"Mass Effect 3'ten Nefret Etmemin 3 Sebebi"

Kaan Özgünay'dan geç kalmış bir itiraf

Bakın siz de iyi bilirsiniz, eğer bir şeyin sonunu deli gibi bekliyorsanız, büyük ihtimalle o sonu ya sevecek ya da ondan nefret edeceksinizdir. Tarihte bunun pek çok örneğini görebilirsiniz. Kavimler göçünün bitimi, İkinci Dünya Savaşının sonu, Dallas'ın finali, LOST... Oturup da size Mass Effect serisini neden sevdiğimi hoş betimlemeler ve Bioware'e övgülerle anlatsam olmaz tabii, o yazılardan her yerde var. Onun yerine oyunda benim canımı sıkan, daha çok düşündükçe de küplere bindiren, muhabbetlerde lafı açıldığında sinirimi bozan, hakkında ne düşündüğüm sorulduğunda beni tanıyanların alçak sesle, "Kaan o konudan bahsetmeyi sevmez" dediği üç şeyden bahsedeceğim. Bu yazıdan da her yerde var gerçi ama benim nefretimi bir yere kusmam lazım yine. Haydin başlayalım.

(Spoiler Uyarısı: Hem evvelki oyunlarla hem de bu oyunun sonuyla ilgili yığınlarca şey anlatacağım. Sonra görmeyeyim yorumlarda "Ben oyunu bitirmişmemiştim, ne biçim yazı bu." diye sinirlenenleri. Aman dikkat. Yemeyelim birbirimizi Mass Effect 3'ün kıytırık sonu için).

1. DÜNYAYI KURTARMA BASKISININ BENİ GERMESİ

Mass Effect 2'de en çok hoşuma giden şey, oyun başladıktan sonra Illusıve Man'in Shepard'ı uzaya salmasıydı. Adam beni karşısına çekip "Delikanlı, Collectorlar bir haltlar peşinde. Lakin sen aslansın, kaplansın. Kaç kere Miranda'yı yakaladım'Benim Shepard üzerinde test yapmam lazım, ölüyü diriltmek çok zor' ayağına kendini seninle laboratuvara kilitlerken. Gez dolaş, takım arkadaşlarını bul, bir afyonun patlasın önce. Önemli mevzuları konuşuruz sonra." deyince bana oyunun başında, nasıl mutlu oldum anlatamam. O andan itibaren gün aşırı Garus'la Omega'daydık. Deli gibi içer, kavgalara karışır, kurtlarımızı dökene kadar dans edip Asari striptizcilere sarkardık. Adımızı bilirlerdi orada, Afterlife'a girdiğimiz an VIP salonunu kapatırlardı hemen. Arida'dan Tessia şampanyası gelirdi, DJ Asu Maralman çalmaya başlardı. Haliyle oyunun sonunda olaylar ciddileşince her şey daha bir anlamlı oldu. Son görev öncesi mürettebata konuşma yaparken "millet, iyi dağıttık bu aralar ama işin bu kısım çok mühim. Halledelim şu işi" kafasındaydım yemin ediyorum. Hal böyle olunca, Normandy'deki uzaylı kızlarla geminin ücra köşelerinde işi pişirirken zerre vicdan azabı duymadım. Bakın, eğer Kanadalı'ların yapıp Amerikalı'ların sattığı rol yapma oyununu ben Türk kafasıyla oynayıp hikayesinden, yaptığım seçimlerden keyif alıyorsam; o oyun sağlam bir yapımdır. Aynısı ilk Mass Effect için de geçerlidir. Specter olarak galaksi dedektifçiliği oynadığım zamanlar hala aklımdadır, sevgiyle anarım hep. Lakin gelin üçüncü oyuna bakalım.

