The Dark Pictures Anthology: The Devil In Me - İnceleme

“Malikane mi? Bayılırım!” - Ünlü son sözler

Korku oyunlarını çok seviyorum. Hele hele hastane, otel, malikane gibi bol odalı, bol katlı ve kapalı alanlarda geçiyorsa daha da çok seviyorum. Supermassive Games’in The Dark Pictures Anthology serisiyleyse biraz karmaşık bir ilişkim var, zira bu oyunları pek korku oyunu kategorisine koyamıyorum, gerilim diyebiliyorum anca. Her ne kadar bir önceki House of Ashes’a ısınamamış olsam da sezon boyunca anlatılan hikâyeler oldukça ilgi çekici ve merak uyandırıcı oldu; serinin en güçlü yönü de bu zaten. Sezon finali The Devil in Me, her şeyden önce bir malikanede geçiyor olmasıyla gönlümü çeldi ve şeytanın yine neler karıştırdığını görelim bakalım diyerek daldım hikâyeye.

The Devil in Me, serinin en iyi yaptığı iki şeyi yine başarıyor: Hikâye anlatımında son ana kadar merakı canlı tutuyor ve atmosferi güzel veriyor. Amerika’nın en büyük seri katillerinden biri olan H. H. Holmes’a saplantılı bir hayranlık besleyen bir manyak, seri katillerle ilgili belgeseller çeken bir yapım ekibini malikanesine davet edip “Gelin burada çekim yapın!” diyor. Ekibin yönetmeni bu altın tepsiyi elbette geri çevirmiyor ve genellikle olaylar gelişmeden önce duymaya alışık olduğumuz “En kötü ne olabilir ki?” diyerek ekibini topluyor ve bir adada inşa edilmiş olan malikaneye doğru yola çıkıyor.

Tüm antoloji serisinde olduğu gibi, 5 kişilik ekibimiz yine başlangıçta mutlu mesut, başına geleceklerden habersiz tabii ki. Malikaneyi gezdikçe olaylar gelişiyor ancak oyunun ne anlattığını eksiksiz olarak anlamak için etrafta bulunan bilgi kırıntılarını toplamanız gerekli. Bu da tahmin ettiğiniz gibi sadece hikâyeyi ilerletmek için gitmeniz gereken yerlerden ziyade girilebilecek her odaya, her köşe başına bakarak mümkün oluyor. Grafikler ve özellikle ışıklandırmalarda ciddi bir gelişme var; gıcırtılar, rüzgârın uğultusu vesaire gibi insanı moda sokan sesler de son derece iyi aktarılmış, atmosfer açısından malikanede gezmek gayet keyifli oluyor yani. Fakat...

Tek tuşla kalp hızı ayarlanır

İlk oyundan beri aynı olan şeylerden biri, karakter animasyonlarının yavaşlığı. Bu herkesi rahatsız eden bir şey olmayabilir ama ben cidden bunalıyorum. Bir evrak almak bu kadar uzun sürmemeli ya! Önce elini uzat, kâğıdı kavra, kaldır, çevir… Öh yani. Sağda solda sürekli okunacak şeylerin olduğu bir oyunda bu hantallık gerçekten sıkıcı bir hal alıyor. Aynı şey yürüme ve koşma animasyonları için de geçerli. Artık daha akıcı animasyonlar bekliyorum bu seriden sabrımın selameti açısından. Aynı şekilde, QTE (quick time event) denen saçmalığı şimdiye kadar hep yerden yere vurmuş biri olarak bu yazımda da es geçemeyeceğim, üzgünüm. Ekranda aniden belirip sadece birkaç salise içinde kaybolan komutu o anda fark etmek zorunda mıyım kardeşim? Belki dalıp gittim, belki o anda karakterlerin yüz ifadelerinin ne kadar komik gözüktüğüne odaklanmıştım? (Evet, bu konuya da geleceğim) Komutu fark etmekte geç kalırsam hop, karakter düşüveriyor örneğin. Ve bu düşüş çok fena sonuçlanabiliyor tahmin edersiniz ki. Bu sistemi sevmiyorum, sevemiyorum bir türlü. Sevdirecek bir oyun yapsınlar, tükürdüğümü yalarım hiç sorun değil ama hiçbir oyunda sevemedim gitti işte. Sonracığıma, hâlâ şu kalp atışını tuşa basarak kontrol etme mekaniği sürüyor mesela aynı şekilde. Evet ilk başta güzel bir fikirdi ama artık sıkmadı mı?

