Dishonored: Death of the Outsider - İnceleme

E oldu mu bu şimdi?

 Dishonored külliyatına baktığımda, taş gibi iki ana oyun ve aynı taşlıkta iki tane ek paket görüyorum. Hatta birçoklarına göre, ilk oyunun ek paketleri Knife of Dunwall ve Brigmore Witches ana oyundan daha iyiydi. Başkarakter Daud ve suikastçi tayfasının maceraları, iki boyutlu, geçmişi ve amacı belli olan Corvo’dan daha ilgi çekiciydi. Death of the Outsider ilk oyunda Daud’u sırtından bıçaklayan ve ikinci oyunda ana üssümüz görevi gören geminin sahipi eskilerin suikastçisi, şimdilerin gemi kaptanı Billie Lurke’ün hikâyesini anlatıyor. Fakat Death of the Outsider, ne yazık ki seriyi özel kılan birçok özelliği unutmuş.

Corvo, Daud, Emily ve daha birçok insana bahşettiği büyü gücüyle bütün dünyanın kaderini değiştiren olaylara sebebiyet veren Outsider, Dishonored evrenindeki en gizemli karakter olsa gerek. Başkarakterimiz, Billie, Daud’a zamanında çaktığı kazığın etkisinden çıkamamış ve bu olaydan dolayı pişmanlık içinde yaşamakta. Yıllar süren takip sonrası eski dostunu yasadışı bir dövüş kulübünde bulan Billie, selam sabah bile diyemeden saçlarına ak düşmüş Daud’dan son bir görev alır: Dünyadaki kötü olayların sorumlusu olarak görülen Outsider’ı öldür.

Badem gözlü Outsider.

Billie hiçbir zaman Outsider’ın büyü gücüne sahip olmadı. İlk oyunun ek paketlerindeki fantastik hareketleri de, Daud’un ve onun büyü etkisinin etrafında bulunduğu içindi. Death of the Outsider'ın ilk bölümün büyüsüz geçirince acaba böyle mi devam edecek diye düşündüm ama bir şekilde Outsider’ın zoruyla da olsa üç farklı ana güce sahip olmak durumunda kalıyoruz. Evet, ana oyunlardaki 10’un üzerindeki güçten sonra 3 oldukça az bir rakam. Burada “Az ama tatmin ediyor,” da diyemeyeceğim çünkü tatmin etmiyorlar ne yazık ki.

Güçlerden biri aslında alışık olduğumuz teleportasyonun farklı bir hâli. Billie önce kendi klonunu bir yere koyuyor, sonrasında da onun yerini alıyor. Bu ilginç taktiksel seçeneklere olanak sağlayan bir özellik olmuş. Önce klonu koyup, alakasız bir yerde adam keserek tek bir tuşla mekandan kaçabiliyorsunuz. Diğer güçle düşmanların yüzünü çalabiliyorsunuz ve bu şekilde normalde giremeyeceğiniz yerlere elinizi kolunuzu sallayarak girebiliyorsunuz. Keşke bu özellik ana hikâyede kullanabileceğiniz hoş sahnelere ev sahipliği yapsaydı fakat görebildiğim kadarıyla sadece bir kez hikâyeyle alâkalı bir sahne gördüm. Teleport varken çok gereksiz bir özellik olmuş. Son güç de ilk iki oyundan hatırlayacağımız duvarların arasını görme özelliklerinin steroid yemiş hâli. Bunu kullandığınızda zaman duruyor ve bedeninizden çıkarak etrafta serbest bir biçimde gezebiliyorsunuz. Duvarın arkasından eşyaları ve bir sonraki odadaki düşmanları işaretlemek için ideal bir güç. Bir de bu ana güçlere ek olarak, Billie etrafta gördüğü farelerle konuşabiliyor. Fareler çoğunlukla boş konuşsalar da, arada sırada yaptığınız görev ya da içinde bulunduğunuz mekanlar hakkında önemli ipuçları verebiliyorlar.

Hanımefendi acaba yüzünüzü çalabilir miyim? Hop, aldım bile.

Oyunun görev yapısı ikinci oyunla aynı şekilde işliyor. Kısa bir briefing sonrası esas bölgeye gidiyorsunuz ve yarı-açık dünyada çeşitli ana ve opsiyonel görevleri tamamlamaya çalışıyorsunuz. Bazı zamanlar etraftaki insanları ya da fareleri dinleyerek hedeflerinize ulaşmak için alternatif yollar keşfediyorsunuz. Her haritadaki gizli marketleri bulmanızı tavsiye ederim. Bu marketlerde hem size farklı özellikler veren Bonecharm kapasitesini arttırma gibi farklı seçenekler sunmakta, hem de normalde oyun dünyasına serpiştilimiş can iksiri, bomba gibi eşyaları satın alma imkanı sunmakta. Ayrıca marketin duvarında asılı olan yan görevlere de göz atmadan geçmeyen. Bunlar genellikle kendi ufak arkaplan hikâyesine sahip ama tamamlanması çok kolay yan görevlerden oluşmaktalar. Tamamladığınız yan görevlerin ödülünü de bölüm sonunda alıyorsunuz.

