Bu bir advertorial'dır.
Her şey bundan dört sene önce Oyungezer’in yeni evine taşınmasıyla başladı. Artık kalabalıklaşmıştık, iki oda bir salon eve sığamıyorduk. Bahçe içinde, üç katlı, çevresi sessiz sakin, ulaşımı biraz zor da olsa sevimli bir ev bulduk kendimize. Ve dünyayla bağımız koptu... Cep telefonları çekmiyor, internet bağlanmıyor, ağda kimseye ulaşılamıyor... İlk sene dergiyi USB belleklerle, taşıma veriyle çıkardık desek yalan olmaz.
Zamanla Superonline Fiber geldi, cebimiz çeker oldu ama ofise ulaşan veriyi ofis içinde dağıtamıyorduk halen. Kablosuz ağ bir türlü ofisin her noktasına sağlıklı gitmiyordu; internet kopup duruyor, toptan kopmasa bile rastgele düşüp duruyorduk. Ofisin kablolamasını baştan yenilettik. Dünya masraf. Olsun dedik, derdimize deva bulmuş gibiydik.
Ama sonra o muhteşem sorun kendini gösterdi, “internet ya kablosuzda var ya da kabloluda”. Ofis olarak ikiye bölündük: Ağa Wi-Fi üzerinden bağlananlar, ve kablo ile bağlananlar. İki gruptan birinin interneti koptu mu modeme reset atmak için harekete geçiyordu. Ama bu genelde diğer gurubun adam gibi çalışan internetinin kopması ve bazen de geri gelmemesi anlamına geliyordu. Hele ki birilerinin web sitesine veya YouTube’a bir yüklemesi varsa, oturup beklemekten başka şansımız olmuyordu. Bir keresinde o yükleme bitene kadar internete giremeyen beş kişi saatlerce kahve falı baktığımızı bilirim.
Belli ki ağ donanımımızda sorun vardı. Gözler karartıldı, bir E3 seyahati sırasında Cisco’nun en üst modellerinden switch’ler, router’lar, repeater’lar alındı ofise. O kadar parayı verince dertlerimiz bitecek sandık. Hiçbir şey değişmedi. Kablolamamızı üçüncü kez yenilettik, bana mısın demedi. Ofiste ağ ve internet kullanmak gittikçe işkenceye dönmeye başladı, ekibe katılan her yeni insan biraz daha aşağı çekti sistemi.
Bunlar yetmezmiş gibi aynı dönemde Serpil’le birlikte ofise yakın bir yerlere taşınma telaşındaydık. Uzun çabalar sonucu, ofise yakın, çevresi sessiz sakin, sıra ev modelinde küçük ama dört katlı, ulaşımı biraz zor olsa da sevimli bir ev bulduk kendimize. Bir yerden kulağınıza tanıdık geliyor mu! Daha ilkini çözemeden bütün bu sorunları ikiye katlamış olduk.
Bir gün ofisteyiz yine. ZyXEL’den arkadaşlar geldi ziyaretimize. Uzun yıllardır tanışırız, hatta Vogel zamanı birlikte çalışmışlığımız da var. Biz oturur oturmaz ağlamaya başladık yine ağ şöyle, internet dağılmıyor, bunaldık, lanet ettik. “Biz sizin sorununuzu çözelim” dediler. “Bizim derdimiz dermansız” dedim, “Cisco’ya binlerce dolar bayıldık da çözülmedi”. “Yok yok” dediler gayet güvenerek, “ne sorununuz varsa çözeriz bak”. Dedim ki “Siz bu dertleri çözün, sayfalar dolusu ZyXEL bütün ağ ve internet dertlerimizi nasıl çözdüdiye yazmazsam namerdim.”
Yaklaşık iki ay oluyor, hem ofisin hem de evin dört bir köşesinden çatır çatır Wi-Fi çekiyor, iki aydır kimseler ağdan, internetten düşmüyor. Bu yüzden benim de boynumun borcu, ZyXEL ne yaptı, neyi değiştirdi de bu dertler çözüldü uzun uzun anlatacağım size.
iNTERNET BiR VARMIŞ BİR YOKMUŞ
Veya kaliteli bir modeme neden ihtiyacınız var?
