Yazarın kendisinin bile mekaniklerine tam hâkim olamadığı bir oyunu anlatması, çözemediği ve büyük ihtimalle asla çözemeyeceği bir konuda açıklayıcı bir yazı üretmeye çabalaması takdir edersiniz ki zor bir durum… Ben yine de elimden geleni yapıp, birçok boyutu karanlıkta benden saklı olan bir dünyayı sizler için aydınlatmaya çalışacağım.
Sadece level-35 bir maceracıyım bu oyunda, çözebildiğim gizler ise hayli sınırlı. Bu yüzden anlatımımı yaparken bu oyunu benden iyi bildiğine inandığım çok daha deneyimli oyuncuların görüşlerinden sık sık alıntı yapacağım, ve oyundaki milyonlarca server arasında en fazla zamanı geçirdiğim sunucu olan İstanbul’daki deneyimlerimi aktaracağım sizlere. Oyunun ilk safhası için bir tam çözümle başlıyorum inceleme yazıma…
Oyunun başlangıç safhası ile ilgili Da Vinci'nin yazmış olduğu bir tutorial sayfası.
“DON’T REMEMBER WHERE I WAS…”
Kurulması yaklaşık 9 aylık meşakkatli bir süreç gerektiren oyunumuz usta işi bir sinematik ile açılıyor. Sadece bekliyor, karanlığın içindeki kalp atışlarını dinliyorsunuz. Buraya nasıl geldiğinizi hatırlamıyorsunuz ama kendinizi garip bir şekilde güvende hissediyorsunuz. Bu anların tadını çıkarmaya çalışın çünkü büyük ihtimalle huzur-metreniz ve aidiyet barınız bir daha hiçbir zaman şimdiki gibi yemyeşil dolu olmayacak.
Sonra bir anda kendinizi ışıkta bulacak ve tepetaklak bir dünyayla karşılaşacaksınız! Müsterih olun, birkaç saniye içinde ekrandaki görüntü düzelecek. Poponuzdaki şaplaklar sakın sizi korkutmasın; bunlar sizin iyiliğiniz için…
Kontrol size geçer geçmez avazınız çıktığı kadar bağırın, böylece ciğerlerinize oksijen hücum edecek. Bu biraz canınızı yakarsa ağlamaktan çekinmeyin; ilk 20 level bitmeden kimse yadırgamaya başlamıyor gözyaşlarınızı…
Karanlıktaki kalp atışlarının sahibiyle tanışacaksınız; ismi Anne. Daha önce hiçbir oyunda böyle bir muhafızınız olmadı, hiçbir yapım böyle bir oyun-içi rehber sunmadı size. Ben uzak durun desem bile kokusuna karşı koyamayacaksınız. Zaten şu an will, fortitude gibi özellikleriniz sıfır olduğu için, bağlanmaya karşı sonsuza dek zar atsanız dahi saving throw tutmayacak. O yüzden fazla diretmeden teslim olmanızda fayda var.
Oyunun ilk bölümleri size şaşkınlıktan küçük dilinizi yutturacak sürprizlerle dolu!
İlk besin kaynağınıza merhaba deyin. Bu lezzetli sıvıya süt adı veriliyor. Süt stokunuz yüzde 20’nin altına düştüğünde ağlamanız yeterli; Anne hemen yetişip gereken ikmali yapacaktır. Aşka gelip fazla süt depolamanız ise küçük bünyenizde gaz sıkışması yaratacaktır, bu yüzden emerken coşmanızı tavsiye etmiyorum. Özellikle geceleri gaz sancısı çektiğinizde hafif bir masaj terapisine ve “pışpışlama” isimli tedaviye ihtiyaç duyacaksınız. Dil yeteneği 2. level’da açılacağı için henüz “MEDIIIIC!” diye bağıramıyorsunuz, neyse ki ıkınıp yanaklarınızı şişirmeniz yeterli oluyor.
Buradaki püf noktası, Anne pışpışladığında hemen mayışmamak... Israrla ağlarsanız horul horul uyuyan ikinci titanı da uyandırmayı başarabilirsiniz. Onun adı Baba ve ileriki seviyelerde açılacak özelliklerle banka vazifesi de göreceği için kendisiyle şimdiden güçlü bir bağ kurmanızda fayda var. Yalnızca ve yalnızca o pışpışladığında susarsanız bu bağın ilk düğümlerini atmış olursunuz…
Size karşılıksız perk sağlayan tek lonca: Aileniz.