mass-effect-nefreti-1

Mass Effect 3 daha reklam kampanyası evresindeyken "Dünya'yı kurtarmak sizin elinizde!" diye damardan zerk etti sıkıntılı dönemlerin ruh halini. Her şeyden önce, "dünyayı kurtarmak" kadar klişeleşmiş bir bilim-kurgu motivasyonu daha yok. Mass Effect evreninin en sevdiğim yanı, insanoğlunun davet edilmediği bir partiye geç kalmış olmasıydı ve onların minik mavi gezegenlerinin, evrenin merkezi olmadığını hatırlatmak için sırada bekleyen onlarca farklı uzaylı vardı etrafta. Irkçılık bambaşka bir boyuttaydı anlayacağınız. Öğrenmemiz gereken zibilyon tane yeni kural vardı. Turian'larla olan First Contact savaşındaki bir iki stratejik hamlemiz haricinde pek matah olmayan, hatta "velet" denilecek kadar genç bir ırk olarak görülmemiz de cabası. Haliyle üçüncü oyunda Dünya, birdenbire galaksinin en önemli tiyatrosu haline gelip Cem Yılmaz gösterileri gibi kapalı gişe oynamaya başlayınca benim garibime gitti. Citadel, gezegenleri yok olmuş milyonlarca uzaylının gözyaşlarından oluşan koskoca bir intergalaktik yüzme havuzuna dönüşmüşken; Turianlar, yanan gezegenlerini yörüngedeki aylarından izleyip açlıktan birbirlerini yerken; Asariler her gün başka bir Matriarch (1000 yaşındalar yahu!) gömerken etrafta koşuşturup millete "Bir el atın da Dünya'yı kurtaralım, hadi!" diye yalvarmak hiç içimden gelmedi. Galaksideki her uzaylının korkudan antenleri birbirine dolandığı için kimse de kendi başına ne yapacağını bilmiyordu. Salarian ve Kroganlar arasındaki barışı sağlamaya çalışmak gibi önemli bir konu bile dünyayı kurtarmanın gerginliğiyle harcanıp gitti. Çünkü oyun beni "çabuk, çabuk hallet bu işleri. Oyalanma!" diye aceleye getirip iki ayığımı bir pabuca sokunca, eskiden olduğu kadar keyif alamadım minik ayrıntılardan. Halbuki Mass Effect, minik ayrıntıların kral olduğu bir evrende geçen bir oyun. Her politik tartışmada gözlerim "Yormayın beni gençler, bak saat kaç oldu hala buradayız. Öpüşün barışın, işimiz çok daha." konuşma seçeneğini aradı. Haliyle görev arası iki tek atarken Ashley'nin "Dünya alevler içinde, yaptığın şu işe bak. Allah cezanı versin senin!" diye beni darlaması, oyundan almaya çalıştığım üç kuruşluk zevki yedi bitirdi.

Bu arada Ashley kadar da kendini beğenmiş, babacığıyla olan sorunlarını her iki görev arası bana anlatarak sempati toplamaya çalışan, yaşananların artık evrensel çapta olduğunu anlayamayacak kadar kıt beyinli ve uzaylı ırkçılığının dibine vurmuş bir karakter daha görmedim ben. En önemli olayların ortasında "Shepard alçak adamsın. Bıraktın gittin beni Cerberus için" demeye başladığında "Ashley, bi sus da otur artık. Burnumuzdan getirdin zaten çarşı iznini, bari şimdi kapat o köşeli çeneni." dedirtmedi oyun bana bir türlü. Hatunun laflarını alttan almaya zorlanmaktan artık alacak yerim kalmadı, sıktım kafasına kurtuldum Udina'yı gerzekçe korumaya çalışırken. Kafasına değil hadi, Bioware'in üçüncü oyun için gereksizce büyüttüğü göğüs bölgesine diyeyim.

mass-effect-nefreti-4

Belki benim kabahatim bu. Belki siz içini dışına çıkartarak, rahat rahat oynadınız oyunu; ama ben, son görev gelene kadar bir türlü rahat edemedim. Bir de üstüne asıl sonu görmek için tüm uzaylı ırklardan yardım toplama veya multiplayer oynama zorunluluğu gelince sabahlara kadar kimden kaç gemi takviyesi geldi hesabı yapmaktan bunaldım. Eskiden paso gezegenleri gezerdim, takımdakilerin dertleriyle ilgilenirdim "acele yok nasılsa" diye düşünüp. ME3'te Shuttle'ı uçuran o pilot ne zaman bana ölü kocasını çok özlediğinden bahsedip ağlamaya başlasa, "Anlıyorum ama vakit yok valla. Yıka yüzünü, dön işe. Köprüdeyim ben." diye geçiştirdim hep. Umarım Bioware, yeni bir "kendi maceranı kendin yarat" oyunu yapmaya çalıştığında, onların maceralarını onların istediği şekilde oynamak zorunda bırakmazlar bizi. Rahat rahat gemi uçuramadım yahu, her an Reaperlar sistemi basıp çocuklarımızı kaçırıp karılarımıza tecavüz edecekler korkusundan. Öf, fenalık geldi içime!