İnternet kopmalarının bir kısmı kullandığınız cihazdan (client), bir kısmı ağ donanımınızdan (router veya kablolama) ve bir kısmı da servis sağlayıcınızdan (modem ve ötesi) kaynaklanır. İnternet koptuğunda kasamızı tekmeleyip, servis sağlayıcımıza küfretmeyi severiz ama pek azımızın sorunun aslında ağ yapılandırmasından kaynaklanabileceğine dair fikri var. Ancak bir interneti birçok kullanıcı veya cihaz kullanıyorsa ilk şüphelenilmesi gereken yer burası. Çünkü bir modemin yapması gereken görevler içinde en ağırı routing işlemidir. Bütün cihazlardan gelen iletişim taleplerini alacak, düzenleyecek, doğru noktalara yönlendirecek.
Aslına bakarsanız router dediğiniz, modeminize entegre edilmiş bir sunucudur. Peki, bir sunucu durmadan şişiyor, patlıyor, kesintilere yol açıyor, özellikle de IP dağıtmakta zorlanıyorsa neden şüphelenmek lazım? Elbette ki işlemcisinin verilen işe yetmediğinden.
Zaten iyi bir modemle, daha ekonomik olanlar arasındaki en büyük fark genelde işlemci güçleri. Yoksa bakarsanız girişi, çıkışı, desteklediği protokoller de ne kadar fark görebilirsiniz? İşlemcinin gücü modemin aynı anda kaç talebi karşılayabildiğini belirliyor. Ekonomik veya basit olsalar bile piyasadaki çoğu modemin, aynı anda yüzlerce bağlantı desteklediğini görebilirsiniz. Kulağa yetermiş gibi geliyor. Ama P2P programları çalışıp Chrome’da sekmeler ardı ardına açılınca, Windows servisleri, Steam’i, Spotify’ı, antivirüsü derken bir bakıyorsunuz tek bir bilgisayarda 1.000 bağlantıyı geçmişsiniz. Modeminiz şişmiş, yeni gelene IP verememiş, kullananlar donup kalmış.
İnternet servis sağlayıcıların verdiği modemlerin bu tip sorunlar çıkarmasının en büyük sebebi bu. Yüz binlerce modem alınca en ucuzu olsun diye uğraşıyorlar haliyle. Halbuki piyasadaki yeni nesil kaliteli modemler 10.000 – 15.000 bağlantıyı destekleyebiliyor. Eğer modem alacak olursanız bunu kontrol etmeyi unutmayın. Tabii bütün modem üreticileri her zaman bu bilgiyi sayfalarına koymuyor.
Ofiste AĞ GEÇİDİ
ZyXEL UAG4100 Unified Access Gateway
Oyungezer ofisi gibi aynı anda yirmi kişinin çalıştığı, adam başı en az iki cihazın aynı anda bağlantı kurduğu bir ofiste standart bir modemin yeterli olması mümkün değil. Biz kaç kişi olduğumuzu söyleyince bir anda konuşulan modeller, cihazların tipleri değişti. Sonunda ZyXEL UAG4100’ün bizim için en ideal cihaz olduğuna karar verdik. Bu model standart bir ağ geçidine göre çok daha güçlü Wi-Fi sinyaline sahip, gigabit bağlantı destekliyor, üzerine eklenen Access Point’leri yönetebiliyor ve en güzeli aynı anda 40.000 bağlantı kurabiliyor. Ev kullanımı için fazla iyi ama bizimkisi gibi küçük ofisler ve internet kafeler için doğru ürün sınıfı bu.
Bu ülkede çoğu internet kafe, standart TTNET ve Superonline modemleriyle onlarca bilgisayarlık internet kafe yönetiyor; sonra bizim takım niye yenildi? ZyXEL UAG4100’e geçtikten sonra hem herkes sürekli internet bağlantısını sağlıklı olarak kullanabilir hale geldi, hem de oyunlarda kopma sorunlarından kurtulduk ve pinglerimiz, paket kayıplarımız azaldı. Ben dedim o Kreşendo’yu zamanında atmıştım diye de inanmamıştınız. Bak, Altın Lig’e çıktık işte (yalan yahu, biz halen bot’lara karşı oynuyoruz).
