Bu yazı daha önce Oyungezer dergisinde yayınlanmıştır.
Mikami-san bir röportajında, son yıllarda çıkan korku oyunlarını hiç beğenmediğini ve “Zwei” adında bir proje üzerinde çalıştığını söyleyeli tam 30 ay olmuş. Hatta cömert davranıp oyunun neye benzeyeceğine dair ipucunu da vermiş ta o zamandan. "Ağzınız yüzünüz dağılacak korkudan" dememiş ama “Bu oyun korku/hayatta kalma türünün gerçek bir örneği olacak. Korku hissiyle gerçekten yüzleşip üstesinden gelmeniz gerekecek” diyerek kibarca ifade etmiş başımıza gelecekleri. Korku-hayatta kalma oyunlarına olan takıntımı bilen okurlar, bu cümleden sonra o 30 ayı nasıl erittiğimi tahmin eder. Sabır taşına döndüğüm bu uzun sürenin ardından posta kutumda Sinan’dan gelen “The Evil Within kodu” başlıklı iletiyi gördüğüm anda verdiğim cevabı aynen kopyalıyorum: “Leeleleleleeeeee!”
Kimi boss savaşları koca bir bulmacayı andırıyor. Sadece silah kullanarak bu amcayı indiremiyorsunuz yani.
Fakat vay bana, vaylar bana… Oyunu PSN’den indiriyor, gözümdeki heyecanı çoktan fark etmiş eşimi de yanıma oturtuyor ve yıllardır beklediğim The Evil Within’e ilk dalışı yapıyorum. Ve oyun çöküyor. Yok yahu, kesin küçük bir tersliktir bu, hemen halledilecek cinsten. Bir daha deneyelim. Ne? Tam boss savaşının ortasında mı kayıt almış? Tamam, iyi öyle olsun… Fakat kayıt dosyası neden aynı hatayı veriyor ki? Ben de kendi aldığım kayıt dosyasından devam ederim. Yine mi olmadı? Evet, çünkü her öldüğümde bozuk olan otomatik kaydı yüklüyor meret. Önce beni oyundan atıyor, oyunu tekrar yüklüyorum. Olsun… Yeter ki çalışsın. Ben böyle de oynarım. Heyhat! Oyun bir süre sonra tamamen oynanamaz hale geliyor.
Arabamla kaza yaptığım gün, benim için hâlâ güzel bir gündü çünkü akşamına The Evil Within oynayacaktım. Fakat hevesle karşısına oturduğum The Evil Within'in çökmesi, ilkinden bile büyük bir kaza etkisi yarattı üstümde, oyun benim için gerçek bir kâbusla başlamış oldu. (Bkz. Eh be Sony kutusu…) Nihayetinde dijital kopya yerine, Blu-ray denedim ve The Evil Within, ilk Resident Evil'ı oynadığım eski görkemli günlere selam çakarcasına “eskiden dijital mi varmış” diyerek çatır çatır çalıştı. 2,5 yıllık bekleyişin üstüne artı üç gün yazmış olduk böylece.
DEAD I AM THE POOL
İşte oynamaya bir türlü başlayamadığım o üç gün, 2,5 yıl boyunca biriktirdiğim hevesi ve beklentiyi ikiye katladı. Bir yanda türü tanımlamış Shinji Mikami, diğer yanda onun için kesenin ağzını iyice açmış Bethesda, beri yanda yeni nesil bir cihaz ve bunları düşündükçe kalbi yerinden oynayan bir Faruk. Bu kadar yüksek beklenti, asıl eğlencenin en olası katilidir bence ya. Neyse…
Gördüğünüz anda kaçın! Hiç şansınız yok.
