Kara Ölüm Kol Geziyor – Salgın Temalı Oyunlar

Türlü türlü salgında neler yaşanmış bakalım

Temalı oyunlar serimizde bu sefer de salgın temalı oyunlara yer verelim dedik, karşınıza farklı türlerden bir seçkiyle çıktık. Elbette bu listeye girebilecek çok fazla oyun vardı. Sonuçta piyasada sürüsüne bereket “zombi oyunu” bulunuyor. Fakat biz listenin tamamı bu oyunlardan oluşmasın diye farklı salgınları konu edinen oyunlardan da bahsedelim istedik. Önceki listelerde olduğu gibi bu liste için de görüş ve önerilerinizi bekleriz.

Listemize geçmeden önce müsaadenizle yine lüzumsuz bilgiler ansiklopedimizden birkaç not aktarmak istiyorum.

Öncelikle salgın denildiğinde akla gelen bazı kavramlarla başlayabiliriz: Endemi, epidemi ve pandemi.

Endemi, sınırlı bir coğrafyada veya toplulukta görülen, sabit bir bulaşıcılık oranına sahip hastalıklara verilen ad. Sınırlı bölgesel yayılımı ve istikrarlı seyreden vaka sayısı tanımlayıcı özelliklerinden. Akla gelen ilk örneklerden birisi sıtma.

Epidemi de yine sınırlı bir coğrafyada yayılan hastalıklara verilen bir isim. Fakat endemiden ayrıldığı nokta, bir anda ortaya çıkıp hızlı yayılım göstermesi. Yani bulaşıcılığı daha yüksek denilebilir. Epidemi örneği olarak akla hemen Ebola Salgını geliyor.

Pandemi ise, henüz birkaç yıl önce tecrübe ettiğimiz Covid Salgını nedeniyle hemen hemen hepimizin öğrenmek durumunda kaldığı bir kavram ne yazık ki. Birden fazla ülke veya kıtaya yayılım gösteren, çok geniş bir nüfusu etkileyen, bir anlamda küresel ölçekte salgınlara verilen ad.

Kavramları böyle aradan çıkardıktan sonra birkaç örnekle tarihin bilinen en büyük salgınlarından bahsetmeden de geçmeyelim.

Yaklaşık olarak 6. Yüzyılın ortalarında başlayan (541-542) ve 2 asır boyunca tekrar ederek Avrupa’yı felaketin eşiğine getiren Justinianus Veba Salgını tarihin bilinen en büyük salgınlarından birisi. Büyüklüğünü en net ortaya koyabilecek veri, gerçekleştiği dönemdeki Avrupa nüfusunun neredeyse yarısının bu salgın sonucunda hayatını kaybetmiş olması.

Çok bilen bir başka veba salgını daha var; “Kara Veba” veya “Kara Ölüm” olarak adlandırılan o meşhur salgın. Her ne kadar zirveyi 1346-1353 yılları arasında Avrupa’da görmüşse de kökeninin Asya olduğu düşünülmekte. Bu salgında da Avrupa nüfusunun yarısı hayatını kaybetmiştir. Dünya genelinde yol açtığı toplam ölüm sayısının 100 ila 125 milyon arasında olduğu söylenmekte (burada 25 ila 200 milyon arasında farklı sayılar mevcut. Bazı kaynaklar sadece Avrupa’daki ölüm sayılarını ele aldığından arada böyle bir uçurum olduğunu söylemek mümkün). Bu salgına yaklaşım da birçok kitaba, filme, hatta oyunlara konu oldu malum.

19. Yüzyılın son çeyreğinde başlayıp yaklaşık 100 yıl boyunca on milyonlarca, hatta yüz milyonlarca hayata mal olan ve aslında iyi bildiğimiz bir hastalık da var: Çiçek hastalığı. Son yıllarda adını bir başka şekilde yeniden duymaya başladık - Mpox (Monkeypox) veya Maymun Çiçeği. Benzer şekilde 18. Yüzyılda görülmeye başlanan ve 20. Yüzyılın başlarında tedavisinin bulunduğu düşünülen Sarıhumma. Ne yazık ki bu hastalık da son yıllarda tekrar hortlamış bulunuyor.

