Oy oy oy oy oy. Oy ki ne oy. Yanıyor arkadaşlar Total War topluluğu. Olay üstüne olay, drama üstüne drama. Bir an düşündüm hiç oralara girmeden sadece oyuna mı odaklansam burada diye ama mümkün değil, her şey birbirine bağlı. Yine de önce oyunun kendisinden başlayalım tabii.
Creative Assembly’nin yeni kurduğu stüdyosu CA Sofia, bundan 3 yıl önce A Total War Saga: Troy’u çıkarmıştı. Eleştirilesi tarafları yok değildi ama güzel oyundu genel olarak. Çıkış gününde Epic Store’da bedavaya verilmesi sayesinde tarihin en çok oynanan Total War oyunu olmuş olabilir. Bir Saga oyunu, yani ana Total War’lardan değil de bir yan proje olduğu için nispeten uygun fiyata da satıldı zaten sonrasında.
Total War: Pharaoh yine CA Sofia tarafından geliştirilen ve Troy’un temellerinin üzerine kurulmuş bir oyun. Daha önce Troy oynamışsanız arayüzden savaş animasyonlarına, birim kartlarından savaş sonrası ekrana kadar neredeyse her şey size Troy’u hatırlatacaktır zaten. Bu Pharaoh’un taze, yeni bir hissiyat vermesinin önüne geçtiği için bir eksi aslında ama öte yandan Troy güzel oyundu dediğim gibi, Pharaoh’ta da çoğu şey derli toplu o yüzden.
Mısırlılar, Hititliler ve Kenanlılar şeklinde 3 ırkımız ve bunların da altında sırasıyla 4, 2 ve 2 tane, yani toplamda 8 tane seçilebilir fraksiyonumuz / karakterimiz var. Klasik olarak küçük bir orduyla ve küçük bir toprak parçasıyla başlıyor, savaşlar veriyor, fetihler gerçekleştiriyor, yayıldıkça yayılıyoruz. Troy veya Warhammer’ları oynadıysanız temel sistemler gayet tanıdık gelecektir. Nüfus artırma, yerleşim yerlerindeki bina slotları, orduların barındırabileceği birim kapasitesi, diplomatik anlaşmalar gibi temel sistemler gayet basit ve anlaşılır. Temel sistemlerden en komplike olanı Troy’da olduğu gibi kaynaklar. Çoğu diğer Total War’un aksine 5 tane kaynağımız var ve topraklarımızda olan kaynakları olmayanlarla takas ederek ilerlememiz gerekiyor ve bu da işleri biraz olsun çetrefilli hâle getiriyor.
Takke koleksiyonu
İşleri asıl güzelleştirense diğer mekanikler. Örneğin Mısırlılarla oynarken Firavun olmak ana amaçlarımızdan biri. Bunu yapmak için Mısır’ın doğal sınırları içindeki topraklarımızı genişletmek, Meşrutiyetimizi artırmak, bir Taht Talibi hâline gelmek ve Firavun olmak için verilen iş savaştan önde ayrılmaya çalışmak gerekiyor. Meşrutiyeti de ana kaynaklarımızdan biri sayabilirsiniz yani aslında.
Bu arada Mısır’dan örnek veriyorum ama aynı mekanik Hititliler için de geçerli, Anadolu’daki 2 Hitit fraksiyonundan biri olarak oynarken de Yüce Kral olma yolunda ilerliyoruz (Şuppiluliuma Yüce Kral olarak başlıyor ama tabii). Kenanlıların ise böyle kendilerine has bir taht mücadelesi yok ama onlar da Mısır veya Hitit toprağı fethettiklerinde ikisinden birine yanlayabiliyor, Firavun veya Yüce Kral olmaya çalışabiliyorlar.
Saray helvası
Bir Saray mekaniğimiz var ondan sonra. Bir saray mevkisi ele geçirebiliyorsunuz ve bu mevkiler hem size Meşrutiyet kazandırıyor, hem de özel bazı eylemler gerçekleştirme şansı veriyor. Örneğin Hazinedar olduğunuzda zimmetinize para geçirip zengin olabiliyorsunuz veya Vezir olduğunuzda ona buna suikast girişiminde bulunabiliyorsunuz. Gayet güzel ve kullanması keyifli bir mekanik ancak Saray dışındaki ilişkilere etki etmemesi çok tuhaf gerçekten. Siz adamı tehdit ediyorsunuz, parasını çalıyorsunuz, suikast girişiminde bulunuyorsunuz, sonra normal diplomasi ekranına girdiğinizde “oo kardeşim hoş geldin yaaa”. Garip.
