Avatar: Frontiers of Pandora - İnceleme

Dünya yetmedi bir de Pandora'yı kurtaralım

Ubisoft oyunlarına karşı her daim bir zaaf besliyorum. Beni kocaman bir açık dünyaya bıraksınlar ben hayvanlarla güreşeyim, mekan basayım, tırmanılmaması gereken yerlere tırmanmaya çalışayım. İnanılmaz keyif alıyorum bu durumdan. Tabii bu herkese göre bir şey değil ama özellikle Far Cry seven benim gibi değişik insanlar için şahane bir terapi yöntemi. Avatar: Frontiers of Pandora'nın ilk videosunu gördüğümden beri de aklımda tek bir şey var; "UZAYDA FAR CRY!" nihayet oyun bitti ve gerçekten uzayda geçen bir Far Cry oyunu bitirmiş gibiyim. 

Lakin olay örgüsü dünyadan Pandora'ya taşınırken Far Cry'ın çok iyi yaptığı bazı şeyler bizim mavi gezegende kalmış. Yeni maviliğin yenilikleri ise farklı olmaya çalışırken biraz bocalamış. Detaylara değineceğiz ama en sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim Avatar: FoP herkesin keyif alacağı bir oyun değil. 

First Person Explorer 

Oldukça dramatik bir oyun başlangıcıyla bizi karşılayan Frontiers of Pandora daha ilk 5 dakikasında size "beyaz insan geldi, huzur gitti" hissiyatını vermeye başlıyor. RDA adlı insan kolonisi tarafından toplanmış bir avuç Na'vi'den birisiyiz. Geçmişimize dair hiçbir şey bilmeden bir okul sırasında insan dayatması bilgileri öğrenmek epey can sıkıcı bir durum. Zaten isyanın ilk filizleri de bu okul sıralarında atılıyor. Bir avuç yerel halkı eğitme sebebi ise tabii ki beyni yıkanmış askerler oluşturmak. Ancak insanlar içerisinde de epey naif olanlar var. Bunlardan birisi de öğretmenimiz Cortez ve sonraki adıyla Alma. 

Alma bizleri elçi yapmak için eğittiğini sanıyor. Bu kadar naifliği en son Yeşilçam filmlerinde görmüştüm. Bir hellicarrier falan çarparsa gözleri açılır belki. Büyük bir zaman atlamasından sonra nihayet okul sıralarından gerçek dünyaya kaçmayı başarıyoruz ve önümüzde devasa bir Pandora haritası beliriyor. Okul isyanının ardından epey zaman geçmiş ve direniş giderek güçlü bir hal almış. Aynı zamanda RDA de hiç olmadığı kadar acımasız hale gelip Pandora'yı sömürmeyi tam zamanlı bir iş haline getirmiş. Açık dünyaya çıkınca bi gözlerim bayram etti. Hayatımda gördüğüm en güzel gözüken oyun Avatar: Frontiers of Pandora olabilir. 

Her karesi bir sanat manzara olan bir dünyadan bahsediyorum. Hatta ben oyunu bilgisayarda 1080p ultra ayarlarda oynadım. Bunu 4K deneyimlemek çok daha acayip bir deneyime yol açabilir. Bu atmosferde Far Cry oynamak şahane olacak diye düşünüyordum ki oyunun combatı ile tanıştım... İşte tüm bu güzellikler bir anda yerini "eyvah" düşüncesine bıraktı. Tamam Na'vi ırkının mensupları insanların 2 katı uzunluğunda ve gücünde olabilir. Lakin bunu çeşitlendirmenin tek yolu MECHA kullanmak mı?! Hayır mecha çeşitlerini arttırıp düşman çeşitliliği yaratmaya çalışmak da epey komik olmuş çünkü hemen hemen hepsi aynı şekilde devriliyor ve çoğunun zayıf noktası da aynı yerde... İnsan düşmanlar ise Far Cry'da olduğu gibi epey salaklar ve çok güçsüzler. Oyundaki en sıradan ok bile en baba insan düşman tipine tek atmayı başarıyor. 

Na'vigasyon

Oyundaki silah çeşitliliği de 3 farklı ok, kemik atıcı, pompalı tüfek ve makineli tüfek ile sınırlı. Hal böyle olunca combatı üzgün gözlerle arkamda bırakıp oyunun bize asıl sunmak istediği kısma, keşif hissine yöneldim. Ne yalan söyleyeyim bu keşif hissine BAYILDIM. Harita alıştığımız çinko karbon oyunlardaki gibi sadece tek bir düzlemden ibaret de değil. Göklerin de hakimi olabiliyorsunuz ama önce bir yeri bitireyim göğe ayrı geleceğim. 

