3 Minutes to Midnight - İnceleme

Hafızasını kaybettiremediklerimizden misiniz?

Hafızasını kaybetmiş ana karakter dediğimde hepinizin aklına son derece klişe bir oyun açılışı geliyordur artık. Yer yer adını bile hatırlamayan karakterlerin kendilerini bulma yolculuğuna sıkça tanık olduk çünkü. Peki ya eğer tüm kasaba hafızasını kaybettiyse? Ya şerif koltuğunda oturan adam sadece şerif olduğunu düşündüğü için oradaysa ama bundan emin değilse? Rahibe hiç de benzemeyen tuhaf tipli bir adam rahip olduğunu iddia ediyorsa? İşte o zaman hikaye biraz daha merak uyandırıcı oluyor, en azından benim için öyle oldu.

Geceyarısına kaç dakika kalmış dedin??

3 Minutes to Midnight uzunca bir geliştirme sürecinin sonucu. 2019 yılında başarılı bir Kickstarter fonlamasının ardından gerçeğe dönüşmesi için gereken adımlar atıldı, 2020 yılında “beklediğimiz oyunlar” diyerek sizin de radarınıza sokmaya çalıştım. Yıllardır istek listemde kuzu kuzu duran oyunun çıkışıyla gömülmem bir oldu ama yer yer “çıkarın beni gömüldüğüm yerden” diye isyan etmedim desem yalan olur.

Öncelikle iyi yanlarından başlamak istiyorum. Uzun zamandır bu kadar güzel görünen bir point and click macera oyunu oynamamıştım. 3 Minutes to Midnight’ın grafikleri gerçekten de çok göz alıcı, çok renkli ve çok kaliteli. Karakterlerden sahnelerdeki ince detaylara kadar her şeyin üzerinde özenle çalıştıkları o kadar belli ki. Buradan çizim ve tasarım ekiplerine kocaman bir alkış.

En başta Betty’nin sesi biraz ‘acaba?’ dedirtmişti ama oyunu saatlerce oynadıktan sonra Betty karakterine bu sesin ne kadar yakıştığını düşünmeye başlamış halde buldum kendimi. Oyunda çok fazla sayıda karakter var ve hepsinin de seslendirmesi, diyaloglar sırasında yaptıkları vurgular, espriler, his aktarımı oldukça başarıyla kotarılmış. En küçüğüne kadar her bir karakterin farklı kişiler tarafından özenle seslendirilmiş olması da ekibin oyuna harcadığı emeğin bir göstergesi. Bu kadar diyalog manyağı (buna sonra değineceğim) bir oyunda bu kadar çok konuşmayı ender kısımlar hariç performans düşüklüğü olmadan okumuş olmayı da seslendirme ekibinin başarısına bağlıyorum.

Bu ikisinden de anlayacağınız üzere prodüksiyon anlamında üst düzey bir yapımla karşı karşıyayız. “Pikseli dayayalım, eski adventure severleri tavlayalım, gerisine pek özen göstermesek de olur” kafasındaki oyunlara meydan okuyan bir davranış bu. Hani her seferinde yanlış anlama olmasın diye aynı şeyi tekrarlıyorum ama piksel çizim hastası biri olarak bunu “piksel kaka” anlamında söylemiyorum tabii. Ama ucuza kaçan yapımlar her taraftan çıkabiliyor malumunuz. 1997 yapımı Curse of the Monkey Island bile taş gibi grafiklere sahipken daha çok adventure oyununun da bu yolu seçmesi lazım ki özellikle yeni oyuncularla daha rahat bağ kurabilsinler. 3 Minutes to Midnight bunu iyi başarmış.

Birayı en iyi ben kaydırırım diyenler öne çıksın

3 Minutes to Midnight’ın bir diğer öne çıkan tarafı ise bulmaca kalitesi. Son bölüm hariç mantık sınırlarını zorlayan pek bir şeyle karşılaşmadım, gerek envanter bulmacaları gerekse bilmece tabanlı olanlar (özellikle de mağaradaki bulmaca bu bakımdan bir hayli iyiydi) üzerine düşünülerek tasarlanmış. Ancak diyaloglarla bağlantılı olanlarla yıldızımız barışmadı, buna da oyuna saydırmak için beklediğim diyalog kısmında değineceğim :) Bazı bulmacaların birden çok çözüm yolu olmasını ise resmen takdir ettim. Her ne kadar hikaye lineer olsa da elinizdeki eşyalara veya aklınıza gelen eylemlere bağlı olarak farklı şekillerde ilerleyebilmek çok hoşuma gitti.

Mesela oyunun başlarında bir adamdan kurtulmak için içki bulmaya çalışıyorsunuz ve o içkiyi kazanmak için bira kaydırma yarışmasına katılmanız gerekiyor. Bira bardağına ayar çektikten sonra kaydırdığınızda umduğunuzun aksine görünüşte olumsuz bir sonuçla karşılaşıyorsunuz. Orada kırılan cam ve sonrasındaki diyaloglar o adamdan kurtulmanın farklı bir yolu olduğunu fark etmenizi sağlıyor. İçkiyi alamıyorsunuz belki ama o adamdan farklı yolla kurtulabiliyorsunuz. Diyelim ki bira bardağını atmak yerine rakibinize verdiniz, işte o zaman da olaylar tamamen farklı biçimde gerçekleşiyor ve içki şişesini kazanıyorsunuz. O adamdan bu sefer de içkiyi vererek kurtuluyorsunuz. Bunun gibi “çoklu yol” bulmacaları oyuna dinamik bir hava kazandırmış.

