Call of Duty: WWII - İnceleme

Özüne dönemedi...

Uzun bir bekleyişten sonra sonunda Call of Duty: WWII’ye kavuştuk! FPS oyunlarının iddialı ismi bu sefer tarihin en önemli savaşlarından birisini konu alıyor! Ya da alamıyor… Hatırlarsanız hayranlarının daha fazla bilim kurgu teması istememesine rağmen Activision inatla Infinite Warfare’i çıkartmıştı. Akabinde oyunculardan gelen tepkiler yüzünden oyunun fragmanı Youtube’un en sevilmeyen videoları arasına girmiş ve Activision mesajı almış gibi görünmüştü. Activision nihayet serinin bir sonraki oyununun İkinci Dünya Savaşı zamanında geçeceğini duyurduğunda sonunda akıllanmalarından dolayı sevinmiştik. Çünkü İkinci Dünya Savaşı dünyanın gördüğü en zalim savaştı ve hikâye anlatımıyla her zaman öne çıkmayı beceren Call of Duty serisi bu yeni oyunda o dönemden müthiş öyküler yaratabilirdi. Çünkü seri daha İkinci Dünya Savaşı’nı müthiş şekilde bizlere sunmayı başarmıştı. Peki Activision ne yaptı dersiniz? HBO’nun Band of Brothers hikâyesinin benzerini alıp oyuna yapıştırmakla yetindi… Ama çok da ucuz bir kopyasını.

Teksas çiftliklerinin bağrından kopup Avrupa’ya Nazi zulmüne karşı savaşmaya gelmiş Amerikalı ve heyecanlı genç Ronald Daniels’i yönetiyoruz. Sevgilisini anayurdunda bırakıp Normandiya Çıkarması cehenneminde sağ kalmayı beceren karakterimiz savaşın her kritik anında önemli rol oynuyor. Uçakların düşürülmesi lazım topun başına geç Daniels, Tiger tankının patlatılması lazım termiti sen yerleştir Daniels, topçu bataryalarının yok edilmesi lazım yetiş Daniels! Kısacası Daniels’ın on parmağında yirmi marifet var.

HİKAYE KONUSUNDA BU YILIN KARPUZ GÜZELİ BELLİ OLDU

MW2’den beri çıkan CoD oyunlarını bir türlü sevemediğim için bu seferki İkinci Dünya Savaşı teması beni acayip heyecanlandırdı. Türlü trajedinin yaşandığı bu savaşta CoD gibi hikâyeye önem veren bir oyun harika öyküler sunabilirdi. En azından ben öyle düşünüyordum ama gerçek bunun yanından bile geçemiyor. Çünkü bütün oyunu Amerikan ordusu tarafından görüyoruz. Alman ordusu sadece vurulmak için karşımıza çıkan korkuluklar gibi önümüze dizilirken onları yöneten bir komutanın gözünden Nazi safı bulunmuyor. Kısacası oyunda kötü bir karakter yok! Daniels’ın takım arkadaşı Zussman’la olan arkadaşlığı ve subaylar arasındaki sürtüşmeler oyunun 11 bölümüne hâkim ve belirli bir noktadan sonra sıkıcı bir boyuta ulaşıyor.
Hikâye örgüsü HBO’nun Band of Brothers dizisiyle karakterler arasındaki ilişkiler ve bazı savaş sahneleri konusunda birebir gidiyor denilebilir. Elbette ABD’nin Batı Cephesi’ne yaptığı çıkarma güzergâh olarak daha farklı anlatılamazdı lakin hikâyenin içinde yaşanan olaylar çok daha iyi şekilde yansıtabilirdi. Subaylarımız Turner ve Pierson’ın arasındaki çekişmeler ve savaşın kritik noktalarının geçtiği bölümlerin bazı noktaları bana sıklıkla diziyi hatırlattı. Çoğu kilit nokta bizim fedakarlıklarımız sayesinde aşılmasına rağmen 1. Piyade Müfrezesi’nin kahramanlıkları oyuna neredeyse yansıtılmamış bile… Bir takımımız var ama Zussman dışında diğer arkadaşlarımızla ara sahnelerde yapılan basit espriler dışında muhatap bile olmuyoruz. Beraber hareket etmiyoruz (zaten her şeyi bizim yapmamızı istiyorlar), aksiyon sahnelerinin tavan yaptığı zorlu anları paylaşmıyoruz. Kısacası oyun boyunca kendimi asker gibi hissetmedim, kazandığımız zaferlerden sonra savaş alanına baktığımda gururlanmadım ya da o zaferi kazanırken zerre mücadele hissi duymadım.