İşte böyle başlıyor oyun. Öğrenme süreci ilk adımınızdan yolun sonuna dek hiç bitmiyor, ama tutorial modunda geçen ilk 15 aşamadaki yoğun yükleme altın değerinde… Genlerinizden gelen yapısal özellikleriniz ve tüm karakteriniz işte bu 15 level’da öğrendiklerinizle yoğruluyor, oyunun size sundukları arasından yaptığınız seçimlerle biçimleniyor. Kullanıcı adınızı kendiniz seçemiyorsunuz, size verileni kabullenmek durumundasınız, ama ilk 15 level’da öğrendiklerinizle kendinize bir parola oluşturabilir ve dilerseniz bir de takma isim belirleyebilirsiniz. Tutorial bölümünde ince noktaları iyi takip edip temelleri sağlam oturtmadan “ben oldum” diyerek lütfen balıklama atlamayın ana oyuna… Çünkü usta oyuncu Dostoyevski’nin de işaret ettiği üzere, oyunun ikinci yarısı, ilk yarısında kazandığınız alışkanlıkların sürdürülmesinden ibarettir.
EVRENDE BİR TOZ PARÇASI
Amnezi, körlük, esaret… Birçok oyuna güçsüz ve donanımsız başladınız bugüne kadar. Ama hiçbir serüvende bu oyundaki kadar güçlenip yine bir o kadar aciz kalmadınız. Okumadık kullanım kılavuzu, ezberlemedik oyun rehberi, girmedik forum, denemedik mod bırakmayın.
Oyunun bütün derinliklerine nüfuz edin, tüm boyutlarına vakıf olun. Yine de yeterli olmayacak; oyun yine bir yolunu bulup arkanızdan dolanacak ve iki puan kapmayı başaracak. Tüm gizleri çözüp %100 bitirmek içinse oyunun sizi tam anlamıyla yenmesi gerekecek. Bu acı ironiyi en yetenekli oyunculardan Camillo Sbarbaro şöyle ifade eder: Bir tramvay gibidir bu oyun; tam yer bulmuş, oturacakken bir de bakarsınız son durağa gelmişsiniz.
Oyundaki en büyük arayış bu işte!
Bu hiç de adil bir oyun sayılmaz ama en azından hikâyesinin hakkını vermek lazım; ilginç sürprizlerle dolu gerçekten. Ana senaryonun maddesel yapısı zaten gözlerinizin önünde büyük ölçüde şekillenmiş durumda, fakat mistik boyutu üzerinde bir hayli kafa yormanız gerekecek. Oyunun manevi derinliklerinde kaybolanlar çok olduğu için Yapımcı tarafından belirli dönemlerde uyarıcı, yol gösterici GM’ler atanmış. Fakat ne yazık ki bunların tümü çoktan emekli olmuş durumda ve dünyada büyük ölçüde kaos hâkim. Yine de son dönemde yayınlanmış 4 büyük DLC’den birini indirip kurabilir, bu içerikle oyun deneyiminizin daha bir anlam kazanmasını sağlayabilirsiniz. Ortalıkta orijinal gibi görünen, ama aslında korsan ürünü birçok DLC de dolaşıyor ve bunlara karşı gözünüzü dört açmanız gerekiyor. İndireceğiniz içeriğin Publisher kısmını iyi inceleyin, burada “Şeyh”, “Derviş” veya “Tarikat” gibi kelimeler geçiyorsa sakın kurmayın, sisteminize virüs bulaşacaktır.
Oyun, kullanıcı geri bildirimine büyük önem veriyor. Bunun için oldukça başarılı bir “Direct Upload Arayüzü" (kısaca DUA diyelim) tasarlanmış. Eğer dilerseniz, oyuna dair yaşadığınız aksaklıkları, uğradığınız haksızlıkları, dilek ve şikâyetlerinizi Yapımcı’ya doğrudan DUA yoluyla ulaştırabilirsiniz.
Özellikle tutorial bölümünün sonunda peydahlanan, karakter tasarımıyla ilgili berbat bug’a karşı sizi uyarmama izin verin: Adına “EGO” veya "NEFİS" deniyor ve arka planda hissettirmeden çalışıp en beklemediğiniz anlarda belirip sizi içinden çıkılmaz durumlara sürükleyebiliyor. Oyun tamamen çakılmıyor belki ama dünya başınıza çökebiliyor. Bu bug’a önlem amaçlı olarak içtenlik, cömertlik, alçak gönüllülük gibi yamaları ne kadar erken kurarsanız o kadar faydalı olur. Karakterinizi tasarlarken bilgi skorunu yüksek tutmanız da EGO bug’ına karşı doğal bir direnç sağlayacaktır.
Kurt oyuncu Einstein'dan bilgi ve EGO arasındaki denge üzerine...
