Darkest Dungeon 2 - Erken Erişim İnceleme

Ne istiyoruuuz?! Bezmeeek!!!

Bir insan neden Darkest Dungeon oynar? Ya size ciddi söylüyorum, bu oyunu bitirdiğimde bile bir kazanmışlık hissiyatı hissetmiyorum. Biten her bölümle birlikte “Çok şükür bugün de ayaktayız. Elimiz kolumuz kırık; paramız yok. Moralimiz yerlerde ve herkesten nefret ediyoruz ama yıkılmadık. Belki biraz yan duruyoruz ama olsun, buna da şükür!” modunda bir öbürüne başlıyorum. Ama bırakamıyorum da…

İkinci oyunda bu korkunç hissiyat kırka, hatta elliye katlanmış. Ha bu senin açından iyi bir şey galiba diyebilirsiniz ama değil. Çünkü doğru yerlerden katlanmamış. Bunu da aslında oyunu oynadıktan sonra biraz nadasa bıraktığımda, üstüne biraz düşündüğümde fark ettim. İyi ki de incelemeyi hemen peşinden yazmamışım. Hemen anlatayım.

Ölmek var, dönmek yok!

Ya şimdi böyle diyorum ama Darkest Dungeon II’nin erken erişimde olduğunu da eklemekte fayda var. Aslında benim burada yakındığım birçok şeyin de beğendiğim şeylerin de ileride değişmesi muhtemel. (Ki bir kısmı değişecek de ama o noktaya sonra değineceğiz.) Darkest Dungeon’ın ilk oyununu çıktıktan çok sonra oynadığım için çok nail olamadım ben ama o dönemde de benzer şekilde bir sene kadar bir değişim ve cilalama sürecinden geçmiş oyun.

Şimdi de aynı şeyin olması çok muhtemel. Yine de oyun Darkest Dungeon’lığından bir şey kaybetmeyecektir. Hazır olun.

İlk oyundan en büyük farkı artık tek bir hat üzerinde ilerliyor oluşumuz. Bir kere yola atıldınız mı geri dönmek falan da yok öyle. Hatırlarsınız, ekibin durumu vahim bir hal alırsa girdiğiniz zindanı terk edebiliyordunuz. İşte unutun onu. Ya sonuna kadar gideceksiniz ya da baştan başlayacaksınız. Ki… Bu da fazladan bir stres katmanı katıyor Darkest Dungeon II’ye.

Fakat bu tek yolda ilerlemenin şahsen beğendiğim bir özelliği de oldu. O da karakterleriniz daha bir kıymete biniyor. Her ne kadar bir bölümde oyun dışı kalan karakter bir sonraki handa geri de dönse onları kaybetmeme isteği bir stres katmanı daha ekliyor. E tabii bir de karakterlerin kendi stresi var ki, burada işler biraz stres çığına dönüşmeye başlıyor.

Bana yedirdiğin kurabiyelere yazıklar olsun!

Bakın, ben strese girdikçe yiyorum. Karakterler strese girdikçe de yiyorum. Darkest Dungeon II’de mühim olanın fiziksel sağlık değil de stres olduğunu çözene kadar yediğim üstü çikolatalı kurabiyelerin haddi hesabı yok.

Evet, öldüm öldüm dirildim ve Plague Doctor’ın “Ounce of Prevention” yeteneğini bir kere bile kullanmadım. Neden? Çünkü ben baskı altında düşünemiyorum! “Dismas’cığım beni terk etmeğğ,” diye dolanıp duruyorum.

Yahu tamam! Adamın stres seviyeleri tavanı delmiş! Bir el atsana, hala eline bandaj tutuşturuyorsun!!

Neyse, anlayacağınız karşılaşmaların doğasındaki en büyük değişiklik bu olmuş. Oyun yola çıkma mantığıyla işlediği için bir karşılaşmadan öbürüne giderken atlı arabada iyileşiyorlar. Ama stresle sizin başa çıkmanız lazım. Karakterlerin stres seviyeleri mühim; çünkü stres sadece kendi psikolojik durumlarını değil aralarındaki ilişkileri de etkiliyor.

Aralarındaki… İlişkiler… Derken… :)

Evet ya, aralarındaki ilişkiler. Aslında dışarıdan bakınca en büyük değişiklik bu gibi görünüyor. Karakterler kendi aralarında birbirlerinden hoşlanabiliyorlar ya da nefret edebiliyorlar, arkadaş olabiliyorlar, birbirlerini kıskanabiliyorlar. Ve aralarındaki ilişkilere göre de birbirlerine arka çıkabiliyor ya da birbirlerinin önünü kesebiliyorlar. Harbiden önüne falan atlıyor yani, “Ben yaralıyken onu iyileştireceksin ha! Al sana, iyileştireme!” diye.