Bildiğimiz gibi yüz milyonların hayatına mal olan bir başka hastalık da grip (Influenza). Tarihin en bilindik grip salgınlarından birisi 1918 Grip Salgını veya yaygın kullanılan diğer adıyla “İspanyol Gribi” salgını denilebilir. Bu salgında hayatını kaybeden insan sayısıyla ilgili tahminler de 50 ila 100 milyon arasında değişiklik gösteriyor.

Belki tarihin genel akışında diğer salgınlar kadar önemli olmayan, dolayısıyla hakkında da o kadar da çok söz edilmeyen bir salgından bahsederek kapatayım bu kısmı. 1830–1831’de Rusya’da baş gösteren kolera salgını, ayaklanmalara ve sokak olaylarına neden oluyor. İsyanın kaynağı Çar tarafından alınan sert tedbirler.

Bu salgına ve ayaklanmalara dair bana göre dikkat çekici bir detay ise şahsen çok beğenerek okuduğum Rus yazar ve şairlerden birisi olan Mihail Lermontov’un hayatındaki önemli kırılma noktalarından birisine karşılık gelmesi. Lermontov’un üniversiteye kaydolmak üzere Moskova’ya gittiği yıl patlak veren bu salgın ve devamındaki isyanlar nedeniyle eğitime ara veriliyor. Bunun ardından Lermontov, St.Petersburg’a dönerek harp okuluna kaydoluyor. Askeri okuldayken, Puşkin’in bir düelloda ölümü üzerine kaleme aldığı “Şair’in Ölümü” adlı şiiri nedeniyle başı epey ağrıyor. İsyana teşvikle itham edilip Kafkasya’ya sürgüne gönderiliyor. Sonrasında gidiş dönüşlerle devam eden hayatı da çok trajik bir şekilde, bir düelloda son buluyor.

O salgın yaşanmasaydı Lermontov bütün bunları yaşamazdı veya çok farklı bir hayatı olurdu demek belki çok anlamlı değil şu noktada, öyle olup olmayacağını hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Ama Rus edebiyatının en önemli isimlerinden birisinin henüz 27 yaşındayken ölmüş olması bence çok acı bir tablo. Bu tabloda da öyle ya da böyle, söz konusu kolera salgınının da bir etkisi olmuş gibi görünüyor. Bence bu, salgınların tarihin akışını değiştirmelerinin yanında doğrudan bireylerin yaşantılarını nasıl etkilediğini de acı şekilde gösteren örneklerden birisidir diyerek listemize geçeyim artık.

Plague Inc: Evolved

Listeye strateji türünden bir örnekle başlıyoruz. Plague Inc: Evolved’da normalde ilk hastaya bulaşan patojenimizin, şartlara uyum sağlayıp tüm dünyaya yayılmasını hedefliyorduk. Aranızda bilenler vardır, COVID-19 salgını sonrasında epey popülerlik kazanan bir oyun oldu. Yapımcı ekip de bunun tam tersi bir senaryoyu oynadığımız bir mod (The Cure) geliştirip oyuna eklediler. Bu sefer de bir salgını engellemeye çalıştık. İstatistiklerle, teknik meselelerle uğraşmayı seven oyunculardanımdır (NBA ve FM serilerini nasıl oynadığımı görseniz şaşarsınız :)), haliyle Plague Inc: Evolved da bu yönüyle sevdiğim bir oyun. Sizler de ister salgının yayılımını ister böyle bir salgınla mücadelenin nasıl yapıldığını incelemek isteyin, ilk bakabileceğiniz oyunlardan.