Yenileşmeye çalıştıkça kimliğini kaybeden Resident Evil, Silent Hill gibi serilere inat, The Evil Within gidebildiği kadar geriye yaslıyor sırtını. Temposu iyi ayarlanmış, cephane ve malzemenin kıt kanaat yetiştiği, oyunun bir sonraki adımda üzerinize ne göndereceğini kesinlikle bilemediğiniz, tam anlamıyla eski stil bir oyun The Evil Within. Başkahraman (kurban da diyebiliriz) dedektif Sebastian Castellanos bile neredeyse eski dost Edward Carnby’nin (Alone in the Dark) aynadaki yansıması gibi… Fakat tüm bu “old school” parçaları birleştiren yeni nesil bir donanım olunca, nasıl diyeyim, ortaya kapuçino kıvamında yoğun bir tat çıkmış. Terk edilmiş bir akıl hastanesinin yosun tutmuş koridorları, odalarını mumların aydınlattığı huzursuz köşkler, halkının tuhaf yaratıklara dönüştüğü eski kasabalar, içinde türlü hilkat garibelerinin dolandığı rutubetli yeraltı mağaraları... Evil Within sizi her türlü garip ortamın içine sokuyor. Yolunuzu bulmaya çalıştığınız tüm bu gizemli yerler, Sebastian’a geri plan olsun diye değil, bizzat oyunun başrolüne soyunsun maksadıyla tasarlanmış gibi. İleride karanlıkta bir yerde inleyen tuhaf varlığın sesleri, dinamik müzik ve muhteşem ışıklandırma sizi huzursuz etsin diye nakış misali işlenmiş. Hiç kuşku yok ki oyunun en güçlü yanı, hiç yumuşamayan bu atmosfer.
Baştan belirtmekte fayda var: Evil Within kesinlikle herkese göre bir oyun değil. Evet, son zamanlarda bağımsız yapımcıların korku türünün bayrağını devralmasıyla gurme işi oyunlar gördük. Evil Within, örneğin bir Outlast ya da Amnesia’ya göre daha bir “oyun”: Karakterinizi geliştirebiliyor, malzeme toplayabiliyor ve çok çeşitli şekillerde onlarla savaşabiliyorsunuz. Oyun oynadığınızı unutmanıza pek fırsat olmasa da, Evil Within’in şiddet seviyesi öyle böyle değil. Açılış sahnesinden son anlara kadar ekranınıza gelen çoğu kare kâbuslarınıza girecek kadar açık vahşet içeriyor. Özellikle Sebastian’ın ölüm sahnelerinde kafayı duvara doğru çevirmeniz olası... Evil Dead ve Irreversible arasında gidip gelen bir şiddet vurgusundan bahsediyorum burada. Kimileri bu kadarını rahatsız edici bulabilir; geri kalanlar beni takip etsin.
SPREADING FROM THE FOOL
Tüm bu yoğun atmosferin, vahşet ve şiddetin tek bir amacı var: Sizi rahatsız etmek ve korkutmak. Ve oyun bunda son derece başarılı. Hayatta kalmak korkunç zor… Sabırlı ve yavaş oynamak gerek. Aksi takdirde Sebastian –kelimenin tam anlamıyla- ölümlerden ölüm beğeniyor. Mikami, oyunu duyurduğu ilk gün korku oyunlarının aksiyona dönüşmesinden nefret ettiğini söylemişti. Nasıl olması gerektiğini de böylece göstermiş oldu. Evet, oyun zor ama akıllıca ve düşünerek oynarsanız yapabileceklerinizin son derece çeşitli olduğunu göreceksiniz.
Dedim ya: Oyunda nereden ne çıkacağı belli olmuyor. Refleksleriniz hazır değilse, umarım son kayıt yeriniz çok uzakta değildir.
