Film İnceleme - The Flash

Dön baba dönelim, aynı yere gelelim (Spoiler Yok)

Bizimkinden farklı bir evrende müthiş bir Flashpoint uyarlaması var ve o filmde baba Wayne’i oynayan Jeffrey Dean Morgan harika bir Batman olmuştur eminim. Hatta film o kadar iyi ki en iyi film dalında Oscar’ı kucaklayan ilk süper-kahraman filmi oluyor, görebiliyorsunuz değil mi? Bu ve binlerce başka olasılığın içinden bizim payımıza düşense fena akmayan, kendine aşırı dönük, aşırı meta, esprileri güzel ama CGI’ları nedense berbat bir film olmuş.

The Flash projesi bundan neredeyse 7-8 yıl önce ilk duyurulduğunda DCEU henüz tazeydi ve Marvel’la rekabet için elinde epeyce bir koz vardı. Ezra Miller gayet iyi bir oyuncu seçimi gibi duruyordu ellerinde Baffleck ve Christopher Reeve’den beri gelmiş en iyi Superman Cavill vardı, Aquaman ve Wonder Woman da gayet sağlamdı. Ne ters gidebilirdi ki? Yanıt; hemen her şey!

Önce filmler tavsadı sonrasında sürekli yeniden yazımlar, yönetmen değişimleri falan derken The Flash ötelendikçe ötelendi. Bu esnada Marvel boşluğu iyi görerek kendi soft resetini atmak ve devamlılık yüklerinden kurtulmak için bizi çoklu evrenlerle tanıştırdı. Bu tema Sony’nin kendi Spider-Verse ve No Way Home filmleriyle iyice bir cilalanırken Everything Everywhere All At Once’la birlikte bu çoklu evren mevzusuna doymuş bulunduk. Ve tüm bunlar yetmezmiş gibi Ezra Miller’ın problemli kişiliği ve kriminal aktiviteleri de filme olan beklentiyi düşürdükçe düşürdü. Hani tüm doneler bir filmin bu kadar aleyhine işler ancak… Efendim? Aquaman 2 mi? Onu görecek miyiz bir gün bilmiyorum ama The Flash’ı sonunda görmüş olmak bana yetti galiba.

Şimdi filmi izledim ve ne düşündüm biliyor musunuz? Fena değil, hiç fena değil. Olaylar bizim Flash’ın zamanda yolculuk yapabildiğini keşfetmesiyle birlikte gidip keko gibi kendi yaşamındaki önemli bir mevzuyu değiştirmesiyle başlıyor. Bu müdahale bizi başka bir evrene atıyor ki bu evren özellikle Back to the Future filmine pek iyi davranmamış. Burada alternatif kendisiyle karşılaşan Barry yarattığı kaosu toparlamak ve bu evreni kurtarmak için oranın Batman’i ile iş birliğine gidiyor -ki formunda bir Michael Keaton, Tim Burton setleri ve Danny Elfman müzikleri tam takım bizimle - ve yamalı bohçaya dönmüş evreni hale yola sokmaya çalışıyorlar.

Film buraya kadar iyi geliyor aslında ama özellikle CGI efektler yönünden anlam veremediğim bir olmamışlık söz konusu. Yani alternatif evrendeyiz diye insanların suratları da hamur gibi mi olmalı veya sonlardaki uzunca nostalji bombardımanında neden herkes 3DS MAX 2.5’tan render alınmış gibi duruyor? Yetişmedi mi, özellikle mi böyle bir seçim yapıldı anlamak güç. Aksiyon sahnelerinde biraz daha toparlayan bu durum özellikle iki Barry de sahnedeyken doğru yere, yani sahnede o an konuşmayan Barry'e bakarsanız gözünüze epey batacak. Ama hakkını da yemeyelim Ezra Miller tüm manik aşırılığına rağmen tam da olması gereken bir Flash ve kendi varyetesi ile ayrışmayı becermiş. Birbirinden tamamen farklı iki karakter var karşımızda ama ortak yönlerini de net biçimde hissediyorsunuz. Espriler ve ufak tefek diyaloglar da güzel yazılmış şikâyetim pek yok. Ha kader ve özgür irade meselesi biraz havada kalmakla birlikte filmin buralara da temas etmesi hoş ama yukarıda da bahsettiğim o muhteşem Flashpoint filminde işin felsefi yönü de daha iyi işlenmişti zaten.

