Bu yazı daha önce Oyungezer dergisinde yayınlanmıştır.
MS 2600 - Dünyadaki son günler, Umutsuzluk Güncesi: Artık mutluluk kavramı yok. Gündüz, gece, mevsimler, yaşam döngüsü anlamsız. İşe gidip gelmek ya da karnımızı doyurmak bir şey ifade etmiyor. Çocuklar erken yaşta büyüdü. Tabiat uzun zaman önce bize küstü. En son ne zaman bir kuş cıvıltısı duydum, hatırlamıyorum. Sadece hayatta kalmaya çabalıyoruz. Elimizdeki gezegeni tüketmenin son noktasına geldik. Atalarımızın yaptığı hataların bedelini biz ödüyoruz. Üzerimizde sadece kara bulutlar dolaşıyor. Yüzyıllardır söylenen kıyamet senaryoları gerçekleşmek üzere. Çok az vaktimiz kaldı dünyada. Birbirini yok etme hayallerini bir kenara bırakan insanlık artık bunun farkında ve bu uğurda bir süre önce şaşırtıcı bir şekilde ateşkes imzalandı düşman devletler arasında. Bu da durumun ciddiyetinin kanıtı. Açıkçası, ülkem için en başından beri savaşa karşı bir tavır takınıyordum ancak olayların ortasında istemeden de olsa kalmak asırlar öncesinden belirlenmiş bir kaderdi bizim için. Bütün o savaşlar, nükleer araştırmalar, bilim ve dolayısıyla gelişen savunma adı altındaki savaş sektörü ile birlikte doğru karar veremeyen insanlar yüzünden bu durumdaydık.

Araştırmalar bir süre önce sonuç vermiş, ayak uydurduktan sonra onu da mahvetmeye başlayacağımız yeni gezegenimizi belirlemiştik. Yaşayabilmenin gerektirdiği minimum koşulları sağlayabileceğimiz, ancak daha fazlası (ve sonrası) için herhangi bir bilgimizin olmadığı o şanslı (!) gezegene yollayacağımız koloni belirlenmişti. Evet, limitli sayıda insan grubundan oluşan bir koloni yolluyorduk sadece. Geride kalanların sayısı çok fazlaydı, biliyorum. Ortada verilmesi gereken kararlar, yapılması zorunlu fedakârlıklar vardı. Bütün halkı götürebilecek kapasitemiz yoktu ve bir şekilde işe yarayacak insanlara teslim edecektik geleceğimizi.
O an gelip de uzay gemilerimiz ile dünyamızdan uzaklaşmaya başladığımızda hayatımın ve insanlığın hiçbir zaman eskisi gibi olmayacağını biliyordum. Geride bıraktıklarımız kaderlerine terk edilmişken, biz de amansız bir hayatta kalma savaşının içine düşecektik emeklemeye başlayan çocuk ile aynı bilgilere sahip, yabancılar sürüsü olarak. İnsanoğlu olarak, yaşamayı başaracak ve neslimizi devam ettirecek kapasiteye sahip olduğumuzu ileri sürdük şimdiye kadar. Çok uzun zamandır aynı şeyi düşünenlerden tek farkımız, bunu test etme zamanının gelip çatmasıydı.

Aresopolis! CivV incelemesine selam olsun =)
Uzayda yolculuğumuz devam ederken aklımda sadece geleceğimiz vardı. Gemimizin ineceği gezegen nasıl bir yer olacaktı? Bizi orada neler bekliyordu? Başka canlılarla karşılaşacak mıydık? Aslında bütün bunların cevabını şimdiden bilmek beni ne huzura kavuşturacaktı ne de paniğe itecekti. Belirsizlik daha mı iyiydi, korkuyor muydum? Yoksa tahminlerimizin ve hayallerimizin ötesinde bir şeylerle karşılaşacağımızdan içten içe emin olmam mı bu saçma düşünceler denizinde boğmaya çalışıyordu beni?
Yeni Gezegen, Yeni Bilinmezlikler: Nihayet yeni gezegene ulaşmıştık. İlk şehrimiz yükselmeye başlamıştı. Yapılacak çok iş vardı ve ben nereden başlamamız gerektiğini iyi biliyordum. Bir yandan etrafı gözlemlemek, nasıl bir yere iniş yaptığımızı anlamaya çalışmak için adam yollamıştım; diğer yandan da hemen çalışmaya başlamıştık hayatta kalabilmek için. Yiyecek, enerji ve bu enerjiyi üretecek kaynaklara ihtiyacımız vardı. Durmaksızın çalışıyor, elimizden gelenin ötesine geçmeye çabalıyorduk. İlk çözdüğümüz problem “miasma” adını verdiğimiz kirli havaydı. Şehrimizin yakınına bize temiz hava sağlaması için bir uydu fırlatmıştık ancak dışarıda görevde olanlarımız ansızın karşılaştıkları bu durumdan kötü etkileniyorlardı.