Oyun mekaniklerinde CoD’un özüne dönüş yaşanmış çünkü artık canımız olduğumuz yere çömelince kendiliğinden dolmuyor. Yaralandığınızda canınızı sağdan soldan bulduğunuz ilk yardım paketleriyle dolduruyorsunuz. Paket bulamadıysanız takımınızda Zussman size belli aralıklarla yardım ediyor. Takım arkadaşlarımızla beraber hareket ediyoruz ve işin güzel yanı artık onlar da adam vurabiliyorlar. Aslında vurmak da zorundalar çünkü belli bölümlerde Alman ordusu tek başımıza mücadele edemeyeceğimiz kadar fazla sayıda oluyor. Badilerimizin faydaları bununla da bitmiyor, takım arkadaşlarımız bize el bombası, ilk yardım paketi, mühimmat gibi ekipmanları ara sıra atarak oyundaki tek dişe dokunur işlevlerini yerine getiriyorlar.
Savaş alanında genellikle mermi sıkıntısı çekiyoruz. Her bölümün başına elimizde Amerikan silahlarıyla başlarken mermi yetmezliğinden bölümü Alman ordusu teçhizatıyla bitiriyoruz. Zaten Nazi silahları Amerikan ordusununkilerden çok daha iyi, en azından tarihi süreci bu kısımda iyi şekilde yansıtabilmişler.

codwwii-3

Call of Duty: WWII’nin büyük bölümünü Daniels’ın gözünden oynarken bazı bölümlerde karakter değiştirdiğimiz oluyor. Savaşın doğası gereği içinde casusluk da olduğu için Paris’in özgürleştirilmesi bölümünde, hikâyeye sadece bir saatliğine girip çıkan Rousseau adındaki Fransız kadını Nazi parti binasının içinde yönetiyoruz. Sanırım içimi afakanların bastığı en beter bölüm buydu çünkü her kapı başında bizi durduran Alman askerlerine kimlik bilgilerimizden ezberlediğimiz bölümleri okumak, onuncu tekrardan sonra “Yeter!” dedirtmeye başladı. Bölüm casusluk amaçlı tasarlanmışsa da basit bir yürüme simülasyonundan ibaretti. Oyunda iki noktada biri tank diğeri de avcı uçağı olmak üzere iki farklı araç kullanabiliyoruz (bir de ara sıra kullandığımız jip var ama onu savaş aracından saymıyorum). Merak etmeyin o kadar abartmamışlar bunları Daniels kullanmıyor. Bizim müfrezenin sıkıştığı noktada oyun savaş alanını başka bir askerin gözünden göstererek (adı Perez’di sanırım) 5 dakikalığına tank, diğerinde de avcı uçağı kullanmamıza yardım ediyor. Müfrezenin sıkıştığı noktaya yardıma giderek onları kurtarıyoruz. Söylememe gerek yok sanırım özellikle tank bölümü çok komikti çünkü konserve Sherman’ımızla Alman Tiger tankını sadece arkadan delebiliyoruz ve yapay zekâ hiçbir şey yokmuş gibi arkasına geçmemize izin veriyor. Bu şekilde bir Sherman’la üç Tiger patlatıp tarihe geçiyoruz ve bizi Brad Pitt bile kıskanıyor.

