Advertisement

Kuruluşundan Bugüne: CD Projekt RED

Onu artık herkes tanıyor

CD Projekt RED, son birkaç yılın tartışmasız en popüler firması. Biliyorsunuz işte The Witcher 3, Cyberpunk 2077 falan.. Ama çoğumuz sadece bu iki oyunla tanıyor Avrupa'nın en büyük oyun firmasını. Artık buna bir son vermeliyiz. Firmanın intikam filmlerini aratmayan inişli çıkışlı geçmişini herkes bilmeli.  Herkes bilmeli ve en az 5 kişiyle paylaşmalı, yoksa bilgisayarınıza virüs giriyormuş… Öyle diyorlar yani, ben de korkumdan paylaştım da..

Peki nasıl oldu da CD Projekt RED (CDPR)  yılların firması CAPCOM’dan, Ubisoft'tan daha büyük hale geldi? Nasıl oldu da Cyberpunk 2077 inanılmaz büyük bir beklentiyle bugünleri gördü? Geralt biz uyurken Axii falan mı kullandı oyunlarını sevelim diye? Bütün bunları öğrenmek için yaklaşık 25 yıl öncesine zaman sıçraması yapmamız lazım. (Müzik eşliğinde okumak isteyenler için The Witcher 3’ün müziklerinde büyük yeri olan Percival’in ilk albümünü buraya bırakalım)

Korsanlara Karşı Savaş

CD Projekt’in iki kurucusundan biri ve bugün de şirketin CEO’su olan Marcin Iwiński, Polonya’nın başkenti Varşova’da oyunlarla dolu bir çocukluk geçiren şanslı insanlardan biriydi. O zamanlar Polonya çok fakir bir ülkeydi ve oyunların dağıtımcılığını yapan kimseler yoktu. Çünkü yurt dışından oyun getirtmek çok zahmetli ve pahalıydı. Iwiński’nin babası belgesel yapımcısı olduğu ve işinden dolayı sürekli yurt dışına çıkmak zorunda kaldığı için Marcin’e en yeni oyunlar gelebiliyordu.

Iwiński liseye geldiğinde Polonya’da küçük de olsa video oyunu ticareti oluşmaya başladı. Ancak bu oyunların büyük çoğunluğu korsan oyundu. Marcin de haliyle korsan oyun satıyordu. O zamana göre oldukça doğal bu durum, çünkü Polonya’da telif haklarını koruyan bir yasa yoktu. Öyle ki ülkenin radyolarında bile oyunlar yayınlanıyordu. Belirtilen saatten itibaren radyo yayınını bir kasete kaydettiğinizde oynanabilir bir oyuna sahip oluyordunuz.

Iwiński liseye devam ederken okulda şirketin diğer kurucusu olan Michał Kiciński’yle tanıştı ve onun da oyun sattığını öğrendi. “Biz en iyisi güçlerimizi birleştirelim” diyerek beraber çalışmaya başlayan süper ikilimiz işleri ciddileştirip Amerika’dan orijinal oyunlar getirtmeye başladılar. Ve 1994’ün ikinci çeyreğinde, arkadaşlarının apartmanındaki ufacık bir odada, sadece 2 bin dolarlık bütçeyle, bugün 1100’den fazla çalışanı ve 8 milyar dolar değeri olan CD Projekt’i kurdular.

Polonya’ya (Orijinal) Oyunları Sevdirmek

En büyük hedefleri orijinal oyun satışlarını yükseltip herkesin rahatça satın alabileceği bir standart haline getirmek olan CD Projekt’in, bu hedefe ulaşması için başka bir şey yapması gerekliydi. Ülkenin büyük kesiminin o zamanlar İngilizce bilmemesi, oyunların senaryolarını anlayamaması firmanın kafasındaki ışığı yaktı: Oyunlar lokalize edilecekti. İlk olarak Seven Stars ve Leryx-LongSoft’un oyunlarını Lehçeye çevrilmesini sağlayan süper ikilimiz, daha deneysel yaklaşarak özellikle çocukların ilgisini çekebilecek, renkli dünyası ve mizahıyla Ace Ventura’yı lokalize etti. Hatırı sayılır bir satıştan sonra CD Projekt, Interplay ve BioWare ile şirketin belki de en büyük dönüm noktasını yaşatan anlaşmayı sağladı.

1996’da Baldur’s Gate piyasaya çıkacaktı ve CD Projekt hem seslendirmeyi, hem de metinleri kendi dillerine uyarlayacaktı. Aynı zamanda oyun Polonya’da en az 3.000 ünite satmak zorundaydı. Bugün bu sayı komik gelebilir, ama 22 sene öncesinin imkânlarını ve sektörün büyüklüğünü düşündüğümüzde hiç de azımsanmayacak bir sayı aslında.