Derken, diğer ülkelerin kolonilerinden birinin de gezegene iniş yaptığı haberini aldık. Gezegenin uzak bir köşesine savrulmuş olmalıydılar, çünkü keşifçilerimiz onlarla karşılaşmamıştı. Kan bankasını nasıl değerlendireceğimiz, elimizdeki sağlık hizmetini işçilere mi yoksa askerlere mi ayıracağımız gibi basit görünen ama önemli sonuçlara gebe çıkmazlarımızı değerlendirirken başka koloniler de kendi kaderlerini yaşamak için ilk adımlarını atmaya başlamıştı gezegene. Yoksa kendi kaderlerini yazmak için mi demeliydim? Aralarından bir tanesinin bize yakın bir yere iniş yapmış olması iyi miydi yoksa kötü müydü, o zamanlar tam bilememiştim. Beraber büyüyebilir ve yaratıklara karşı üstünlük kurabilirdik.
Yaratıklar… Yeni komşumuzun duymak istediği türden, sevimli bir isim vermek isterdim ama bize karşı tutumları sonucunda en uygun kelimenin bu olacağına karar verdim. Düşüncelerimde yanılmadığımı da biliyorum. Büyük büyük dedelerimizin zamanında televizyonda izlediği eski dandik bilimkurgu filmlerindeki gibi yeraltında dolaşan, kocaman garip solucanların saldırısında kaybettiğim işçilerim sayesinde acı bir şekilde öğrendim bunu. Asker sayımın artması gerekiyordu. Bizi çiçekten kolyelerle karşılamalarını beklemiyordum zaten. Halkıma zarar verecek şey ne olursa olsun karşısında beni bulacaktı. Şey, yani, askerlerimi.

Göz açıp kapatıncaya kadar geçen 90 yıl!
Bir yandan teknolojimizi geliştiriyor, bir yandan yaşam kurallarımızı oluşturuyor, bir yandan da çevreye adapte olmaya çalışıyorduk. Keşifçilerimizin bulduğu enkazdan anlamıştık ki daha iniş yapmadan, bu yaşam savaşına başlamadan kaybedenler de olmuştu. Bu durum belki kendilerine ve geride bıraktıklarına pek bir yarar sağlamamıştı ancak bizi daha da kamçılamıştı. Disiplinli, azimli ve soğukkanlıydık. Çalışıyor, keşfediyor ve ne yazık ki yeri geldiğinde öldürüyorduk. Genetiğimizi değiştirmeyi düşünüp uzaylılar ile daha iyi anlaşmayı da başarabilirdik ancak bu noktada benim verdiğim kararlar doğrultusunda bu yönde herhangi bir adım atmadık. Kendimi ve halkımı o pis yeşil yaratıklara benzetmeyi tabii ki de kabul edemezdim. Doğaya ve canlılara dostça yaklaşmanın da bir sınırı vardı. Tabii sonradan öğrendiğimde bu yol ile çok daha kolay hayatta kalmayı başaran koloniler olmuştu ama bizim belirli konularda sınırlarımız vardı ve bu sınırların ötesi kabul edilemezdi.
Gelişimimiz diğerlerinden daha iyi bir noktada olmalıydı ki ittifak teklifleri gelmeye başlamıştı. Hiçbirini kabul etmiyordum. Yeniden bir hayata başladığımız şu zamanlarda kimseyi düşünmemeliydim. Dikkatimi kaydıracağım herhangi bir şey nedeniyle verdiğim yanlış bir karar, yaptığım yanlış bir hamle veya öngöremeyeceğim en ufak sorun bile kolonimi, geleceğimizi tehlikeye atacak olursa kendimi affedemezdim. Yaşayan bütün bilim insanlarına yetecek kadar belirsizliğin içinde temkinli adımlar atmalıydım. Komşumuzdan çok fazla askere sahip olduğum konusunda sürekli uyarı almamın sebebini şimdilerde fark ediyorum. Komşuların huzurunu kaçırmış ve bütün dikkatleri üstüme çekmiştim. Yavaş yavaş kendimi kaybetmeye başladığımı biliyordum ancak hoşuma gitmiyor da değildi. Sonuçta her şey yolunda gidiyor, ikinci şehrimiz ile beraber kolonimiz büyüyor ve karşılaştığımız tehlikeleri kolayca yok ediyorduk. Yok etmek insanlık için her zaman karar vermesi kolay bir şey olmuştur. Ben de bu konuda payıma düşeni yapıyordum.