Birkaç farklı türde silahınız ve cephaneniz var. Kuşkusuz bunlardan en ilginç olanı Agony Bow. Farklı türde mızraklar fırlatabilen bu Ortaçağ oku, oyuna ciddi bir derinlik katmış. Etrafta bulabileceğiniz tuzakları etkisiz hale getirdikten sonra düşen parçaları birleştirerek cephane üretebiliyorsunuz. Düşmanları bir süreliğine kör eden ışık bombasından bombalı oka kadar türlü seçenekleriniz var. Hangi durumda, hangisini kullanacağınız sizin seçiminiz. Etraftaki tuzaklar da sadece sizin için orada değiller. Onları düşmanlara karşı kullanabilirsiniz. Böylece cephaneden kurtarmış olursunuz. Mayınları etkisiz hale getirebiliyorsunuz ancak patlatmadan önce sadece bir ya da iki saniyeniz ve sadece bir hakkınız var. Beceremezseniz Sebastian’ın gövdesi ikiye ayrılıyor. Cephaneniz var ve stokunuz genişse düşmanlara dalabilirsiniz ya da sessizce ilerlemeyi tercih edip onları gafil avlayabilirsiniz. Çok mu sıradan? Önceden mayın fırlattığınız bir noktaya doğru şişe fırlatıp onları hazırladığınız tuzağa doğru da çekebilirsiniz. Evet, cephane ve malzeme son derece sınırlı ancak seçenekleriniz de bir o kadar geniş. Ha, şunu da söyleyeyim, Evil Within uzaktan korku oyunları klişelerinin ortalaması gibi dursa da, oyunun akışı esnasında bunun tamamen bir önyargı olduğunu anlıyorsunuz. Cidden oyunun bir sonraki adımınızda size ne fırlatacağını kestiremiyorsunuz. Hatta kimi zaman nadir de olsa o ağır ve gergin oyun yerini, düşmanların etrafınızı sardığı müthiş bir kovalamacaya dönüşüyor. İşte o anlar için mutlaka birkaç pompalı fişeği bırakın derim.
WEAK AND WANT YOU NEED
Genelde oyunların gidişatı birbirine çok benzer. Aksiyondan sonra, araştırma yaparsınız ya da zor bulmacadan sonra bir boss savaşı gelir. Tempo bellidir kısacası ve siz de bunu hissedersiniz. Evil Within bu noktada ezber bozan, aksak bir ritim yakalamış. Mesela, Resi serisinde oyunu kaydettiğiniz güvenli yerler vardır. Bunların birbirine uzaklığını aşağı yukarı tahmin edersiniz. Orada oyununuzu kaydeder, ekipmanı düzenlersiniz; güvendesinizdir. Evil Within’de de benzer bir sistem var. Oyunu kaydetmek, Sebastian’ın yeteneklerini geliştirmek için akıl hastanesini ziyaret edebiliyorsunuz. Ancak daha siz oradaki işlerinizi tamamlamadan oyun bir başka bölüme geçiş yapabiliyor. Kendinizi bir anda bambaşka bir yerde “N’oluyo lan?” diye sorarken bulabilirsiniz. Ya da diyelim, bir kasabada ilerliyorsunuz. Bir kapının ardından kendinizi gerisin geriye akıl hastanesinde bulabilirsiniz tekrar. Oyunda hiç güvende hissedemiyorsunuz bu yüzden: “Acaba mermim yetecek mi?”, “Acaba bir şırınga yeri daha mı koysaydım karaktere?” soruları sürekli içinizi kemiriyor. Çünkü oyun resmen sizi hazırlıksız yakalamak üzerine kurgulanmış. Tedirginlik ve merak duygusu oyunun sonuna kadar dinmiyor.