Pandora'nın kapıları tamamen açıldıktan sonra biraz platform aksiyonlarıyla evrene alışmaya başlıyoruz. Hoplaması ve zıplaması epey keyifli ama birincil açıdan oynadığımız için dev cüsseli Na'vi karakterin tam hakkını verebiliyor muyuz emin değilim. Yine de bazı tepeleri FPS hileleriyle hop hop hop sekerek aşmaktan epey keyif aldım. Bu devasa Pandora'nın kendine has bir bitki örtüsü ve iklimi de var. Bu ikisi oyunda epey önemli çünkü olmazsa olmazımız craft için hava durumu da epey önemli. 

Etraftaki hayvanları avlayıp çeşitli yükseltme eşyaları toplarken bitkiler, ağaç dalları gibi eşyalar da hem yemek yapmak hem de silah ve üst baş üretmek için elzem. Bu avcı toplayıcılık Far Cry Primal'ın Ubisoft'un kanayan yarası olduğunu bir kez daha hatırlattı bana. Örneğin bazı bitkileri toplamak için en ideal zaman yağmurlu hava ve geceyken. Bir çalının en yüksek verimi verdiği dönem kupkuru bir yaz günü olabiliyor. Zaman içerisinde hayvanlar ve düşmanlar da dahil tüm bu bilgileri Avcı Günlüğü isimli bir veritabanında biriktiriyorsunuz. Avcı günlüğünün yanı sıra elinizdeki bir insan yapımı teknolojik alet ile de hack sistemi var oyunda. Bir mini oyun tadındaki bu hackleme de zamana karşı a noktasından b noktasına gitmeye çalışıyorsunuz. Bir çeşitlilik olsun diye eklemişler ama 5-6 sefer sonrasında o da büyüsünü kaybediyor. 

İkran'ı Geri Çevirmek Olmaz

Gelelim oyunun en fantastik kısımlarından birisine, göklere! Far Cry'da helikopter alınca bir yerden bir yere uçarak gitmenin kolaycılığına alışmıştık. Ancak gökler hep bomboştu. İşte Pandora'nın gökyüzü alabildiğince dolu ve bambaşka bir harita gibi. Tek sıkıntı bu göğü delme durakları BOMBOŞ! Hikaye ilerledikçe bizim ana karakter ve sınıf arkadaşlarının Sarentu isimli kayıp bir ırka mensup olduklarını öğreniyoruz. Benim favori ırkım bu Sarentular oldu. Zira kendileri Pandora'nın meddahları ve diplomatları. Her yeri gezerek çeşitli hikayeler anlatıp, klanlar arası çatışmalarda arabuluculuk yapan kayıp bir ırk. 

Bir Sarentu olarak tüm klanları tek çatı altında insan işgaline karşı toplamak da bizim vazifemiz. Eh hal böyle olunca evrenin gök koruyucularıyla haşır neşir olmaya başlıyoruz. Her biri farklı bir druid alt dalı gibi olan bu klanların size öğreteceği ve sizden öğreneceği çok şey var. İkran isimli uçan hayvanlar da bu klanın en temel özelliği. İlk başta kayıp bir klandan geldiğimiz için biraz nahoş bakışlarla karşılanıyoruz ama en sonunda İkran teklif ediliyor, eh İkran'ı geri çevirmek olmaz diyerek göklerde uçmaya başlıyoruz ve oyun yeni bir boyut kazanıyor. İsim de verebileceğimiz bu sevimli hayvana ben Katir ismini verdim ama oyun boyunca katır diye seslendim. Hatta çoğu zaman tepedeki yerlere "bundan sonra yola katırlarla devam edeceğiz" şakasını yaparak kendimi eyledim. 

Gökyüzündeki kaya parçalarıyla birlikte insanların radarları da hemen pıt pıt belirmeye başlıyor. Bu radarları patlattıkça para birimi yerine de geçen patlayıcı ok üretiminde de kullanılan yedek parça kazanıyorsunuz ama çok da elzem değil. Gökyüzündeki kayalar da birkaç keşifsel yan görev dışında oldukça kaliteli craft malzemeleri bulunuyor ama bu kadar güzel tasarlanmış bir gökyüzünü epey harcamışlar. Şuraya birkaç ana görev kısmı biraz aksiyon ekleseydiniz en azından Katir'in tepesinden ateş edebilme yeteneğiyle daha keyifli anlar yaşayabilirdim. Lakin dediğim gibi oyunun asıl olayı combattan ziyade keşif hissi. 

Pandora'nın Kutusu

Göklerin de hakimi olduktan sonra yeryüzünde daha da güçlenmek için oyunun en güzel gözüken yerinde yüksek tepelerde Direhorse isimli hayvana binme iznini de alıyoruz. Bu noktadan sonra etrafta dolaşmak 4 kat daha keyifli hale geliyor. Hele böyle muhteşem gözüken bir yerde arkadan gaz druid temalı bir müzik girince; "oyyyyy" diye bir ses çıkartmak epey olası, ben bolca çıkardım. Klanları yakından tanımak için çok sayıda yan görev mevcut. Oyunun başlarında bir gazla bu yan görevlerin hepsine koşmak istemeniz epey normal ama bi süre sonra ana hikaye tüm yan görevlerden daha ilgi çekici hale geliyor.

