Ekmek Bulamıyorlarsa Pasta Yesinler – Fransız Devrimi Temalı Oyunlar

“Liberté, égalité, fraternité”

Oyunlarda bugüne kadar birçok farklı tema konu edildi, ediliyor. Biz de buradan eğlenceli listeler çıkabileceğini düşündük ve yeni bir seriye başlamaya karar verdik sevgili Oyungezerler.

Listelerimizden ilkinde de Fransız Devrimi’yle yolu şu veya bu şekilde kesişen, Fransız Devrimi’ni kimi zaman daha gerçekçi kimi zaman alternatif bir kurguyla ele alan oyunlardan bir grubu ele alalım dedik.

Oyunlara geçmeden önce lüzumsuz bilgiler ansiklopedimizden de birkaç bilgi paylaşayım müsaadenizle :)

"Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler!” (“Qu'ils mangent de la brioche” birebir çevrilecek olursa “Bırakın pasta/kek yesinler” oluyor aslında) her ne kadar Marie Antoinette’e ithaf edilen bir sözse de, gerçekte kendisinin böyle bir ifadesinin bulunmadığını belirtmekte fayda var. Kendisini kötülemek için atılan bir iftira olması kuvvetle muhtemel.

Marie Antoinette denildiğinde akla gelen bir başka şey de onun adıyla anılan bir sendrom. Kraliçe Antoinette, tahttan indirildikten sonra idam edileceğinin farkındadır. İdama götürülmeden önceki gece saçlarının çok hızlı bir şekilde beyazladığı rivayet edilir -ki bu durumun başka örnekleri de söz konusudur. Buradan hareketle yoğun stres, kaygı veya korku nedeniyle saçların bir anda beyazlaması durumu “Marie Antoinette Sendromu” olarak adlandırılmıştır.

Terör Rejimi veya Terör Dönemi’nden de bahsetmeden geçmeyelim. Fransız Devrimi sonrasında yönetimi ele geçiren Jakobenler, devrim karşıtlarını veya “iç düşman” olarak değerlendirdiklerini yargılayıp giyotine göndermiş, binlerce kişi idam edilmiştir. İdam dalgası tahttan indirilen kral XVI. Louis ile başlamış, birkaç ay sonrasında da kraliçe Marie Antoinette idam edilmiştir. Bu terör rejiminde idam edilenlerin sayısı resmi verilere göre 17.000’i aşmış, tutuklananlar ise yüz binlerle ifade edilir hale gelmiştir. Bu şiddet sarmalı, önde gelen Jakobenlerin de kellesini almıştır. Yani Fransız Devrimi sonrasında işler hiç de öyle beklendiği gibi güllük gülistanlık ilerlemiyor, Fransa’nın kendine gelebilmesi uzun zaman alıyor sevgili Oyungezerler.

Bitirmeden bir de Fransız Devrimi’nin sembollerinden birisi olan “Liberté, égalité, fraternité” (Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik) ifadesine değineyim. Devrimin sembolü olan bu ifade, Osmanlı Devleti’nde benzer bir ihtilal için yola çıkan İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından da uyarlanarak kullanılmıştır – “Hürriyet (Özgürlük), Müsavat (Eşitlik), Uhuvvet (Dostluk/Kardeşlik)”. Buna bir de “Adalet” eklenmiştir tabii.

Sizin anlayacağınız Fransız Devrimi’ne dair göz atılabilecek onlarca, hatta yüzlerce konu bizleri bekliyor. Hal böyleyken oyunlara konu edilmesi de çok şaşırtıcı olmasa gerek.

Lafı daha fazla uzatmadan listemize geçeyim artık. Bakalım sizler için hangi oyunları seçmişiz…

Liberté

Liberté, ismini girişte de bahsettiğimiz Fransız Devrimi’yle özdeşleşen ifadeden, “Liberté, égalité, fraternité” (Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik) sözünden alıyor tahmin edilebileceği üzere.

Fransız Devrimi döneminde Paris’te geçen oyunda Rene adlı bir devrimci karakteri yönetiyoruz. Başka bir boyuttan gelen Lady Bliss’in başlattığı iç savaşın ortasında kalan karakterimiz, bu savaşı sonlandırıp Paris’e huzur getirmeye çalışıyor.