Temeldeki bu bug haricinde yapım teknik açıdan kusursuz diyebiliriz. Zamanın ötesinde bir grafik motoru kullanılmış oyunda. Salacak’tan doğurduğunuz güneşi Ortaköy kıyılarından bir batırın bakalım, gökyüzündeki dinamik ışıklandırma gibisini başka bir oyunda gördünüz mü hiç? Bir Japon balığının kaplama dokularına, bir kelebek kanadında kullanılan renk paletine yakından bakın… Büyülenmemek mümkün mü?
Oyundaki sesler de olağanüstü, eğer dinlemeyi bilirseniz. Sadece gözlerini kapayıp bu seslerle kendinden geçmiştir nice oyuncu. Sabahın sükûnetinde martı sesleri, bir dedenin sakalını sıvazlaması, kumpircinin yürüyüş çizginize plonjon yaparken “BÜOYROUN!” diye çemkirmesi… Hem birbirinden ayrılan, hem de birbirini bütünleyen seslerin muhteşem senfonisi.
Etkileşimin boyutları öyle geniş, araçları ise öyle gelişmiş ki yanlarında Kinect ve Move zevksiz birer şaka gibi kalıyor. Tatlı tatlı yağan karı ne sıvı kristal bir ekrandan seyretmek zorundasınız, ne de pencere camının ardından… O pencereyi açıp kış havasını solumak, düşen kar tanelerine dokunmak için aletlere değil duyularınıza ihtiyacınız var sadece. Hangi hareket algılayıcı, hangi optik okuyucu verebildi bugüne kadar bu hissi size? Botları ve bereyi kuşanıp yollara vurun haydi; o efsunlanmış gibi süzüp durduğunuz monitör bakakalsın bu sefer çaresiz ardınızdan…
Zengin etkileşim metotları size başka hiçbir oyunda tatmadığınız eğlenceler sunuyor.
TOZ PARÇASINDA BİR EVREN
Ayaklarınız altında uzanan dünyanın boyutları neredeyse sınırsız. Sadece avcılık ve toplayıcılık yapıp taş yontmanıza izin veren ilk sürümlerinden beri oldukça gelişen oyun, v2.0.13 versiyonunda size çok daha engin ufuklar sunuyor; en zengin içerik ve en özgürce dolaşabildiğiniz oyun evreni budur diyebiliriz rahatlıkla. Kendi hücrelerinizin atomlarından tutun da galaksilerin harita edilmemiş sınırlarına kadar uçsuz bucaksız bir keşif yolculuğu sizleri bekliyor.
Size sunulan bu geniş oyun alanını ve bitmez tükenmez seçenekleri sınırlandıran kurallar da var elbette, her oyunda olduğu gibi. Bunların ne kadarına uyacaksınız? Başı ve sonu itibarıyla ana hatları lineer olan bu senaryoda, kesinlikle doğrusal olmayan sayısız satır arasını nasıl dolduracaksınız? Kendinize “kader” olarak da adlandırılan kariyerlerden hangilerini seçecek ve ne yönde geliştireceksiniz?
Oyunun bu kadar basit olmadığından emin olabilirsiniz.
Çok mu karışık? Peki, size oyunun türünün bile tam olarak belli olmadığını söylesem? Özünde Survival olsa da bazen gerçek zamanlı strateji gibi durduğunu, çoğu zamansa sıra tabanlı RYO’ya benzediğini? Örneğin Oyungezer dergisi, piyasadaki ekonomik koşulların ve rekabet şartlarının gerçek zamanlı etkilerine göre gelişiyor. Derginin çıkmak üzere olan son sayısı ise, 67. turn boyunca etraflıca çalışılıp hazır hale getirildiğinde matbaadaki Next tuşuna basılarak sizlere ulaştırılacak.
Oyun bir bakıma MMO gibi görünebilir ya da dışarıdan bakıldığında doğası gereği çoklu oyuncu modu ön plana çıkabilir. Yine de bana sorarsanız bütün her şey bir Single Campaign modundan ibaret. Tüm üye olduğunuz loncalar, oyunda kurduğunuz tüm yapılar, özenle geliştirdiğiniz ilişkileriniz ve kazandığınız statüler elbette çok şey ifade etse de aslında yalnızsınız.
En yetenekli oyunculardan Benjamin Franklin’in sözleriyle, bu oyundaki en büyük trajedi, çok çabuk yaşlanmamız, ama çok geç akıllanmamızdır. Bizim de aklımızın yalnız olduğumuz gerçeğine ermesi oyunun ortalarını buluyor. Oyunun anlamını sorgulamaya başladığımızda bir anda herkes NPC'leşiyor ve biz kendimizle baş başa kalıyoruz.