CD Projekt, kaliteyi en üst seviyede tutabilmek için Polonya’nın en ünlü ses sanatçılarıyla anlaştı. Ancak oyunun her şeyiyle Lehçe olması, onun korsanları yeneceği anlamına gelmiyordu. Oyuncuları çekecek başka bir şeyler olmalıydı. İşte bu noktada şirketin bugün de devam eden o ideolojisi şekillendi: Oyunculara onların istediğini vermek. Kutunun içerisine sadece oyunu değil, oyunla ilgili farklı fiziksel içerikleri de koyan şirket oyunun fiyatını da değiştirmedi. Sonunda Baldur’s Gate piyasaya çıktı ve ilk gününde 18.000, ilk senesinde 50.000 kopya sattı. CD Projekt’in o ufacık odasına bile sadece 8.000 oyun sığabiliyordu.

Satıcılıktan Yapımcılığa

Büyük Baldur’s Gate başarısından sonra CD Projekt, Interplay’le olan temaslarını sürdürmeye devam etti.  Yakın zamanda çıkması planlanan Baldur’s Gate: Dark Alliance’ın PC’ye gelmeyecek olması şirket için kötü bir haberdi. Çünkü Polonya’da oyun sektörünün büyük bir çoğunluğunu PC oyuncuları oluşturuyordu. Interplay’in oyunun PC sürümü için yeterli kaynağı yoktu ve CD Projekt’e  “Neden siz yapmıyorsunuz?” diye teklif ettiler.  Zaten CD Projekt’in içinde hep bir oyun yapma isteği vardı. Nasıl bir şey olacağını görmek adına teklifi kabul eden firma 6 ay boyunca PC portu için çalıştı. Ancak şirketin elinde olmayan gelişmeler yaşandı ve Interplay finansal sorunları gerekçe göstererek PC sürümü iptal etti.

Ama o oyun yapılacaktı.. Baldur’s Gate olmaz, başka bir şey olur. Ellerindeki kodları kendi oyunları için kullanmaya başlayan CD Projekt, RPG türünde bir oyun yapmak istediğinden emindi. Ancak oyun bilinen bir isim olmalıydı. Polonya’nın Tolkien’i olan Andrzej Sapkowski’nin Wiedźmin(Witcher) serisine herhangi bir oyunun yapılmadığı gören şirket yazara bir teklif götürdü, ancak Sapkowski’nin bu teklifi kabul edeceklerini hiç beklemiyorlardı. Ancak teklif Sapkowski’nin eşref saatinde gelmiş olsa gerek ki yazar kabul etti. CD Projekt’in ilk oyunu bugün tüm dünyanın bildiği Witcher evreninde geçecekti. Bu noktadan sonra şirket oyun geliştirme amaçlı kullanacağı diğer stüdyosu CD Projekt RED’i açtı.

Geralt mı o?

Bir senelik geliştirilme sürecinin ardından 2003’te izometrik kamera açısına sahip, oynanabilir bir demo seviyesine ulaşan CDPR, oyuna dağıtımcı aramaya başladı. Şirketin kurucuları toplam on şirket gezdi ve sadece ikisinden geri dönüş alabildi. Bu geri dönüşler kibarca “Oyun pek de güzel değil.” şeklindeydi. Bu noktada batırdıklarını kabul eden şirket demoyu tamamen çöpe atarak eski dost BioWare’in kapısını çaldı. BioWare CDPR’ye Aurora oyun motorunu ve gelecek sene için E3’te bir yer sözü verdi. Bir senelik hummalı geliştirme sürecinin ardından E3 2004’te BioWare’in o zaman tanıttığı Jade Empire’ın yanında yer alabildi The Witcher. Son anda çalışan demo, stresli onca vaktin ardından BioWare sayesinde birçok insan The Witcher’ın adını duydu.

20 kişiyle başlanılıp 80 kişiliyle biten The Witcher, 5 senelik geliştirmenin ardından nihayet 2007 senesinde piyasaya çıkmayı başardı. Tatmin eden satışların hemen ardından The Witcher 2’nin geliştirilmesine ve The Witcher 3’ün motorunun yapımına aynı anda başlayan şirket ilk oyunun konsol portunu bütçe ve zaman sıkıntısından dolayı başka bir firmaya, Metropolis Software’e teslim etti. The Witcher: White Wolf adındaki konsol portu anlaşmasından sonra şirket eski günlerini unutmadı ve dijital satış platformu Good Old Games’i (GOG) 2008 yılında kurdu. Dört bir yandan büyümeye devam eden CD Projekt için işler birden tersine döndü.