Evde Modem Router
ZyXEL VMG8924-B10A AC1600 VDSL2/ADSL2+ Modem Router
Servis sağlayıcınızın verdiği modemi evde sorunsuz kullanıyorsanız ne güzel. Bedava modeminizin keyfini çıkarın (ne kadar bedava olduğu tartışılır ya). Ama sorun yaşıyorsanız büyük ihtimalle çözümü modeminizi değiştirmek. Çünkü çağrı merkezleriyle günlerce kavga etmek hiçbir sorunu çözmüyor.
Bize verilen modemlerin genelde iki sorunu var. Birincisi, kablosuz ağ performansları çok kötü. İkincisi, bağlanan cihaz sayısına göre yukarıda anlattığım gibi şişiyorlar. Yeni evde maalesef fiber olmayınca VDSL bağlatmak zorunda kaldım. Hızım 50Mbps’ten 20Mbps’e düştü, kablosuz ağ evin ancak üçte birinde çekiyordu ve kopma sorunları vardı. Evde toplam on bir cihaz var ağa bağlanan ve haliyle bu modem kurtarmıyordu.
ZyXEL’in tavsiyesiyle VMG8924-B10A (bu modemlere kolay isim vermek yasak galiba) ile değiştirdim modemi. Hem ADSL hem VDSL çalışabiliyor bu model. Bütün evi sarmasa da kablosuz ağın kapsama alanı %50 kadar genişledi, kopma sorunlarından kurtuldum. Üstelik TTNET’in modemine göre 5GHz 802.11ac kablosuz bağlantı başta olmak üzere bir dolu ek özellik edindim. Adam gibi QoS yönetimi yapıyor, USB’den medya ve yazıcı sunucusu olarak çalışıyor, bir dolu güvenlik özelliği var. Hepsi bir yana, çok şık bir tasarımı var.
Sonra TTNET çağrı merkeziyle uzun uzun kavga edip hattımın 50Mbps’e çıkarılmasını istedim. Desteklemez, kopup durur, çatlar patlar diye yapmak istemediler. Dört beş ayrı kişiyle konuştum, ısrar ettim ve sonunda 50Mbps’i açtırdım, hızım da adam oldu kotam da. O kadar az sorun yaşıyorum ki, evde fiber internet mi var VDSL mi ayırt etmesi zor. Hani çalışmazdı 50Mbps sevgili TTNET? Adam gibi modem takınca o da oluyormuş değil mi?
SuperonlIne ve TTNET’in standart modeminden nasıl kurtulursunuz?
Servis sağlayıcılarımız bize kendi modemlerini kullanmamızı dayatıp duruyorlar. Çünkü bize verilen modemler genelde uzaktan erişime ve değişiklik yapmalarına izin veriyor ve böylece çağrı merkezinin işini kolaylaştırıyor. Bilgisayardan hiç anlamayan birisi için harika elbette. Ama siz bu işlerden çağrı merkezinden iyi anlıyorsanız, hatta çağrı merkezinin iş bilmemesinden yakınıyorsanız suçunuz ne?
Bakın bir keresinde Superonline ile aynen şöyle bir konuşma geçti aramızda: “Kardeşim bütün ayarlarımı değiştirmişsin. Neden?”, “Beyefendi sorununuzu…”, “Ya ne alakası var DNS ayarımın, ağ ayarlarımın. Sen bana WAN veriyorsun, bunda sorun var diyorum, kendi WAN ayarlarında kalsana sen”, “Ama şimdi farklı DNS…”, “Sen kayıt açıyor musun şimdi gelip baksınlar?”, “Tabii beyefendi…”. Ölüp de diğer tarafa gittiğimde sorarlarsa en büyük pişmanlığınız ne diye, “Çok çağrı merkezi çalışanının kalbini kırdım” diyeceğim.
Farklı bir modem kullanmanın en güzel yanı bir daha ayarlarınıza dokunamıyorlar. Dilediğiniz gibi DNS ve VPN taklaları atabiliyor, servis aldığınız kurumun sizi sınırlamasını ve gözetlemesini de kökünden, modemden durdurabiliyorsunuz. Böylece her cihaza tek tek ayar yapmaya da gerek kalmıyor.
