DOSYA: Giyilebilir Teknolojiler

Cebimize girdiler yetmedi, şimdi de tepemize çıkmak istiyorlar.

Hani bazı sözler vardır, duyunca bir aydınlanma gelir. “Aaa, hakikaten yaa.” dersiniz. “Bilim kurgu, teknolojik açıdan geleceğe ışık tutar.” sözünü ilk duyduğumda böyle olmuştum. Şimdi herhangi birine bu konuyu, yani bilim kurgu filmleri ve teknolojik ilerlemeler arasındaki bağı sorsanız, muhtemelen alacağınız cevap şu olur: “Eee, hani nerde uçan arabalar?”

Halbuki merceği o kadar geniş tutmamak lâzım bana kalacak olursa. 80'lerde, 90'larda bu tür filmleri izlerken karakterin gözündeki gözlüğün, kolundaki saatin, ayağındaki ayakkabının yaptıklarını görünce “Vaay bee...” çekmeyen var mıydı aranızda? Muhtemelen hayır.

2013 yılındayız. Uçan arabaları, uzay yolculuklarını, zaman makinelerini ve genel teknolojik gelişmeleri falan geçtim, Giyilebilir teknolojiler kategorisindeki gelişmeler bile son kullanıcı için o filmlerde gördüğümüz noktalara erişmedi henüz. Ancak şu anda hâlâ geliştirilmekte olan ve elle tutulur prototipleri bulunan ürünler, 90'larda sadece hayalini kurabildiğimiz şeylerdi; bu gerçeği de gözardı etmemek gerek. Şahsen çocukluk hayallerimin yeni yeni de olsa gerçekleşmeye başladığını görmek beni çok sevindiriyor (bakmayın siz spota, mutluyum ben).

Merceği daraltmaktan bahsetmiştim değil mi? Bu dosya konumuzda da bunu yaptık.

Bizi en fazla ilgilendirdiğini düşündüğümüz, şu sıralar çok gözde olan ve çalışan prototipleri bulunan Google Glass ile Oculus Rift; ve başta Akıllı Saatler olmak üzere hâlihazırda piyasada bulunan giyilebilir teknoloji ürünlerinin üzerinde durduk daha çok.

O zaman bizi bu konuda nelerin beklediğine hep birlikte bir göz atmaya ne dersiniz?


Google Glass

Başlığı gördüğünüz anda aklınıza ilk olarak gelen Google Glass'ı en başa koymak istedim oyungezerler. Şimdiye kadar Google Glass hakkında çıkan tüm dedikodu ve bilgileri, Google Glass'ın tarihini ve kullanmaya başladığımızda bizi ne şekilde etkileyeceğini gelin bir de benden dinleyin efendim.

İlk olarak Google+ üzerinden Babak Parviz tarafından “Project Glass” ismiyle açıklanan Google Glass, çıkış videosuyla bolca heyecan yaratmıştı (tabi o videonun biraz abartılı olduğu herkesin malumu). Google'ın bu proje için Nokia Labs ile Apple'dan mühendis transfer etmesi ve bütçe konusunda aşırı cömert davrandığı söylentileri, beklentiyi daha da artırıyordu. Google I/O 2012'de, hâlâ geliştirilme aşamasında olan Google Glass'la canlı bir demo yapıldı. Bu canlı demo Google Glass hakkında elle tutulur pek bilgi vermese de, yine de meraklıların oldukça ilgisini çekti. Glass Explorer Program ile kimi şanslı geliştirici ve kullanıcılar, Google Glass'ın prototip versiyonu diyebileceğimiz The Explorer Edition'a önceden kavuşabilecekler. Biz burada “Google Glass şöyle, Google Glass böyle...” derken adamlar kullanıyor olacaklar ya, ona yanarım.