Bölümler demişken, beni oyundan soğutan en büyük soruna değinmeden geçmem mümkün değil. Dishonored serisini diğer oyunlardan ayıran en büyük özellik, görev tasarımlarındaki açık uçlu oynanış ve seçim imkanıydı. Death of the Outsider’da bunlardan hiçbiri yok. Hikâye gereği bu sefer iş adam öldürmekten ziyade bir şeyleri çalma ya da bilgi ele geçirmek olduğundan, hedeflerimizi öldürmek ya da hayatta bırakarak elimine etme gibi bir seçeneğimiz yok. İlk oyunun en güzel yanı, ölümcül olmayan yollardan düşmanları elimine etmenin binbir türlü yolunu bulmaktı. Bunun dışında oyunun mekan tasarımları da büyük hâyâl kırıklığı. Oyunda beş görev var ve iki tanesi birbirinin aynısı, biri de ikinci oyundaki görevin küçültülmüş versiyonu. Geriye kalan görevler de oldukça sıkıcı. Mekanların hepsinin farklı girme noktaları olsa da hiçbiri heyecan verici değil. Araştırma ve zeki yollarla görev yapma hissi neredeyse yok olmuş durumda. Dishonored gibi görev tasarımlarıyla yaşayan ve nefes alan bir oyun için bu büyük bir günah.

Burada beni sırtına bıçak saplanmış bir kadına yardım ederken görüyorsunuz. Kolumdan bahsetmeyin lütfen.

İkinci oyunu son oynayışımda hiç büyü kullanmayarak bitiren biri olarak, bu seri için görev tasarımlarının öneminin altını ne kadar çizsem azdır. Oyunu hiç bu şekilde oynamamış biri için çok garip gelse de, Dishonored 2'nin tüm görevlerini çok rahat ve en önemlisi de eğlenceli bir şekilde hiç büyü kullanmadan bitirmek mümkündü. Neredeyse tüm konseptin üzerine dizayn edildiği büyü sistemini ortadan kaldırdığınızda bile oyun size harika bir deneyim sunmaya devam ediyordu. Death of the Outsider'da ne fantastik olaylar yapabileceğiniz kadar eğlenceli büyüler var, ne de büyüleri denklemden kaldırdığınızda sizi harita tasarımıyla içine çekecek görevler var.

Oyunun hikâyesi her ne kadar bir yere bağlanıyor olsa da, yolculuk boyunca yaptıklarımız heyecan verici değil. Ana karakterin Billie oluşu, oynanış departmanında kendisini göstermiyor. Billie’nin, eksik olan güçleri dışında Corvo, Daud ve Emily’den hiçbir farkı yok. Ayrıca önceki oyunlarda yer alan ve hikâyelerin sonunu değiştiren Düşük-Yüksek Kaos mekaniği Death of the Outsider’da sizlere ömür. İster düşmanları bayıltın, isterseniz de Karnaca sokaklarını kan gölüne dönüştürün; insanları öldürmenin hikâyeye herhangi bir etkisi yok.

Dishonored 2'nin çıkış dönemindeki korkunçtan da beter PC performansı beynimize kazınmışken, Death of the Outsider'ın bu konuda sıkıntı çekmiyor oluşunu görmek güzel. Oyunu üç farklı PC'de denedim: 1080 SLI, 980ti ve 780ti ekran kartlarına sahip bu aletlerin hiçbirinde sorun yaşamadım. 780ti VRAM konusunda çağın biraz gerisinde kaldığı için arada sırada takılmalara sebep olsa da, kaplama ayarlarını bir tık aşağı çekerek bu sorunun üstesinden gelebilmeniz mümkün. Death of the Outsider, ikinci oyuna gelen yamalar sonrası o oyunun düzeltilmiş hâlini aynı şekilde yansıtıyor.

Şunda anlaşalım: Death of the Outsider kötü bir oyun değil. Herhangi bir Dishonored hayranı bu oyunu gönül rahatlığıyla alıp oynabilir. Fakat çok daha iyi olabilme şansı varken hedefi kaçırmış durumda. Görevimiz Outsider’ı öldürmek yahu! Bundan daha bomba bir konsept olabilir mi? Ne yazık ki oyun, eksik özellikleri, kötü görev tasarımları ve tekdüze görev yapısıyla biraz hâyâl kırıklığı yaşattı. Ayrıca oyunun 5 bölümlük ve maksimum 6 saatlik hâliyle, Dishonored 2’den daha pahalıya satılıyor oluşu da farklı bir mesele tabii ki.

Artılar:

  • Dishonored dünyası ve arkaplan hikâyeleri her zamanki gibi taş gibi.
  • Alışık olduğumuz sıkı oynanış.
  • Billie'yle oynamak zevkli.
  • Daud'u bir kez daha görmek çok güzeldi.

Eksiler:

  • Kötü bölüm tasarımları.
  • Az büyü havuzu.
  • Yeniden kullanılan bölüm tasarımları.
  • Ana hikâyenin detayları ilgi çekici değil.
  • Yüksek fiyat.
NOT:7.5

SON KARAR: Death of the Outsider, Dishonored'ı özel yapan bölüm tasarımları ve seçenekler departmanında başarısız olsa da bu evrene bir kez daha dönmek her Dishonored hayranın yapmak isteyeceği bir şey olsa gerek.

Dishonored: Death of the Outsider, Kinguin tarafından tedarik edilmiştir.

YORUMLAR
Parolamı Unuttum