim türler. Kültür olarak Vikinglerin işlenmesi ise bir diğer artı… Eğer RYO’ları seviyorsanız mutlaka göz atın derim. Hem geliştirici hem de yayıncı olan Logic Artists’in yapımlarını EV’den sonra radarım altına alıyorum.
Artılar
- Köy ve kamp yönetim mekanizmaları.
- Sıra tabanlı savaşlar.
- Savaşların taktiksel açıdan güzel olması (şifacının yanaşmak zorunda kalması gibi).
- Müzikleri ve hikayesi.
Eksiler
- Arada sırada geçmesi.
- Diyalogların bazen kısa olması. Kötü değil ama daha iyi olabilirmiş.
SON KARAR: Güzel mikro yönetim ayrıntılarıyla süslenmiş, RYO’nun sıra tabanlı strateji ile birleştiği ve Viking teması üzerine kurulu gayet başarılı bir yapım.