Emio - The Smiling Man: Famicom Detective Club - İnceleme

Trajik ve ürkütücü bir dedektiflik hikâyesi

Hepimizin hayatında irili ufaklı trajediler vardır illaki. Bir kısmını içimizde tutuyoruz, ara ara hortlayıp bizi uykusuz bırakıyorlar. Fakat kimileri var ki geride bırakmakta epey zorlanıyoruz ve hayatımızı kabusa çeviriyorlar. Geçmiş geçmişte kalamıyor anlayacağınız…

Emio – The Smiling Man: Famicom Detective Club (biz ona kısaca Emio diyelim) işte bu içimizi kemiren ve bir türlü geride bırakamadığımız trajedilerin şehir efsaneleri üzerinden yeniden karşımıza geldiği bir görsel roman/macera oyunu.

Ne demek Nintendo 17+ oyun yapmış?

Bir saniye, böyle bir şey nasıl olabilir? Nintendo, ailemizin oyun şirketi yetişkinlere yönelik oyun da mı çıkartıyormuş? Evet, Emio yetişkin reytingi almış bir Nintendo oyunu. Oyundaki karakterlerin başlarına öyle acı verici şeyler geliyor ki Müge Anlı’daki hikâyeler halt etmiş.

Bu acı verici olayların içinde şiddet var, kayıp var, vahşet var, var da var… “Nintendo sen hayırdır?” diyesi geliyor insanın…

Oyunun genel olarak hikâyesini şöyle özetleyebilirim: Eisuke Sasaki isimli lise öğrencisinin esrarengiz ölümü sonrası geride bıraktığı ipuçları çok eski bir şehir efsanesini ve ondan esinlenen ve hiçbir zaman yakalanamayan bir seri katile işaret ediyor. Utsugi Dedektiflik Bürosu’nda çalışan ve bu cinayeti çözmekle görevlendirilen kahramanımız kendini geçmiş ve bugünü birbirine bağlayan karmaşık ilişkiler zincirinin içinde bulduğunda bu esrarengiz ölümü de aydınlatmaya çalışıyor. Fakat cevap bulmak için attığı her adım onu daha fazla cevap bekleyen soruyla karşı karşıya kalmasıyla sonuçlanıyor.

Anlayacağınız epey katmanlı, geçmişle bugün arasında mekik dokuduğunuz bir senaryosu var oyunun. Lineer bir zaman çizgisinde gitmiyorsunuz. Konuştuğunuz her karakter size geçmişini ve olaylarla ilişkisini anlatıyor. Bu bilgiler ışığında nelerin yaşanmış olabileceğini tahmin ederek bu ölümün ardındaki sır perdesini aralamaya çalışıyorsunuz.

Yaşayan efsane Yoshio Sakamoto

Emio, tarihi 1988 yılına kadar giden Famicom Detective Club serisine 30 yılı aşkın bir süre sonra eklenen ilk özgün hikâye olarak oyun tarihindeki yerini almayı başarıyor. Serinin yaratıcısı ve senaristi Yoshio Sakamoto ayakları yere basan ve gerçeklikle bağlantısı kuvvetli bir senaryo yazmak istediğini söylemiş. Oyuna bakınca bunu başardığını söyleyebiliriz. Karakterlerin kişilikleri var; hataları, eksiklikleri, beklentileri, niyetleri ve amaçları var. Onları tanıdıkça yaptıkları şeylerin ve davranışlarının karakterleriyle örtüştüğünü görüyorsunuz. Sakamoto yine yapmış yapacağını anlayacağınız.

Fakat dükkânda bir fil var ve benim o filden bahsetmem lazım. Emio içerisine birkaç basit mekanik eklenmiş bir görsel roman aslında. Olayların nasıl gelişeceğine herhangi bir etkimiz yok. Siz ne yaparsanız yapın her şey olacağına varıyor. İlgili bir ekrandayken, açılan menü üzerinden son derece sade bir arayüzle o sahnede neler yapabileceğimizi görebiliyoruz. Karşımızdaki karaktere soru sorabiliyor ya da onu dinleyebiliyoruz. Ekranda gördüklerimizi inceleyebiliyoruz, cep telefonumuzu kullanabiliyoruz, düşünebiliyoruz (bak bunu hiç düşünmemiştim…), not defterimizi açıp aldığımız notları inceleyebiliyoruz. Bir de genel bir seslenme ve etkileşime girme seçeneği mevcut. Oyunda genel olarak yapabildikleriniz de burada sıraladıklarımdan ibaret. Sırayla bunlara basıp bir tanesinin işe yaramasını bekliyorsunuz…

Özetle bir macera oyunu olduğu gibi bir beklentiye kapılmayın, gayet çizgisel bir görsel roman karşımızdaki. Size anlatmak istediğini anlatıyor ve direksiyonu size katiyen bırakmıyor. Düşük seviye interaktivite barındıran bir film gibi adeta…