Farklı fraksiyonlar arasındaki mücadelede önemli bir rol üstleniyor, şehri yerle bir eden çatışmaları sonlandırmaya ve sonunda da tacın yeni sahibinin kim olduğuna karar vermeye çalışıyorsunuz. Kahramanımız Rene, bu mücadelede gerek kendisinin gerek Lady Bliss’in doğasını da keşfediyor.

Liberté, bir yandan roguelite türünde bir oyun fakat burada bir değişikliğe gidip işin içine bir de deste toplama mekaniği eklenmiş durumda -ki oyunun en önemli mekaniği de bu denilebilir. Çok sayıda beceri ve yetenek kartları yer alıyor oyunda. Çatışmalarda bu yetenekleri nasıl kullandığınız da önemli bir işlev üstlenebiliyor. Bir de Rene’nin biçim değiştirme özelliği var, oyundaki önemli isimlerin şekline bürünüp o şekilde yoluna devam ediyor karakterimiz. O karakterlerin biçimini aldığında da onların özelliklerini kullanıyor doğal olarak.

Bunlar oyuna çeşitlilik kazandırmakla birlikte, oyunun tekrara düştüğü yerler de var. Roguelite olmasının beraberinde getirdiği doğal bir sonuç, aynı bölümleri tekrar tekrar oynamak. Fakat diğer örneklerde her seferinde oynadığınız bölümde bir şeyler değişir, sürpriz faktörü korunurken, bu oyunda hemen her şey aynı kalıyor. Dolayısıyla, çabuk tekrara düşmesi eleştirilebilecek yönlerinden birisi. Bir de grind meselesi var, onu da belirtmiş olayım.

Uzun lafın kısası, çok da iddialı bir oyun değil. Bununla birlikte, olumsuz olarak değerlendirilebilecek yönlerine rağmen alternatif bir Fransız Devrimi hikayesini tecrübe etmek ve bunu bir de deste kurma & roguelite mekanikleriyle yapmak isteyenlerin göz atabileceği bir oyun olarak değerlendirilebilir.

Steelrising

Yine Paris’teyiz ve yine alternatif bir Fransız Devrimi hikayesi bizleri bekliyor. Bu sefer kazanan Kral XVI. Louis olmuş, acımasız mekanik ordusuyla devrimi bastırmayı başarmış. Mühendis Vaucanson tarafından Kraliçe Marie Antoinette’i korumak için tasarlanan Aegis adlı otomatonu yönetiyor ve bu mekanik ordusunu alt etmeye, tarihin akışını değiştirmeye çalışıyoruz.

Oyuna dair hoşuma giden ilk özellik görsel tasarımı. Otomatonlar (veya mekanik robotlar diyelim), giyim kuşam, heykeller, mobilyalar vs. her şey tam da olması gerektiği gibi tasarlanmış dedirtiyor. Bunun yanında silahlar ve çatışmalar da hoşuma gitmişti.

Soulslike oyunlara heves edip oynayamayanlar için bir güzellik de düşünmüşler, zorluk ayarlarıyla oynayıp kendinize uygun bir hale getirebiliyorsunuz oyunu. Gerçek souls oyuncuları elbette böyle bir şeyden çok da hazzetmeyeceklerdir. Ama benim gibi bu konularda pek de yetenekli olmayanlar için biçilmiş kaftan :)

Oyuna dair eleştirilerin ağırlıklı olarak optimizasyon konusunda yapıldığını görmüşsünüzdür. Güncel sistemlerde veya yeni nesil konsollarda öyle göze batacak bir sorunla karşılaşmadım, yani kendi adıma çok da şikayetçi olunacak bir durum görmediğimi belirtebilirim. Elbette benim gözlemim, genel eleştirileri geçersiz kılacak değil.

Öte yandan düşmanların tekrara düşmesi konusundaki eleştirilere hak vermek durumundayım. Benzer düşmanlar, hafif makyajlarla karşımıza çıkıyorlar. Kimi asitli saldırı yapıyor, kimi elektrik saldırısı. Burada bir miktar daha çeşitlilik sağlansaymış iyi olurmuş sanki.

Genel itibariyle hoşuma giden bir oyun Steelrising. Fransız Devrimi temalı bir soulslike oynamak isteyenler için de şimdilik tek alternatif olduğunu söylemek mümkün.

We. The Revolution

Bir miktar strateji, bir miktar rol yapma, bir miktar siyaset simülatörü diyebileceğimiz tarzda oyunlardan We The Revolution. Bu sefer Fransız Devrimi döneminde kargaşanın tam ortasında bir hâkim rolünü üstleniyoruz.