Ama Artık Alıştık

Neyse... Peki Google Glass hayatımıza ne katacak? Nasıl kullanacağız bu ürünü? Elimizdeki verilerle buna bir ışık tutmaya çalışalım şimdi... Öncelikle Google Glass ile, istersek yalnızca konuşarak anlaşabildiğimizi belirteyim (bir diğer yol da yanındaki dokunmatik panel). Şu anda Türkçe dil desteği olmadığından, herhangi bir komut vereceğimiz anda öncelikle “Ok, Glass.” ile söze başlamamız gerekiyor. Bundan sonra Glass'a istediğimiz komutu verebiliyor, ya da istediğimiz şeyi sorabiliyoruz. Örneklerle açıklayacağım şimdi, sabredin azıcık.

Glass'ı gözünüze taktınız, telefonunuza bağladınız. Sağ üst köşedeki ekranda saati ve “ok, glass.” yazısını görüyorsunuz... Hayal edin efendim, onu yapmak içinde Glass Explorer Program'e dâhil olmamız gerekmiyor ya? Bir boşluk bulup İstanbul'u ziyarete geldiniz. Sabah saat 10 gibi çıktınız otelden, indiniz Eminönü'ne. Vapurla Kadıköy'e geçerken içinizden geldi, karşınızda oturan güzel bir kadına/yakışıklı bir erkeğe doğru dönerek çaktırmadan “Ok, Glass. Take a picture.” dediniz ve resmini çektiniz (İstanbul'a gelmişsiniz, hâlâ neyin peşindesiniz yahu. Hem buralarda bir yerde bir kutucuk olacak (Her Şey İyi Hoş Da...), onu siz bi okuyun). Sonra kalktınız, vapurun kıç bölümüne gittiniz. Nasıl da suyu yararak gidiyor değil mi Barış Manço vapuru? Manzara muhteşem, hava ona keza. E gözde de Google Glass var. O zaman yapılacak tek şey “Ok glass. Record a video.” demek. Tüm ısrarlarınıza rağmen sizinle 7 tepeli bu şehre gelmeyen arkadaşınız da bu güzel manzaradan canlı canlı faydalansın mı istiyorsunuz? Google Hangout ne güne duruyor? Bakalım... Hmm, arkadaşınız çevrimdışıymış. Sağlık olsun (iyi de oldu gerçi, nazire yapar gibi olacaktınız zira).

google-glass


İstanbul, Sen mi Büyüksün Ben mi Büyüğüm?

Sahne değişiyor... Bir teleferiktesiniz. Yine Google Glass'a çeşitli komutlar vererek resim ve videolar çekiyorsunuz bol bol. Neresi burası? Hah, Pierre Loti. Yukarıda manzara muhteşem, ancak aklınıza bir şey takılıyor. Kim bu Pierre Loti? Google Glass'a sorun efendim, şıp diye yanıtlasın (gerçi Siri gibiyse biraz geç anlayabilir). Kimmiş Pierre Loti? Asıl adı Louis Marie Julien Viaud olan, 1850 doğumlu bir Fransız yazar. Eyüp taraflarında yaşadığından olsa gerek, bu tepeye adını vermişler. İyi de olmuş. Hazır simidinizle çayınız da bitti (oha, pahalıymış), kalkın artık. Peki Eyüp'ten, Sultanahmet'teki otelinize nasıl gideceksiniz? Neyse ki telefonunuzda Jelly Bean yüklü, Google Glass'ın GPS özelliklerinden faydalanabilirsiniz. Evvet, o da çıkardı zaten izlemeniz gerektiği yolu. Hava çok güzel, en azından Eminönü'ne kadar Haliç sahilinden yürüyebilirsiniz...

Google Glass'la günlük hayatınızda yapabileceklerinizi az çok anladınız sanıyorum. Ancak sadece bu kadarla da kalmıyor gözlüğün maharetleri. Glass gözünüzdeyken sadece konuşarak yazılı mesaj gönderebilir, hava durumunu kontrol edebilir, sesli tercüme yapabilir ya da hiç bilmediğiniz bir şeyin resmini çekerek onun hakkında bilgi alabilirsiniz. En azından Google'ın gösterdiği resim ve videolarda burum böyle. Ancak Glass'ın, özellikle de ilk sürümlerinde bu kadar mükemmel işler çıkaracağını ben beklemiyorum açıkçası. Yine de reklâmların gayet etkileyici olduğunu ve Google Glass'ın özünde neler yapabildiğinini bizlere gösterebildiğini söylemem gerek.

