Dürüst olalım, son yıllarda Ubisoft dendiğinde büyük bir çoğunluğumuz küfrü basar olduk. Bunda firmanın aldığı yanlış kararların, boş çıkan vaatlerin ve “para basma makinesi” olmaya çalışırken fena hâlde çuvallamalarının etkisi çok büyük elbette.
Assassin’s Creed Unity’deki sandıkları açabilmek için akıllı telefonlarımıza program indirmek zorunda bırakılışımızı, mikro ödeme seçeneklerini ve insanların kas yığını olarak görülmesine neden olan kaplama sorunlarını; Watch_Dogs’un grafiklerindeki inanılmaz ötesi downgrade vakasını, Far Cry 4 diye satılan Far Cry 3.5’u ve kule açma mekaniğini kullanan ilk yarış oyunu olma başarısını (!) gösteren The Crew’ü hiçbirimiz unutmadık. (Unuttuysanız da ben hatırlattım, hohoho!) Hatta bununla ilgili çok detaylı ve sevilen bir makalemiz de vardı: Ubisoft; Önlenemez Bir Yükseliş ve Hızını Alamama Hikayesi
Öte yandan eğer bir zaman makinemiz olsaydı ve 2010 öncesine gidip de sıkı bir oyuncuya “Ubisoft’u nasıl bilirsin?” diye sorabilseydik alacağımız cevap büyük olasılıkla, “Çok iyi firma!” olacaktı. Neden mi? Gelsin eskilere ah ettirecek oyunlar listesi! Splinter Cell: Chaos Theory, Prince Of Persia: Sands Of Time, Beyond Good & Evil, Assassin’s Creed 2 & Brotherhood, XIII, Brothers In Arms, Rayman, Far Cry, Settlers, Ghost Recon, Dark Messiah of Might and Magic, Rainbow Six… (Yeter diyordu oyuncular, ağlıyordu!)
Uzun lafın kısası aslında kendisine ne kadar kızarsak kızalım bu öfkemizin sebebi nefret değil, küskünlüğümüz. Çünkü öyle veya böyle, zamanında çok güzel maceralar yaşattı bize bu Fransız devi. O nedenle kendimize itiraf etmesek de bu kötü gidişat aslında üzüyor bizleri. Eski nesil için konuşuyorum.
2010’dan sonraysa AC 2: Revelation’la birlikte EA ve Activision gibi firmalara özenip her ay bir AC çıkartmaya, hatta daha sonraları oyunun hikâyesini farklı platformlara çıkarttıkları yan oyunlarla desteklemeye başladılar. Böylece oldu size her yıl 3 AC. Tabii firmanın diğer yapımları da o yolda ilerler oldu. Sonrası lö üzüntü ve muz kabuğu…
Bununla birlikte Ubisoft’un son bir yıldır daha oyuncu dostu bir politika izlediği de gözümüzden kaçmıyor. Örneğin bu yıl her ay bir oyunlarını bedava dağıttılar. Geçen gün 1 ay boyunca 30 gün her gün bir şeyler hediye etmeye başladılar. Geçtiğimiz gün DLC politikalarında değişikliğe gittiklerini ve artık oyunun zorunlu parçalarını ayrı ayrı satmaktan vazgeçtiklerini açıkladıklarını da unutmamak gerek.
O haberimizde “Ubisoft sahiden de oyuncu dostu mu olmaya çalışıyor, yoksa işin içinde başka bir bityeniği mi var?” diye sormuştum. Dün de dergimizin gedikli yazarlarından Ali Sezgin (Alizine In Wonderland) bana Vivendi’nin Ubisoft’un hisselerini zorla satın almaya çalıştığını hatırlattı ve dedi ki: “Oyuncuların desteğini kazanıp kamuoyu baskısı yaratmaya çalışıyor olabilirler.”
Düşündüm de, sahiden de olabilir. Fransız medya devi Vivendi daha önce Activision-Blizzard’taki hisselerini satmıştı hatırlayacağınız gibi. Daha sonrasındaysa Ubisoft’tan hisse almış, ardından Gameloft’u satın almış ve şirketteki konumunu güçlendirmişti. Şimdiki amacıysa hisselerin büyük çoğunluğunu ele geçirerek firmanın kontrolünü tamamen kazanmak. Ubi ile Vivendi arasındaki bu savaş 2015’ten beri sürüyor. Bu yılın şubat ayından itibarense iyice kızışmış durumda.
Sahiden de, bunu kanıtlamak istermişçesine, Ubisoft yetkilileri dün PCGamesN’e verdikleri bir röportajda tam da bu konuya değinerek Vivendi tarafından satın alındıkları takdirde bağımsızlıklarını yitireceklerini, dolayısıyla da Child of Light ve Valiant Hearts gibi kâr amacı gütmeyen küçük oyunları görme şansımızı tamamen yitireceğimizi belirtmiş. Bu açıklamanın zamanlaması sizce de pek bir manidar değil mi?
Siz ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama şahsen Vivendi gibi kâr edebileceğini düşündüğü her şeyi satın alan bir medya devinin Ubi’yi ele geçirmesini istemiyorum. Öte yandan Blizzard’ın en parlak günlerini onların altında geçirdiği de (1998-2008) bir gerçek. Umalım da biz oyuncular için en hayırlı sonuç çıksın bu işin içinden. Ve hatalarından öyle ya da böyle ders çıkarıp oyuncu dostu bir politika izleyen firmalar da giderek artsın elbette… Siz ne düşünüyorsunuz?