2. EVVELKİ SEÇİMLERİN OYUNU ZERRE ETKİLEMEMESİ

Yükleme ekranında bile "Save dosyalarınızı atmayın sakın" diye çırpınan kaç tane oyun sayabilirsiniz bana? Evvelki oyunlarda verdiğiniz önemli kararların neredeyse her biri, üçüncü oyunda ya geçiştirildi ya da tümden unutuldu. "Askerliği, kültürlerinde geçerli tek meslek haline getirmiş olan Kroganlar'ın bile belini büken o uzaylı böceklerin kraliçesini kurtarmıştınız ya hani? Hah, onun çocukları indoktrine olmuş. Ama bu yeni oyundaki klonu kurtarırsanız, bu zorlu mücadelede arkanızdalar." lafını duyduğum an, çocukken annem zorla semizotu yedirirkenki gibi suratımı ekşittim hemen. Bununla da kalmayıp Cerberus'u baş düşmanımız yaptılar. Siz Collector Base'ini havaya uçurmuş olabilirsiniz belki ama ikinci oyunun sonunda Illusive Man'le kankaydım ben. "Bu içtiğim sigaraları Drell yumurtalarından yaptırıyorum, ayrı bir tat katıyor. Arzu edersen iki karton yollatayım gemiye." seviyesindeydi muhabbetimiz. Açıklamaya çalıştılar hadi, indoktrine olmuş Reaper teknolojisiyle bu kadar içli dışlı olmaktan diye. Ama ne önemi kaldı ikinci oyunun şimdi? Oturup düşünmeye başladım yahu tercih yaparken, "Sigaraları daha yollamadı Illusive Man ama Collector Base'ini havaya uçursam, Thane'den rica etsem bana bulur mu acaba o Drell yumurtalarını (Thane Drell ya hani). Kendimiz sararız artık, ayıp olmaz herhalde." diye kafa yordum o son seçime. Son görevden de herkesi sağ çıkardım takımın sinerjisi bozulmasın diye.... Sonra, üçüncü oyunda hoop, Thane hastahanede (zaten hastaydı gerçi, almayayım günahını). Mordin çok meşgul, görevlere gelemez. Miranda'nın işi gücü var, kızkardeşini arıyor. "Ama kas yığını Vega var. Emir-komuta zincirinden pek anlamaz; lakin ısınacak sana zamanla." Bahriye oğlum burası, uzayda olduğumuza bakma. Ben köprüde yürürken millet işi gücü bırakıp "Kaptan, emret yapayım." diyerek askeri nizama geçiyor. Kafa mı buluyorsunuz benimle, kim kime ısınıyor? Ayrıca Illusive Man'in sağ kolu diye yedirmeye çalıştıkları, Final Fantasy 8'de kendine rol bulamamış gibi duran, dizaynı Naruto'nun şişirme bölümlerindeki düşman ninjalardan araklanmış o tren enkazı karakteri saymıyorum bile zaten.

Kaiden da eşcinsel artık tabii, oh ne güzel. Galaksi tarihinin bu en önemli sürecinde, Terminus sisteminde takılmadığım uzaylı kız kalmamışken, daha iki oyun evvel Ashley ve Liara'ya "Hanımlar, hep birlikte eğlenebiliriz. Seçim yapmaya ne gerek var?" diye dangıl dungul laflar söylemişken dolaptan çıkıp hayatımın geri kalan kısmını Gay Shepard olarak yaşayabilir miyim? Bu mu rol yapma, bilim-kurgu, özgürlük ve seçimden anladığınız? Böyle önemli meseleler, oyuna böyle mi kakalanır? Kraldan çok kralcılık yapmanın vakti mi? Bu ne ya? İlk iki oyuna 100 saatten fazla vaktimi gömdüysem, yeni ve marjinal seçimler yapmak yerine verdiğim her kararın geri gelip bana gömmesini beklerim ben. Çünkü yıllarca "Her şey birbirine bağlanacak. İlk oyunda üzerine bastığınız o böcek, ağırlık çalışıp geri gelecek. Paçanızı aşağı çekecek." diye ısrarla hatırlattılar bunu. Bu da beni oyunun sonuna getiriyor.

