İş başa düştü
Devamını okuMutant Year Zero: Road to Eden - İnceleme
Bu devirde mutant olmak da zor iş
Daha oyunu oynamaya başlamadan önce bile incelemeye nasıl gireceğime karar vermiştim. "Bir yaban domuzu, bir ördek ve bir tilki bara gitmişler" diyecektim, çünkü oyunun daha yayınlanan ilk görselinden itibaren ne kadar absürt bir hikayesi olduğu belliydi. Zaten benim gibi bir Sam & Max hayranı için başrolünde konuşan hayvanların olduğu her oyun maça bir puan önde başlıyor. Ancak oyunu oynadıkça gördüm ki Mutant Year Zero: Road to Eden konuşan hayvanlardan daha fazlası demek.
Oyun bize bir post apokaliptik hikaye anlatıyor. Ciddi iklim değişikleri, dünya çapında ortaya çıkan ekonomik kriz, ölümcül bir salgın, eski ve yeni süpergüçler arasında git gide artan bir gerilim. Tüm bunların nihayetinde insanlar II. Dünya Savaşı'nın ardından bir kez daha nükleer silahlara başvuruyor ve bu seferki yıkım dünya çapında gerçekleşiyor. Dört bir yanda patlayan atom bombaları ve mezarlığa dönen şehirler... Oyunumuzun geçtiği dünya işte bu. Aslında Dünya yerli yerinde duruyor ama aradan geçen yıllarda şehirlerin, caddelerin, binaların yerini doğa almış. Will Smith'in Ben Efsaneyim filmini seyrettiyseniz manzara hakkında aklınızda bir şeyler uyanmıştır.
İşte bu dünya artık bildiğimiz anlamda insanların olmadığı bir dünya. İnsanların yerini radyasyonun etkisiyle ortaya çıkan Mutantlar almış, bunlardan kimileri insanımsı, kimleriyle hayvanımsı. Oyun da bize bu canlıların hayatta kalma hikayelerini anlatıyor aslında. Mutantlar Ark ismindeki bir yerde toplanmış ve bu güvenli bölgede yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Ancak dışarı çıkmadan hayatta kalmak mümkün değil çünkü eşya lazım, yiyecek lazım. Biz de oyunun başında bu toplayıcılardan Dux ve Bormin (ki kendileri ördek ve domuz olur) ile tanışıyoruz. Öncelikli görevimiz Ark'a dönmek, Ark'a döndüğümüzdeyse Hammon isimli Ark için son derece önemli bir mühendis ve ekibinden uzun süredir haber alınamadığını öğreniyor ve bu sefer de onu bulmakla görevlendiriliyoruz.
Acelemiz yok tabii. Ark'tan dışarı adımımızı attığımız anda aslında elimizde opsiyon varsa dilediğimiz yere gitmekte özgürüz. Zaten oyunun haritası tek parça değil, bir ana harita üzerinde çeşitli bölgeler var ve yolu takip ederek istediğimiz bölgeye gidebiliyoruz. Ulaştığımız haritadaki çıkışları kullanarak oradan gidebileceğimiz yeni bölgeleri keşfediyoruz. Bu bölgeler çok büyük haritalar değil, ancak neredeyse hepsi birbirinden son derece farklı ve tasarımları da çok iyi. Kimi zaman kendinizi terk edilmiş bir okul bölgesinde buluyorsunuz, kimi zaman balıkçılık yapanların yaşadığı bir nehir kenarında. Kahramanlarımız Dux ve Bormin insan medeniyetinden yıllar sonra hayata geldikleri için insanlara ait çoğu şeyi anlamıyorlar ve bu da aralarında müthiş esprilerin ortaya çıkmasına neden oluyor, bunu da not düşeyim. Mesela bir tarlada dev gibi bir biçerdöver görüyorlar ve onu dev bir robot sanıyorlar, "bu canavarı kim öldürmüş acaba" diye merak ediyorlar :)
Mesela Bormin "ebedi istirahat yeri hazinelerle dolu olan iki aşık Izza ve Fala'nın efsanesinden" bahsediyor ve aslında bu yerin Pizza ve Falafel satan bir dükkan olduğunu görüyorsunuz. İsmi yıllar içinde kulaktan kulağa gezinerek bir efsane haline gelmiş. Ya da oyundaki artifact'lerden birini buluyorsunuz (bunlar günümüze ait eşyalar), mesela müzik seti (boom box) ve ismindeki boom yüzünden bunun bomba olduğunu sanıyorlar falan. Karakterlerin aralarındaki diyaloglar o kadar doğal ki, gerçekten de kendinizi günümüzden yıllar sonrasındaymış gibi hissediyorsunuz.