A Plague Tale: Innocence

Salgın denildiğinde ilk akla gelen şeylerden birisi şüphesiz ki “Veba Salgını” olsa gerek. Listede bu konuyu ele alan oyunlara da yer verdik elbette. Bunlardan ilki A Plague Tale: Innocence. Arada böyle çok beklentiye girmediğiniz, güzel çıktığında da sevindiğiniz oyunlar oluyor ya hani, işte A Plague Tale de benim için böyle oyunlardan birisi. Kahramanımız Amicia ve kardeşi Hugo, bilmedikleri bir sebeple peşlerine düşen engizisyonunun acımasız pençesinden kurtulmaya çalışırlarken bizler de Orta Çağ Avrupası’nın o karanlık atmosferini soluyor, veba salgınının etkilerini de gayet açık bir şekilde görebiliyorduk. Listede 2. oyuna da yer verebilirdik belki. Ama ilk oyunda veba salgını daha ön planda olduğundan ve kişisel olarak da ilk oyunu daha çok sevdiğimden böyle bir tercihte bulundum. Fakat bu kesinlikle devam oyununun kötü olduğu anlamına gelmiyor, bence her 2 oyunu da oynamakta fayda var.

Pathologic 2

Salgın oyunlardan bahsederken akla gelebilecek oyunlardan birisi de Pathologic. Aynı zamanda listemizdeki veba salgınını konu alan oyunlardan bir diğeri. Ölümcül bir salgının kol gezdiği kasabaya gelen kahramanımız, bir yandan hastaların derdine derman olmaya ve bir tedavi bulmaya bir yandan da olayların ardındaki gizemi çözmeye çalışıyor.

Belki öyle çok iyi oyunlar arasına adını yazdıracak bir performans sergileyemedi ama kendince iyi yaptığı bir şey vardı bu oyunun, çaresizliği hissettirebilen bir oyundu. Zamanınız kısıtlı, her şeyi yapmanızın, herkesi kurtarmanızın imkânı yok. Dolayısıyla yapmaya karar verdiğiniz her şey, aynı anda başka şeylerden vazgeçtiğiniz anlamına geliyor. Oyunun sonuna gelip aklınızda birçok soru işaretiyle kalakaldığınızı görebilirsiniz. Hiç kimseyi kurtaramadan oyunun finaline ulaşmanız da ihtimal dahilinde.

Resident Evil

Resident Evil, salgın oyunları denildiğinde ilk akla gelen serilerden olsa gerek. Kaç jenerasyondur seriye dahil olan yeni oyunlarla yola devam ediyoruz. Yetmiyor bir de eskilerin yenilenmiş hallerini oynuyoruz. Hala doymuyor, sıradaki oyunları bekliyoruz. Bir seri, daha ne kadar ilgi çekebilir ki?

Hikâye her oyunla biraz daha çetrefilli bir hal aldı. Zaman zaman yalpalayıp odaktan uzaklaştıklarını düşündürdükleri örnekler de gördük. Yine de bir şekilde toparlamayı ve hikâyenin devamı konusunda merak uyandırmayı başardılar.

Umbrella Corp. tarafından geliştirilen bir virüsün yol açtığı salgın sonucunda kendimizi türlü zombi tehdidiyle mücadele ederken bulmuş, sonrasında da bu işin ardındaki komployu açığa çıkarmak, bu salgının sorumlularına hak ettikleri cezayı vermek için uğraşmıştık. Resident Evil Village ile de bu virüsün kökenlerine dair bir hikâyeye yol aldık.

Bu arada RE Village’ın bana göre hoş detaylarından birisi de her ne kadar hikayedeki virüsün kökeniyle doğrudan bir ilgisi olmasa da İspanyol Gribi’nin de bir şekilde konuya dahil edilmiş olmasıydı, Mother Miranda’nın hikayesinin başlangıcı İspanyol Gribi Salgını’na uzanıyordu.

Tom Clancy’s The Division

Ubisoft, 2016’da elindeki oyun markaları arasına bir yenisini ekleyip, yeni bir serinin kapısını aralamış, Tom Clancy’s The Division ile çıkmıştı karşımıza. The Division’da da bir salgın sonrasında yaşananlar konu ediliyordu -ki bu konuda en gerçekçi senaryolardan birisine sahip olduğunu söyleyebiliriz.

