Röportaj - Oyuncularıyla Rebel Moon'u Konuştuk - Bölüm 1

KAİ GERİ DÖNSÜN

Rebel Moon'un çıkışından önce, film ekibiyle Netflix tarafından hazırlanan bir röportaja katılma fırsatımız oldu. Bu da onun ilk parçası.

Filmde ekibin bir araya gelmesinde önemli yeri olan Kai'yi canlandıran Charlie Hunnam, gizemli bir geçmişi olan Tarak'ı oynayan Staz Nair ve gözden düşmüş eski bir Imperium generali Titus'u canlandıran Djimon Honsou ile konuşma fırsatı yakaladık.

Ayrıca baş rol karakterimiz Kora'yı oynayan Sofia Boutella ve onun karşısında filmin baş kötüsü Atticus Noble'ı canlandıran Ed Skrein...

Zack Snyder'a Warhammer 40K sorduğum bölüm? O da yarın. 👀

Bize biraz karakterlerinizden bahseder misiniz?

Djimon Honsou: Ben bir zamanlar Imperium için çalışmış olan, şimdiyse bu isyancılar grubuna katılarak yaptıklarını telafi etmek isteyen General Titus’u canlandırıyorum.

Staz Nair: Ben Tarak’ı canlandırıyorum. Onu bulduğumuzda Tarak, yolunu kaybetmişlik içinde sürüklenen bir adam. Ama General Titus gibi, aslında filmin geneli gibi, o da bir geçmişinden aklanma yolunda ilerliyor. Ve geçmişini öğrendikçe içinde içinde aslında yumuşak ve duyarlı bir yan olduğunu da görüyoruz.

Charlie Hunnam: Ben ekibin en yakışıklı üyesiyim. (Kendisi filmde Kai’yi canlandırıyor - G.)

Peki bu soru direkt Charlie için. Filmin sonunda o karmaşada senin karakterinin ölüsünü göremedim. İkinci filmde geri döneceğini umuyorum.

C.H.: Elbette ölmüyor. Hepimiz film çekmenin nasıl işlediğini biliyoruz. Gidip en önemli karakterini öldüremezsin.

Güzel, çünkü belki de ben öldürmek isteyebilirim. [Burada aldığım tepkiyi ben de yazıya dökemiyorum sayın Oyungezerler. :D] Neyse, asıl bahsetmek istediğim, karakterinin filmin sonunda sıkı bir U-dönüşü var…

C.H.: Benim de bu karakterle ilgili sevdiğim şey bu. Yani gerçekte kim olduğunu asla bilemiyorsun. Gerçekten birden fazla yüzü var, ama aslında hepsi de gayet içten. Ve böyle, dışarıdan bakıldığında biraz şizofrenik görünebilecek bir karakteri oynamak gerçekten keyifliydi. Davranışları, bazen birbiriyle çelişse de her zaman gerçek.

S.N.: Ayrıca onun amacı hayatta kalmak. Ve bazen hayatta kalabilmek için birden fazla kişiliğin olması gerekiyor, ki bu gruptaki neredeyse herkeste olan bir özellik.

C.H.: Sen izlerken grubu kandırıyor olduğunu mu düşünmüştün mesela?

Yoo, hayır. Elbette başta söylediğimi şaka yollu söylemiştim. Bence Kai gibi, tam olarak çözemediğimiz bir karakter olması güzel bir şey, hele de bir film daha geliyorken.

C.H.: O zaman benim için bir iyilik yapabilir misin? Her ne yazıyorsan başlığı, “KAI’I GERİ İSTİYORUZ,” olabilir mi? Hatta #KaiForPresident olabilir. (Olur elbetteki Mr. Hunnam, sizi kıracak değiliz - G.)

Bu soru da Djimon ve Staz için. Sizlerin karakterleri filmde boy göstermek için pek vakit bulamıyorlar ama o kadar belirgin karakterler ki kendimi onların geçmişlerini ve yaşadıklarını hayal ederken buldum. Senaryoyu okuduğunuzda sizin için de kim oldukları bu kadar belirgin karakterler miydi?

D.H.: Evet, benim için de öyleydi. Gerçekten iyi yazılmış bir hikayeydi. Mesela ben karakterimi düşünürken Afrika’nın içinden geçtiği zorlukları gözümde canlandırabiliyordum. Elbette Part I’in amacı bu karakterin nasıl olup da bir Imperium generaline dönüştüğünü, kim olduğunu bulmaktı.