Mutant Year Zero: Road to Eden'in XCOM'a benzetildiğini duymuşsunuzdur, zaten geliştiriciler de bu benzerliği üstüne basarak belirtiyorlardı. Ancak ben bir karşılaştırma yapmayacağım, çünkü sonuçta XCOM oynamış olan var, oynamamış olan var. Oyundaki savaşlar sıra tabanlı ve bir grid içerisinde gerçekleşiyor. Her karakterin iki aksiyon hakkı var, bunları hareket ederek, ateş ederek, silah doldurarak, eşya kullanarak, gard alarak veya yetenek kullanarak harcayabiliyorlar. İki aksiyondan sonra sıra bir sonraki karaktere geçiyor. Hedeflere olan uzaklık, yükseklik, siperler hedefi vurma (ve vurulma) ihtimalinizi değiştiriyor ve oyunda iki şey gerçekten çok önemli: birincisi sessizlik, ikincisi siper alma.
Sıra tabanlı, aksiyon puanı odaklı falan deyince bazılarınızın aklına son zamanların en muhteşem RYO'su Divinity: Original Sin de gelmiş olabilir ama Mutant Year Zero'da öyle pattadanak savaşa dalarsanız başarılı olma ihtimaliniz hiç yüksek değil. Bunun yerine önce etrafı dolaşmalı, düşmanların hareket rotalarına dikkat etmeli ve ilk olarak yalnız yakaladıklarınızı sessizce ortadan kaldırmalısınız. Her kahramanın bir sessiz, bir de normal silahı var başta (elbette bu silahları ileride bulduklarınızla değiştirmeniz mümkün), ancak aralarında cidden en önemli olanı sessiz olanlar. Bu bir arbalet olabilir, susturuculu bir tabanca olabilir; ancak düşmanları diğerlerine fark ettirmeden tek tek ortadan kaldırarak sayı dengesini kurmak inanılmaz önemli. Öyle olunca da aslında oyunun eleştirilecek bir yanı ortaya çıkıyor. Çünkü oyunun %90'ında savaşlar bu şekilde. Savaşlara özel taktikler geliştireyim, pozisyonlar alayım vs diye uğraşmak yerine sürüden ayrılanları kurt kapar misali tek tek temizlik yapıyor, en sonda artık mecburen geride kalmış küçük gruplara da el mi yaman bey mi yaman diyerek dalıyorsunuz. Ben bu 'tekrar' olayından çok da fazla sıkılmadım ama sıkılanları da anlıyorum. "Ben temizlik yapmam, zorların adamıyım arkadaş" diyorsanız medikal robotları görünce fikrinizi değiştireceksiniz zaten.
Girdiğiniz her haritada başlıca önemli iş etrafı iyice kolaçan edip yağmalamak. Bulduğunuz silah parçaları ve hurdalar silahlarınızı ve ekipmanlarınızı geliştirmeye yarıyor ve kendinizi düzenli olarak geliştiremezseniz ileriki seviyelerde büyük zorluk yaşıyorsunuz. Ancak haritaları tamamen temizleyip temizlemediğinizi anlamak mümkün değil. Temizlediğiniz haritalar (yani tüm düşmanları öldürdünüz ve her şeyi yağmaladınız diyelim) yenilenmiyor ancak dünya haritasında o haritanın temizlendiğine dair bir ibare de çıkmıyor. Bu yüzden benim yaptığım gibi her bölgeye girdiğinizde bölge ismi, içindeki düşmanların leveli ve tamamen temizleyip temizlemediğinizi not almanız yardımcı olabilir. Çünkü bazen haritanın genelinden yüksek levelli bir grupla karşılaşıyor ve ona bulaşmadan başka haritalara geçiyorsunuz, nerede ne kalmıştı not almak faydalı. Keşke oyun bu konuda biraz daha oyuncu dostu olsaydı diye içimden geçirdiğimle kalıyorum anlayacağınız.