Ama kendi modeminizi kurmak her zaman da o kadar kolay değil. Çünkü farklı modem kullandığınızı görünce size yardımı bırakıyorlar. Modem ayarlarında servis sağlayıcıya özel bazı ayarlar var ve modemden modeme bu ayarların ismi değişebiliyor. Açıp sorduğunuzda genelde biz bilmiyoruz o modemi diye kesip atıyorlar. Ama azıcık işten anlıyorsanız, önce onların modeminin arayüzündeki ayarların ekran görüntüsünü alıp, sonra kendinizinkini takıp deneye yanıla çözüyorsunuz bir şekilde.
Yaşadığımız tek büyük sorun ofis modemini değiştirirken kullanıcı şifremizi girmek oldu. Sistem modemin seri numarası üzerinden bunu otomatik giriyor. Çağrı merkeziyle ne kadar kavga ettiysek de vermediler şifremizi, yeni modem çalışmıyor. Modemin ayar sayfasını Chrome’da açıp geliştirici ayarlarından asteriks olarak gözüken şifreyi yazı olarak gösterecek şekilde değiştirdik. Ama saçma sapan karakterler gözüktü. Biz de strateji değiştirip Superonline’dan modemimizi değiştirmesini istedik. Yeni gelen modemde bu koruma yoktu. Kendimize ait şifreyi ninja yöntemleriyle almayı başardık ve bütün sorunlar çözüldü.
BAĞLANAMADIĞIM AĞ KABLOSUZ DEĞiLDiR!
Veya o sinyali evin, ofisin dört bir yanına nasıl yaydık?
Eğer tek oda veya stüdyo bir evde yaşıyorsanız bu sorununuz olmayabilir, ama odalar eklendikçe ve Laz müteahhitlerimizin yaratıcılığı coştukça kablosuz ağ sinyalimiz düşmeye başlar. Halbuki kablosuz ağ cihazlarına bakın, sinyal mesafesinin onlarca, yüzlerce metre olduğunu söylerler. Peki, bir ucundan öbür ucuna toplasan yirmi metre olmayan bir evde ağımız neden çekmiyor? Ayrıca ben yan odadaki modemimi ancak bir iki bar görürken komşuların modemleri neden tam çekiyor?
Bunun sebebi çok basit, Wi-Fi sinyali betonu pek sevmez. Beton bir duvara çarpan sinyalin ancak küçük bir kısmı duvardan geçer, betonun kalınlığı ölçüsünde bir güç sekip geri döner. Tuğla duvarlarda da kullanılan tuğla tipine (ki yeni evler YTONG oldu hep) ve sıva kalınlığına göre performans düşer, genelde üst üste iki duvarı geçmekte zorlanır sinyaller.
Peki, evlerde Wi-Fi sinyali nasıl dağılıyor? Genelde duvardan duvara sekerek ve kapılardan geçerek. İnanması zor ama biz evde nasıl dolaşıyorsak sinyaller de öyle dolaşıyor. Modemlerin en iyi Wi-Fi performansını koridordan vermesinin sebebi budur, çünkü koridorların bütün odalara kapısı vardır. Ama aynı ışığın gölge oluşturması gibi, kapıdan içeri sızan Wi-Fi sinyalleri de odalarınızda kör gölge noktalar oluşturabilir. Odanın yarısında çekip yarısında çekmeyebilir. Hele bizim ofisteki gibi birden fazla katınız varsa, şansınız bol olsun, döşemeler çok büyük oranda betondur ve Wi-Fi sinyalleri merdivenlerde dört bir yana sekip yolunu kaybeder.
Bu sorunu lokasyona göre çözmenin iki yolu var: Birincisi repeater kullanmak, ikincisi o engelleri kablo ile aşmak. Biz kablolama masraftır, duvar delinecek, iş çıkacak diye hep ilk yolu izlemiştik. Ancak repeater, kablosuz sinyali alıp güçlendirip tekrar yaydığından mesafe uzatmada işimize yarasa da ilk sinyalin geçemediği engeli aşmak konusunda bizi kurtaramadı. Ayrıca omni antenler, directional antenler, pahalı antenler vesaire de bu sorunu çözmeye yetmiyor. Biz az para dökmedik, oradan biliyoruz. Sonunda o engel aşılacaksa bunun doğru yolu yine sadık yârimiz kablo diye düşündük.