Detaylar, Detaylar...

Google Glass'ın teknik detaylarının şekillenmeye başladığını, konuyu takip ediyorsanız biliyorsunuzdur. Bilmeyenler için ben burada bir kez daha tekrarlayayım bunları. Gayet esnek bir yapıya ve kömür siyahı, koyu turuncu, füme, beyaz ve gök mavisi renklerinde piyasaya çıkacak olan Glass, yüze iyice oturması için pek çok ayarlama seçeneğine sahip olacak. “Kemik İletimi” teknolojisi ile ses aktarımı da, gözlüğün en ilginç özelliklerinden biri.

Bunun yanı sıra Glass'ta, 12GB'ı kullanılabilir olan 16GB'lık hafıza, 640x360 çözünürlük sunan ekran (2.5 metreden 25”lik bir ekrana bakıyormuş hissi veriyor bu ekran), 720p video kaydı yapabilen 5MP'lik kamera, 802.11b/g Wi-Fi ve bluetooth desteği ile Google Drive senkronizasyonu mevcut. Geliştirilmesinin ilk aşamalarında en büyük sorunu gibi görülen pil ömrü de, şimdilik yeterince uzatılmış gibi görünüyor. Google'ın anlattığına göre Glass, 1 gün boyunca çalışabilecek; ancak video kaydı gibi durumlar bu süreyi önemli ölçüde azaltacakmış. Ürün, microUSB girişi vasıtasıyla şarj edilebilecek ve şarj aleti üründen çıkacak. Üzerinde dâhili GPS bulunan Glass'ın bu özelliğini kullanabilmek içinse, Android 4.0.3 ya da üzeri bir işletim sistemine sahip olan telefonunuza “MyGlass” uygulamasını yüklemeniz gerekiyor (MMS özelliğini kullanmak için de bu geçerli).

Yukarıda örneklendirdiğim tüm bu özellikleri bir telefonla da yapabiliyoruz değil mi? İlk bakışta öyle görünüyor en azından. Ancak öyle değil. Özellikle Glass'ın tanıtım videolarındaki kullanım alanlarına bakarsanız (at üstünde, yolda, kayak yaparken, uçak sürerken vs.), eller serbest özelliğinin de gücüyle pek çok noktada telefonu rahatlıkla geçebileceğini görebilirsiniz. Anlık çekimlerde de Glass'ın daha hızlı tepki verdiğini söyleyebiliriz.

Sizi bilmem ama ben uzun zamandır vir cihaz için bu kadar heyecanlandığımı hatırlamıyorum. İnşallah videolarda ve resimlerde görebildiğimizin pek çoğunu rahatlıkla yerine getirebileceğimiz bir alet olur Glass. Olmazsa eğer, hayal kırıklığına uğramamız da muhtemel çünkü.

Son bir not olarak Google, Glass'ın numaralı numaralı gözlüklerde de kullanılabilmesi için gözlük firmalarıyla anlaşmaya evresinde olduğunu ve neredeyse tüm akıllı telefonlarla kullanılabileceğini de ekleyeyim.

google-glass-2


Oculus Rift

Google Glass'ın altından girdik, üstünden çıktık ve sayesinde sanal bir İstanbul turu attık. Şimdiyse daha bizden, daha bir oyuncu ve kimilerine göre oyunu tamamen değiştirecek bir sanal gerçeklik gözlüğünden bahsedeceğim sizlere oyungezerler... Oculus Rift'ten bahsedeceğim.