Serinin diğer oyunlarından farklı olaraksa karakterlerin taşıdığı fotoğraf makinesi, ses kayıt cihazı gibi eşyaları kullanabiliyoruz malikaneyi gezerken. Bu şekilde minicik bir envanter sistemi gelmiş. Ama sistem dediğime bakmayın; kullanımı çok kısıtlı, karakterlere özel eşyaları yeri gelince kullanmak ve bulduğunuz bir anahtarla hemen yanınızdaki bir kapıyı açmaktan ibaret. Bir de bazı yerlerde zıplayarak karşıya geçme filan gelmiş, onun dışında oynanışta bir yenilik yok. İkinci sezonda artık oynanışın daha akıcı ve yeni hissettirmesini bekliyorum umutla. Bir de ara sahneleri hâlâ geçemiyoruz. Ya hangi devirdeyiz de ara sahne geçilemiyor, lütfen artık ya! Hayır normalde ben sahneleri geçen biri değilim ama yaptığım önemli bir seçim sonrası geri dönüp diğer seçimin sonucunu görmek istediğimde o uzun ara sahneyi tekrar izlemem gerekiyor. En azından ikinci izleyişimizde geçebilsek. Ama yok…

Komik dehşetler

Teknik olarak pek iyi cilalanmadan çıkarılmış gibi duruyor oyun maalesef. Aniden kesiliveren ara sahneler, ilerleyişi imkansız kılan bug’lar (ben karşılaşmadım ancak çok sayıda oyuncu şikayet etmiş bu konudan), ani fps düşüşleri ve performansın genel olarak pek akıcı olmayışı gibi problemler var şu anda. Bununla birlikte karakterlerin mimik kullanmadıkları sahnelerde mocap gayet başarılı gözükürken, mimiklerle birlikte saçmalıklar başlıyor. Özellikle dehşete düştükleri yerlerde (ki takdir edersiniz ki bol bol dehşete düşecekler) yüz ifadeleri öyle komikleşiyor ki, bir gerilim oyununda eğlendim resmen, sağolsunlar.

Karakterler deyince, başroldeki İrlandalı aktris Jessie Buckley’yi nereden gözüm ısırıyor diyordum, meğer 2020’nin başarılı filmlerinden “I’m Thinking of Ending Things”teki kadınmış. Onu da belirtmiş olayım. Hah bir de diyaloglarla ilgili bahsetmek istediğim şu var: Ya olabilecek en kötü şeyler başınıza geliyor ama hâlâ espri peşindesiniz ya da gördükleriniz karşısında hâlâ “WTF!” diye şaşırabiliyorsunuz. Cidden, şu korku-gerilim yapımlarında bu ikisi beni çileden çıkarıyor. Dehşetengiz olaylarla dolu bir malikanede hayatta kalmaya çalışırken bir zahmet gevşek espri yapmayıver ya da “Nasıl yani?!” diye şaşırma artık. Bütün inandırıcılık uçup gidiyor. Bu oyunda da sık sık karşıma çıktı bu iki durum, notlarıma öfkeyle karalamışım, size de dert yanayım dedim.

Gerçek şeytanı arıyorsanız başka malikaneye

The Devil in Me, tipini hep David Bowie’ye benzetmiş olduğum küratör/anlatıcımız Pip Torrens’ın yine tripten tribe girerek anlattığı, finale kadar merak uyandıran bir hikâye sunuyor. Ancak son derece hantal bulduğum oynanışta bir gelişme olmaması, teknik sorunları, karakterlerin akılda kalıcı olmaması puan kırmama sebep olan başlıca noktalar oldu. Antolojinin diğer oyunlarını ya da interaktif hikâyeleri seviyorsanız bunu da seveceksiniz, çünkü hikâye ve atmosfer diğer oyunlardaki gibi gayet doyurucu. Hele beraber oynayacağınız eş dost varsa çok daha keyifli bir hale gelecektir tabii ki, söylemeye gerek yok. Ama sağlam ve akıcı mekaniklere sahip ve ciddi ciddi korkutan bir oyun arıyorsanız, adresiniz bu malikane değil.

SON KARAR

Hikâye ve atmosfer anlamında “Dark Pictures Anthology” serisinin çizgisini aynen devam ettiren bir final olmuş, ancak teknik sıkıntları ve süregelen oynanış hantallığı can sıkıyor. 

The Dark Pictures Anthology: The Devil in Me
İyi
7.5
Artılar
  • Grafikler, hikâye ve atmosfer gayet başarılı
  • Seslendirmeler fena değil


Eksiler
  • Hantal oynanış
  • Teknik sorunlar


YORUMLAR
Parolamı Unuttum