Temel yıkma töreni
Bir diğer öne çıkan mekanik de Medeniyetin Temelleri. Oyunun geçtiği dönem, coğrafyadaki medeniyetlerin hızlı bir çöküş yaşadığı bir dönem. Bazı özel yerleşim yerlerini güvenceye alıp geliştirdikçe Medeniyet Puanları kazanıyorsunuz ve çöküşü yavaşlatıyorsunuz ama en azından üst zorluk seviyelerinde çöküş kaçınılmaz ve bir süre sonra Deniz Halkları olarak geçen istilacı ordular peyda oluyor ve siz ciddi debuff’lar alırken onlar da ciddi buff’lar alıyorlar. Ayrıca medeniyet kötü durumdaysa doğal felaketlerin yaşanma ihtimali de artıyor. Genel olarak çok aktif bir şekilde müdâhil olduğunuz bir mekanik değil ama dönemin çöküş sürecini fena da yansıtmıyor.
Ayna da var aynasız da
Fragmanlarda gördüğümde “bomboş bir mekanik, hiç kullanmam bile” diye burun kıvırdığım Karakol mekaniği bilakis gayet güzel çalışıyor. Her yerleşim yerinin etrafında 2-3 tane Karakol slotu oluyor ve ekonomik, dini, askeri karakollar kurabiliyorsunuz. Pasif şeyler de kazandırıyorlar ama normal yerleşim yeri binalarından farklı olarak ordularınızla buraları ziyaret edip hareket menzilinizi artırabiliyor/tazeleyebiliyor, bakım masraflarınızı azaltabiliyor, bir sürü buff alabiliyorsunuz. Aktif olarak akılda bulundurulması gereken şeyler olmuşlar yani. Yürüme tazeleye tazeleye kilometrelerce ötedeki saldırı altındaki şehirlere yetişmek mümkün mesela.
Mirasyedi
Son olarak sözünü etmeye değer en önemli mekanik ise Kadim Miras. Bunlardan Mısır’da 4, Hitit’te 2 tane olmak üzere toplam 6 tane bulunuyor ve oyuna çeşitlilik katan bir numaralı şeyler bunlar. Yani mesela Ramses veya Seti’yle oynamak arasında dağlar kadar fark yok oyunda maalesef ve oyuna dair belki de en büyük eleştirim bu. Troy’da başardıklarını burada pek denememişler bile. Ama farklı Kadim Miraslar seçtiğiniz 2 Ramses seferi arasında bayağı fark oluyor diyebilirim. Örneğin Fatih Thutmose yolunu seçerseniz oyundaki özel yerleşim yerlerinin etrafındaki yerel halkı kendi tarafınıza çekme şansınız oluyor ve buraları çok daha kolay fethedebiliyorsunuz. Veya Tüccar Hatşepsut yolunu seçerseniz çok alakasız bir sürü kaynak çeşidi açılıyor ve istediğiniz şehirlere kervanlar göndererek, ne nerede daha değerli hesapları yaparak ticaret yapıyor, deli paralar kırabiliyorsunuz. Bu tüccarlık yolu özellikle çok zevkli. Kadim bir dini yeniden ayağa kaldırarak tek tanrılı dine geçmeye çalışma, Mısır’a yayılmış 5 çok özel yapıyı kurmaya çalışma, vasallarınızı hoşnut kılarak onların sırtından geçinmeye çalışma gibi enteresan yollar var. İnsanın hepsini deneyesi geliyor gerçekten.
Genel sefer
Tapınacağınız tanrıları seçme, onların lütfuna erişmeye çalışma, onlara generaller adama gibi, veya her fraksiyonun birkaç turda bir verebileceği özel emirler gibi güzel dokunuşlar da var ama çok uzatmayayım.
Genel olarak hoşnutum yani sefer mekaniklerinden. Total War formülü zaten doğası gereği keyifli bir şey ve Pharaoh da bu formülü çok eğip bükmeden güzelce kullanıyor. Yalnız daha genel anlamda söyleyeceğim olumsuz şeyler de var, onları sona bırakıyorum. Az da savaşlardan bahsedeyim.
O kadar tuncu boşa üretmedik
Total War’ların en öne çıkan yanlarından biri malum; savaşlar nispeten gerçekçi birim sayılarıyla, gerçek zamanlı olarak, nispeten gerçekçi bir şekilde gerçekleşir (tebrikler, dergide içinde en çok gerçek kelimesi geçen cümle rare item’ını buldunuz... gerçekten de).