Bu filmin en büyük satış noktalarından biri olan Keaton’ın Batman’i tuhaf bir giriş sekansından sonra nihayet görsel ve işitsel olarak anlaşılır bir çoklu evren modelini bize sunuyor. Bu sunumun ardından göründüğü her sahnede de karizmasını konuşturarak filmin zayıf pek çok yanını unutturmayı başarıyor neyse ki. Onun liderliğindeki bir Justice League filmi eminim çok daha ilginç ve katlanılabilir olurdu ama o da işte başka bir evrenin şansınadır belki.

Yeni Supergirl Kara’yı benimsemek kolay olsa da ona ayrılan sürenin azlığı karakterin motivasyonlarına entegre olmamızı da zorlaştırmış. Filmin yaklaşık son 45 dakikasıysa evreni genişleteceğim derken kendi nostaljisinde boğulan bir Warner Bros şovuna dönüşmüş. Bu kendi içine çökme hali ironik biçimde bize genel DCEU halini de özetlerken finale ulaştığımızda bir ‘oh!’ çekmedim değil. James Gunn’ın önderliğinde atılacak olan hard reseti beklerken bu potansiyelini asla tam kullanamamış, adeta sakat bırakılmış film evrenine veda etmek için yerinde bir fırsat The Flash ve üzerine daha da büyük bir lanet çökmüş olan Aquaman 2 gelsin ya da gelmesin burada ortaya konan bitme hissi bana gayet yeterli geldi. Fazlasında gözüm yok ve lütfen The Batman ve Joker gibi yan denemelere de devam et DC, onları gayet iyi yapıyorsun. Tüm yazılar aktıktan sonra gelen ek sahne de eğlenceliydi, onu da beklemeye değer.

Sadede gelirsek The Flash fazla hızlı koşup her yere yetişeceğim derken biraz çabuk yorulan, sonlara doğru iyice kafa karıştırıp bitiş çizgisini geçtiğini fark etmeyen bir film olmuş. Kötü CGI’lar ve basmakalıp bazı aksiyon sahneleri bu zihin yorgunluğuna bolca çanak tutarken iyi oyunculuklar ve espriler günü kurtarmış. Gidin izleyin, eğlenip unutun tadında bir süper kahraman filmi bu ve unutmayın ki bizimkinden farklı bir evrende insanlar bundan çok daha kötüsünü de izliyor olabilirler. Dolayısıyla ölümü gösterip sıtmaya razı eden bir evrenin görkemli denebilecek kapanışını kendi adıma kabul edilebilir buldum diyebilirim. Dedim mi, dedim. Dava kapanmıştır!

Editörün Notu: James Gunn’ın evreni yeniden şekillendirmesinden evvel bize DCEU’nun tüm iyi ve kötü yanlarını tekrar hatırlatan film, sonlara doğru eğlencesini ve yakıtını tüketirken gofret falan yemekle toparlayamayacak hale getiriyor izleyiciyi.

Filmin Notu: 6,5

İkinci Görüş - Pelin

Michael Keaton ve Danny Elfman filmi buzdolabı sırtlayan adam gibi taşımışlar. Şöyle dersem daha iyi anlaşılır: Flash’i ve her sahnesini çıkarırsan film izlenir oluyor ama o zaman da bunun yerine açar favori filmlerimden olan 89 Batman’ini izlerim.

İlk yarıda hayatımın en kötü film tecrübesini yaşadığıma emin oldum. Bir kere genel olarak görsel efektlerin rezaletliğini nasıl tarif ederim bilemiyorum ama Zack Snyder’in evinin arka bahçesinde çekilen ZSJL 70M$ bütçesiyle çok daha iyi görünüyordu.

Ayrıca neredeyse her şeyi fragmanda gördüğümüz için de son 20 dakikası harici bilmediğimiz hiçbir şey yok. Bir de Flash ilk DCEU’ya duyrulduğunda Ezra Miller’ı çok sevmiştim kendisini tanımadan ama şu an keşke Grant Gustin’i oynatsalardı dedim.

İnanılmaz bir Flashpoint Paradox yapma imkanınız varken bu şekilde evreni resetlemeyi tercih etmiş olmanız bile çok üzücü.

Ne diyeceğimi bilemiyorum, bir stüdyo nasıl daha kötüye gider her adımda cidden şaşkınım, after credits de berbat boşa beklemeyin. Hatta gitmeseniz de olur. Sona yakın 2 dakikalık bi sekans ve sonrasındaki bir sahne harici görmeye değer bir şey yok.

Gideyim Bruce’un mektuba bakarken ağladığı gibi ağlayarak Flashpoint Paradox izleyeyim.

YORUMLAR
Atlas Estrella
15 Haziran 2023 13:41

Okumayacam bu yazıyı, etki altında kalmak istemem :)

Decypher
Atlas Estrella
15 Haziran 2023 14:25

İzledikten sonra okursun :)


Parolamı Unuttum