Jeppe Carlsen ismi çoğunuz için tek başına bir şey ifade etmiyor olabilir. Ama bu Danimarkalı arkadaş LIMBO ve INSIDE gibi iki platform harikasının arkasındaki asıl beyin gücüdür aslında. COCOON da (Jeppe sen hayırdır? Nedir bu büyük harf takıntısı arkadaş?) yeni kurduğu stüdyosuyla çıkarttığı ilk oyun olma özelliğini taşıyor. Hem de ne oyun! Carlsen tekinsiz bir atmosfere sahip, özgün dünyalar yaratma konusunda cidden bir usta dostlar. COCOON’da da bunu bir kez daha kanıtlıyor. Hem de sonuna kadar…
Küçücük Fıçıcık, İçi Dolu Kozacık
COCOON (Koza) anlatması da anlaşılması da zor bir oyun. Zaten 5-6 saatlik maceranız boyunca “Ben bunu yapıyorum ama niye yapıyorum?” edalarıyla dolaşıyorsunuz etrafta. Ama iyi anlamda. Temel olarak sırtında bir çift böcek kanadı bulunan, insansı bir karakteri yönetiyor ve farklı farklı iklimleri olan bir dizi dünyada dolaşıp karşımıza çıkan bulmacaları çözüyoruz oyunda. İşin civcivli tarafı, her dünyada miskete benzeyen, bir tür küre bulunuyor ve bu kürelerin içine girdiğimizde kendimizi bambaşka bir dünyada buluveriyoruz.
Mesela oyuna çöl dünyasında başlıyoruz, tamam mı? Buradaki bölüm sonu canavarını yendiğimizde nur topu gibi bir kırmızı küremiz oluyor. Biz de Dünya’yı omuzlarında taşıyan Atlas misali bu küreyi sırtlanıp oradan oraya götürüyor, onu kullanarak karşımıza çıkan engellerin üstesinden gelmeye çalışıyoruz. Kâh onunla bir makineyi çalıştırıyoruz, kâh içine girip dünya değiştiriyor, diğer boyuttaki bir şeyleri tetiklemeye uğraşıyoruz. “Topunuz gelin!” diye bağıran dağ gibi problemlere karşı “E zaten topumla geldim,” diyoruz yani bir nevi.
İkinci dünyaya geçmeyi başardığımızda bu sefer de yeşil bir küremiz oluyor, onun içine girince de kendimizi bir bataklık dünyasında buluveriyoruz. Böylece hem taşımamız gereken küre sayısı ikiye çıkmakla kalmıyor, ama aynı zamanda bulmacaları çözmek için girip çıkmamız gereken dünyaların sayısı da artıyor. Nasıl? Enteresan bir fikir değil mi? Tüm bunlara oyunda ilerledikçe 4’e çıkan küre/dünya sayısını ve Alien’ın tasarımcısı H.R. Giger’ın çizimlerini andıran, organik ve metal karışımı evren tasarımını eklediniz mi alın size COCOON’un bir özeti.
Gidiyorum, Cocoon hâlâ üzerimde
COCOON’un gerçekten de zekice bir bulmaca yapısı var. Ve bunu size öğretmekte cidden iyi bir çıkarıyor. Yeri geliyor bir engeli aşmak için bir küreyi diğerinin içine sokuyor, sonra oradan bir başkasına ışınlanıp o iki dünyayı ayrı bir yere taşıyor, ardından tekrar içlerine giriyoruz. Ama oyun neredeyse hiçbir zaman sizi aşırı derecede zor ve çözülmez durumların içine atmıyor. Bu hâliyle bana ilk Portal’ın verdiği hissi anımsattı. Ne yapmanız gerektiğini 1-2 dakika içinde anlayabiliyorsunuz, geriye sadece onu nasıl yapacağınızı bulmak kalıyor. Bir Baba is You ya da Patrick’s Parabox zorluğu yok yani oyunda. Sizi yıldırmıyor. (Türe aşina olduğunuzu farz ediyorum tabii.)
Bu duruma sevinsem mi üzülsem mi bilemedim aslında. Yani… Evet, ekrana dakikalarca bön bön bakıp başıma ağrılar saplanmasına sebep olmadığı için bir yandan mutluyum. Diğer yandan oyun tam potansiyelini yakalayamamış gibi geldi bana.
Bir diğer şikâyetimse bütün oyunun aşağı yukarı aynı bulmacalar etrafında dönmesi. Mesela bir bulmaca türünde yolları tıkayan engelleri aşmak için yanımıza minik bir robot almamız gerekiyor. Sonra da onu kapının yanına götürmeliyiz. Başka bir tanesinde ekrana gizli bir şifreyi çözmemiz istemiyor bizden. Demek istediğim, oyunda 5-6 tane bulmaca türü var ve hep bunların aynısı ama biraz daha zor olanları çıkıyor karşımıza. Bir adım daha zor, bir adım daha zor… Derken oyun bitiyor zaten. Daha farklı atraksiyonlara da girebilirmişiz sanki.
COCOON’un öne çıkan bir diğer güzel yanı da böceksi bir organiklik ile uzaylılara özgü teknolojileri birleştiren çevre tasarımları. Bazen vıcık vıcık et yığınlarının üstünde yürürken bazen de yıkık dökük bir uzay gemisinin metal platformlarında koşturuyoruz. Tüm robotların böceksi bir anatomisinin olması da ayrı bir tuhaflık hissi yaratıyor bünyede. Son olarak bölüm sonu canavarlarının oldukça etkileyici ve zekice tasarlandığını belirteyim.
Uzun lafın kısası Jeppe Carlsen yine kendine özgü, tuhaf, insanı içine çeken bir dünya yaratmayı başarmış. Oyun bitip jenerik ekranı akmaya başladığında “Ben hiçbir şey anlamadım. Ne oldu şimdi?” gibi bir cümle kurmanız olası. Ama sırf yaşattığı akılda kalıcı, benzersiz tecrübe için bile iplikçiklerine en az bir kez dolanmaya değer bu Koza’nın.
Aşırı Gizli Son COCOON’da normal sonun yanı sıra bir adet de ekstra ekstra gizli, özel bir son daha bulunuyor. Ama buna ulaşabilene aşk olsun! Oyunu oynarken böyle bir şeyin varlığını kesinlikle fark etmiyorsunuz bir kere. Ben varlığını forumlardaki mesajlardan ve Youtube’daki bir videodan öğrendim mesela. Ama yapımcılar bu sona ulaşmak için kullanmanız gereken kodları öyle bir gizlemişler ki fark etmeyi geçtim, içeriden yardım almadan çözmeniz bile neredeyse imkânsız. Zaten sadece 30 saniyelik, son bir video çıkıyor işin sonunda. Youtube’dan izleyip geçtim, mutluyum. |
Başlıklar
LIMBO ve INSIDE’ın yaratıcısı Jeppe Carlsen yine yapmış yapacağını. Kendine özgü dünyası, başarılı bulmacaları ve Giger’ın tarzını anımsatan görselleriyle bu yılın en iyi bağımsızlarından biri olmayı başarıyor COCOON. Bulmacaları biraz daha zorlayıcı olabilirmiş ama.
- Enteresan bulmaca yapısı
- Dünya içinde dünya
- Organik ve metal karışımı dünyası
- Kafa yakmayan yapısı
- Eğlenceli boss savaşları
- Hep aynı bulmacalar kullanılmış
- Biraz fazla mı kolay ne?