Ancak bazı bulmacalar, daha doğrusu hikayede ilerleme yolu bazı işleri tekrarlamaktan geçiyor. Örneğin bir kapıya tıkladığınızda A cevabı alıyorsunuz, tekrar tıklayınca B, tekrar tıklayınca C, bir daha tıklayınca ilerlemeniz için gereken bir şey oluyor. Ya da envanterdeki bir eşyayı birkaç kez incelemek, ısrarla bir bombayı defalarca tekmelemek vs. Bu tür bulmaca şekline alışık değilseniz bunların varlığından haberdar etmiş oldum sizi :)

Bir de oyunun son bulmacası resmen zaman kaybı (çünkü hata yaptığınızda önceki bir sekansı tekrar etmeniz gerekiyor), o yüzden burada çok fazla uğraşmayıp bulmacayı ‘es geç’ yapmanızı önereceğim.

Betty’nin Gollum’a dönüştüğü sahne kalp ben

3 Minutes to Midnight aslında baştan sona kendisini zerre ciddiye almayan bir oyun, neredeyse her sahnede bir espri, bir komiklik çabasıyla karşılaşıyorsunuz. Zaten oyunun tam ismi “3 Minutes to Midnight - A Comedy Graphic Adventure” ve içinde gerçekten de bolca komedi çabası var. Komik bir oyun yapmak kolay iş değil, benim güleceğim bir espriye siz gülmezsiniz, sizin kahkaha attığınız bir espriye ben “meh” derim. Baştan sona espri dolu diyorum ama bunların büyük çoğunluğu zorlama gelecek muhtemelen. Ben de bazı espri çabalarını gereksiz buldum, bazıları çok cringe geldi, bazılarına güldüm. Oyun zaten dördüncü duvar falan da sallamıyor maşallah, zırt pırt sizi de hikayenin içine çekmeye çalışıyor. Betty doğrudan sizinle konuşuyor, dış sesler bile yeri geldiğinde size laf atıyor. Başlarda bundan biraz rahatsız oldum ama Deadpool yapınca iyi hoş, bu oyun yapınca mı kötü diyerek olumsuz düşünceleri savdım aklımdan.

Popüler kültüre ve adventure tarihinin mihenk taşlarına yapılan atıflara bayıldım. Hele kilisede LucasArts klasiklerinin vitrayları ve bu vitrayları inceleyince Betty’nin yaptığı açıklamalar büyük bir zeka ürünü. Sadece LucasArts hedef alınmamış, Sierra benzeri ölüm sahnesini de unutmamış Scarecrow Studio. World of Warcraft, Lord of the Rings, Indiana Jones, Fallout, Mass Effect… Hepsi de esprilerden payını almış.

Diyalogdan şikayet ederken sayfalarca inceleme yazmak

Buraya kadar okuyunca “dat pörfekt adventure game” dememi bekliyorsunuz belki ama maalesef kazın ayağı öyle değil. 3 Minutes to Midnight’ın çok ciddi, bakın üstüne basa basa söylüyorum, ÇOK CİDDİ bir diyalog sorunu var. Bunun üstüne bir de ÇOK CİDDİ tempo sorunu var. Bu ikisi bir araya geldiğinde keyifli anlar yerini yer yer sıkıntıya, bazen de oflamaya poflamaya bırakıyor. Bunu uzun uzun açıklayacağım.

Uzun diyaloglu oyunlar aslında yabancısı olduğumuz bir şey değil, hatta çoğu RYO senaryosunun uzunluğuyla övünür bildiğiniz gibi. “Tam 10 Yüzüklerin Efendisi uzunluğunda senaryo”, “Tam tamına 1 milyon kelime!” gibi iddiaları duyunca gözümüz korkmaz çünkü RYO’lar dallanan yapılara sahip oyunlar ve oyunu başlamanızla bitirmeniz arasında bu iddia edilen miktarların belki onda birini görürsünüz ya da görmezsiniz. Bir adventure oyunu ise lineer olduğu için bu miktarda bir diyalog okuma tempoyu alabildiğine düşürür. Düşürüyor. Düşürdü.

Scarecrow 3 Minutes to Midnight’a adeta bir kitap gözüyle yaklaşmış. Oyunun hikayesinde ilerlemek için gereken diyaloglar bile insanı yoracak kadar fazlayken, hikayeyle hiç alakası olmayan da kat be kat diyalog eklemiş oyuna. Yani öyle ki kalkıp da şerif Amos’la eşiyle aralarındaki sorunlar hakkında bile konuşuyorsunuz, ya da manav Lorraine’in hayatındaki oyun açısından son derece önemsiz detaylar hakkında dakikalarca muhabbet edebiliyorsunuz. Tüm bunlar oyunun “lore’unu” güçlendiren şeyler belki ama bir noktadan sonra “tüm diyalog seçeneklerine tıklayayım, sonra da sağ fare tuşuyla okumadan hızlı hızlı geçeyim” kafasına giriyorsunuz. Bu durum özellikle de son yama öncesi faciaydı!

