Mixtape #4

O sırada dinlediklerimiz...

Bu, zamanında televizyon açıkken ders çalışmayı huy edinmiş, sonra aynı geleneği bilgisayarda oyun müzikleri açıkken saçmalamak yoluyla devam ettirmiş iki adamın deneysel çabasıdır... Saatlerce konuşup bir türlü konuya girememekten büyük haz duyan bu iki şabalak, oyun müziklerinin verdiği ilhamla her şeyden bahseder ve en sonunda hiçbir şey anlatmazlar… Tüh, bak yine sonunu söyledik!

Atıl: Sana bir zamanlar küçük, kıvılcım gibi bir izci olduğumdan bahsetmiş miydim? İzcilikten hatırladığım kadarıyla iki temel kural vardı. Bir; doğaya karşı gelme, alt tarafı insansın. İki; ateş yakma, ayı iniyor.

Sevgin: Ateş yakmamız lazım. En çok ateş yakmamız lazım! Zira karanlıkta aklımı delirecek gibi oluyorum.

Atıl: Sendeki bu ateş sevdası linç düşkünü Orta Çağ köylülerinde yok.

Sevgin: Ateş lazım diyorum Atıl! Bi de 1 lira lazım karşıya geçmek için. Var mı? Ben bu ıssıza yabancıyım da.

Atıl: Gotik şatolarda yaşayan adamsın, kalkmış madeni para istiyorsun milletten. Sanırsam  seninkisi sefalet düşkünlüğü.

Sevgin: Şato mu? Oha, o gerçek miydi lan! Hani ben onu zihnimde uydurmuştum? Hani aslında Kate Upton’la sahil kenarında güzel bir villamız ve mutlu bir birlikteliğimiz vardı. DOKTOOR!

Atıl: Bazen ben de bilemiyorum hangisi gerçek, hangisi değil. Sen gerçek misin Adriana? Peki, sen, sen gerçek misin Kate? Bari sen gerçek ol.

Sevgin: Aman, ha Adriana ha Kate. Sağlıklı olsun da. Ne kadınlar var, Alacakaranlık Kuşağı 3. Dan. O derece tehlikeli.

Atıl: Ne kadınlar gördüm zaten yoktular, bilmem anlatabildim mi? Doktor gitti mi? Doktor?!

Sevgin: Doktor burada ama kafası burada değil. Adamcağız mantara bağladı. Hipokrat affetsin.

Atıl: Kendi işimizi kendimiz göreceksek ne anladım ben bu işten? E, o zaman lafa tutmayın beni, gideyim de insanlığın son umudu olayım, dünyaları kurtarayım.

Sevgin: İşte fantastik senaryo diye ben buna derim.

Atıl: Fantastik deme lazım olur. Gün gelir de beşinci günün şafağında doğuya bakarsın... İşte oradaki benim, güneşte seçemezsin diye diyorum.

Sevgin: Tamam da neden oradasın? Sokaklar it, uğursuz, beyinsiz, kolsuz... Öeh. Bu nasıl bir şehir oldu arkadaş! Belediyeyi göreve çağırıyorum.

Atıl: Belediye Meclisi İçtüzüğü gereği belediye sadece normal vatandaş avlayabiliyormuş. Teyitli bilgidir, paylaşabiliriz.

Sevgin: O zaman tek bir çaremiz kaldı: Drogba. Gelsin bi taktik falan versin.

Atıl: Zaten Drogba aday olursa ben beşinci günün şafağında doğudan çekilirim. Buyursun gelsin.

Sevgin: Ama sessiz ve derinden gelsin; tam bir sinsi gibi. Sonunda da yüksek bir yere çıkıp “Her şey planın bir parçasıydı.” desin. Yazılar aksın falan işte. Biliyorsun.

Atıl: Akan yazılar kısmında adım geçerse caps’ini alıp profil fotoğrafı yapacağım. Benim görselimden ziyade metnim çok daha göz alıcıdır zaten.

Sevgin: Yazacak, yazacak, hiç korkma. Hatta 12 punto, Times New Roman yazacak.

Atıl: Sıkıntı yok, ben bu gezegeni kurtarırım, hem de rantsız. Böyle kurtaramadım gibi olursa da “Ama adamın kurtardı diyor” falan der, en kötü ihtimalle gezegene zaman kazandırırım.

Sevgin: Olur. Zaten tüm bunlar olup biterken arkaplanda çalacak olan nameler de hazır. Trent Beyciğim en kaba tabiriyle çocuğu koymuş, “Sen burada oyna, bizim abilerle biraz işimiz var” demiş.

Atıl: Kendime ve Trent’e ve gün gelir lazım olur diye bir kenara koyduğu o çocuğa çok güveniyorum. Hem annem de “üzülme, sonradan toparlarsın” demişti. Anneme de güveniyorum.

Sevgin: O zaman yarışma başlasın! İlk sorunuz geliyor: “Batman mi döver, Superman mi?”

Atıl: İkisi suya düşse Batman’i kurtarırım. Kendisi koca bir imparatorluğun varisi,  yarasa mağaralarına bakıcılık neyim ayarlar en kötü. Zaten ikisi de yüzme biliyor, kimseye bir zarar gelmeyecek... Ben kazandım.

Sevgin: Yanlış. Doğru cevap: “Gözünden ışın atan adamla, cebinden çakı atan adamı karşı karşıya mı getiriyorsunuz? Bu nasıl bir vicdan!” olacaktı.

Atıl: IQ testinin yapılacağı gün ben okula gitmediydim, annem göndermemişti. Bazı şeyler bugüne kadar benim için bilinmezliğini koruyordu... Şu an sanırım annemle babama biraz kırgınım.

Sevgin: Neyse, en azından daha ilk soruda elenen biri olarak YouTube’de 50.000+ görüntülenme ve 2 güzel Top Comment’in cepte. Biraz da orada kırılırsın, malum.

Atıl: “Zamanında Einstein’ı da anlamamış... Şaka lan şaka, adam tam bir mal” 

Sevgin: Atomu parçalarına ayıran bir adamla, Bugatti’yle Ferrari’yi ayıramayan kendini bir mi tutuyorsun? @2, müsaadenle şu kenarda biraz örseleneceğim.

Atıl: Meblağ arttıkça bende muhakeme yeteneği kayboluyor, belli bir fiyatın üzerindeki nesneleri ayırt edemiyorum.

Sevgin: Sen ayağını yerden kesen her şeye varsın zaten Marty. Neyse, uslu uslu takıl bari ilerideki arazide. Zamanda bir kırılma falan da yapma, polis amcalarla başımızı belaya sokma.

Atıl: Zaman bize kırılmaz, fotoğraftaki o sevdiğimiz insanların kaybolmasına izin vermez. Hem sordum ben, biz unutmadıkça kaybolmayacaklarmış. O açıdan hala o arazide omuz omuzayız biz, hepimiz. Fotoğraf net, değişen hiçbir şey yok.  

YORUMLAR
Parolamı Unuttum