Fobia - St. Dinfna Hotel - İnceleme

Düşük bütçeli Resident Evil

İnsanın kafasına incelemelik oyun atılmasının güzel tarafı ne ile karşılaşacağını bilmemesi. Steam sayfasına baksam umursamayacağım oyunların arasından beklenmedik cevherler çıkabiliyor çünkü. Yazının konusu, FOBIA tam olarak böyle bir oyun oldu benim için.

Cevher derken hemen heyecanlanmayın! Resident Evil’ı tahtından indirecek, yılın oyunu seçilecek bir şaheser yok karşımızda. Daha çok madenden taze çıkmış, işlenmemiş bir elmas var bu. İlk bakışta sıradan bir cam parçası gibi görünen, kusurlu, işlenmeye ve cilaya ihtiyacı olan değerli bir taş.

FOBIA’nın Steam sayfasına bakarsanız bir yürüme simülatörü olduğunu düşünebilirsiniz. Şahsen ben de böyle bir yanılgıya kapılmıştım. Açılış sekansında birkaç etkileşim olsa da Layers of Fear’dan hallice, biraz daha kötü görünen bir oyun olmasını bekliyordum. Oyunun saatleri bu düşüncemi değiştirmedi. Karşımda karanlık ve klostrofobik bir atmosferi, birkaç adet jumpscare’i (korku zıplaması?) ile ortalama bir bağımsız korku oyunu vardı.

Ancak ilerledikçe oyun açılmaya başladı. Düşündüren bulmacalar, metroidvania misali açılan bölümler, basit hayatta kalma mekanikleri, bölüm sonu canavarları derken Resident Evil havasını yakalamayı başardı FOBIA.

Elmasın cilasız hali

Başlıkta da belirttiğim gibi AAA bir yapım değil bu. Animasyonlardan ve seslendirmelerden çok net belli oluyor. Seslendirmeler orijinal Resident Evil gibi “o kadar kötü ki – iyi” seviyesinde değil tabii. Eh işte diyebileceğim bir seviyede.

Animasyonlarda da benzer bir durum söz konusu. Canavarlarda sıkıntı yok, zaten garip bir şekilde hareket etmelerini bekliyoruz. Ama insanlar biraz göze batıyor. Belli ki geliştiriciler de bunun farkında. O yüzden mecbur olmadıkça oyunda insan görmüyoruz.

Ancak burada çok talihsiz bir istisna var: ana karakterimiz. Birinci şahıs kamerasından oynadığımız için çok fazla animasyon görmüyoruz tabii. Aşağıya bakınca ayaklarımızı, hızlı dönünce omuzlarımızı falan görüyoruz. Buradaki asıl problem kameranın kafamıza bağlanmış olması.

Öyle tahmin ediyorum ki geliştiriciler bunu oyuncu kendisini oyunda hissetsin diye yapmışlar. Ama üzülerek bunun tam tersi bir etki yarattığını söyleyebilirim. Kamera aşırı sallandığı gibi, çömelince kontrolü iyice zorlaşıyor. Mideniz kolay bulanıyorsa güncelleme gelene kadar bu oyuna dokunmayın derim, o derece. Üstelik bu garip hareketler yüzünden bazı durumlarda mobilyaların içini falan görebiliyoruz. Gördüğüm kadarıyla oyunun demosunu oynayanların büyük bir kısmı da bu durumdan şikayetçi. O nedenle ileride bu sorunu çözeceklerini düşünüyorum.

Görsel anlamda oyunun kalanı yeterince iyi. Grafikler aklımı başımdan almadı, Unreal Engine 4 ile çok daha başarılı örnekler gördük. Özellikle ışıklandırma çok daha iyi olabilirdi. Yıllar önce yerli yapımlardan No70: Eye of Basir çok başarılıydı mesela. Ama oyun boyunca göze batan, dikkat dağıtan bir şey yok.

ResidentVania? MetroidEvil?

Buraya kadar yazdıklarım yaklaşık ilk iki saatlik tecrübemi güzel özetliyor. Oyuna hafif bulmacalı ortalama bir korku yürüme simülatörü demeye hazırdım. Ancak iki saat sonra bölümler ufaktan açılmaya başladı ve neredeyse bir metroidvania oynadığımı hissettim. Tam olarak bu noktada oyun beni kazandı!