Ama bu ilişkiler üstünde direkt etkiniz çok az. Karşılaşma başlarında seçtiğiniz “moral” konuşması ve stresten ibaret. Hatırlarsınız, stres seviyesine göre karakterler kalıcı mental hasarlar falan alabiliyordu ya da daha dayanıklı hale geliyorlardı. Mümkün mertebe stres seviyelerini çok yükselmekten alıkoyup aralarındaki ilişkilerin çok korkunç bir hal almamasını ummanız gerekiyor. Bu da stresli bir iş.

Bir kontrol illüzyonu

Darkest Dungeon II ilk elime aldığımda patır kütür ölmeme rağmen gayet eğlenceli gelmişti. Yani evet, gerçekten kötünün iyisine boyun eğerek, cepteki bozuklukları sayarak oynanan bir oyun ama kendince bir albenisi var onun da. Fakat üstüne düşündükçe Darkest Dungeon II’de kontrol edemediğim çok şey varmış gibi gelmeye başladı. Bu da biraz canımı sıktı açıkçası.

Neden çıktığım yoldan geri dönemiyorum? İşler iyice çığırından çıkınca kapatıp baştan başlamak ya da bir umut hallederim diye zorlamak ve yine de ölmek insanın zoruna gidiyor. Biraz da hep en kesin adımı atmak zorunda bırakıyor insanı. Yahu bu oyun? Ben biraz deneysel oynamak istiy--Hop! Gene öldüm. Hadi baştan...

Bunu dengelemek, süreden kısmak için yol üstündeki karşılaşmalara beş tur sınırı koymuşlar. Dostum... Altı tur olsa ya da tur sıralaması lehime gelse kazanacağım kaç karşılaşmayı öyle heba etti beş tur kuralı. Hem savaştım hem strese girdim hem eşya kullandım... Hem de kaybettim çünkü tur sayısı bitti. NEDEN?!

Neyse, sonuç itibariyle Darkest Dungeon II’nin daha birkaç fırın ekmek yemesi lazım. Ama bu başka bir oyunda olabileceği kadar büyük bir sorun değil; nitekim Darkest Dungeon II erken erişimde. Yani oyunun henüz tam rayına oturmadığını yapımcısı Red Hook Studios da farkında. Ta yazının başında dediğim gibi, ben bu incelemeyi yazarken geleceği açıklanan birçok yeni mekanik de var. Oyunun tam halinin daha farklı olmasını bekleyin yani.

Ama göreceğiz bakalım bu değişiklikler ne yönde olacak, hangi mekanikler değişecek. Tüm bunları göz önünde bulundurarak, Darkest Dungeon II erken erişimde zaman dökülesi mi? Her şeye rağmen evet. Sonuçta baştan sona oynamanızı engelleyecek bir problemi yok. Yine de taktiksel açıdan ilk oyundan çok farklı bir yol izlediğini göz önünde bulundurmak gerek.

İkinci Görüş - Can

Ya aslında ben çok heyecanlıydım Darkest Dungeon II için. İlk oyunu 200 saat oynamışım -ki daha da oynarım yani. İlkini böyle oynadıysam ikincisini daha da ne biçim oynarım diyordum ki... biraz hevesim kursağımda kaldı.

Öncelikle bu tarz geçişlerde genellikle tasarım stilinin değişmesi, grafiklerin 2 boyutludan 3 boyuta geçmesi falan sıkıntı olur. Darkest Dungeon II’nin problemi bu değil. İkinci oyunun görselliği ilk oyunu cebinden çıkarır; animasyonlar, karakterlerin boydan basıklığının gitmiş olması falan muhteşem olmuş. On üzerinden on beşlik olmuş animasyonlar!

Yapımcıların öncekini taklit etmek yerine yeni ufuklara doğru yol almasını anlayışla karşılıyorum ancak Darkest Dungeon II’nin birçok mekaniği, oynanışı “Böyle bir konseptimiz ve fikrimiz var ama anca temelini atabildik daha” seviyesinde çalışıyor hissi veriyor ne yazık ki.

Ayrıca token sistemi falan güzel olmuş, iyi olmuş ama ilk oyunu bu kadar oynamış olan ben bile “Bu sembol neydi şimdi? Bu ne yapıyordu?” şeklinde kafa karışıklığı yaşadım; yani çok zor da bir şey değil, biraz daha kullanıcı dostu haline getirseniz tamamdır şu ikonları ve açıklamaları. İlla bu kadar ketum olmaya gerek yok, illa wiki açmadan da oynayabilelim şu oyunu, değil mi? Bu kadar ketum olmaya gerek yok, illa wiki açmadan da oynayabilelim şu oyunu, değil mi?