Bütün bu olanlar bizi savaş noktasına getirmişti. Karşılaştığım herkesle iyi geçineceğimi, atalarımızın yıllardır yaptığı gereksiz savaşlara inat belirtirken dünyamızdan ışık yılları uzaklıkta farklı bir gezegende yine kendi ırkımla savaşa girme noktasına gelmiştim. Üstelik kontrolümde olan uzaylılar da vardı.
Bütün bu yaşananları irdelemek kadar yıpratıcı bir şey olamaz sanırım. Şu an, koca bir karmaşanın içerisinde sessizliği dinlemeye çalışıyorum. Yaşadıklarımızı irdelemek ve sindirmeye çalışmak imkansızdı. Bu yüzden en büyük dostum olan sessizlikten bile kaçar bir durumdaydım. Hayat, bunca yaşanmışlıktan sonra bile şaşırtmayı başarıyordu. Aslında insanoğlu hep aynıydı, zaman ve mekândan bağımsız.

Oysa onlara bir şans vermeyi düşünmüştüm. Yazık.
MS. 2014 – Manisa Yaşadığım oyun deneyimi beni çok etkilemiş olacak ki kendimi insanlığın geleceğinden sorumlu olan bir lider olarak görmeye başlamıştım. Bunun güzel bir şey olduğu konusunda hemfikir olduğumuzu düşünüyorum. Nasılmış bakalım bu Alpha Centauri’nin ruhani devamı niteliğindeki Beyond Earth diye düşünürken kendimi kaptırmıştım. Şimdi bu yazıyı yazarken şöyle bir bakıyorum da Firaxis Games tam da hedeflediği gibi, farklı bir oyun yapmayı başarmış. Evet, her adım, yaptığımız her hamle doğal olarak dünya üzerinde geçen Civilization oyunlarına benziyor; sonuçta temeli aynı ancak kaynaklar, teknoloji, araç-gereç ve diğer bütün yönlerden uzay temalı bir sıra tabanlı strateji oyunu var karşımızda. Ben de bu yüzden Civ V ile karşılaştırma yapmadan devam edeceğim.
ŞİRKETLER, GEZEGENLER, KOLONİLER
Oyuna başlarken 8 farklı sponsor, 5 farklı koloni, 5 farklı uzay gemisi, 5 farklı kargo ve çok sayıda gezegen arasından seçimlerimizi yapıyoruz. Bu söylediklerimin çarpımının (x diyelim) sonucu da oyunumuza başlama seçeneklerimizin çeşitliliğini gösteriyor. Tabii her seçimimizin de bize getirileri ve genel olarak maceramıza direkt etkileri var. Buradaki kararlarınız tamamen sizin kendi oyun yapınıza ve mantığınıza bağlı olacağından herhangi bir tavsiyede bulunmayı doğru bulmuyorum. İlk başladığımda yakın savaşta bonusu var diye Brasilia, her şehre fazladan enerji ve sağlık bonusu veriyor diye Aristokratlar, enerji kaynaklarına kolay ulaşım için tektonik tarayıcı, klinik ile başlayabilmek için hammadde kargosu ve absürt bir sürpriz ile karşılaşmamak için Dünya’ya yakın bir gezegen seçtim. Bütün seçimlerim, nasıl bir oyunla/oyun mekaniğiyle karşılaşacağımı bilmediğim için kendimi sağlama almaya yönelikti. Şimdi dönüp baktığımda Brasilia ve hammadde seçimlerim yanlış gibi geliyor ancak oyun sırasında verdiğim kararların da beni yanlış yöne sürüklediğini söyleyebilirim.
Gelişmiş ve en başta çok karmaşık görünen teknoloji ağacı da çok sayıda alternatif (bu da bizim y) arasında seçim yapmaya zorluyor bizi. "Merak etmeyin, zamanla her şey rayına oturuyor" demek isterdim ama bir oradan bir buradan ağacı geliştirmeye başladığınızda, ben ne yapacaktım şimdi sorusuyla baş başa buluyorsunuz kendinizi. Benim gibi detay sevenler için kulağa güzel geliyor değil mi? Bunun dışında Türkçeye tam olarak nasıl çevireceğimi bilemediğim, sosyokültürel yapı oluşumu için aldığınız kararlar (z olsun) sonucu oluşan başka bir geliştirme ağacınız da var. Bu iki ağaç ve oyun sırasında verdiğiniz bazı kararlar ile de Harmoni, Arılık, Yücelik (buradan oyun çevirisi yapan herkese saygılarımı iletiyorum) şeklinde oluşturulmuş 3 adet yaşam felsefenizin şekillenmesini sağlıyorsunuz. Doğal olarak bütün bunların farklı getirileri var. Uzay ve bulunduğunuz gezegen ile uyum sağlama yöneliminiz size Harmoni puanları kazandırırken, insan kökenine ve geçmişine gösterdiğiniz saygı Arılık, önüne gelenin ağzını burnunu kırma isteğiniz ise Yücelik felsefesine yöneltiyor sizi.