Resident Evil 1’deki malikanenin ve 2’deki polis merkezinin saygı ve sevgi ile hatırlanmasının bir sebebi var: oynadıkça yeni odalar ve yollar açmak, kısayollar keşfetmek çok tatmin edici. FOBIA’nın geliştiricileri bu formülü çok güzel uygulamış. Başlarda dar birkaç koridor ile sınırlı olan oyun alanımız sonlara doğru oldukça karmaşık, büyük bir labirente dönüşüyor. Tabii bu labirenti yavaş yavaş keşfettiğimiz için yolumuzu çok fazla kaybetmiyoruz. Öte yandan geride kalan bir bulmacayı çözmek veya bir kapıyı açmak isterseniz yerini hatırlamakta zorlanabilirsiniz. Kafanızı azıcık çalıştırmanız gerekecek özetle.

Bulmaca demişken, en çok karşılaşacağınız bulmaca türü kilitli kasalar ve kapılar olacak. Şifrelerini ortalıkta bulduğunuz dokümanlardan veya çevredeki ipuçlarından buluyoruz. Ancak bu kulağa geldiği kadar kolay değil çünkü keşfetmeniz gereken iki çevre var.

Hemen korkmayın, çok karmaşık bir mekanik değil bu. Elimizde sihirli bir kamera var ve içinden bakınca bulunduğumuz mekanın geçmiş veya gelecekteki halini gösteriyor. Kameradan bakarken farklı dokümanlar, eşyalar bulabiliyor veya normalde geçemediğimiz yerlerden geçebiliyoruz. Birçok farklı oyunda gördüğümüz bir şey aslında. Hatta bana sorarsanız daha ilginç bir şekilde kullanılabilirdi. Geçmişte yaptığımız bir şey geleceği etkileseydi ortaya beyin yakan bulmacalar çıkabilirdi. Bu hali ile Batman’in detektif modunda benzer sıradan bir şey olmuş.

Taktik maktik yok! Bam bam bam!

Çatışma mekanikleri de benzer şekilde sıradan. Sanki ortalığı keşfederken sıkılmayalım, değişiklik olsun diye eklenmiş gibi duruyorlar. Bölüm sonu canavarları ve Nemesis benzeri bir abi haricinde iki tip düşman var: çok yaklaşınca kolumuzu ısıran kocaman böcekler ve düz zombi görevi gören insanımsı hayvanlar. İkisi de büyük bir tehdit teşkil etmiyor.

Bölüm sonu canavarlarında da durum çok değişmiyor. Taktik şarjörü kafalarına boşaltmaktan ve silahı doldururken mümkün olduğu kadar hızlı kaçmaktan ibaret.

Hem mermi konusunda oyun epey bonkör davranıyor. Oyundaki neredeyse her canavarı öldürmeme karşın oyunun sonunda bir sürü mermim vardı. Sonlarda kullanırım diye geliştirdiğim magnumu kullanmadım bile.

Son olarak bir de hikayesine değineyim. Roberto isimli heyecanlı ve genç bir araştırmacı gazeteci arkadaş, St. Dinfna otelinin çevresinde olan garip olayları araştırmak üzere yola çıkar. Bir hafta boyunca araştırma yapar ve hiçbir şey bulamaz. Tam vazgeçip dönecekken banyosunda kara delik açılır ve bayılır. Kendine geldiğinde otel resmen cehenneme dönüşmüştür. Asıl oyun burada başlar ve kaçış yolunu aramaya başlarız.

Olay ilginç bir yere bağlansa da oyunda çok derin karakterler veya aklımızı başımızdan alacak bir sürpriz yok. Her karakterin tarafı ve hikayedeki rolü en başından belli oluyor. Buna rağmen genel olarak hikayesi yeterli. Bir tek sonu hakkında çok bir yorum yapamayacağım çünkü ilk oyunum beş sonun arasından en kötüsü ile bitti.

Özetle Resident Evil benzeri, bol bulmacalı bir deneyim arıyorsanız, düşük bütçeli ve az cilalı bir oyun oynamaya razıysanız FOBIA: St. Dinfna Hotel’e bir şans verin. Özellikle ortalara doğru açılıyor ve keyifli bir hal alıyor. Şahsen birazdan en iyi sonu görme umudu ile new game+’a başlayacağım ve geliştiricinin sonraki oyununu heyecan ile bekliyor olacağım!

SON KARAR

Eksiklerine ve düşük prodüksiyon kalitesine rağmen güzel bir Resident Evil alternatifi

Fobia - St. Dinfna Hotel
İyi
7.5
Artılar
  • Bulmacalar
  • Bölüm tasarımı


Eksiler
  • Başları biraz sıradan ve sıkıcı
  • Animasyonlar ve seslendirmeler
  • Kamera hareketi


YORUMLAR
Parolamı Unuttum