City of Brass - İzlenim

Pirinç Şehri'ne hoşgeldiniz.

Oyungezer Online olarak her ay elimizden onlarca farklı oyun geçiyor. Fakat ne yazık ki bu irili ufaklı sayısız oyunun hepsini onlarca saat oynayıp, detaylı inceleme yazacak vaktimiz olmuyor. İşte yeni yazı serimiz ‘İzlenim’i tam bu sebepten başlattık. İnceleme yazacak kadar oynamadığımız ama hakkında birkaç paragraf karalamak istediğimiz oyunları; inceleme konseptinin dışında, daha rahat bir şekilde tartışabileceğimiz ‘İzlenim’ yazı serimizde konuk edeceğiz. Bunlardan ilki, City of Brass.

City of Brass’ı Xbox One X’de oynayarak büyük bir hata yaptığımı söylemeliyim. Hem oyunun X’e özel çözünürlük artımı ve görsel geliştirmeleri çok büyük bir fark yaratmıyor, hem de korkunç kontrol sistemi gamepad’inizi ağlatacak hâle getiriyor. Ayrıca, abartmıyorum, City of Brass kesinlikle bir oyunda gördüğüm en kötü Türkçe çeviriye sahip. Bu metinleri kim çevirdi, kim onay verdi bilmiyorum ama akıl almaz derecede büyük hatalar var. Bazı metinleri okurken, yapımcıların orijinal cümleleri direkt olarak Google Translate’e attıklarını ve sonucunda çıkanları kontrol etmeden yapıştırdıklarını düşündüm. Ama emin olun, Google Translate bile bu oyundaki çeviriden daha iyi iş yapıyor.

City of Brass aslında kağıt üstünde fena değil. Eski BioShock yapımcılarının bir araya gelip kurdukları Uppercut Games’in ilk oyunu, birkaç aydır Steam Erken Erişim’deydi. Oyun Binbir Gece Masalları’ndan esinlenerek geliştirilmiş fakat ortada büyük bir hikâye olmasını beklemeyin. City of Brass özünde bir “rogue-like”. Yani öldüğünüzde oyuna en baştan başladığınız ama her denemenizde cebinize bir sonraki için ekstra özellikler ya da materyaller attığınız bir oyun.

Oyunun oynanış döngüsü, ‘bölüme başla, yaratıkları öldür, hazineleri topla, bölümden çık’ şeklinde işliyor. Bir elinizde buz ve ateş gibi farklı elemental özelliklerle güçlendirebileceğiniz kırbacınız, diğer elinizde de kılıcınızla, birkaç farklı çeşit iskeletin işgal ettiği mekanlardan kaçmaya çalışıyorsunuz. Tabii ki bir yandan düşmanları öldürürken, diğer yandan da hazineleri toplamak, her rogue-like oyunun olmazsa olmazı. Burada da durum farklı değil. İsterseniz topladığınız hazineleri saklayabilir, isterseniz de bölüm içerisinde size farklı güçler ve can veren özellerleri satın alarak zorluğu biraz daha kontrol edilebilir hâle getirebilirsiniz.

Kırbacınızı kullanarak yaratıkların kafasına vurduğunuzda onları sersemletebiliyor ve savunmalarını düşürebiliyorsunuz. Sonra hızlıca mesafeyi kapatıp, kemiklere sağa sola saçmanız gerekiyor. Düşmanların ayaklarına vurursanız yere düşebiliyorlar ya da kendinize doğru çekerseniz sendeleyebiliyorlar. Yukarıda bahsettiğim elemantal kırbaçlar da kendilerine özel hasar çeşitleriyle gelmekte.

City of Brass’ta çok eğlendiğimi söyleyemem. Aslında hem sanat tasarımı anlamında hem de klasik rogue-like oynanış mekaniklerinin uygulanışı açısından iyi denilebilir bir seviyede ama konsoldaki kontrol sorunları oyundan zevk almamı engelledi. Kamera hassaslığı ve otomatik nişan alma seçenekleriyle ne kadar oynasam da bir türlü kontrol sisteminin kütüklüğünün üstesinden gelemedim ki ben PC’de oynadığım FPS’leri bile gamepad’le oynamayı tercih eden ve bu kontrol sistemine çok alışık olan biriyim. Buna rağmen City of Brass canımı sıktı. Şimdilik 3 saat oynadım, daha fazla devam edeceğimi sanmıyorum. City of Brass tam da yaz aylarında Steam indirimleri başladığında, 20₺'ye alınacak bir oyun olmuş

YORUMLAR
Parolamı Unuttum