Oyunun başında, dolarlara yerleştirilen bir virüsle nasıl bir salgının başladığı ve bunun ardından da işlerin nasıl çığırından çıktığını görüyorduk. Black Friday’de aktif hale getirilen virüsle birçok insan ölüyor, ölmeyenler hayatta kalabilmek için zorlu bir mücadeleye girişiyor, devlet sokaklarda kontrolü kaybederken bazıları da durumdan vazife çıkartıp yönetimi ele geçirmeye çalışıyordu. Bizler de böyle felaket senaryolarında görev almak üzere eğitilen The Division adlı bir gruba mensup ajanlardan birisini yönetiyor, düzeni yeniden tesis etmeye çalışan diğer ajanlara ve güvenlik güçlerine destek olmaya çalışıyorduk. Böyle bir felaket sonrasında o koca şehirlerin ne hale gelebileceğini de iyi resmeden oyunlardandı The Division.

The Last of Us

Elbette bugüne kadar hazırladığımız ve bundan sonra hazırlayacağımız diğer birçok listenin olduğu gibi bu listenin de olmazsa olmazlarından birisi The Last of Us. Her fırsatta tekrar ediyorum, yine edeceğim: The Last of Us benim için dramatik hikâye anlatımı konusunda bir mihenk taşıdır. Benim gibi oyunlarla duygusal bağ kurmayı seven birçok oyuncu için de öyle olduğunu düşünüyorum. Hemen her yönüyle övülebilecek bir oyun bu. Dile getirilebilecek övgülerin bir kısmına “Neden Çok Sevdim?” yazımızda yer vermiştim zaten, onları tekrar belirtmeyeyim. Dileyenler o yazıya da göz atabilirler. Bu yazının temasına uygun olarak salgın konusunu ne kadar iyi ele aldığından söz ederek geçeyim bu faslı müsaadenizle.

TLoU, virüslerin yol açtığı bir salgını değil de mantar kaynaklı bir salgını konu ediniyordu. Üstelik gerçekten de var olan bir mantar türü, kordiseps kaynaklı bir salgın hikayesiydi bu. Böcekleri ve eklem bacaklıları kendisine konak olarak kullanan kordisepsin onları nasıl birer zombiye dönüştürdüğünü görüp de “Ya insanlara bulaşırsa” sorusunun peşine düşmüşler ve ortaya böyle bir hikâye çıkmıştı.

Bugün için çok da mümkün bir tablo değil bu. İnsan vücut sıcaklığı bu parazit için uygun yaşam koşulları sunmuyor. Peki ama küresel ısınma sonucunda kordisepsler evrim geçirir ve insan vücudunda da yaşayabilecek hale gelirlerse? Belki şu anda çok uçuk bir varsayım bu, ama neler olmuyor ki şu dünyada, bir düşünün. İnsanlık yapılmaması gereken birçok şeyi yapıyor, birçok felakete kapıyı aralıyor. Böyle bir felakete de vesile olmayacağını kim garanti edebilir ki?

Giriş kısmında da belirttiğim gibi daha birçok oyun var söz edilebilecek. Özellikle zombi oyunları düşünüldüğünde Telltale’s The Walking Dead, Dead Island, Left 4 Dead, DayZ, World War Z, Dying Light ve Days Gone gibi sürüsüne bereket örnek var. Öte yandan bazı strateji oyunlarında da salgınlara yer verildiğini görebiliyoruz, mesela Crusader Kings 3 bu gruptaki oyunlardan. Death Stranding de pandemi döneminde yaşadıklarımızı daha distopik bir şekilde resmediyordu dersek herhalde yanlış olmaz. Bu örnekler böyle uzar gider.Sizin de listeye girebileceğini düşündüğünüz oyunlar varsa, yorumlarınızı bekleriz.

YORUMLAR
Parolamı Unuttum