Şirketi Neredeyse Batıran Kriz

The Witcher 2, The Witcher 3, The Witcher: White Wolf ve GOG ile kontrolü zorlaşan bir yapıya bürünen şirkette ilk patlak veren The Witcher: White Wolf oldu. Metropolis Software’in daha fazla personel ve zaman talebini reddeden CDPR, şirketle büyük bir tartışmaya girdi ve anlaşmayı feshedip oyunun yapımını iptal etti.  The Witcher: White Wolf’a harcanan paranın tamamen yanmasıyla The Witcher 2’nin varlığını da riske eden CDPR’ye bir de küresel çapta yaşanan ekonomik kriz sağ kroşeyi vurmuş oldu.  Şirketi batma noktasına getiren bu kriz sonrası CEO’lar Iwiński ve Kiciński hayatlarının en zorlu iki yılına girdiler. Çalışan sayısı 300’den 200’e düşürülmek zorunda kalındı.

Şirketin belli bir yüzdesini satmaya karar veren ikili, gelen tekliflerde oyun geliştirme özgürlüğünü kısıtlayan bir madde gördüğünde teklifi düşünme aşamasına dahi almadı. Onlar için bağımsız olmak çok önemliydi, ki Iwiński bugün bile röportajlarında defalarca kez dile getiriyor bu konuyu. Iwiński ayrıca o zamanlar günde 14-16 saat çalıştığını ve uyuyamadığını da belirtiyor. Bu durum sadece Iwiński için geçerli değil. Geliştirici ekip de hafta sonlarında bile geç saatlere kadar çalışmış ikinci oyun için.

Şirketin belli bir kısmı satıldıktan sonra The Witcher 3 için geliştirilen oyun motorunu The Witcher 2 için kullanmaya karar verdi CDPR. Buna rağmen bütçe yetersizliğinden dolayı planlanan bazı kısımlar oyunda hiç yer alamadı. 2011’deki çıkışa kadar geçen büyük sancılı dönemden sonra Witcher 2 nihayet piyasaya çıktı ve başarılı satış rakamları elde etti..

Lalalay Lala lalalay

The Witcher 2 ve GOG’dan gelen parayla tekrardan önü açılmış oldu CDPR’nin. Sıradaki oyun Geralt’ın hikayesini bitirecek The Witcher 3’tü ve The Witcher 2.5 gibi hissettirmemeliydi. Bu yüzden ekip radikal kararlar vermeye çalıştı. Oyun açık dünya olacaktı, hem de devasa olanından. Unutulmayacak bir senaryoya da sahip olmalıydı. Ayrıca oyun çok güzel gözükmeliydi, Geralt’ın ipeksi saçları dalgalanmak zorundaydı. Bu yüzden önceki nesli es geçmeye karar veren CDPR bir sonraki nesil için bir oyun motoru geliştirmeye başladı. Ekibi yine tutkulu bir geliştirme süreci bekliyordu, ancak bu sefer bütçe kısıtlaması olmadan.

Birkaç ertelenişin ardından The Witcher 3, 19 Mayıs 2015’te bizlerle buluştu ve… Sonrasını biliyorsunuz işte, ilk 6 haftada 6 milyon satış rakamı, her yerden Game of The Year ödülleri falan. Ek paketinin bile Yılın Oyunu ödülünün aldığı bir oyuna daha ne söylenebilir ki…

The Witcher 3'ün içerisinde yer alan mini kart oyunu Gwent'in çok fazla sevilmesinin ardından CDPR oyuncuların istediği gibi bir  stand-alone kart oyunu yapmaya koyuldu. Hem singleplayer hem de multiplayer içermesi planlanan oyunda singleplayer tarafının çok büyük olması sebebiyle CDPR, Ekim 2018'de Thronebraker: The Witcher Tales adıyla ayrı bir oyun olarak piyasaya sundu. Multiplayer tarafı ise GWENT: The Wither Card Game adıyla ücretsiz olarak devam ediyor.

CD Projekt RED, The Witcher 3 öncesinde de Cyberpunk 2077 için bir ekip kurmuştu. Konsept araştırmaları üzerine çalışma yapan ekip The Witcher 3'ün çıkışı sonrası şirketin yarısına yakındı. Bu noktada hem mali anlamda hem de çalışan anlamında giderek büyüyen CDPR bugünlere kadar odağının büyük bir çoğunu Cyberpunk 2077'ye verdi. Keanu Reeves'ler, Billie Eilish'ler, Porsche'ler ve daha nice isim/marka bu oyun altında toplandı. Beklenti akla hayale sığmayacak derece büyük.