Bütün bunlara rağmen kapıyı DDII’nin suratına çarpmaya içim elvermiyor; özellikle de ilk oyunun kendini nasıl yoktan var ettiğini bizzat gördüğüm için bu eksiklerin zaman içerisinde kapanacağını ve DDII’nin eldeki kemiklerin üzerine etli butlu bir oyun inşa edeceğini umuyorum. O yüzden şimdilik pas geçseniz de olur ama gözünüzü ilerisi için üzerinde tutun derim kesinlikle. Hadi Red Hook, gözünü seveyim umudumuzu boşa çıkartma...

Ben Ettim Sen Etme Köşesi

Eveeet, dediniz ki ben de oynarım Darkest Dungeon II. Hatta senden iyi oynarım. Gör bak, şimdi oynuyorum. Ve yıktı sizi DD II. Önünüze bir kozmik düşman çıkardı, yok oldunuz. Ağlamayın canım, biz boşuna ölmedik yetmiş beş defa. Hemen yolu gösteriyorum. (Ha bir yamada alt üst olabilir buralar. Malum, erken erişim. Yapacak bir şey yok...)

  • STRES!! - Bakın. Bence ilk puan yatırımını Plague Doctor’un “Ounce of Prevention” özelliğine yapın ve bol bol kullanın. Laudanum da stoklayın yanınıza. Ve kullanın o aldığınız şeyleri!! (Yol üzerinde stres attıracak bir durak eklenecekmiş aralık ayında bir yamada. Bekliyoruz efenim.)
  • O “engeller” var ya, onlara çarpın. - Evet, evet. Hani at arabasıyla yola çıktınız; yolda çer çöp, yaprak, odun… Ne görürseniz çarpın. İçinden eşya çıkıyor. Evet, bence de saçma. Yani ben meşalem söner, arabam zarar görür vesaire diye çarpmıyordum ama meğer…
  • Sarı tuğlalı yolu takip et! - Hangi bölge türünü tercih ederseniz edin, sarı yollar her zaman daha kolay olacaktır.
  • Loathing de ne ola?! - “Loathing” nefret demek. DD II söz konusu olunca bu nefret, sol üst köşede görebileceğiniz bir sayaçla ölçülüyor ve genel olarak karakterlerin her şeyden ve herkesten nefret etmesine yol açabiliyor. Bazı yollar bu sayacı düşürüyor, tercih etmekte fayda var.
  • Can alıcı saldırılar kulanın. - Bu ne yahu, bütün saldırılar can almıyor mu? Yani, alıyor. Ama “bleed” ve “blight” özelliği olan saldırılar, sıra her o düşmana geldiğinde fazladan belli bir hasar veriyor. Uzun vadede çok fark ediyor.
  • Oğlum! Boğazlamayın lan birbirinizi!! - İlişkilerin önemli olduğunu söylemiştim. Kimin arası kiminle nasıl, gözünüz üstlerinde olsun. Karşılaşmaların başında seçtiğiniz replikler ilişkilere direkt etkinizin olduğu tek nokta. Uygun şekilde dağıtın ilişki puanlarını.

Artılar

+ İlk oyunun az değişiği bir devam oyunu gibi duruyor uzaktan, değil.
+ Sadece Darkest Dungeon’da olan o çaresizlik duygusu yine hâkim
+ 2D’den 3D’ye geçiş gayet olmuş bence
+ Karakter ve bölge tasarımları harika yine

Eksiler

- Dengesi bozuk çok mekanik var sanki ama erken erişim...
- At arabasını kullanmak çok mu zor yoksa ben mi beceriksizim?
- Bazı yazılar bug’lı, repliğin kendisi değil de koddaki adı görünüyor.

 

YORUMLAR
ocelot1789
28 Kasım 2021 13:26

Karakter hikayelerini ilerlettiğimiz kısım inanılmaz iyi düşünülmüş ve yedirilmiş oyuna. Plague doctor’un üniversite profesörüyle tartışması falan yani müthiş harika şeyler vardı say say bitmez. 10-15 saatte bitiyor şimdilik ve tamamen bir demo süreci gibi geldi bana. Eşya satılmaması ve trinket sisteminin tuhaflığı ve Highwayman’in çok güçsüz yapılması erken oyunu zora sokuyor. At arabasının kullanımı da kolay aslında ama yoldaki her şeye denk getiremediğiniz için kullanamadığınızı düşünüyorsanız zaten muhtemelen oyunun amacı o. Ben o mekaniği çok sevdim umarım ilerledikçe daha iyi şeyler çıkar açığa.

Parolamı Unuttum