Ofiste Kablosuz Ağ
ZyXEL NWA5123-NI Mng.POE AP
Ofiste halihazırda ağ kablolaması vardı ama her kata gitmiyordu. Üşenmedik bir elektrikçi çağırdık, duvarlar delindi, kroşeler çakıldı, her kata temiz bir ağ hattı çekildi. Modem zaten bulunduğu katı şahane kapsıyordu, diğer katlara da ZyXEL NWA5123-NI Mng.POE AP yerleştirdik.
Göze çarpmayan, duvara monte edilebilen, irice bir yangın alarmına benzeyen basit ve temiz görünümlü bir cihaz bu. Performansını artırmak için tavana da monte edebiliyorsunuz. Şahane dekorasyonumuz bozulmasın (arkadaşlar toplayın ortalığı be, ofis mi ahır mı belli değil!), duvardan kablo veya kanal yürümesin diye yükseğe de asmadık. Ama yaşanan etkiyi tek kelimeyle şöyle özetleyebilirim: “BAM!” Gözümüz Wi-Fi sinyali görse kör olacaktık. Ofiste ağın tam çekmediği tek bir santimetre kalmadı. Eskiden tuvalete girdik mi 9GAG’de yirmi postu zor görürdük, artık “Hot” sayfasının sonuna geliyoruz. Bu cihazın güzel yanı, isterseniz tek başına bir Access Point olarak kullanıyorsunuz isterseniz hepsini birbirine bağlayıp yönetebiliyorsunuz. Zaten modemimizde de bu fonksiyon var. Uygulaması da çok basit, IT işlerinden kim sorumluysa çağırıyorsunuz (Ozaaaan bi baksana!), şunu yapıver diyorsunuz. Artık bu kadar detay beni de aşıyor =)
EVDE ELEKTRİK HATTINDAN Kablosuz Ağ
ZyXEL PLA4231 Wireless Powerline
Ofiste kurduğumuz kablosuz ağ çözümü basit, güçlü ve etkiliydi. Ama bunu eve nasıl uygulayacağım? Ev dört kat (hay maşallah), ama her kat bir oda (nasıl yani?), bu da demek ki her kata kablo indirsem her odada tavandan tabana kablo geçecek, Serpil beni öldürür (keser valla).
Bu sefer de imdada ZyXEL’in Powerline serisi yetişti. Powerline dediğimiz, ağı evdeki elektrik hattı üzerinden taşıyor. “Zaten evin dört yanına çekilmiş elektrik kablolarımız var, bunları ağ için de kullansak ya?” diye düşünmüş günün birinde biri, her kimse alnından öpmek istiyorum. Ben zaten masaüstü bilgisayarları ve konsolları bağlamak için iki senedir kullanıyordum. Dünyanın en basit ağ kurulum çözümü ve normal kablolu ağdan farkını hiçbir zaman hissetmedim. Ayrıca çok basit bir şifreleme işlemi ile kablosuz ağdan da güvenli çalışıyor.
Şimdi ZyXEL bu Powerline adaptörlerinin kablosuz ağ dağıtanını geliştirmiş. Modemi elimdeki PLA4201 model adaptörle elektrik hattına bağladım. Daha sonra her kata bir tane PLA4231 yerleştirdim. Bir anda tek bir kablosuz ağ bütün evi sarıverdi. Kurulum o kadar basit ki ilkokul öğrencileri bile yapar. Önce her adaptörü modemin yakınında bir prize takıp modem ve adaptör üzerindeki WPS tuşlarına basıyorsunuz. PLA4231 ağla ilgili ihtiyaç duyduğu bütün ayarları kendi alıyor. Sonra gidip yerine takıyorsunuz, bu kadar. Cihazlarınız en iyi sinyal veren adaptöre otomatik bağlanıyor ve siz mobil cihazlarda bile adaptörler arasında geçiş yaptığınızı hissetmiyorsunuz. Küçük cihazlar olmasına rağmen sinyal güçleri de gayet iyi, artık çatıda bile kablosuz ağım tam çekiyor. Çatıdan çektiğini nereden mi biliyorum? Bu da başka bir hikâye, Serpil’in okumadığı bir mecrada anlatırım belki.