Oyunda hazırlıklı olmak diye bir şey pek yok ama Sebastian’ın yeteneklerini geliştirerek onu biraz daha dayanıklı hale getirebilirsiniz. Daha çok cephane taşıyabilir ya da silahlarınızın daha fazla hasar vermesini sağlayabilirsiniz. Bunun için etrafta bulacağınız yeşil kavanozlara ihtiyacınız var. Sebastian kavanozların içindeki yeşil sıvıyı, tuhaf bir sistemle beynine enjekte ediyor. Ancak bu kavanozları bulabilmek öyle her zaman kolay olmuyor çünkü Evil Within’in ortamları kimi zaman içinde kaybolacağınız kadar karmaşık. Hiç acele etmeden etrafı iyice arayın derim; oyun keşfetmeyi ödüllendiriyor. Eğer malzemelerin sadece gözünüze çarpan kadarını toplarsanız, oyunun yarısında patatese dönebilirsiniz benden söylemesi. Kesinlikle Resi 6’yla falan karıştırmayın, oyunun gerçekten affı yok. İpin ucunu çok kaçırmadan bir örnek vereyim: Başlarda, özellikle kasabada geçen bölümde düşmanları gafil avlamayı iyi becerdim derken, bazılarının arkadan yaklaşarak öldürülemediğini fark ettim. Haliyle içlerinden bir tanesi fark etti beni. Onun bağırışına diğerleri de geldiler; derken ortalık çoktan düğün yerine dönmüştü bile. Ben gerisin geriye topukladım saklanacağım diye ama geri dönerken hiç girmediğim başka bir yol keşfettim. Çıkmaz sokak… Püre yaptılar tabii. Bu arada sadece iki mermim ve iki de kibritim vardı. Birkaç denemeden sonra düşmanları bir araya toplamanın yollarını aramaya başladım. Hepsini peşime taktım, dar bir koridora girdim. İkisinin bacağına kalan iki kurşunumu paylaştırdım. Onlar yerde yan yana yatarken kibritimi yakıp üzerlerine bıraktım. Cesetlerle birlikte kalan hepsi ateş aldı. Kısacası, bir çıkış mutlaka var ama Sebastian’ı sürekli geliştirmeyi ihmal etmeyin ve girmediğiniz delik kalmasın. Kalmasın ki etrafa gizlenmiş çok değerli eşyaları kaçırmayın. (Özellikle de ilerleyen bölümlerde hayat kurtaran anahtarları. Onlar ne mi? Kendiniz keşfedin canım, her şeyi benden beklemeyin.)
Hayatımda gördüğüm en tuhaf bulmaca… Çözmesi kolay, bakması zor!
Hayatta kalmak zor, her köşede ayrı bir tehlike bekliyor, bir sonraki adımınızda başınıza ne geleceğini asla kestiremiyorsunuz. Peki neden? Neden bütün bunlar oluyor? Krimson City neresi? Sebastian neden başına gelenler karşısında bu kadar donuk? Sevgili dostlarım, Evil Within ağzındaki baklayı çok ama çok iyi saklıyor. Oyunun neredeyse yarısından fazlasında birbirinden çok bağımsız görünen hikâye parçalarını birleştirmeye çalışıyorsunuz. Ancak oyunun yarısından sonra bu parçalar bir anlam ifade etmeye ve bulanık hikâye netleşmeye başlıyor. Tıpkı oynanışta olduğu gibi, hikâyede de birkaç ters köşe var. Bu satırları yazarken fark ediyorum ki hikâye hakkında ne desem sürprizleri bozma riskim var. O yüzden burada durmak en iyisi. Yine de şunu söyleyeyim, çok dağınık görünen hikâye, nihayetinde gayet ilginç noktalara bağlanıyor.
NOWHERE AS YOU BLEED
Sağda solda oyunla ilgili ilginç eleştirilere rast geldim ve çoğuna katıldığımı söylemem. İki tanesi hariç: Dengesiz zorluk seviyesi ve buglar. Bazen oyun illallah dedirtecek kadar zorlaşabiliyor. Bunun en çok göze çarptığı yerler boss savaşları. Genelde çok başarılı olsalar da, bir noktadan sonra oyunun size haksızlık ettiğini düşünmeye başlıyorsunuz. Mesela köpek benzeri irice bir yaratıkla kapıştığınız bir yer var; alan dar, düşman büyük, Sebastian’ın manevra kabiliyeti sınırlı. Bazen saklanıp kendini kaybettiriyor. Aniden çıkıp üzerinize atladığı an işiniz bitiyor. Zayıf noktasıyla ilgili herhangi bir ipucu da yok; bulduktan sonra da çevikliği yüzünden tutturmak ayrı bir sıkıntı. Olay bir yerden sonra deneme-yanılma döngüsüne girmeye başlayınca işin tadı kaçabiliyor haliyle.