S.N.: İlk olarak, sana kesinlikle katılıyorum, Charlie’ye çok fazla ekran zamanı ayrılıyor.

D.H.: Hiç de öyle bir şey demiyordu adam.

S.N.: Ama o da hissetti, biliyorum. Ciddi bir cevap vermek gerekirse, Djimon’a katılıyorum. Senaryonun içinde fazlasıyla done vardı. O noktada insan şunu sormaya başlıyor; ben bu işe nerede dahil oluyorum, bu karakterin hissettiği duygulara yakın duyguları ne zaman hissettim, bu karakteri kendi tecrübelerimle nasıl süsleyebilirim?

Ve Zack’in aynı anda hem yönetmen hem yazar hem sinematograf olup yine de oyuncuya kendi istediğini yapabilmesi için yer bırakabilmek gibi bir yeteneği var.

Zack Snyder’ın yönetmenliği ile ilgli en sevdiğiniz yan neydi? Sette onu nasıl tanımlardınız?

C.H.: Film yapma işi resim yapmaya benzemiyor. Tek bir kişinin bir başına yapıp sonra görücüye sunabileceği bir şey değil bu. Ama Zack’in film yapışı neredeyse böyle. Yani senaryoyu o yazıyor, o yönetiyor, sinematograf olan o. Ne istediği konusunda o kadar net ve emin ki oyuncuya bir şeyler denemek için yer yaratabiliyor. Çünkü eğer bir şeylerin gerçekleşmesi için zorlamanız gerekiyorsa başka kimsenin fikrine yer kalmıyor. Ama Zack  işbirliğine çok açık.

S.N.: Ve filmin yapımının her adımıyla yakından ilgileniyor, yani her zaman orada, bizimle birlikte sette. Gerek gecenin üçünde kalmak gerektiğinde, gerek yemek masasında… Film çekilirken birincil kamera onda, yani arkadan yönetmen koltuğundan seyretmiyor. Ve bu gerçekten rahatlamanızı ve onun sizi yönetmesine izin vermenizi sağlıyor. Ayrıca çok da ilham verici.

D.H.: Bu filmin hem yazarı, hem yönetmeni, hem de sinematografı olduğundan bahsettik, ve bu bir kişi için çekip çevirmesi çok büyük ve zorlu bir iş. Ama Zack bunu başarıyor. Üstelik onu hiçbir zaman panik içinde de görmedim. Her zaman çok sakin. Her şey her zaman kontrol altında.

Rebel Moon çekimlerinde bolca yeşil kartonun içindeydiniz sanıyorum?

C.H.: İlginç bir şekilde hiç alakası yok! Zack bu konuda çok kesin, mümkün olduğunca bir şeylerin pratik efekt olmasını istiyor. Yeşil ekranda çekmeyi sevmiyor. Direkt olarak yakınımızda olan her şey inşaa edilmişti. Uzak planda olan şeyler bilgisayarda yapılmıştı.

D.H.: Şöyle söyleyeyim, her şey gerçekti, uzay dışında.

C.H.: Ama filmdeki uzayın da ne kadarı gerçek ki zaten? (Charlie Hunnam, bu konuyu konuşmak için Part II röportajlarında bir araya gelmeliyiz efenim, nasıl röp. sonunda böyle bir bomba patlatır gidersin yav?! - G.)

Rebel Moon belli ki birçok başka medyadan ve dünyadan esinlenerek yapılmış. Sizin kendi karakterlerinizi canlandırırken kullandığınız özel bir ilhamınız oldu mu?

Ed Skrein: Ben Atticus Noble karakterinin izlenirken adeta bir Francis Bacon tablosu gibi hissettirmesini istedim. (İrlandalı ekspresyonist, sürrealist ressamdan bahsediyor - G.) The Electrocution of Pope ya da benzeri… İzlerken bir rahatsızlık, tekinsizlik hissiyatı oluşturmasını istedim ki ben kendim bile bunu hissetim filmi izlerken, sanki kendimi izlemiyordum.

Ama direkt referanslar söz konusuysa Zack bana birkaç tane verdi: Apocalypse Now’daki Colonel Kurtz, Leon’dan Gary Oldman, Schindler’in Listesi’nda Amon Goeth’i oynayan Ralph Fiennes… Aktif olarak herhangi birine benzemeye çalışmasam da bu karakterler aklıma tohum gibi ekilip büyümeye bırakılmıştı.

