Perception - İnceleme

Görmek için göze ihtiyacımız yok.

 Günlük hayatımızı en uygun bir şekilde yaşamamız için beş duyu organımıza da ihtiyacımız var. Bu duyu organlarından biri bile işleyişini kaybetse çok büyük sıkıntılar yaşamamız işten bile değil. Sizi bilmem ama benim en büyük korkularımdan biri görme kabiliyetimi kaybetmem. Eminim ki bir gün sevdiklerimizi, çevremizi ve yaşamın incelikle işlenmiş rengârenk kumaşını asla görememe korkusu birçoğumuzun kâbuslarında kendisine yer etmiştir.

Perception bu kâbuslarımızın kapısını aralayıp, bize kör ama aynı zamanda inanılmaz güçlü bir kadın olan Cassie’nin hikâyesini anlatıyor. O’nu rüyalarında yalnız bırakmayan bir köşkün ve içindeki gizemin peşinden Gloucester şehrine giden Cassie; köşke girdiğinde karşısına çıkan yaratıkla mücadele etmek zorunda kalmakta. Bizim kâbuslarımızı bir zırh gibi üstüne giyen Cassie, bastonunun yardımıyla köşkteki sırrı çözmeye çalışıyor.

Perception’ın çok hoş ve güzel uygulanmış bir oyun mekaniği var. Cassie her ne kadar kör olsa da, altıncı hissi ve algı kabiliyeti çok üst düzeydi bir kadın. Sessiz bir ortamda etrafında neler olduğunu hissedemese de, ses dalgalarının eşyalar üzerinden sekmesi yardımıyla çevresini algılayabilmekte. Pencereden esen bir rüzgâr, radyodan çıkan cızırtılar ya da eski köşkün çatırdayan tahtaları Cassie’nin nereye gideceğini anlamasını sağlıyor. Tabii bu ses ipuçları yalnızca pasif olarak gelmiyor, Cassie elindeki bastonu yere vurarak etrafında büyük bir yankı yaratabilmekte. Bu yankı yaratma dinamiği oyunun sıkışık ve klostrofobik havasını çok güzel perçinlemekte. Her adımda yerden çıkan ufak yankılar, bastonu vurduğunuzda katlanarak, tüm odanın kısa bir süreliğine “aydınlanmasını” sağlıyor.

Cassie’nin bastonu her zemine bam güm vurarak ilerlememesi için en önemli sebep, evin içindeki gizemli yaratık. Çok ses çıkardığında, oyun tarafından ev dinliyor şeklinde uyarılacağınız üzere, bu yaratık Cassie’nin peşine yapışmış vaziyette. Oyun her ne kadar Cassie’ye soluklanacak vakit verse de, çok fazla ses çıkarmak bu varlığın rastgele bir şekilde köşkün içinde ortaya çıkması demek. Fakat bu arkadaş, direkt olarak üstüne koşmadığınız vakit çok fazla sorun arz etmiyor. Ortaya çıktığı vakit oyuna serpiştirilmiş; eski bir tahta arkası ya da döşek altı gibi saklanma bölgelerine girdiğinizde kısa sürede peşinizi bırakıyor.

Perception her ne kadar esas olarak Cassie ve rüyalarında onu buraya çağıran gizemi konu alsa da, bölümler ufak yan hikâyelere ayrılmışlar. Her bölümde bu köşkte tarihin bir döneminde yaşamış insanların hikâyelerine tanıklık ediyoruz. Köşkü tehlikeli oyuncaklarla doldurmuş hafif çatlak bir adamdan, Birinci Dünya Savaşı’nda orduya katılmak isteyen bir kadına; köşkün eski sakinlerinin bir ortak noktası var: Hepsi burada geçirdikleri süre zarfında köşk ve içindeki yaratık nedeniyle kafayı sıyırmış. Cassie de hikâye parçacıklarını; bulduğu notlar (notları onun için okuyan bir telefon uygulaması bile var!) ve hissettiği anılar ve flashback'ler sayesinde birleştirmekte.

Fakat Perception her ne kadar zevkli bir oynanış dinamiği ve ilginç bir hikâye önermesine sahip olsa da, zirveye tırmanması için biraz daha ekmek yemesi gerekiyormuş. Bastonu vurup, yankılarla yolu bulmak; evdeki varlığın her an üstünüze çullanmasına sebep olacağı için, her ne kadar ilk saati insanı gerse de, bir süre sonra varlığın beni yakalamaktaki beceriksizliği bu gerilim illüzyonunu yıktı. Gerilim oranı yere çakıldığında elimde, boş bir şekilde sağa sola gittiğim bir yürüme simülasyonu kaldı. Evet, Perception oldukça zekice tasarlanmış bir oynanış dinamiği olan bir yürüme simülasyonu ama ne yazık ki oyunun tamamını kurtaracak seviyede değil.

Perception’ı first-person/macera türünü sevenlere ama bu tür oyunlarda aynı şeyleri yapmaktan sıkılan herkese rahatlıkla tavsiye edebilirim. Her ne kadar hikâye parçacıklarının kaliteleri birinden diğerine değişse de, beni oyunun sonunu görmeye itecek kadar gizemlilerdi. Oyunun bazı anlarındaki rahatsız edici ve ürpertici sahneler, peşinizdeki varlığın çıkardığı garip sesler, düşen gerilimi biraz da olsun toplamaya yetiyor.

Artılar:

  • İlginç bir oynanış mekaniğini oyuna güzel bir şekilde yedirmişler.
  • Üç buçuk saatlik oyun süresi yeterli.
  • İlgi çekici bir hikâye ve gizem.

Eksiler:

  • Gerilim illüzyonu ilk bir saatten sonra yok oluyor.
  • yaratık sizi yakalamakta çok becerisiz.
  • Yankı mekaniğinden sıkılmaya başladığınızda ortaya boş bir oyun kalıyor.
  • Hikâye parçacıkları biraz daha sürprizli olabilirdi.

 

NOT:6.8

 

SON KARAR: Perception zevkli oynanış mekaniği ve ilginç hikâyesini daha iyi bir atmosfer ve çeşitlilikle destekleyebilseydi bu yılın sürprizlerinden olabilirdi.

YORUMLAR
Parolamı Unuttum