Trine 4: The Nightmare Prince – İnceleme

Serinin yeni halkası güzel geldi…

Trine serisi 10. yılını geride bırakıyor. Böyle söyleyince ister istemez şaşırıyor insan, tereddüt edip kontrol edesi geliyor. Yapımcıları bu 10. yılı serinin yeni halkası, Trine 4: The Nightmare Prince'le taçlandırmak istemişler ve çok da iyi yapmışlar. Üçüncü oyunda bir miktar hayal kırıklığı yaşattıkları, değişikliğe gidelim derken işleri biraz karıştırdıkları da göz önünde bulundurulacak olursa, bir öze dönüşe ihtiyaç olduğunu söyleyebiliriz. İşte Trine 4’ün yapmaya çalıştığı da tam olarak bu olmuş. 3. boyut sevdasından vazgeçip eski tarza dönmek yaramış, yine eskisi gibi zevkli bir platform olarak çıkmış oyun severlerin karşısına.

Rüya alemi ile gerçek dünya arasındaki perde kalkarsa…

Oyun, karakterlerimizi ve yeteneklerini tanıdığımız hazırlık bölümleri ile başlıyor. Serinin önceki oyunlarından da bildiğimiz üç karakterimiz hırsız Zoya, büyücü Amadeus ve şövalye Pontius, Astral Academy’den davet mektupları alıyorlar. Mektuplarda Prens Selius’un kaybolduğu söylenerek kahramanlarımızdan yardım talep ediliyor. Kahramanlarımız da bu davete icabet edip yollara düşüyorlar.

 

Trine 4: The Nightmare Prince maceramız başlıyor...

Prens Selius, boyundan büyük bir işe kalkışmış durumda ve bir şekilde büyüyle başını belaya sokmayı başarmış. Sonrasında da ortadan kaybolmuş. Onun kaybolmasıyla birlikte etrafta karanlık yaratıklar zuhur ediyor. Biz de bir yandan önümüze çıkan yaratıkları kesip biçiyor bir yandan da çeşit çeşit bulmacaları çözüp platformları aşmaya çalışıyoruz. Bölüm sonlarını boss savaşlarıyla yapıyor, Prens’e üç adım yaklaşıp iki adım uzaklaşıyor ve sonrasında da yeni yaratıklar, yeni bulmacalar, yeni mekanlar, boss savaşı şeklinde bu döngüyü tekrar ediyoruz.

Prens ile ilk buluşmamız ve sonrasındaki karşılaşmalarımız esnasında kendisi bize durumu hızlıca özetliyor. Bir şekilde rüya alemi ile gerçeklik arasındaki perdeyi kaldırmış durumda. Kabuslardan fırlayan yaratıklar da bu şekilde dünyamıza gelmişler ve millete musallat oluyorlar. Bize de onları haklamak, mekanı temizlemek düşüyor.

Hikayemiz özetle bu şekilde. Yani çığır açan bir hikâye beklememekte fayda var. Zaten Trine serisini sevenler herhalde senaryosuna ölüp bitmiyordur:) Trine oyunlarının kuvvetli olduğu alanlar görsel tasarımı ve oynanışı olsa gerek. Dolayısıyla serinin dördüncü oyunu da bu konuda ne kadar başarılı olduğuna bakılarak bir değerlendirmeye tabi tutulacak oyun severler tarafından. O halde biz de bu kısımlara bir göz atalım hızlıca.

Büyüler, oklar, kılıç ve kalkanlar…

Oyunumuzda üç farklı karakterimiz ve bu karakterlere has yetenekler bulunuyor. Büyücümüz Amadeus ihtiyaç duyduğu yerlerde bir kutu oluşturuveriyor mesela, hırsızımız Zoya oklarıyla, şövalyemiz Pontius kılıcı ve kalkanı ile açıyor yolunu. Ama tabii zaman içerisinde yeni yetenekleri aktif hale getiriyor ve alternatiflerimizin sayısını artırıyoruz; Zoya’nın elemental (ateş, buz) okları, Pontius’un ileri atılma özelliği gibi.

Özelliklerin farklılığının oynanışa doğrudan etkileri oluyor. Bazı bulmacaları çözmek, platformları aşmak için özellikle belirli bir karaktere ihtiyaç duyabiliyoruz veya bazı yerlerde farklı karakterlerle takip edebileceğimiz farklı yollar oluyor; örneğin Zoya’nın iple sallanmasını kullanmak da bir alternatif, Amadeus’un büyülü kutusunun üzerine çıkıp yukarılara erişmek de. Tek kişi oynarken belirli yerlerde karakter değiştirerek ilerlemeniz gerekecek, belirli yerlerde de hangi karakteri yönettiğinize bağlı olarak bulmacayı çözüş yönteminizi değişecek. Bir de tabii aynı anda farklı karakter özelliklerini kullanma durumu var. Yani Amadeus’un büyülü kutusunu bir platforma koyup sonrasında Zoya’yla bu kutunun üzerine çıkmak ve sonraki platformu buzlu ok ile dondurmak gibi kombolar yapabiliyorsunuz.