“I REALISED”
Fakat bu yalnızlık nameleriyle keyfinizi kaçırmayayım ben. Bize buyurun, şen şakrak bir lonca türküsü çalalım, neşelenelim. Evet, oyundaki milyonlarca loncadan en az birkaçına üye olmanızı şiddetle öneriyorum. Bu, aidiyet hissinize +1 verip oyun performansınıza olumlu yansıyacaktır. Seçiminizi yaparken menfaat değil de ilgi alanlarınıza göre hareket etmenizi tavsiye ederim. Kısa vade bir yarar sağlamak uğruna karakterinizle uyumsuz bir loncaya üye olursanız bu sizi eninde sonunda mutsuz edecektir. Yani kişiliğinize uygun RP yapmak çok önem taşıyor bu oyunda.
Mensup olacağınız loncalara karar verirken biraz seçici davranmakta fayda var!
Buna rağmen bazı oyuncuların aynı sunucuda 10 farklı karakter açtıkları da görülebiliyor. Nabza göre şerbet verme stratejisi dozunda tutulduğunda puan kazandırsa da ayarı kaçınca birçok sosyal gruptan ban yemenize sebep olabiliyor. Bu yüzden naçizane önerim, tek bir karakteriniz olsun. Ve o karakter de sağlam olsun.
Eksik yönlerinizi tamamlamak için kendinize yol arkadaşları seçmeniz mümkün. Doğru seçimler size çok önemli perk’ler kazandıracağı gibi yanlış seçilmiş arkadaşların da karakter özelliklerinize birçok negatif etkisi olacaktır. Gerek arkadaşlıklar konusunda olsun, gerekse davranışlar, seçimlerinizin hangi özelliğinize artı-eksi kaç vereceği konusunda bugüne dek yazılmış sayısız rehber var. Yine aynı şekilde, oyuncuların tasarlamış olduğu ıssız adam, gamsız kadın, arsız çocuk, nursuz dede gibi birçok kullanıcı modu mevcut. Ne zaman hangisine gireceğiniz ise size kalmış, zira hiçbir mod için “her kullanıcıya uyumlu” diyemeyiz. Öyle olsaydı bütün bilgeler Ferrari tüccarı olurdu, değil mi?
Oyunun külhanbeyi modundan alınmış bir ekran görüntüsü…
Benim tavsiyem modları bir kenara bırakıp kendi tarzınızı yaratmanız, bir de kendinize değer katmak için “dürüstlük” denen perk’ü ne yapıp edip kazanmanız. Efsanevi oyuncu Mevlana’nın paha biçilmez oyun rehberlerinden birinde dediği gibi, dürüstlük pahalı bir perk'tür, ucuz insanlarda bulunmaz.
Tıpkı herhangi bir RYO’da yeterince grinding kastığınızda yüksek yetenek ve araç gereç seviyelerine ulaşabildiğiniz gibi, bu oyunda da ortalamanın biraz üstünde bir karakterle yeterince çalışırsanız birden fazla alanda Hall of Fame başarılarına imza atabilirsiniz. Bunun için en etkili taktik, “sabır” ve “özveri” isimli yetenek ağaçlarına yatırım yapmak.
Gri Gandalf ne de güzel özetlemiş oyunun altın kuralını!
Yetenek ağaçlarının hangilerinde ilerleyeceğinize karar vermek için işin başında çok iyi düşünmeniz gerekiyor, çünkü oyunumuzdaki load / save sistemi başka hiçbir oyunda görülmemiş bir biçimde çalışıyor.
Oyun, bir dizi achievement üzerinden ilerliyor ve siz örneğin bir üniversiteden mezun olduğunuz anda autosave atıyor. Ama sıkı durun: Load etmenize izin vermiyor! Böylesi bir bıçak sırtında karakterinize çizmeye çalıştığınız kariyere ise Hayat adı veriliyor. John Christian bu durumu ne de güzel özetliyor: Silgi kullanmadan resim çizme sanatına Hayat denilmektedir.
“LIFE WAS A GAME”
Oyunumuz, kendi içinde birçok mini oyunu da barındırıyor. Aslına bakarsanız, bugüne kadar denediğiniz en geniş çaplı oyunlar bile bu muazzam maceranın içinde minik yan görevlerden ibaret.