Başlangıçta görece daha net ayrım yapabildiğimiz ve suçlu-suçsuz kararını daha rahat şekilde alabildiğimiz davalarla başlıyoruz. Fakat sonrasında hem davaların karmaşık yapısı hem farklı fraksiyonların aldığı pozisyonlar ve gösterdikleri tepkiler hem de karakterimizin çevresiyle ilişkilerinin seyri işleri daha zorlu bir hale getirmeyi başarıyor.

Oyunda kişisel bir hikâye de işleniyor. Aile içerisinde de sorunları var hakimimizin. Dolayısıyla bir yandan bu sorunlarla baş etmeye, bir yandan farklı fraksiyonların ve önemli figürlerin gönlünü hoş tutmaya, bir yandan da işini yapmaya çalışıyor. Epey zorlu bir uğraş sizin anlayacağınız.

Genel olarak bu tarz oyunları severim. Delillere göz atmak, hem sanığı hem tanıkları sorgulamak, sonunda da olayın nasıl gerçekleştiğini açığa çıkarıp doğru kararı vermeye çalışmak zevkli olabiliyor. Bu oyun da türün diğer örneklerinden çok farklı değil, yine de kendince farklılaştırmaya çalıştığı yerler var.

Önce sanık ve tanıklara sorulabilecek soruları keşfetmeniz lazım. Sonrasında da elinizdeki soruları önceliklendirmeniz, o sorular neticesinde eğilimin nasıl değişeceğini göz önünde bulundurmanız, jürinin ve halkın olaya yaklaşımını göz önünde bulundurmanız, kararınızın doğuracağı sonuçları dikkate almanız gerekiyor. Sadece verdiğiniz kararın değil, mahkeme sürecinde oluşturduğunuz raporun da etkileri oluyor. Dolayısıyla birçok etmeni göz önünde bulundurduğunuz bir oynanış söz konusu.

Fransız Devrimi’ne dair önemli (ve tartışmaya açık) konulardan birisi mahkemeler ve bu mahkemelerde alınan kararlar. Bu yönüyle ilgi çekebilecek bir oyun We The Revolution. Diğer oyunlar alternatif evrenler, alternatif tarih akışlarını esas alırken daha gerçekçi bir Fransız Devrimi hikayesi anlatıyor olması da göz önünde bulundurulabilecek bir husus.

Banner of the Maid

Banner of the Maid, taktik strateji ve JRYO kırması bir oyun. Yine alternatif bir tarih akışıyla karşı karşıya bulunuyoruz. Normalde Çin’in en çok satanları arasına girmeyi başaran bir oyunmuş. Sonradan Batı piyasalarına da getirmeye karar vermişler. Buralarda pek ilgi çekmedi sanki. Yine de göz atılabilecek oyunlardan birisi bence.

Devrim Fransa’yı parçalarken Bourbon Hanesi de çöküşün eşiğine gelmiş durumda. Farklı gruplar birbirlerinin kuyusunu kazıyor, komplolar kuruyor, kargaşadan istifade edip gücü ele geçirmeye çalışıyorlar. Kahramanımız, Napolyon’un kız kardeşi Pauline Bonaparte ise, emrindeki birlikleri zafere ulaştırma gayreti içerisinde bir subay. Tabii bu hiç de kolay değil. Savaş alanında başarılı olduğu kadar siyasi arenada da dikkatle yol almak durumunda. Kendisi sadece bir subay değil, tarihin gidişatını değiştirebilecek gizemli güçleri bulunan efsanevi kadınlardan birisi. Zaten oyun da adını buradan alıyor.

Oyunun en çok eleştirildiği nokta yerelleştirme konusunda sergilenen zayıf performans. Çin menşeili oyunlarda sıkça karşılaşılan bir sorun olduğunu söyleyebiliriz. Fakat buradaki sorun biraz daha trajikomik geliyor bana. Fransız Devrimi’nin ortasında Çince konuşan karakterler sizce de komik değil mi? (Belki sonradan düzeltilmiştir, uzun süredir kontrol etmediğimden bilemiyorum) Çeviride kaybolup gidenler detaylar olduğuna da şüphe yok, çünkü zaman zaman eksik kaldığını hissettiren yerlerle karşılaşıyorsunuz. Hikâyeyi düzgün bir şekilde bağlayamamış olmaları da can sıkıcı.