O koca tuzaklar süs diye durmuyor! Cephane kurtarmanın en iyi yolu…
Bir de “buglar” demiştim değil mi? Zamanla düzeltirler diye düşünüyorum ama bazıları oyunu kilitleyecek kadar ciddi. Bir bölümde Sebastian’ın partneriyle birlikte savaşmanız gerekiyor. Anam! Bir baktım adam uçmuş. Koca haritada ara ki bulasın. Nece sonra kafamı yukarı kaldırmamla şok geçirmem bir oldu. Adam 15 metre kadar yukarıda boşlukta kendi kendine koşuyor. Peşimden gelmediği için sahne tetiklenmiyor, gitti kilitlendi oyun. Kan ter içinde geçtiğim o bölümü sil baştan oynamak zorunda kaldım bu aptal hata yüzünden. Siz siz olun hiçbir kayıt fırsatını kaçırmayın.
DEAD I AM THE RAT FEAST UPON THE CAT
Zombilerle dolu bir malikanede, silahsız ve ekip arkadaşlarını kaybetmiş bir şekilde kapana kısılalı 18 yıl olmuş neredeyse… Apartmanın arka bahçesine bakan odamda, Antalya’nın yağmurlu ve fırtınalı gecelerinde verdiğim o hayatta kalma mücadelesi korku/hayatta kalma türüne hayran kalmamı sağlamıştı. Oradaki ekip, başlarına olağanüstü şeyler gelen sıradan insanlardı. Hiçbiri, her türlü silahı mükemmel şekilde kullanabilen süper askerler değillerdi. Sebastian da değil. O da travmalarla dolu bir geçmişe sahip sıradan bir polis dedektifi. Umutsuz ve çaresiz halde oradan oraya savruluyor. Evil Within’i gerçekten iyi yapan şey de bu… O da sizinle birlikte parçaları birleştirmeye, etrafında olan biteni anlamlandırmaya çalışıyor.
Düşmanlar çevrenizi sararsa bu tip işlere hiç girmeyin.
Mikami-san, tüm deneyimini, yeteneğini, yeni neslin donanımların gücünü de ustalıkla kullanarak ortaya son derece iddialı ve tutku dolu bir yapım çıkarmış. Cebinizde son bir kurşun kaldığını bilerek, elinizdeki eski moda fener ile geniş odanın karanlık köşesini aydınlatıyorsunuz; yerden bir şeyin sürünerek size doğru geldiğini gördüğünüzde hissettikleriniz 18 yıl öncesiyle aynı… Evil Within türün köklerine sadık, bütünlüklü ve özenli bir oyun olmuş. Bazı ciddi hataları olsa da, türün hâlâ hayatta olduğunu; hayatta kalmanın ötesinde eski günlerine dönebileceğinin sinyalini vermesi muhteşem. Dileğim elbette ki Evil Within’in diğer yapımcılara ilham vermesi. Şimdi sırada Silent Hills var. Darısı onun ve yeni Resi’nin başına.
NOT
8+
KÜNYE
THE EVIL WITHIN (PS4)
Tür: Korku/Hayatta Kalma
Yapım: Tango Gameworks
Dağıtım: Bethesda
Kutulu Fiyatı: 186,49 TL
Dijital İndirme: 89 TL (Steam), 209 TL (PSN)
Yaş Sınırı: +18
Platform: PC, PS3, PS4, Xbox 360, Xbox One
Ne İyi?
-Usta işi ışıklandırma ile sağlanan benzersiz atmosfer
-Gerçek hayatta kalma mekanikleri
-Nasıl oynayacağınıza dair çeşitlilik sunması
-Kâbuslarınıza girecek düşman tasarımları
Ne Kötü?
-Bazen abartan buglar
-Dengesiz zorluk seviyesi