Bu türe yakın diğer oyunların aksine Mutant Year Zero: Road to Eden'de oynayabileceğimiz karakter sayısı çok sınırlı. Zaten grubumuz maksimum üç kişi olabiliyor ve oyun boyunca üç kişi daha buluyoruz. Bunlar Selma bacı, Magnus abi ve tilki Farrow. Grupta olmayanlar da deneyim puanı kazanmaya devam ettiklerinden istediğiniz an geride kalmadan değişiklik yapabiliyorsunuz ama muhtemelen siz de benim gibi bir üçlü seçip sonuna kadar onlarla devam edeceksiniz. Oyundaki tüm karakterler tüm silahları kullanabiliyor, birbirlerinden ayrıldıkları tek nokta özel yetenekleri (ki bazı yetenekler de seçtiğiniz mutasyon ağacına göre yine ortak oluyor). Mesela ördek Dux'tan çok iyi bir keskin nişancı oluyor, domuz Bormin ise tam bir tank.
Oyunun zorluk dengesinin ise çok başarılı olduğunu söyleyemem. Başlarda pek zorlamasa da zorluk eğrisi bir anda sert bir çıkış yapıyor ve bir noktadan sonra level atladıkça çok da güçlenemediğinizi hissetmeye başlıyorsunuz. Çünkü level atlayarak kazandığınız puanlarla açtığınız mutasyonlar daha çok yardımcı roldeler. Örneğin Dux'ın kanatlanıp yukarıdan ateş edebilmesi ve kritik şansını arttırabilmesi gibi şeyler bunlar. Ancak asıl güçlendirmeyi silahlarınızı geliştirerek yapmanız gerek ki burada da topladığınız silah parçalarının ileride yetersiz kalması gibi bir sorunla karşı karşıya kalıyorsunuz. Benim gibi haritaları köşe bucak temizleyen bir oyuncu için bu çok büyük bir sorun değil çünkü topladığınız hurda ve silah parçası sayısı arttıkça karakterlerinizi de daha iyi geliştirmiş oluyorsunuz. Ama yan haritaları es geçerek ana hikayeye odaklanmayı tercih eden oyuncuların kaynak yetersizliğinden şikayet etmesi normal.
Mutant Year Zero: Road to Eden çok sayıda opsiyonel bölgeye sahip ama bunları gitmek gibi bir zorunluluğunuz yok. İsterseniz sadece ana hikayeyi takip edebilir ve oyunu bu şekilde bitirebilirsiniz. Çok detaycı (veya %100'cü) değilseniz oyunu 12-15 saat arasında bitirmeniz mümkün. Ama seçtiğiniz zorluk seviyesine ve gezdiğiniz yerlere bağlı olarak oyun süresinin rahatlıkla 30 saatin üzerine de çıkabileceğini söylemeliyim. Ben her haritadaki muhteşem görsel zenginlikleri de görmek adına oyun dünyasını karış karış gezenlerdenim mesela.
Oyun aslında bu tür sıra tabanlı savaş türüne giriş yapmak isteyen oyuncular için çok iyi bir seçenek, çünkü neredeyse türe ait tüm elementler basitleştirilmiş halde sunulmuş (vuruş ihtimallerinin 25-50-75-100 olması bile buna bir örnek). The Bearded Ladies gerçekten de bu güzel türü, gerçek zamanlı gizlilik kısımlarıyla son derece başarılı biçimde kaynaştırmayı başarmış ve işin içine de oldukça özenli hazırlanmış bir dünya ve hikaye sokmuş. Normalde 35$ olan oyunun bizdeki fiyatının 89 lira olduğunu düşünürsek böyle de bir avantajı var üstelik.
Başlıklar
Mutant Year Zero: Road to Eden alışılmış sıra tabanlı taktik türüne farklı mekanikler ve gerçek zamanlı gizlilik öğeleri ekleyerek ortaya 'taze' bir iş çıkarmayı başarmış. Kendine has karakterleri ve başarıyla işlenen post-apokaliptik hikayesi de yeterince ilgi çekici. Bu fiyata alınabilecek iyi oyunlardan biri olmuş.
- Oyunun harita tasarımlarını ve görsellerini son derece etkileyici buldum
- Karakterlerin birbirleriyle ve ortamlarla ilgili konuşmaları süper olmuş
- Düşman çeşitliliği yeterli
- Mekanikleri aşırı karmaşıklaştırmadan sunması yeni oyuncular bir avantaj
- Hikayesi yeterince ilgi çekici
- Bazı yerlerde grup yol bulma sorunu yaşıyor
- Toplanabilen kaynakların yetersizliği oyunun ileriki kısımlarını zorlaştırabiliyor
- Hangi haritada yapılacak bir şeylerin kaldığını anlayamamak hoş değil
- Karakterler arasında daha net farklılıklar olsa strateji yönü daha gelişebilirdi