Zira bizi "okutmak" için alan insanların gerçek yüzünü öğrenmeye başlıyoruz ve kurtarılması gereken bir Pandora için gerilla savaşına girmeye başlıyoruz. Tıpkı Far Cry oyunlarında olduğu gibi bu savaşta bize uzaktan "şuraya git" denilse de her yere tek başımıza gidiyoruz. Tek başımıza outpostları ele geçiriyoruz ve oyun bayağılaşıyor. Outpostları ele geçirmenin tek güzel yanı atmosferi düzeltmeleri. İnsanların iğrenç makineleri etrafı kullanılamaz hale getiriyor. O yüzden outpostları alıp doğayı kurtarmak oyunun görüntüsünü de güzelleştiriyor. Zaten oyunun en büyük artısı da muhteşem görüntüsü. 

Yan görev çeşitleri arasında tamamen keşfe ve huzura dayalı görevler de var. Özellikle memory painting görevlerinde muhteşem bir manzarayı hafızanıza kazıyorsunuz tamamen sakin bir müzik eşliğinde doğayla iç içe bu görevler oyunun içerisinde şahane bir durak olmuş. Ayrıca Sarentu geçmişiyle bağ kurabildiğiniz totem görevlerinde de yine olağanüstü manzaralar ile ödüllendiriliyorsunuz. Oyunun verdiği silah, ok, üst gibi lootlardan ziyade gerçek ödüllerin bu manzaralar olduğunu idrak etmeniz gerekiyor. Çünkü Avatar: Frontiers of Pandora tam da bunu amaçlamış.

Özetle Far Cry'a karşı kuvvetli bağlarınız varsa Pandora'da geçireceğiniz zamandan inanılmaz keyif alacaksınız. Çünkü gerçekten uzak bir diyarda bambaşka bir atmosferi keşfetmek hiç bu kadar güzel gözükmemişti. Lakin ben oturayım şöyle aksiyon/macera oyunu oynayayım diyorsanız aksiyon kısmında çok büyük sorunlar mevcut. İleride yamalarla yeni düşman tipleri veya varolan MECHA düşmanlara geliştirmeler eklenirse belki combat biraz daha eğlenceli olabilir ama şu haliyle hep aynı düşmanları ok ya da teknolojik silahlar ile hızlıca indirip ordan oraya koşup ateş etmek dışında bir şey yapmanıza gerek yok. 

Gizlilik gerektiren görevlerin yapay zeka kıtlığı nedeniyle ekstra kolay olması da dövüşmeden çok fazla yerden sıyrılmanızı sağlıyor. Lakin aksiyon faslı bitip yola Katır ile devam edince tüm bu saçmalıkları unutup atmosfer karşısında büyüleniyorsunuz. Lakin eski AC oyunlarındaki takip görevleri gibi manasız bir iz sürme görevleri silsilesi var ki insanı anında oyundan soğutabiliyor. Bir manzaranın 40 saat hatırı vardır diyerek oyunun sonu da geliyor. Umarım Ubi oyun çıktıktan sonra özellikle aksiyon kısmında içi dolu geliştiremeler yapar da bu şahane atmosferin tadını bir de kaliteli bir combat ile çıkarma şansına erişebiliriz. 

SON KARAR

Avatar: Frontiers of Pandora olağanüstü bir görsel deneyim eşliğinde yaşayan bir gezegenin atmosferini solumanızı sağlasa da aksiyondaki kıtlık ve çeşitsizlik tempoyu çok düşürüyor. Yine de Far Cry oyunlarına müdavimseniz sırf muhteşem manzaraları için bir şans vermelisiniz. 

Avatar: Frontiers of Pandora
İyi
7.5
Artılar
  • Görsel anlamda tek kelimeyle bir başyapıt
  • İkran'ı aldıktan sonra gökyüzüne doğru da uzayan harita oyunun tekdüzeliğini biraz atmış
  • Outpost temizleme görevleri kendi başına sıkıcı olsa da nihayetinde doğayı güzelleştirdiği için bir mana kazanmış
  • Özellikle etrafı keşfetmeyi teşvik eden yan görevler muhteşem manzaralar ile oyuncuyu ödüllendiriyor
Eksiler
  • Aksiyon kısmında epey kıt ve yavan kalıyor
  • İnsan düşmanlar ok ile çok tek vuruşta iniyor, yapay zekaları çok kötü
  • Esas zor olması gereken mechamsı robotlar ise zayıf noktalarından hemen düşüyor
  • Hikaye bir noktadan sonra aşırı klişe
  • Bir oyuna kaç tane iz sürme görevi konulabilir ki?!
YORUMLAR
memoefe
13 Aralık 2023 11:31

Ateş, su, toprak, hava... Dur karıştırdım, notunuz 7,5'se beklediğimden iyiymiş oyun, müsait bir vakitte bakılabilir.

Parolamı Unuttum