Bazı bölümlerde oyun bize gizlilik şansı da veriyor. Alman askerlerinin cirit attığı nöbet bölgelerinde kimselere görünmeden “Silent Kill” yaparak ilerlemeye çalışıyoruz. Fakat bu noktalarda genellikle çok fazla asker bulunduğu için hepsinin yürüyüş istikametini ezberleyip arkalarından sızmaya çalışırken sonunda sıkılıp, havaya sıkarak ortalığı kan gölüne çevirerek bölümleri bitirmeyi tercih ettim.

codwwii-2

Şaşılacak şekilde Call of Duty: WWII’nin aksiyon sahneleri çok az, olan sahneler de inandırıcılıktan uzak. Özellikle koca zırhlı trenin önüne dandik jipimizi kırıp, treni raylardan çıkardığımız sahne Bollywood yapımlarını kıskançlıktan çatlatacak düzeydeydi. Yanlış anlamayın beş saattir oyuna giydirip duruyorum ama CoD yapımlarında en sevdiğim şey hikâye anlatımı ve müthiş aksiyon sahneleridir. Oyunun son dakikasına kadar bunu bekledim ve oyun sonu… Oraya kadar spoiler vermiyorum tabii ki ama heyecanlı bir son beklentiniz varsa şimdiden onu deniz seviyesine çekin derim.

EN AZINDAN MULTIPLAYER VAR!

Artık sırtımıza jetpack takıp ortada sağa sola zıplamamanın verdiği rahatlık hissi tartışılmaz çünkü seri olması gerektiği gibi köklerine dönmüş hissettiriyor. Lakin oyuncu sayısı halen 12 yani 6’ya 6 maçlar yapıyoruz bu da her zamanki gibi haritaların büyüklüğünü önemli ölçüde küçültüyor. Haritalar genel olarak çok dar ve çarpışma hep aynı noktada kilitlenip kalıyor. CoD serisinin oyuncu sayısı sorununu halen çözememiş olmasına inanamıyorum. Klasik deathmatch, domination, capture the flag gibi çoklu oyuncu modlarının dışında en eğlenceli olanı “War” diyebilirim. İki takımında haritada savunması ya da saldırması gereken görevler oluyor. Diyelim ki takım olarak saldırı grubundaysak öncelikle köprüyü ele geçirmeye çalışıyoruz, bunu başardıktan sonra oradan geçen tanklarımıza şehir içinde eşlik ediyoruz. Savunan takımsa bizim köprüyü almamamızı sağlamaya çalışıyor ya da tanklarımızı patlatmayı deniyor. Üzerinde patlayıcı olan duvarlar örebilme gibi ilginç detayların olduğu “War” modu çoklu oyuncu içeriğinin gözdesi diyebilirim.

CoD: WWII çoklu oyuncu modunda seçebileceğimiz sınıflar “Divisions” olarak belirlenmiş. Piyade ya da havacı gibi çektiğimiz birliklerin belirli silahları ve özellikleri mevcut. Ama buna rağmen yine kendi silah teçhizatımızı da ayarlayabiliyoruz. Perk sistemiyse kaldırılarak yerine Basic Training getirilmiş. Basic Training bize bağlı olduğumuz birliğe ve her birliğin ortak kullanabildiği olmak üzere ikiye ayrılan yeni özellikler veren bir sistem.

Bunun dışında artık diğer oyuncularla sosyalleşebileceğimiz bir Normandiya Sahili’miz var. Buradan günlük görevlerimizi ve kontratlarımızı alabiliyor, silahlarımıza şekil şukul yapabiliyor ve posta kutumuzu kontrol edebiliyoruz. Bir üs toplamda 48 oyuncuya ev sahipliği yapabiliyor. Oyuncular burada sandıklarını açıyor ve içinden çıkan kartlara bakabiliyorlar. Hatta yanımızda sandık açan bir oyuncuyu izlediğimizde biz de küçük başarımlar ve hatta az da olsa tecrübe puanı kazanabiliyoruz. Kartların çoğunluğu kozmetik, koleksiyon eşyalarını alabilmek için öncelikle o kartın alt kartlarını biriktirmeniz gerekiyor. Elbette ortalıkta zıplayarak adam öldüren bir Nazi subayı göze çok hoş görünmüyor ama oyunun çoklu oyuncu içeriği tek kişilik hikâyeden daha çok eğlence sunuyor orası kesin.

codwwii-4

NAZI ZOMBIES!