Geçtiği dönemden mütevellit birim çeşitliliği fazla sayılmaz Pharaoh’ta. Genel olarak ağır birimlerle düşmanı tutuyor, hızlı birimlerle veya menzillilerle vuruyorsunuz. Yakın dövüş animasyonları otomatik değil de direkt her birim birebir düşmanıyla savaşıyor Pharaoh’ta, bu sebeple de yakın dövüşler uzun sürüyor, çevrede manevra yapma şansınız artıyor. Güzel bir dokunuş. Savaşların hep birbirinin aynı geçmesinin önüne geçmek için fraksiyonların farklı birimlere eğilmesi dışında bir de hava durumu etkileri getirilmiş. Örneğin kavurucu sıcakta birimler hızlı yoruluyor, kum fırtınasında menzilli birimlerin etkinliği azalıyor vs. Bu da güzel bir dokunuş, özellikle yüksek zorluklarda bu etkiler cidden etki de edebiliyor ama savaşları çeşitlendirmeye yetmiş mi bu dokunuşlar? Yeeaani pek sayılmaz aslında. Shogun veya Three Kingdoms gibi sınırlı bir coğrafyada geçen diğer Total War’larda bu sorunu birimlerin rollerini çok netleştirerek, birimlere ciddi karakter kazandırarak aşmışlardı, burada mesela bütün yakın dövüş birimleri az çok birbirine benziyor. Shogun ve Three Kingdoms’ı daha çok örnek almalılarmış.
Troy’da olduğu gibi Pharoh’ta da savaşlarda tanımlaması zor bir uyuzluk var. Savaş arabalarıyla arkadan hücum yapsanız bile darbeler pek hissedilmiyor, okların havadaki izleri bir yavan... Yani Pharaoh’ta şöyle can ata ata savaşa girdiğim pek olmuyor, mümkün olduğunca otomatik sonuçlandırıp geçiyorum. Kötü diyemem ama özellikle de keyifli değil savaşlar.
Bir mini paragraf kuşatma savaşlarına: Okçularınızı bırakırsanız bütün mühimmatlarını burçlara atıyorlar, gidip iki tane yarı çıplak adamla vura vura koca kale kapısını kırmak hâlâ mümkün vs. Yani kuşatma savaşları yine kötü AMA en azından Warhammer’ın aksine savunan tarafa büyük avantaj, saldıran tarafa büyük dezavantaj veriyor. O da bir şey.
Şimdiiii....
Biraz da olan bitenlerden bahsedelim çünkü Pharaoh’la birebir alakalı.
Oyuncular ve CA kavgalı. Kavga aslında Three Kingdoms’ın terk edilmesine, hatta Rome II’nin rezil çıkışına kadar uzanıyor ama hiçbir zaman bu kadar yangın yerine dönmemişti ortalık. Mesele tek bir şey değil, ufak tefek bir sürü şeyin birikimi.
Warhammer 2’de her şey az çok yolunda giderken Warhammer 3 kötü bir çıkış yaptı önce. Ardından oyunu toparlamaları olması gerekenden çok daha uzun zaman aldı. Tamam bir yere kadar toparlandı ama çok bariz ve çözmesi çok kolay olan araba dolusu sorun yerinde duruyordu, CA ana gelir kaynağı olan oyuna göstermesi gereken minimum özeni göstermiyordu, bu da oyuncuları delirtiyordu.
Kopuş noktası Warhammer 3’ün 2 ay önce çıkan Shadows of Change DLC’si oldu. Özet olarak daha az içeriğe daha fazla fiyat biçmeye karar vermişlerdi ve oyun görmesi gereken minimum ilgiyi görüp o büyük potansiyelinin çok gerisinde kaldığı için zaten gerilmiş olan sinirler patladı, yaygara koptu. O yaygara arasında CA’in kodamanlarından biri çıkıp “masraflar arttı, DLC’yi alın yoksa oyuna desteği keseriz haaa” anlamına gelen bir mesaj paylaştı, olaylar iyice hararetlendi.
İşi daha da saçma hâle getiren şey, CA elindeki imkânları başarısız olacağı kabak gibi belli olan bir oyuna, Hyenas adında bir Overwatch-Lawbreakers karışımına yatırıyordu. Kimse farklı şeyler yapmasınlar demiyordu ama kaynak dağılımında bariz bir abukluk vardı. CA’in Hyenas uğruna asıl sadık müşterilerini bu kadar boşlaması ve yolmaya çalışması yanlıştı. Nihayetinde geçen yılların ve yaklaşık 70-80 milyon dolarlık zararın ardından Hyenas’ın başarılı olmayacağına karar verildi ve oyun iptal oldu. CA büyük bir zarara girdi, Hyenas dışında duyurmadığı 2-3 oyunu daha iptal etti, en kötüsü de yüzlerce kişiyi işten attı.