Öyleyse ne kadar sürecek bu dev oyun? Nerede ve nasıl bitecek? Mutlu sonu görebilecek misiniz? Doğal olarak bu gibi soruların cevabını oyun boyunca yaptığınız seçimler belirleyecek. Size verilen inisiyatif hem sonsuz hem de çok sınırlı. Çok iyi başlasanız da ektiklerinizin hasadını yapamadan oyun bitebilir. Oyunun ilk yarısında adeta sürünerek de ilerleseniz aniden bir portal belirip sizi imkânsız görünen noktalara ışınlayabilir. Bu konuda kendi deneyimlerime dayanarak şunu söyleyebilirim: Şans yalnızca hazır olanlara güler.
Bazen oyunun sizinle kafa bulduğu hissine kapılacaksınız
Oldukça planlı ve bir o kadar da random her şey. Kural kitabı hem dağ gibi sabit, hem su kadar dinamik. Oyunun gizli geçitlerine sınır yok, elinizi sallasanız bir Easter Egg’e çarpıyor. Her gün haritalar değişiyor, oyunun kanunları baştan şekilleniyor. Değişmeyen ise tek bir şey var: Oyun Sonu Canavarı.
Oyun Sonu Canavarı nice kullanıcının Hayat’ın manasını sorgulamasına sebep olmuştur. Çünkü yenilmezdir bu canavar. Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, sadece onunla karşılaşmanızı biraz öteleyebilirsiniz. Eninde sonunda, tüm minyonlarını def etseniz dahi karşınıza gücünden bir şey kaybetmemiş olarak dikilecek ve oyununuza son verecektir. Yapımcı böyle istemiştir.
“Oyun çok kısa! Hem yenemeyeceğimiz bir rakiple neden mücadele edelim?” başlıklı bir forum tartışmasında kullanıcı Seneca’nın söylediği Hayat bir öyküye benzer, önemli yanı eserin uzun olması değil iyi olmasıdır sözleri ve Montaigne ustanın sarf ettiği Hayat’ın değeri uzun yaşanmasında değil, iyi yaşanmasındadır ifadesi çok şey anlatır.
Oyunda iz bırakayım derken yanlış anlamalara çanak tutmak da var!
Bir yazıyla iz bırakarak, bir eserle bir başka oyuncuya değer katarak, bir tebessümle bir kalpte yer edinerek alt edebilirsiniz aslında Oyun Sonu Canavarı’nı. Ekranda Game Over yazsa da sizin yaptıklarınız sonsuza dek yankılanacaktır başka Hayat’ların Credits ekranlarında.
Bu satırları okuyor olduğunuza göre siz de çoktan oynamaya başladınız bu oyunu. Bu yüzden oyunumuzun F2P olduğunu, kurmanın da oynamanın da ücretsiz olduğunu zaten biliyorsunuz. Buna rağmen ek içerik satın almak, oyun deneyiminizi zenginleştirmek çoğu zaman elinizdeki paraya bakıyor. Bu yüzden birçoklarımız kopya oyun kullanıyor. Lütfen bunu yapmayın. Hayat’larınız orijinal olsun. Birilerinin yardakçısı olmayın. Kendiniz olun, kendi maceranızı yaşayın.
Cheat yaklaşımı ilk bakışta cazip gelebilir. Fakat bir fikri ya da bir değeri çalmak yerine onu kendiniz üretmeye çalışmak Oyun Sonu Canavarı karşısında çok daha etkili bir silahtır, bunu unutmayın. Getirisi bol gibi görünen kopya, rüşvet, vb. alışkanlıklar uzun vadede karakterinizi güçten düşürecektir, mümkün olduğunca uzak durun bunlardan.
Bazı oyuncular cheat yaklaşımında sınır tanımıyor…
DLC’lerde haberi verilen “Hayat-2: Afterlife” isimli devam oyunu için şimdiden sabit sürücülerinizde yer açmanız, sistem özelliklerinizde bir upgrade gerekli görünüyorsa hazırlığınızı yapmanız faydalı olabilir. Daha 2. bölüm çıkmadan 9. bölümü oynadıklarını iddia edenlere ise kulak asmamanızı öneririm; bu kişilerin nedense önceki sekiz Hayat’larının tümünde asilzadeyi oynamış olmaları şüphe uyandırıcıdır.
Sonuç olarak, Hayat’ı hakkını vererek oynamanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Sizi, gözünüzü ekranlardaki mini oyunlardan ayırıp Main Quest’e odaklanmaya davet ediyorum. Hayat’ta en değerli kaynak olan zaman akıp giderken sizin “errand boy” tarzı kısır görevlere saplanıp olduğunuz yerde saymamanızı diliyorum.
Başınızı monitörden kaldırıp Hayat’a bir şans verin. Kim bilir, belki de ihtiyaç duyduğunuz ilham perileri sizi ekranın dışında bekliyordur.
abi resimler nerde ya geri getirin plz