Call of Duty: WWII’nun en başarılı parçası Nazi Zombies diyebilirim. Çünkü bölüm her zamankinden daha karanlık ve oyuncunun içini ürperten şekilde tasarlanmış. Daha ilk dakikadaki “Jump Scare!” sahnesiyle yerimden zıpladığımı itiraf etmem gerekli oyunun devamı da aynı gerginlikle sürdü gitti. Nazi Zombies’in konusu Nazilerin kaçırdıkları değerli sanat eserlerini onların elinden geri almaya çalışan küçük bir grubu anlatıyor. Grubun içinde Doctor Who’dan onuncu doktor ya da Jessica Jones’tan Kilgrave olarak tanıdığımız David Tennant var. İşkoç bir karakteri canlandıran İskoç sanatçı o güzel aksanıyla ortalığı küfüre buluyor. Hatta yaptığı bir röportajda başka hiçbir yapımda bu kadar küfür etmediğini belirtmiş. Yalnız şunu belirtmeden edemeyeceğim Killing Floor 2 varken neden CoD’un Nazi modunu oynayayım?

Yalan yok, İkinci Dünya Savaşı teması yüzünden çok büyük umutlarla Call of Duty: WWII’yi bekledim ama beklentimi zerre karşılamadı. Bütün oyun boyunca toplama kamplarında acı çeken insanların trajedisini görmeyi umdum. Birliğimizle gidecek ve onları kurtaracaktık. Bu oyunu oynayan yeni nesil oradaki zulüm hakkında oyun aracılığıyla fikir sahibi olacaktı. Ama yok, sadece oyunun sonunda yıkık bir toplama kampının silik siluetine iki dakikalığına şahit oluyoruz o kadar. Oyunu sadece Amerikan askerlerinin gözünden gösterip adamların milli duygularını kaşımaya çalışmış olsalar bile bunu dahi doğru düzgün şekilde becerememişler. Benim için çok büyük bir hayal kırıklığı oldu ve oyunun inceleme puanlarına değil de oyuncu yorumlarına baktığımda yalnız olmadığımı görmek beni sevindiriyor.

nazizombies

Artılar:

  • Multiplayer’da öze dönüş ve getirilen yenilikler.
  • Nazi Zombies modunun serinin en ürkütücü hali olması.
  • Can yenilenmemesi gibi oyun mekaniklerinde geçmişe dönüş.

Eksiler:

  • Seriye yakışmayacak şekilde zayıf hikayesi.
  • Oyunda kötü bir karakter işlenmemiş olması dolayısıyla hikâyeyi hissettirememesi.

  • Kötü ötesi yapay zekâ. Oyun doğrudan konsol port olduğunu hissettiriyor.
  • Denedikleri için saygı duyduğum ama ne yazık ki beceremedikleri için kızdığım casusluk bölümü.
  • Aksiyon sahnelerinin azlığı olanların da saçmalığı misal trenli bölüm.
  • Toplama kamplarına ve yaşanan zulme üstünkörü değinip geçmiş olması.
  • Takımımızla silah kardeşliği kurduğumuz hissini verememesi.

SON KARAR: Çok daha vurucu, duygusal anlamda bizi hem heyecanlandıracak hem de ağlatabilecek müthiş bir kaynak ucuz bir hikayeyle heba edilmiş. Call of Duty: WWII’nin tek para edecek tarafı eğer CoD multiplayer tecrübesini seviyorsanız getirdiği yenilikler ve oyunun özüne dönüşle size eğlenceli saatler yaşatabilecek olmasıdır. Benim fikrim hikâye için alacaksanız Youtube’dan videoları izlemeniz kafi olacaktır.

 

NOT:6
YORUMLAR
Parolamı Unuttum