Seviyor, sevmiyor…

Gelelim oyunda hoşuma giden ve gitmeyen yönlere. Genel olarak görsel roman türünü seven biri olduğumu söyleyebilirim; macera oyunlarına da bayılırım. Emio’nun senaryosu, karakterleri ve ağır psikolojik yönü beni kendine bağlamayı başardı. Olayların nereye varacağını ve karakterlerin başına neler geleceğini görmeyi büyük bir merakla bekledim. Fakat bu gerilim ve keder dolu hikâyenin olay örgüsünde ciddi bir tempo sorunu olduğunu düşünüyorum. Bazı karakterlerle girilen diyaloglar gereksiz uzamış ve oyunun temposunu düşürmüş. Ayrıca saatler harcayıp boşa kürek çektiğimiz ve herhangi bir bilgiye de ulaşamadığımız anlar mevcut. Zaten ağır bir konu işlediği için bu tarz bir yaklaşımın oyunun süresini uzatmak için tercih edilmiş olabileceğini düşünmüştüm. Fakat hiç de öyle olmadı. Oyun sona yaklaşırken tempo arttırdı ve çok hızlı bir şekilde final yaptı. Bu durumun da pek hoşuma gitmediğini söylemek isterim.

Çok az sayıda mekanik içermesi dolayısıyla sürekli konuşma ilerlettiğinizi düşündüğünüz zamanlar da oluyor oyunda. Fakat bunu dengeleyecek artıları da mevcut yapımın. Çizimler çok başarılı mesela. Ekranda gördüğünüz her şey oyunun tonuna uygun çizilmiş ve son derece özenli duruyor. Yani sürekli konuşma ilerletirken ekranda gördüğünüz karaktere bakmayı sürdürmekte bir sakınca görmüyorsunuz.

Fonda çalan müziklerin de atmosfere katkı sağladığını ekleyeyim. Fakat tüm bu güzel atmosferi bozan bazı tasarım tercihleri var ki, insan anlam vermekte zorlanıyor. Örneğin oyunda bir sahnede karşınızdaki karaktere dair önemli bir bilgiyi fark ediyorsunuz. Hemen bir sonraki sahnede bu bilgi size soruluyor. Tabii siz sürekli konuşma ilerletmekte olduğunuzdan böyle bir taleple karşılaşacağınızı öngöremiyorsunuz ve doğru yanıtı hatırlayamıyorsunuz. Sonuçta ne mi oluyor? Game over! Şaka değil. Oyun sizi o cevabı istediği sahneye geri atıyor ve tekrar cevabı söylemenizi istiyor. Çoktan seçmeli değil. Harf harf girmeniz lazım yanıtı. E sahne geçti, nasıl tekrar bulacaksınız o yanıtı? Bu kadar bariz bir tasarım hatasının kalite kontrolden nasıl geçtiğini bilmiyorum ama şaşırdım doğrusu.

Bu kadar drama bana fazla…

Özel hayatımda son derece yıpratıcı bir dönemden geçtiğim bu günlerde bu kadar ağır bir konuyu işleyen, duygu yoğunluğu yüksek, karanlık bir yapımı oynamak ve incelemek benden enteresan bir ruh haline sebep oldu. Hikâye ilgimi çektiği ve sürükleyici geldiği için devam etmek için heyecan duydum. Ama beri yandan da oyunu oynarken yoruldum yemin ediyorum. Buna rağmen günahıyla sevabıyla bu oyunu oynamış olmaktan memnunum. Görsel roman ve macera oyunlarına ilgi duyan oyuncuların seveceğini düşündüğüm bir yapım olmuş Emio. Temel seviye bir etkileşim sizi rahatsız etmiyorsa ve psikolojik yönü ağır dedektiflik hikâyeleri ilginizi çekiyorsa bir göz atabilirsiniz. Yapımın yalnızca Japonca seslendirme barındırdığını da bilin isterim. Japonca seslendirme ve İngilizce altyazı kombinasyonuyla gayet tatminkar bir sonuç aldım ben. Yine de üstte de belirttiğim sıkıntıları yapımın çok daha geniş bir oyuncu kitlesine ulaşmasına engel olacak gibi görünüyor. Nintendo’nun fiyat politikası da malumunuz zaten...

Tüm bu bilgiler ışığında, Emio – Gülen Adam son şakasını yaptı ama kimseyi güldürmeyi başaramadı (en azından ben gülmedim) diyor ve huzurlarınızdan ayrılıyorum.

SON KARAR

Türü ve Famicom Detective Club serisini sevenlerin beğeneceği, genel oyuncu kitlesini de hikâyesiyle ve görselliğiyle yakalamayı başarabilecek, 17+ derecelendirmesi almış bir görsel roman.

Emio – The Smiling Man: Famicom Detective Club
İyi
7.0
Artılar
  • 35 yıl sonra çıkan yeni bir Famicom Detective Club hikayesi
  • Çizimler çok güzel. Animasyon filmi izler gibi hissettiriyor
  • Karakterler ilgi çekici ve hikâye bizi diken üstünde tutmayı başarıyor
  • Karakterlerin geçmişleri travma dolu. İnsan etkilenmeden edemiyor
  • Tematik müzikler
Eksiler
  • Keşke hikâyenin akışına ufak da olsa bir etkimiz olsaydı
  • Zaman zaman kendini hissettiren tempo sorunu
  • Tempo sorunu üzerine koşar adım finale gitmesi
  • İrili ufaklı tasarım hataları
  • Oynanış namına pek bir şeyden bahsedemiyoruz maalesef
YORUMLAR
Parolamı Unuttum