Uzayda Olasılık Hesabı
X, y, z ve 3 sayılarını oyun sırasında karşılaştığınız minik seçimler ile çarpar; bunlara da minik görevlere verdiğiniz reaksiyonları eklerseniz, sonuç olarak milyon tane olasılık ortaya çıkar ve bunların hepsi sizi oyunun 6 farklı sonundan birine götürür. Önemli olan sonuca nasıl ulaştığınızdır ve Beyond Earth bu konuda güzel iş çıkarıyor.
Genel olarak her konuda güzel iş çıkarmışlar. Oyun mekaniği, birimler arası denge (gerçi bu konuda benim dikkatimi çekmeyen şikâyetlere rastladım internette gezinirken, mantık farklılığı) klasik Civ görüntüsüne ve oynanışına güzel uyarlanmış uzay teması ile her şey mükemmel. Benim gibi “uzay sevmeyen” birini bile kendine bağlamışsa, mutlaka göz atılacak oyunlar listenizde kendisine yer açmanızı tavsiye ederim.
Pozitif şeyler bir yana, düşünüyorum taşınıyorum ama aklıma çözünürlük sıkıntısından başka kötü bir şey gelmiyor. Sıkıntı şu: Oyun, geniş ekran monitörüm olduğunu algıladığı halde görüntüyü buna uygun bir çözünürlükte sunamıyor ve ben oyunu her açtığımda ayarlara girip çözünürlüğü değiştirmek zorunda kalıyorum. İnternetten araştırınca bu konuda yalnız olmadığımı gördüm. Oyun monitör bilgilerini hiç algılayamadığı ya da tam ekran özelliğini kullanamadığı için yakınan bir sürü oyuncu var. Bir de açılış videosundan sonra (ki etkileyici bir video olduğunu söylemeden geçemeyeceğim) menü gelmeyince oyunun donduğunu düşünmüştüm ama tam müdahalede bulunacağım an düzelince diğer seferlerde de sabırlı davrandım. Bu yüzden siz de herhangi bir sorunla karşılaşırsanız kısa bir araştırma sonrasında sorunu çözebilirsiniz diye düşünüyorum. Kaldı ki çıkacak ilk yamada bu sıkıntılar hallolacaktır.
8 kişiye kadar destek veren çevrimiçi bölümünde rakip bulamadığımdan çok fazla zaman geçiremedim. Yanlış anlamayın; çok iyi olduğum için değil, çok az kişi olduğu için ama bu insan sayısındaki azlığı da oyunun ilk günleri olmasına bağlıyorum. Sonuçta benim de bu yazı için her modu deneme gibi bir gerekliliğim olmasaydı o zamanımı da tek kişilik bölümde kolonimi büyütmeye harcardım. Zaten iyice pişmeden çevrimiçi dünyasına adım atmak mantık işi değil. Yine de bir defasında 8 kişi birden bir gezegene girişmeyi başardık ve bir süreliğine eğlenceli bir macera oldu bizim için. Güzel de başlamıştım ama ortalık kızışmadan bağlantı koptu.
Son “Turn”
Küçüklüğümde dışarıda yediğimiz yemeklerde, eve dönmemizin bağlı olduğu babamın bardağındaki o birkaç yudumun hiç bitmemesi gibi (nasıl aynı yerde kalıyordu hep!) o son “turn” de bir türlü bitmiyor, sürekli yeni bir son tur diyor insan. Uzayda geçmesine rağmen beni kendine bağlamayı başaran başka oyun olmamıştı şimdiye kadar. Aklıma gelmişken bir son bi tur atayım yatmadan önce.
… 5 saat sonra: “Bu son!”
NOT
9
Künye
Civilization: Beyond Earth(PC)
Tür: Strateji
Yapım: Firaxis Games
Dağıtım: 2K
Kutulu Fiyatı: -
Dijital İndirme: 170 TL (Steam), 120 TL (Playstore)
Yaş Sınırı: 10+
Bulunduğu Platformlar: PC
Ne İyi?
- Uzay teması güzel yedirilmiş
- Gelişim Ağaçları
- Oyun Mekaniği
- Özündeki Civ tadı korunmuş
Ne Kötü?
- Teknik hatalar
- Uzayda geçmesi (sevmiyorum işte)
