Son zamanlarda her yerde görmeye başladığımız Oculus Rift, bu ilgiyi hak ediyor mu? Açıkçası elimize alıp da bir Team Fortress 2, Skyrim, Battlefield oynamadan ne desek zor. Ancak bu üç oyunu da oynayanlar var. Ve eğer videolarını izler ya da incelemelerini okursanız, bu insanların Oculus Rift'e hayran kaldığını anlayabilirsiniz.

Oculus Rift bir sanal gerçeklik gözlüğü, eyvallah. Peki ne işe yarıyor tam olarak? Şöyle anlayatım. Bir an için Oculust Rift'in 5 sene evvel piyasaya çıktığını ve BioShock Infinite'e de tam destek sunduğunu düşünün... Oyunu oynayanlar ve sanal gerçeklik gözlüğü hakkında okuyanlar mevzuyu çoktan anladılar zaten, diğerleri için devam ediyorum. BioShock Infinite'in sahne aldığı Columbia'da dolanırken, şehrin ne derece mükemmel çizildiğini görüp hayran kaldık ya hani? O zaman şehre yalnızca bir pencereden, yani monitörümüzden bakıyorduk. Sağa sola bakmak için başımızı değil, fareyi ya da oyun çubuğunu oynatıyorduk. Ve bunlar, yıllardır oyun oynamanın verdiği alışkanlıkla çok fark ettirmese de aslında oyun deneyimini gayet de baltalayan unsurlar. İşte Oculus Rift, bu unsurları ortadan kaldırmak için geliyor.

Nasıl Yani?

Anlatayım. Oculus Rift'i başınıza geçirdiğiniz anda, görsel açıdan dış dünya ile tüm bağlantınız kesiliyor. Bu da demek oluyor ki, verdiğim örnekle paralel gidersek Columbia'ya ayak bastığınız anda gerçekten de oradaymış gibi hissediyorsunuz. Baş hareketlerinizi de gayet hassas bir şekilde takip ettiğinden, kamerayı çevirmek için elinizi değil başınızı kullanmanız kâfi. Sağınızda bir ses mi duydunuz? Elinizle fareyi sağa kaydırmakla ya da parmağınızla oyun çubuğunu çevirmekle uğraşmadan sadece başınızı çevirin yeter. Bu dünyanın içindesiniz artık, başınızı nereye çevirirseniz çevirin Columbia'dan başka bir yer göremeyeceksiniz. Bir de Amnesia, Slender: The Arrival gibi oyunlar oynadığınızı düşünün... Ben hayal ettikçe heyecanlanıyorum kendi adıma valla, sizleri bilemem.

Ancak tahmin edebileceğiniz üzere, Oculus Rift'in bizi oyun evreninin içine alma konusunda yapabilecekleri bunlarla sınırlı. Örneğin yürümek için hâlâ elinizdeki oyun koluna ya da klavyeye ihtiyacınız var. Bunun haricinde, gözlükte ses sistemi de bulunmuyor. Ancak baş hareketlerimizi takip ederek görsel açıdan dünyamızı tamamen değiştirmesi, muhtemelen aklımızı başımızdan almasına yetecek. Ki bahsettiğim gibi, Oculus Rift kullanıp da “Olmamış bu.” diyen bir kişiye rastlamadım daha.

Gamechanger: Kickstarter

Pek çoğumuzun adını Tim Schafer ve Ouya ile duyduğu Kickstarter, Oculus Rift'in de bu hâle gelmesini sağlayan en büyük itici güçlerden biri. Oculus VR tarafından geliştirilen gözlük, Kickstarter'dan tam 2,4 milyon dolar topladı. Bunun haricinde gözlük, John Carmack (Doom), Gabe Newell (Valve), Cliff Bleszinski (Unreal, Gears of War), Tim Sweeney (Unreal Engine, Unreal) ve Chris Roberts (Wing Commander) gibi önemli isimlerin de desteğini arkasına alarak oyun camiasında iyice tanınır hâle geldi. Team Fortress 2'de hâlihazırda bulunan Oculus Rift desteğinin, Strike Suit Zero, Minecraft, Doom 3: BFG Edition, Doom 4, Hawken, Star Citizen,Mirror’s Edge ve Project CARS gibi diğer isimlere de gelmesi bekleniyor.