Son yama ile “oyunun hikayesini ilerletmek için kritik olan diyalog seçenekleri farklı renkle gösterilsin” seçeneği eklendi ve yukarıda söz ettiğim durumun bir nebze önüne geçilmiş oldu. Ama anlam veremediğim biçimde hızlıca okuduğumuz konuşmaları “hızlı geçeyim” tuşu her zaman işe yaramıyor. Yani diyelim 50 cümlelik bir diyalog içindesiniz, ilk birkaç cümleyi hızlı hızlı geçebiliyorsunuz, bilmemkaçıncı cümlede hızlı geçme tuşu çalışmıyor çünkü ya orada ufak bir animasyon ya da başka bir şey var. Bu da içine girdiğiniz ve çıkmaya çalıştığınız diyalog yollarında ciddi biçimde sıkıcı anlar yaşatıyor insana.

Dilerseniz Space tuşuna basarak paragrafları hızlıca geçebilirsiniz

Sadece bu da değil, tempo sorunundan da bahsetmiştim ya hani. İlk iki bölüm su gibi aktı, amacımızı yavaş yavaş anlamaya başladık, görevleri tek tek yerine getirdik. Sonra üçüncü bölümde bu sefer kasabanın belediye başkanı, Betty’nin de annesi olan Eliza Barret olarak oynamaya başladık. O noktada hikaye bizi oyunun başındaki patlamanın öncesine götürdü. Buraya kadar her şey güzel, o anın yaşanmasına neden olan olayları öğreneceğiz, oyunun başında kasabada gördüğümüz tuhaflıklar (rahip, yıkılmış heykel, yanmış kulübe vs) nasıl meydana gelmiş anlayacağız dedim. O bölümde bu sorulara cevaplar aldık belki ama son derece alakasız, neye hizmet ettiğini bilmediğim uzun mu uzun banka soygunu sekansı, araya giren ve geçilemeyen uzun ara sahneler ve neredeyse ilk iki bölümdekinin toplamı kadar diyalogla cebelleşince hiç istemememe rağmen oyunu orada bırakasım geldi. Neyse ki dördüncü bölümde tekrar Betty’e döndük ve tempo bir kez daha toparladı ama o ara bölümde çok büyük yanlış yaptıklarını ve ana hikayeden oyuncuyu kopardıklarını düşünüyorum.

Scarecrow da aslında bu sorunun farkında. Hatta “oyunun bazı yerlerindeki diyalogların çok uzun olduğundan şikayet ettiğinizin farkındayız, ekibimiz tüm senaryoyu didik didik ederek gereksiz diyalogları kırpacak” diye açıklama bile yaptılar. Ben de sözlerini tutacaklarına güvenerek bunun için çok fazla puan kırmamaya karar verdim. Umarım pişman olmam :)

3 Minutes to Midnight bir adventure oyunu için bir hayli cömert bir oyun süresine sahip. Her şeyi bilerek, doğru diyalogları seçerek ilerleseniz bile minimum 10-11 saat oynanışı var, normal oyun süresi ise 15-16 saati bulabilir. Bu türü seviyorsanız ve yukarıda bahsettiğim olumsuzluklar sizin için olumsuzluktan sayılmazsa (belki de yazı olsun benim olsun diyenlerdensinizdir) 3 Minutes to Midnight son zamanların en başarılı macera oyunlarından biri. Oynanış kolaylığı, harika görünümü ve çok zorlamayan bulmaca yapısıyla da bu tür ile yeni yeni tanışanları korkutmayacak bir yapım. Eğer söz verdikleri yamalarla diyalog ve tempo işini de çözerlerse tadından yenmez.

SON KARAR

Yapım kalitesi son derece yüksek, uçuk kaçık, bıcır bıcır bir macera oyunu 3 Minutes to Midnight. Bir de tüm oyunu diyaloglarla boğmamış ve tempoyu koruyabilmiş olsaydı tadından yenmeyecekti.

3 Minutes to Midnight
İyi
7.5
Artılar
  • Cıvıl cıvıl grafikleri cidden çok güzel
  • Bu kadar diyaloğu böyle güzel seslendirmek büyük başarı
  • Bulmacaların zorluk seviyesi tam kararında
  • Birden fazla sona ulaşmak mümkün
  • Eski oyunlara yapılan atıfları beğendim


Eksiler
  • Oku, oku, oku, bitmiyor!
  • 3. bölümle birlikte hikayede ciddi bir tempo sorunu yaşanıyor
  • Dördüncü duvarı çok sık kırması rahatsız edebilir
  • Bazı diyalogların hızlıca geçilememesi sinir ediyor


YORUMLAR
Parolamı Unuttum