CD Projekt RED, bizim için unutulmaz oyunlar yapan bir şirket olsa da Polonya için çok daha fazlası. Ülkenin sadece orijinal oyun marketini geliştirmekle kalmayıp video oyunu geliştiriciliğinde de öncü olmayı başardı kırmızı anka kuşu. İki arkadaşın ufacık bir apartman dairesinde kurduğu CD dağıtım şirketinin dünyaca ünlü bir oyun geliştirme stüdyosuna dönüşmesi gerçek bir başarı hikayesi. Şirket bundan sonra nereye doğru ilerleyecek dersiniz?

YORUMLAR
GuardianMehmed
18 Aralık 2020 18:27

bilgilendirici ve eğlendiren makaleniz için teşekkür ederim, bence şirket bundan onra yukarı doğru ilerleyecek, her ne kadar cyberpunk kötü çıkmış olsada bence işler yoluna girecek ve şirket daha fazla büyüyecek

sSnake
14 Aralık 2020 12:36

Şu oyunun bütçesi ve proje süresi Deus Ex ekibine verilse ortaya ne cevher çıkardı düşünmeden edemiyorum. Belli ki cyberpunk türünü neon ışıklarından ibaret kılmışlar genel kitleye hitab edebilmek için. En çok korktuğum ve sürekli dile getirdiğim sıkıntı da buydu. GTA'ya neon ışıklı mod.

cavegamer3530
14 Aralık 2020 10:34

DİSRESPECT!!!

masterlee_1970
14 Aralık 2020 10:26

Oyun PC versiyonun gerçekten çok güzel ama tabii ki eleştirecek şeyler de var. Oyunun atmosferi dolayısı ile bir şeye odaklanma sorunu yaşıyorsunuz. Herşey çok üst üste binmiş gibi. CD Project bazı şeyleri öğretmek için birşeyler yapmış ama yetersiz kalmış bence. Arayüz konusu da çok daha iyi olabilirmiş göz yoruyor gerçekten. Ekranın sağında solunda durmadan birşeyler var onlara bakayım derken  oyuna odaklanamıyorsunuz. Altyazılı film seyrederken filmi kaçırmak gibi. Ama oyun gerçekten güzel, çok uğraşılmış belli oluyor. Zamanla oyuncularda alışacak, CD project te Patch lerle çoğu şeyi düzeltecektir.

ocelot1789
13 Aralık 2020 21:23

2077'nin böyle sorunlu çıkmasının yine sebebi kendileri. Oyunu dolu göstermek için her şeyi atmışlar içine. O kadar abartmaya gerek yoktu. O video kaydı gibi şeyi ileri geri sarmalı şeyler bazı hackleme kısımları.  O kadar ağır detaya girip oyunun akışını öldürmüşler. Aksiyona girdiğinde de etrafta ne olup bittiğini anlamak, çok fazla sunduğu serbestliği takip etmek zor. Arayüz ve ekranlar da çok göz yoruyor. Tamam anladık, Openworld iyi yapıyorsunuz ama o kadar detaylandırmaya çalışırken bazı şeylerde kaybolmuşlar. Optimize sorunları da peşi sıra geliyor. Hackleme ekranında bir zaman yavaşlatması var ki bazen bir buga giriyor kapanmıyor da. En gıcık bug olabilir.  Güzel bir şeyler yapmaya çalışmışlar fakat oyunun daha ilk saatinde bin tane şeyi üst üste vermeye çalışmaları, Witcher 3'ün aksine serbestliği öldürmüş. Sürekli '' bak şunu yap, şuraya git '' diye yönlendirmeler var ve zaman sınırı olan diyalog seçimleri aşırı fazla. Etrafı takip etmekten kaçırdığınız bile oluyor. Oyun çok güzel duruyor ama bir şeyler yanlış. Tam olarak açıklamak zor ama sanırım herkese kafa tutma çabası. Witcher gibi özgün ve öncü bir oyun olmak yerine, GTA, Deus Ex, Ubisoft oyunları vs. hepsini ezmeye çalışıp, hepsinin başarılı olduğu şeylerde çakmışlar.
Teorik olarak muazzam bir oyun. Bir Last of Us etkisi yapabilecek bir oyun ama ne bileyim. Bir şey ters oyunda. Belki RPG için fazla hızlı aksiyona alışık değilizdir. Sinematik anlatım tarzı olan bir RPG elde etmek güzel yine de.

Mico
13 Aralık 2020 14:29

Güven kazanmak zor ama kaybetmesi kolay. Umarım şu 2077'yi kısa sürede toparlarlar da insanların sevgisini daha fazla kaybetmezler.

Parolamı Unuttum