CA yöneticileri başarısız olacağı kabak gibi belli olan bir oyuna deli yatırım yaptılar ve başarısız oldular, bedelini de çalışanlara ve oyunculara ödetmeye çalışıyorlar. Oyuncuların tepkisi daha da arttı tabii ve geçtiğimiz haftalarda CA her aklıselim şirketin yapması gerekeni yaptı ve en ufak olumsuz şey söyleyen kişiyi forumlarda banlamaya başladı. “Yorum yapabiliyor olmak sizin için bir ayrıcalıktır” gibi saçma sapan şeyler bile söylediler, sonra özür dilediler falan.
Daha ne detaylar var. Saçma karar alan ve şirketi zarara sokan yöneticilerin sürekli terfiler ve bonuslar alması, asıl oyun geliştiricilerinin sayılarının ve imkânlarının giderek azalması falan, drama çok uzun çok.
Tarihte bir nokta
İşte Total War: Pharaoh böyle bir coğrafyada dünyaya geldi. Ve CA’in sadık oyuncularını kazıklayıp öfkelendirme politikalarının kurbanı oldu.
Biraz önce dediğim gibi: Ben Pharaoh’u sevdim, keyifli oyun, eli yüzü düzgün oyun. Ama arkadaşlar beş yüz metreden de belli ki bu bir Saga oyunu, yani ana bir Total War oyunu değil, daha küçük çaplı bir yan oyun. Troy gibi. Bence örneğin Troy’la kıyaslandığında özellikle oynanış çeşitliliği ve atmosfer bakımından birazcık daha geride kalıyor, Troy’u Pharaoh’a tercih ederim (Mythos’suz olan hâlini hem de) ama eh, Pharaoh da iyidir. Amaaaa... Buna Saga değil de ana Total War gibi bakıp örneğin Three Kingdoms’la karşılaştırmaya kalkarsak... Şaka mı yapıyorsun derler adama! Öyle bir kıyaslama yok, Three Kingdoms gibi her açıdan muazzam, devasa bir oyunla Pharaoh’u kıyaslamak için deli olmak lazım!
Ama işte açgözlülük diyorum ya, CA bu oyunun yanına Saga ibaresi koymadı ve büyük çaplı bir Total War gibi göstermeye ve o fiyattan satmaya çalıştı. Sonuç? Şimdi açtım baktım, Total War’ların anlık oyuncu sayısı bakımından Steam’de 9. sırada. 14 yıllık Empire, 19 yıllık Rome falan bile Pharaoh’tan daha çok oynanıyor. Sen sadık oyuncularını enayi yerine koyarsan bu olur işte.
Açık konuşalım
Dramayı bir kenara koyarak oyun hakkındaki hislerimi bir özetleyeyim son olarak. Şimdi arkadaşlar Pharaoh, Total War’un doğasında bulunan o benzersiz hissi güzel veriyor, dolayısıyla çok keyifli bir yapım. AMA sorun şu ki bu dediğimi neredeyse bütün Total War’lar için söyleyebilirim. Pharaoh diğer Total War’lara kıyasla çok sıradan, çok özelliksiz bir oyun. Bomboş bir oyun mu? Kesinlikle hayır, bir sürü güzel dokunuşu var ama yine aynı yere döneceğim: Bunu neredeyse bütün Total War’lar için söyleyebilirim. Tunç çağına, Mısır coğrafyasına çok özel bir ilginiz yoksa (ve üstüne biraz da zengin değilseniz) Shogun 2 yerine, Three Kingdoms yerine, son 13 yılda çıkmış herhangi bir Total War yerine Pharaoh’u tercih etmek için bir sebep görmüyorum.
Başlıklar
Gayet güzel ve keyifli bir oyun ama herhangi başka bir Total War yerine Pharaoh tercih etmek için bir sebep görmüyorum.
- Kadim Miras mekaniği başta olmak üzere oyuna has mekaniklerin hepsi kullanması keyifli şeyler
- Ana sefer haritası muazzam güzellikte
- Birim tasarımları ve savaş haritası tasarımları da aynı şekilde
- Troy oynamışsanız taze bir hissiyat veremiyor, onu fazla andırıyor
- Savaşlar bazı teknik sebeplerle yeterince keyifli değil
- Fraksiyonlar arasındaki oynanış farkı yeterince büyük değil
- Oyunda oyuncuyu avcuna alan, vay be dedirten pek bir şey yok, her şey çok sıradan
sızan yeni verilere göre aslında Pharaoh, ilk aşamada Troy DLC'si olarak planlanmış. bu nedenle haritası, Troy'un haritasının bittiği yerde başlıyormuş.yani 20$'lık paketi, TW severlere 60$'dan kakalamaya çalışmışlar.CA'nın işi zor!