Şimdi gelelim ürünün donanım özelliklerine. Şu anda hâlâ geliştirilme aşamasında olan 3B sanal gerçeklik gözlüğü, 1280 x 800 piksel çözünürlük sunuyor (her göz için 640 x 800 piksel, 4:5 ekran formatı). DVI, HDMI ve USB bağlantıları bulunan üründe, şimdilik sadece bilgisayar ve Android platformları için destek mevcut. Gözlüğün, hassasiyetini borçlu olduğu ve Oculus'un geliştirdiği 1000hz'lik takipçi ise (tracker), ivmeölçer, jiroskop ve manyetometreye sahip. Tabi başta da söylediğim gibi, Oculus Rift hâlâ geliştirilme aşamasında; o nedenle kullanıcılara sunulacak olan versiyon, FullHD çözünürlük desteği gibi şu ankinden daha gelişmiş özelliklere ve insani boyutlara sahip olacak.

"Hemen, yarın istiyoruz!" listemize Oculus Rift'i de ekleyin siz. Çünkü buradan bakınca, hakikaten sağlam geliyormuş gibi görünüyor. Umuyoruz ki yanılmayız.

oculus-rift


Akıllı Saatler

Çocukken hatırladığım en akıllı saat, yaşıtım olan herkesin hayalini süsleyen Casio Databank'lardı. Bir çocuğun kolunda gördük mü deli gibi imrenirdik okulda. Müzik çalabilen ve radyosu bulunan saatler de vardı. “Akıllı Saat” olmasalar da farklıydılar ve bu farklılık ilgimi çekiyordu kuşkusuz. Hatta abimin bir arkadaşının kolunda görmüştüm, birinin üzerinde iki adet 3.5mm'lik jak vardı (iş iyice fantastik boyutlara ulaşmış yani).

Şimdinin akıllı saatlerinin ise on parmağında on marifet maşallah. Akıllı telefonlara bağlanarak, cihazın pek çok özelliğini kola taşıyanını mı ararsın, ivmeölçer, adım sayar ve GPS vasıtasıyla pek çok yürüme ve koşu aktivitene ortak olanını mı...

Türkiye'de pek görmesek de, şu anda Sony ve Motorola gibi pek çok önde gelen firmanın akıllı saatleri mevcut. Ancak bu saatlerin çoğu aslında akıllı değil; yani Android ya da benzeri işletim sistemi barındırmıyorlar bünyelerinde. Genel olarak Bluetooth üzerinden cep telefonuna bağlanan bu modellerle temel telefon özelliklerini kullanabiliyor, takvimimize erişebiliyor, sosyal medyada olanı biteni takip edebiliyoruz. Akıllı telefonumuzun asistanı görevi görüyor yani bu saatler.

Daha Akıllısı Var!

Bir de akıllı telefona bağlanma ihtiyacı duymayan modeller mevcut. Kolunuzda böyle bir saat varsa, ekstradan bir cep telefonu taşımanıza gerek kalmıyor. Ancak boyut itibariyle bu saatler, performans açısından cebinizdeki telefonun yanına bile yaklaşacak konumda değiller takdir edersiniz ki (gerçi o saati alıp bir de performans bekleyeniniz yoktur herhalde). Örneğin yakın bir zamanda tanıtılan Androidly isimli bir modelde 416MHz'lik bir işlemci, 256MB bellek, 8GB depolama alanı, 320 x240 piksel 2” dokunmatik ekran, 2MP'lik kamera, GPS, SIM kart yuvası, ivmeölçer, özelleştirilmiş bir Android 2.2 ve WiFi ile Bluetooth gibi özellikler mevcut (ve evet! O da KickStarter'ın başının altından çıkmış).