3. OYUNUN SONU

Fez'i yapan eleman Phil Fish, oyunu PC'ye çıkarmayı düşünmediklerini söylediğinde hoşuma gitmişti. Daha sonraları bu görüşünü destekleyecek şekilde ağır konuştuğu zaman da "İşte prensiplerinden ödün vermeyen bir kardeşimiz, parada gözü yok" demiştim kendisi için, ağzında doğru düzgün filtreleme sistemi olmayan, lafını sözünü bilmeyen insanlardan biri olduğunu bildiğim halde. Aylar önceydi bu tabii, şimdi gidin bakın Steam'in en çok satanlar listesine. Baya bir aşağılara inmeniz gerekebilir, çünkü oyun bugdan geçilmiyor gün aşırı yamanmasına rağmen. Lakin Fez orada bir yerlerde "Püskülü ben olayım" diye duruyor öyle.

mass-effect-nefreti-2

 

Bunu neden anlattım? Hatırlarsanız Bioware, güneş gözlükleri ve EA t-shirt'üyle, oyunun Metacritic'te yarattığı sanal başarı dalgalarının üzerinde sörf yaparken susmak bilmedi. Her hafta Mass Effect 3'le ilgili başka bir planlarını açıkladılar. Sınavdan 95 alıp ertesi gün derste hocanın sorduğu her soruya atlayan işgüzar ortaokul öğrencileri gibi öyle bir havaya girdiler ki, ben zannettim Michael Jordan'ı getirtiyorlar. Space Jam'le bitirecekler seriyi, oyunun sonunda Reaper'larla basketbol oynayacağız. Kişisel favorim, Casey Hudson'ın oyun çıkmadan önce yaptığı "Mass Effect 3'ün bitimi, geleneksel oyun sonlarında olduğu gibi A, B ve C şeklide kategorize edilemeyecek" açıklamasıydı. Adam doğru söylemiş aslında, çünkü oyunun sonları harflerle değil renklerle kodlanmış olarak geldi. Buradan çıkarılacak ders çok basit: Eğer kafanızda büyük planlar mevcutsa veya arkasında durmak istediğiniz artistik bir vizyona sahipseniz, Allah aşkına proje tamamlanana kadar çenenizi kapatın! Çünkü o sözleriniz dönüp dolaşıp suratınızda patlar.

Nereden başlasam, nasıl tarif etsem size içimdeki sinir,... Kafama estiği gibi de anlatamam çünkü pişkince geri dönüp çaktırmadan değiştirmeye çalıştılar hatalarını. Ben "Extended Ending" olmamış varsayıp oyunu ilk bitirdiğim haliyle anlatacağım. Orijinal sonların hepsinde mass relayler, farklı renklerdeki patlamalarla havaya uçuyordu değil mi? "Yok öyle değil o, çok hasar almışlar aslında" diye döndüler hemen. Çünkü ikinci oyunun Arrical DLC'sinden de öğrendiğimiz gibi, eğer bir Mass Relay havaya uçarsa, patlamanın şiddetiyle meydana gelen Süpernova yüzünden içinde bulunduğu güneş sistemini de yanında götürüyor. Yani Shepard aslında, Reaperlar'ın tek döngüde öldüremeyeceği kadar uzaylıyı Mass Relay sistemini yokederek kendisi öldürmüş oldu!

