Film İnceleme - Barbie

Pembelik sıkıntısı

Barbie rahatlıkla yılın en polarize edici, milleti ikiye bölen filmi olabilir. Çünkü öyle iyi yönleri ve diğer yandan da öyle ham kalmış kısımları var ki sevip sevmeyeceğiniz filmin iyi ya da kötülüğünden ziyade hayata karşı olan duruşunuzla yakından alakalı. Ha ben bir filmin böyle her telden yorum alacak olmasına sevinirim bir yandan, çünkü insanları hakkında düşünüp tartışmaya itmiştir ki bu da her iki tarafça umursandığı anlamına gelir. Umursanmak bir film ve genel kültür alanımız için iyidir.

Konuyu zaten fragmanlardan az çok anlıyoruz. Barbieland'de diğer Barbie'ler, Ken'ler ve Allan'la (aşırı güldüm kendisine) mutlu mesut yaşayan en klişe Barbie'miz bir gün düşünmemesi gereken düşüncelere gark olur ve "mükemmel" giden 'yaşamı' tersine dönüverir. Cevaplarsa gerçek dünyadadır. Bu bir varoluş sancısıdır ve ipleri kesilmiş kukla gerçekliğin sert kayalıklarına paraşütsüz dalış yaparak kendi öz benliğini keşif yolculuğuna çıkar. Filmin yüksek komedi dozajı, harika oyunculukları -Margo ve Ryan özellikle-, reklamın dibine vuran kostüm ve set tasarımları ortalamanın bir hayli üstünde. Benim en sevdiğim noktaysa bu renkli dünyayı küçük çocukların oynadığı şekilde hayal gücüne sınır koymadan yansıtması. Barbie merdiven inip çıkmaz çünkü çocuklar onu her zaman tavandan uçurup yere koyar. Bu gibi detaylar filmin anlatısına gayet iyi yedirilmiş.

Gel gelgelim patriyarki karşıtı yoğun feminist soslu bir film de var elimizde. Günümüzde objeleştirilen, ne yapsa eleştirilen, yalnız bırakılan ve toplumun değer yargılarına uygun yaşaması sürekli dikte edilen kadınların büyüüüükçe (ve sonuna kadar haklı) bir serzenişi adeta bu film. Hani çok kör gözüne parmak şeklinde olsa da mesajını böylesi kapitalist sistemin mihenk taşı sayılabilecek bir markanın filminde bu kadar direkt verebilmek her babayiğidin (ki bir kadın yönetmen için bu tabiri kullanmak da ne kadar doğru ama idare edin) harcı değil. Greta Gerwig ve partneri Noah Baumbauch'un senaryosu belli ki uğradığı tüm stüdyo ve Mattel baskılarından zarar görmüş (hatta devasa PR çalışması da buna dahil). Yer yer hissedilen kopukluklar ve genel olarak Ken'lerin öykü izleği bu müdahaleyi hissettiriyor az çok. Yine de filmin bahsettiğim noktalara temas edebilmesi önemli.

Son paragrafta biraz da çocukken oynadığımız oyunların bizi nasıl alttan alta yönlendirip toplumun olmamızı istediği birey olma yolunda hazırladığından bahsetmeli. Barbie markası kız çocuklarına zaman içinde onlarca opsiyon sunabilse de onları yine de belli kalıplara sokmaktan gocunmadı.

Erkek ve kadın rolleri arasındaki bu ayrıştırma zamanla daha da azalsa da filmin bir yerinde denildiği gibi "ataerkilliği bırakmadık, ama artık daha iyi gizliyoruz". Kimisi filmin kendisinin dahi buna vesile olup esasında iki yüzlü bir feminist manifesto olduğunu düşünebilir. Ben öyle düşünmüyorum, hatta özellikle ataerkil sistemlerde yetişmiş erkeklerin bu filmden epeyce feyz almaları gerektiğine inanıyorum. Kendim kadınların içinde büyüdüğümden elbette ataerkil düzenle alıp veremediğim çok şey var ve insanlığa zarar verdiğini düşünüyorum. Zaten bir erkek bu filmi izlerken rahatsız olup tepki gösteriyorsa film de amacına ulaşmış demektir. Çünkü paşam, yiğidim, tosunum diye büyütülen ve ömründe hiç kadınların dünyasını anlamaya çalışmamış 'barzo' diye tabir edebileceğim bir erkeğin gözü minikten bir şeylere açılabilir demektir. Sırf bu ihtimali masaya getirmesi bile bu filmin benim nezdimde başarılı sayılmasına yeterli, onun dışında herkes izleyip kendi kararını verecek zaten...

Editörün Notu: Eğlencelik bir yaz filminden beklenmeyecek derecede içi dolu bir iş Barbie. Bazıları filmi saçma mesajlarını da fazla kör gözüne parmak bulacak ama diğerleri gayet keyifli iki saat geçirebilirler bu pembenin 50 Tonu dünyada.

Filmin Notu: 4 / 5
 

YORUMLAR
Parolamı Unuttum