Akıllı saat diyebileceğimiz bir diğer tür de, sporcu saatleri. Aklıma gelen ilk model de Nike+ Sportwatch. Nike'nin TomTom'la birlikte tasarladığı bu saat, hem içeride, hem de dışarıda yaptığınız antrenmanları hafızasında saklıyor. Yaptığınız yürüyüş ve koşuları da, dâhili GPS'i, adımsayarı ve ivmeölçeri sayesinde takip eden saat, “Aslansın sen, kaplansın; hadi, yaparsın!” şeklinde gaz da veriyormuş hatta (tabi adamlar bu özelliğe “Teşvik Etme” demişler ama ben böyle anladım). Diğer pek çok sporcu saatlerinde de bu ve buna benzer özellikler mevcut. Kısacası sporcular için, koluna taktığı mükemmel bir koç görevi görüyor bu tür saatler. Ki biz de bu tür ürünlere giyilebilir teknoloji ürünleri diyoruz (konuya da böyle bağlarım)!

Bu sene içerisinde Apple, Samsung ve Microsoft'tan gelecek ürünlerle birlikte akıllı saatlerin iyice popülerleşeceği konuşulsa da, firmalardan doyurucu herhangi bir açıklama gelmediği için şimdilik bu konuya fazla eğilemiyorum (hatta Samsung hariç ortada kesin bir şey de yok). Beklemedeyiz biz de. Bakarsınız firmalar birer birer patlatırlar bombaları da, karşılaştırmalı test falan yaparız ileride.

akll-saatler


Başka Neler Var?

“Giyilebilir Teknoloji” kavramı o kadar geniş ki, neresinden tutsak elimizde kalıyor oyungezerler. Tüm bu saydıklarım, buz dağının görünen bir kısmı sadece. Kazdıkça neler çıkıyor neler...

Dosya için araştırma yaparken karşılaştığım Wearable Technologies (www.wearable-technologies.com) isimli bir sitede, teknolojiden nasibini almış pek çok gözlük, saat, ayakkabı (ayakkabı demişken, Google Shoe'yu gördünüz mü?), bileklik, kolye, ceket, ve hatta çorap bile görmek mümkün mesela. Tabi hem yukarıdakiler kadar çarpıcı özelliklere sahip olmadıklarından, hem de o kadar göz önünde bulunmadıklarından fazla ilgi çekmemeleri doğal. Ancak yine de meraklısıysanız bir gidip bakmanızı tavsiye ederim.

Bunun haricinde giyilebilir kameralara da yer vermek lâzım elbette. Daha çok macera sporlarında işe yarayacak olan bu kameralar, Google Glass'ın video kısmında yapabildiklerinden çok daha kaliteli ve uzun soluklu işler çıkarabilen ürünler. Düşününce, farklı kullanım alanları da ortaya çıkabilir elbette. Geçen yaz büyükada'nın etrafını bisikletle turlarken, bu kameralardan birine sahip olmayı isterdim mesela. Farklı aktivitelerde, çok hoş görüntüler ortaya çıkması muhtemel.

Bitti mi?

Biter mi hiç? Dedim ya “Kazdıkça çıkıyor, kazdıkça çıkıyor.” diye. Biz bir de işin eğlencesindeyiz. Yoksa olayı biraz daha geniş tutup, atıyorum sağlık sektöründeki ürünlere falan girseydim bir bu kadar daha yazı çıkardı herhalde. Girişte de söylediğim gibi, en çok yeri Google Glass, Oculus Rift ve akıllı saatlere ayırmamın nedenlerinden biri de işin bu eğlence kısmı zaten.

80'ler ve 90'larda, tüm bunlar hayalden de öte şeylerdi bizim için. Şimdiyse hepsi elle tutulabiliyor; bazıları çoktan satışa çıktı bile. O nedenle artık “Yok yeaa, teknoloji o kadar da ilerleyemez.” diyemiyoruz, dedirtmiyorlar.

Teknoloji böyle ilerlesin de, ben susmaya razıyım.

dierleri

YORUMLAR
Parolamı Unuttum