Sofia Boutella: Zack bana bir referans vermedi, karakter ya da gerçek hayattan, aslında ona neden böyle yaptığını sormalıyım. Ama her şeyin başında Zack’le kendi geçmişim hakkında konuşmuştum. Ailemle Cezair’den nasılş ayrıldığımız, hayatımın il 10 yılını iç savaş içinde geçirmek konusunda. Ki bir çocuk olarak iç savaşı tecrübe etmek yetişkinlerin üzerinde olduğu kadar ağır değil; evet dışarı çıkma yasakları vardı, Fransa’da sahip olabileceğimiz birçok şeye ulaşımımız yoktu. Ama ben Fransaya gitmek istemiyordum ve uzun bir süre o aidiyetsizlik duygusunu çektim.

Ve Kora gibi küçükken benim de çok fazla enerjim vardı. Fransaya taşındığımızda durulmaya başlamıştım çünkü bütün enerjim sürekli alışık olmadığım şeyleri gözlemleyip algılamaya çalışmaya harcanıyordu.

Ve bunu biraz Kora'ya da taşıdım. Toplu yemekte benzer bir şeyi onda da görebiliyorsunuz. Köyde 4 yıldır yaşıyor olmasına rağmen hala çevresine yabancı, hala başka insanların davranışları konusunda tetikte ve kendini ait hissetmiyor.

Ve Zack’e bunları anlattığım için belki de bu sürece daha fazla şey eklemek istememiştir. Ayrıca senaryo da var tabii. Her şey kağıt üzerinde olunca bir aktörün işi de kolay oluyor.

Böylesine iyi giyimli bir kötü adamı oynamak ne kadar keyifliydi Ed? 10 üzerinden kaç puan verirdin?

E.S.: 10 üzerinden kadar mı keyifliydi? Belki… 112? (Seni on ikide durduran ne oldu Ed? Bize bunu biraz açar mısın? - G.) Ve iyi giyimli dedin. Bu bir nimet olduğu kadar bir lanetti de. Santa Clarita’da bir sıcak hava dalgasına yakalandığımızda ben uzun çizmeler, yün bir ceket, yün palto, deri eldivenler giyip şapka takıyordum. Ve etrafımdaki herkes uçuş uçuş rahat kıyafetler içindeydi. Ama hep kendime şunu söyledim, sen bu çılgınlığı seviyorsun. Kostüm tasarımcımız Stephanie beni gerçekten çok şık hissettirdi.

Rebel Moon prodüksiyonu kocaman görünüyor. Size de setin içinde bu kadar büyük hissettirdi mi?

S.B.: Ed başka bir röportajımızda, “Daha önce büyük setlerde bulundum. Ama bu sete ayak basınca aslında büyük setin ne demek olduğunu bilmediğimi fark ettim,” gibi bir şey söylemişti. Ve o kadar haklı ki.

E.S.: Evet, mesela bazen birisi, “Helikopteri getirin,” diye bağırıyor ve bakıyorsunuz helikopter sadece rüzgar çıkarmak için orada. Ya da Sindri karakteriyle yakın bir konuşma içerisinde olduğum sahnede, bir arkanıza dönüyorsunuz ve orada yaklaşık 250 kişi var. Köylüler, askerler… Gerçekten kocamandı. Ve Part II konusunda spoiler vermek istemiyorum ama orada da bazı devasa aksiyon set parçaları var.

Ve bence Zack’in en büyük başarısı bütün bunların içinde size sanki hala bağımsız işler yapan bir yönetmenmiş gibi hissettirebilmesi. Saygısız bir biçimde demiyorum, yani ne kadar samimi hissettirdiğinden bahsediyorum. Size odada başkalarının olduğunu unutturabiliyor.

O yüzden sürekli bir şaşırma ve hayrete düşme haliyle o yakınlık ve samimiyet hissi arasında gidip geliyordum.

S.B.: Ve Netflix ona aklındaki filmi yapabilmesini sağladığı için de sette her gün çok mutluydu. Bence bunu hak ediyor da. Zack gerçekten yetenekli ve aynı zamanda nazik bir insan da.

YORUMLAR
Atlas Estrella
28 Aralık 2023 21:04

Sofia'ya nasıl bu kadar güzel olabildiğini de sorsaydın keşke...

GwynBleidd
28 Aralık 2023 17:04

Djimon Honsou abimiz çok havalı ya. İzlemeyi çok seviyorum.

Parolamı Unuttum