Bu farklı özellikler meselesinin tadını çıkartacağınız yerlerden birisi hiç şüphesiz co-op oynanış. Yerel veya online olarak co-op oynama imkânınız var. Burada farklı iki mod bulunuyor. Birisinde 3 kişiye kadar co-op oynuyorsunuz ve her oyuncu farklı karakteri seçiyor. Diğeri ise 4 kişiye kadar co-op oynanabiliyor ve burada bir sınırlama yok, dilerseniz hepiniz aynı karakteri yönetebiliyorsunuz veya farklı kombinasyonları deneyebiliyorsunuz, tamamen sizin tercihinize kalmış. Kızçe ile beraber yerel co-op oynadık, o Zoya ile ok yağdırırken ben de yeri geliyor Pontius ile yaratık kesiyor yeri geliyor Amadeus ile büyü yapıyordum. Oyunun en zevk aldığım anlarının bunlar olduğunu söyleyebilirim. Yani fırsatını bulduğunuzda affetmeyin, mutlaka co-op oynayın, pişman olmazsınız. Diyorum ya, tecrübe ile sabit :)

Oynanışı 3 grupta ele almak mümkün. İlki platform kısımları, bildiğimiz hopla zıpla, engelleri aş kısmı yani. İkincisi bulmacalar; o platformları aşmak için işin içine farklı detayları katmak, özelliklerimizi kullanarak ilerlemek durumunda olduğumuz yerler. Esasında bu ilk iki grup iç içe geçmiş durumda, ayrı ayrı almak gerekir mi emin olamadım. Üçüncüsü ise yaratık kesip biçtiğimiz kısımlar. Bir de tabii bunların büyük abileri, boss savaşları var. Orada bir yandan platformlarda hoplayıp zıplıyor, bir yandan düşmanın hareket ve saldırı kalıbını çözmeye çalışıyor bir yandan da üzerine ok yağdırıyor veya kılıçla doğruyorsunuz kendilerini. Boss savaşları zevkli ve bana soracak olursanız yine burada da co-op oynamak daha zevkli hale getirebiliyor oyunu.

Oynanış zevkli, ama oyunu sevdiren sadece bu değil tabii. Tatlı görsel tasarımı, seslendirmeler ve mizahi konuşmalar da renk katıyor oyuna. Bizlere de tadını çıkarmak kalıyor.

Tabii zaman zaman ekşi bir tat da bırakabiliyor ağzımızda. Daha önce de belirttiğim gibi hikayesi çok da kuvvetli bir hikâye değil. Sanki bu konunun üzerine biraz daha düşülse, daha iyi olacak gibi. Bir noktadan sonra bulmacalar tekrara düşebiliyor, bu da hamleleri ezbere yapmanıza yol açabiliyor. Boss savaşlarını bir tarafa koyuyorum, ama geri kalan çatışmalarda da bu tekrara düşme hissini yaşatıyor. Belirli bir kontrol noktasına geldiğimizde 5-6 tane platform üzerinde yaratıklar görünüveriyor, biz de üç aşağı beş yukarı hep aynı şekilde kesiyoruz kendilerini.

Bir de ufak tefek teknik sorunlara değineyim. Glitch'leri hafif bir tebessüm ile geçiştirmek mümkün ama oyun takıldığında aynı şekilde tebessümle karşılayamıyorsunuz doğal olarak. Hazır kaptırıp gidiyorken oyun zevkinizin baltalanmasını istemezsiniz, değil mi?

Son kertede Trine 4: The Nightmare Prince ile o beklenen geri dönüşü yapmış seri; keyifle oynanacak bir platform oyunu arayanların bakabilecekleri ilk alternatiflerden oluyor kendileri. Hele bir de oyun arkadaşı bulur, co-op oynarsanız tadından yenmez :)

Çocuk Gözüyle Trine 4

Madem Engin bu oyunu 11 yaşındaki kızıyla birlikte oynadı, bir de ona soralım dedim Trine 4'ü nasıl bulmuş diye. Bakalım çocuk gözüyle Trine 4 nasılmış? - Eser

" Bence oyunun grafikleri, müzikleri çok güzeldi. Oyunun içinde kullanılan manzaralar, renkler çok uyumluydu. Seslendirmeler gayet güzeldi. Ben kontrolcü ile oynadım, babam ise klavye ile oynadı. Kontrolcü ile de rahat bir şekilde oynanabiliyor, bir zorluk yaşamadım. Ne kadar güzel bir oyun olsa da arada canınızı sıkabilir, sizi zorlayabilir (BOSS SAVAŞLARI!!!) Bence çok tatlış ve iyi bir oyun, tavsiye ederim :) "

SON KARAR

Trine 4, seriyi eski günlerine döndürüyor ve beklendiği gibi bu yılın başarılı aksiyon-platform oyunlarından birisi olarak çıkıyor karşımıza. Seriyi sevenler koşa koşa, yeni oyuncular da ilk fırsatta tecrübe etsinler derim…

Trine 4: The Nightmare Prince
Çok İyi
8.0
Artılar
  • Grafikleri her zamanki gibi hoş

  • Co-op oynanış gayet zevkli

  • Boss savaşlarında aşama kaydedilmiş

  • 3 boyutlu tasarımdan geri dönüş kararı yerinde bir hamle olmuş

  • Karakter yeteneklerindeki farklılıklar oyun deneyimini de farklılaştırabiliyor

Eksiler
  • Çok da derin bir hikayesi olduğu söylenemez

  • Bulmacalar tekrara düşebiliyor

  • Çatışma kısımları da aynı şekilde

YORUMLAR
Parolamı Unuttum