Öte yandan Fire Emblem’i anımsatan oynanışıyla kendisine çekmeyi başardığını da söylemek durumundayım. Elbette onun kadar iyi bir oyun değil, ona yanaşması çok zor. Ama yine de keyif veriyor. Onlarca karakter, bunların “kahramanlık özellikleri” ve savaşlarda üstlendikleri rollerle renkleniyor oyun. Savaşlarda farklı birlikleri etkin bir şekilde kullanabilmeniz, savaş dışında da fraksiyon ilişkileri ve kaynak akışı gibi unsurları göz önünde bulundurmanız gerekiyor.

Sevimli piksel grafikleriyle de ilginiz çekebilir ve uzun oynanış süresiyle de ödediğiniz paranın hakkını verebilir. Sık sık indirime girdiğini ve cüzi bir fiyata alınabileceğini de belirtmiş olayım bu vesileyle.

Assassin's Creed Unity

Serinin 8. oyunu olan Assassin's Creed Unity, 2014’te oyun severlerle buluşmuştu. Çıkışında eleştiri konusu edildi, eleştirenler haksız da sayılmazdı. Çok sayıda bug bulunuyordu. Hikayesini beğenmeyenler de azımsanmayacak sayıdaydı. Kimileri dövüş sisteminden de memnun değildi. Bir de sandık açma meselesi vardı ki, o konulara hiç girmeyelim :) Seriyi yeni bir noktaya taşımak için birçok yeni sistem deneniyor, ama sonuç olarak ortaya fazla karışık bir yapı çıkıyordu. Haliyle de beklenen etkiyi yaratamamıştır.

Ama hemen herkesin fikir birliğine vardığı nokta, Paris’in ve Fransız Devrimi’nin çok iyi bir şekilde oyuna yansıtıldığı yönündeydi. Fransız Devrimi döneminde Paris sokaklarında arşınlamak, o sokaklardaki insanlara kulak vermek keyifliydi. Oyunun parkur mekanikleri de genel olarak beğenilmişti ve Paris’te dolanıp durmayı daha da keyifli kılıyordu. Oyunun müzikleri de temaya uygun olunca, oyunun o havayı başarılı bir şekilde yansıtan, bütünlüklü bir deneyim sunduğunu söylemek mümkün.

Hikayesi her ne kadar çok beğenilmemişse de aslında ihtilale giden süreç ve devrimin karmaşası iyi bir şekilde ele alınmıştı. Yoksulluk, yükselen tahıl ve gıda fiyatları, burjuvazinin iktidarda söz sahibi olmak istemesi ve aristokrasinin buna engel olma çabaları, çiftçilerin ağır bir vergi yükü altında ezilmesi… İşte tam olarak böyle bir ortamda buluyordunuz kendinizi ve bir yandan da tabii serinin ana mücadelesi, Tapınakçılar ve Suikastçılar arasındaki mücadele sürüyordu. Tarihin önemli bir dönemine şahitlik etmek güzeldi. Halihazırda Fransız Devrimi’ni ele alan oyunlar arasında akla ilk gelenlerden olması çok da şaşırtıcı değil.

Bitirmeden önemli gördüğüm bir noktayı daha paylaşmak, unutulmuş olabileceğini düşünerek hatırlatmak istiyorum. Malumunuz yaklaşık 5 yıl önce Notre Dame Katedrali’nde bir yangın çıkmış ve bu tarihi yapıya önemli ölçüde zarar vermişti. Ubisoft, restorasyon çalışmalarına sadece maddi destek sunmakla kalmadı, aynı zamanda AC Unity’nin geliştirilme sürecinde modelleme çalışmalarında kullanılmak üzere alınan yaklaşık 5.000 saatlik kaydı da yetkililerle paylaştı. Böylece aslına sadık bir restorasyon çalışması yapılmasına da katkıda bulunmuş oldular.

Oynayanların da bildiği üzere Notre Dame Katedrali, telif hakları nedeniyle değiştirilmek durumunda kalınan yerler hariç neredeyse birebir modellenmişti. Burada gösterilen özenle, tarihi ve kültürel bir mirasın korunmasına da bir şekilde destek sunulduğunu söylemek mümkün. AC Unity, bu yönüyle de önemli bir oyun, takdiri hak eden bir çalışma bence.

YORUMLAR
emrahcey
4 Nisan 2024 15:14

Assassin's Creed Unity

gelmiş geçmiş en iyi Paris tasfiridir benim için...

 

Parolamı Unuttum