Onu geçtim, dünya yörüngesinde Reaperlarla kapışan ne kadar uzaylı varsa hepsi güneş sisteminde hapis kaldı. Galakside Mass Relay kullanmadan sistemler arası yolculuk yapmak mümkün değil çünkü. Bazıları geri dönmek istese iki milenyumda anca yolu yarılar. Kalmak isteseler dünyanın havasına suyuna uyum sağlayamayacak olanlar var. Mesela Quarianlar, hafif bir nezleyi bile kaldıramayacak kadar zayıf olan bağışıklık sistemleri yüzünden portatif balon zırhlarında yaşamak zorundalar, dünyanın atmosferine on dakikadan fazla tahammül edemezler. Ya defolup gidip herkes kendi kolonisini kendi kuracak, ya da evlerinden sekiz trilyon ışık yılı uzakta kabak gibi kalmış olan milyonlarca uzaylı, "Alçaklar, sizin yüzünüzden oldu bu!" deyip insanların gırtlağına atlayacak. Bu son aslında o kadar da kötü değil. Karanlık, acımasız ve Reaperlar gibi devasa bir tehdidi defedebilmek için nasıl bir özveri gerektiğini gösteriyor. Bioware değiştirdi hemen bunu "Yok patlamamış, ağır hasar almış ama Mass Relay'ler tamir edilebilir haldeler" diyerek. Bu "ufak" olayın sonradan ne anlama geldiğini anlayınca da beş yaşındaki yeğenim Mert, yanlış bir şey söyledikten sonra toparlamaya çalışırkenki gibi "Öyle diiil Kaan abi, öyle diiiil" diyerek geri döndüler laflarından tabii.


Gelelim o Reaperların sözde temsilcisi hologram çocuğa. İki oyundur hangi Reaper'a "Evladım rahatsız mısınız, niye galaksiye ikide bir format atıyorsunuz?" diye sorsak, "Sizin kafanız basmaz. Biz çok acayibiz, çok değişiğiz" demediler mi? Niyeymiş peki? Anlat bize katalist usta, dinliyoruz.

- Teşekkürler efenim. Galaksideki canlıların, uygarlıkların hayat verdiği sentetik yaşam formları, isyan edip yaratıcılarını öldürmesinler diye biz müdahale edip belli bir teknolojik evrimi tamamlamış olan herkesi öldürüyoruz.

Anlıyorum, devam et lütfen.

- Yok, bu kadar işte.

Ulan nasıl bu kadar? Siz karanlık uzayda yaşayan süper zeki, yarı sentetik uzaylı bir ırk değil misiniz?

- Estağfurullah, süper zeki demeyelim de...

Bölme lafımı, işgüzarlığın alemi yok. Kafayı çalıştır azıcık, sentetikler ve canlılar geçinemez diyorsunuz. Bak bakayım camdan dışarı. Quarianlar ve Gethler yardımlaşa canınıza okuyorlar, anam ağladı aralarındaki barışı sağlayana kadar. Belli ki o döngüyü kırmışız, varlığınız anlamını yitirmiş. Ayrıca siz, yaratıcılarını yok eden orijinal sentetikler değil misiniz? Dinime küfreden müslüman olsa.

- Nasıl?

Üç oyundur verdiğim elzem kararlar, save dosyalarım ne oldu diyorum!

- Seriyi bitiriyoruz, idare ediver. Hadi seç bir renk de dördüncü oyunu yapmaya başlayalım biz de.

mass-effect-nefreti-3

Allah'ım sen sabır ver bana! Bir de koymuşlar en sona o yaşlı adamla torununu. "Bana Şepırd'ın hikayesini anlatsana dede.." Dedeciğim sana Şepırd'ın hikayesini öyle bir anlatırım ki bu adam hem galaksiyi kurtarmaya, hem de erkek, kadın, uzaylı kim varsa her oyun teker teker düdüklemeye nasıl vakit buluyor diye oturup düşünürsün. Her soru sorulmaz öyle!

Neyse, sinirden kıpkırmızı oldum zaten. Gerçi sinirden mi, pek emin değilim. Haftasonu bir müzik festivaline gittim ve ne akla hizmetse teklif, rica ve ısrarlara rağmen yine de güneş kremi kullanmadım. Yüzümdeki amele yanığından Braveheart'ın büyük savaş sahnelerinde, arka planda koşuşturan ekstralara benzedim iyice.

Toparlamak gerekirse diyeceğim şudur: Mass Effect 3 "Her şey 1lira" mağazası gibi bir oyun. Her şey darmadağın, müşteri tatmini kesinlikle garanti değil, aradığınız özel bir şey varsa büyük ihtimalle bulamazsınız ve bulduğunuz şeylerle mutlu olmanız gerekir. Beğenmezseniz de ne haliniz varsa görme opsiyonu tanırlar... Sağlıcakla kalın.

YORUMLAR
Parolamı Unuttum