Metal Gear Solid ve Death Stranding gibi sinematik, dev prodüksiyonlu oyunların arkasındaki dahi isim Hideo Kojima’nın ilham kaynaklarını düşünseydiniz herhalde aklınıza gelen ilk isim Super Mario Bros. olmadı. Ama Kojima’nın oyun dünyasına adım atmasına sebep olan kıvılcım, tam olarak bu ölümsüz platform klasiğiymiş.
Kojima, Wired Japan’a verdiği röportajda üniversite öğrencisi olduğu dönemi şöyle anlatıyor: “Bir yıl boyunca Super Mario Bros oynadım. Okula gitmeyip evde Mario oynardım. Super Mario olmasaydı muhtemelen bu sektörde olmazdım. Ama bugün artık oynayacağım bir oyun değil. Yana ilerlemeli bir aksiyon oyunu. Mario sadece soldan sağa gidiyor. Sadece zıplıyorsun.".
İşin ilginç yanı Kojima’da bu kadar derin bir etki bırakan oyunun aslında neredeyse hiç hikaye anlatmıyor oluşu. Super Mario’nun temel motivasyonu prensesi kötü bir canavarın elinden kurtarmaktan ibaret :) Ama tabii küçükken oynadığımız oyunların hayalgücümüzle de şekillendiğini unutmamak lazım. Kojima da aynı düşüncede: “Oyun bir maceraya çıkmış gibi hissettiriyordu. Piksel grafiklerine ve neredeyse hiç hikayesi olmamasına rağmen, bu mecranın bir gün sinemayı aşacağını düşündüm. Beni oyun sektörüne sürükleyen düşünce buydu.”
Röportajın devamında Kojima, Martin Scorsese, Stanley Kubrick, Alfred Hitchcock ve Akira Kurosawa gibi yönetmenlerin kendisi üzerindeki etkisinden de bahsediyor ama bir tanesinin yerinin apayrı olduğunu da ekliyor: John Carpenter. The Thing, Prince of Darkness, Halloween gibi filmlerin yönetmeni için Kojima’nın yorumu net: “Türlere meydan okuyordu.”
Kısacası bugün oyunlarıyla sinema ile oyun arasındaki çizgiyi bulanıklaştıran Kojima’nın yolculuğu, devasa bütçelerle, uzun sinematik sahnelerle değil, soldan sağa ilerleyerek zıplayan bir tesisatçıyla başlamış.
Bu adamın artık oyun oynamadığına inanıyorum. Projeyi ilerleten bir yönetmen modunda. Oynanışı zerre umursamıyor gibime geliyor. DS bunun en büyük örneği. DS benim için en iyilerdendir orası ayrı. Ama kesinlikle bir oyun değil.