Post-Apokaliptik Bir Nükleer Makale
Devamını okuCookie Cutter - İnceleme
Sonuçta hepimiz aynı kalıptan çıkma değil miyiz?
Normalde bir inceleme yazmaya başlamadan önce giriş paragrafı için özenirim, üzerinde düşünürüm. Ama bu sefer çok da uğraşasım gelmedi açıkçası, ne de olsa ortalama bir oyundan bahsedeceğim sizlere. Yani adamların çoğu şeyi yarım yamalak yaptığını düşündüğüme göre ben de yarım yamalak bir inceleme yazma hakkına sahip olmalıyım, değil mi? Merak etmeyin, giriş kısmı hariç hiç de öyle bir şey yapmaya niyetim yok :)
Cookie Cutter son zamanlarda çıkan bir çok metroidvania’dan bir diğeri. Oyunda bir cyborg olan Cherry rolündeyiz ve oyunun başında yaratıcımız, bilimkadını Shinji’yi kaçıran kötü adamlara dünyayı dar etme ve Shinji’yi (kendisi aynı zamanda aşık olduğumuz kişi) kurtarma görevindeyiz. Bu kötü adamlar Shinji’yi kaçırırken bizi de darmadağın ediyorlar ama sonrasında Shinji’nin eski bir dostunun da yardımıyla yeni parçalarla tekrar hayat buluyor ve şiddete susamış halde intikam yolculuğuna çıkıyoruz.
Kan, vahşet, gore sevenler gelsin
Burada “şiddet” kelimesini laf olsun diye kullanmadım. Cookie Cutter gerçekten de vahşi bir oyun, her düşmana özel “öldürüş” hareketleri var. Bunlar aynı Blasphemous’ta olduğu gibi son darbeyi vurmadan önce özel bir tuşa basarak gerçekleştiriliyor ve kiminde elemanları ikiye bölüyor, kiminde kazığa oturtuyoruz. Bu animasyonlar bir hayli güzel ama bir noktadan sonra sadece şiddet olsun diye yapıldıkları da belli tabii. Tabii son derece renkli grafikler eşliğinde bu şiddet biraz daha çizgifilmsel bir boyut kazanıyor ama olsun.
Oyunun başları bence biraz yanıltıcı. Diyaloglar seslendirilmiş, karakterleri tanıyoruz falan. Ama sanırım ilk 15 dakikadan sonra bir daha seslendirme duymuyoruz oyunda :) Sonrasındaki neredeyse tüm diyaloglar sessiz biçimde gerçekleşiyor ki buna daha önce sesini duyduğumuz karakterler de dahil. İlginç bir tasarım tercihi, pek hoşuma gitmedi.
Cookie Cutter’ın başarılı olduğunu düşündüğüm yanları var. Örneğin harita dizilimi hoşuma gitti. Farklı biyomlardaki farklı mekanikler, tuzaklar ve grafik tarzı bir hayli hoş. Aynı Blasphemous 2’de olduğu gibi eldeki silahların metroidvania tarzı ilerlemede kullanılıyor olmasını da beğendim (daha önce kıramadığımız kristal duvarları elektrikli testereyi bulduğumuz zaman kırabilmek gibi). Bir metroidvania’da görmeyi beklediğim çift zıplama, duvarlara tırmanabilme, havada dash yapabilme gibi yetenekler burada da var. Oyun dünyasında çok sayıda gizli oda olması ve bunları açtığınızda haritada farklı biçimde gösteriliyor olmaları da gayet güzel. Sağda solda bir sürü oyuna atıflar var, Day of the Tentacle var, Blasphemous var, metal gruplarına yapılan göndermeler var. Bunları da sevdim. Ana karakterin seksi bir kadın veya erkek olmamasını da beğendim mesela, stereotiplerin dışına çıkmışlar. Ama işte bu türe gönül vermiş biri olarak iyi diyebileceğim şeyler bunlarla sınırlı maalesef.
Şimdi mikrofonu sıfırcı hocaya bırakıyoruz
Cherry’nin kontrollere verdiği hareket tepkisi çok isabetli gelmedi mesela bana. Ben biraz daha net kontrollere sahip oyunları seviyorum, bunda örneğin zıplayıp da sağa basarsanız resmen olduğunuz yere iniyorsunuz. Yürürken veya zıplarken hafif bir kayma oluyor. İyileşme olayı pek pratik değil ve bir hayli yavaş. Hızlandıran özelliği alınca bile yavaş. Düşman çeşitliliği yerlerde sürünüyor. Farklı bölgelere gidiyoruz ama daha önceki bir düşmanın biraz daha büyüğü veya aynısıyla karşılaşınca insan sıkılıyor haliyle.
Ama beni belki de en rahatsız eden şey düğme atamalarının adam gibi değiştirilemiyor olması oldu. Güya oyunda remap var. Ama bir düğmenin kontrolünü değiştirince eski kontrol de o düğmede kalıveriyor :D Sol tetikte dash bence hiç ideal değil, onu değiştireyim diyorum. Sol tetiğe hangi komutu atadıysam üzerine bir de dash yapmaya kalkıyor. Top bulmacalarını çözmek için topları tekmeleyerek bir yerlere götürmek lazım örneğin, ama bu düğmeyi değiştirince topa tekme atma yerine haritayı açıveriyor. Sırf bu yüzden toplu kısımlara geldiğimde klavyeyle oynamak zorunda kaldım, ama klavyeyle de açıyı serbest biçimde ayarlayamıyorsunuz. Bir el klavyede, bir el gamepadin analog kolunda… Bundan şikayet eden çok sayıda yorum gördüm, ama henüz yamalanmadı.
Bir diğer kötü kısım sizi dokunduğunuz anda öldüren diken tuzakları. Hele ki oyunun özellikle son bölümünde bunlarla dolu uzun sekanslar yapmışlar. Bir sürü yeteneği art arda kullanarak ilerlemeye çalıştığınız bu kısımlarda en ufak bir hatada dikenlere değiyor ve ölüyorsunuz. Dev testereler canın sadece bir kısmını götürürken ufacık dikenler neden 9999 zarar veriyor, orası muamma. Bu tür yapay zorlaştırmalar canımı sıktı açıkçası.
Büyüyünce Larry mi olcaksın çen?
Oyunun hikayesi de oldukça ortalama ve diyaloglarda komik olsun diye konulmuş ama komik olmayan tonlarca cinsel espri var. Bir süreden sonra gerçekten çok bayıyor. Yani neden bir fabrikanın her tarafında penis grafitisi olsun, neden herkes bel altı konuşsun, neden her bölümde duvarlarda cinsel çağrışım yapacak motifler kullanılsın. Bu bir Larry oyunu olsa anlarım ama bağlamla son derece alakasız. Hele bir de şu var, oyunda bizi konuşmalarıyla yönlendiren bir yancımız var. Adı Regina. Vajina demek yerine Regina demişler ama bu yapay zeka parçası Cherry’nin tam da kasıklarına yerleştirilmiş, konuştukça oradan ışıklar çıkıyor falan. Komik olması mı gerekiyordu, bilemedim ki. Hele oyunun bir de yarım yamalak sonlanması var ki… Bir sonraki oyuna yol yapıyorlar diyeceğim ama hikayeyi daha iyi toplamalarını beklerdim.
Bu kadar atıp tuttum ama ben oyunu yine de bitirdim. Hem de tahmin edebileceğiniz üzere %100’leyerek. Çünkü bir metroidvaniayı oynamak bunu gerektirir. 25 saat sürmüş oyunum, bunun yarısını oyunu pek de sevmediğimi düşünerek, dikenlere dokunup öldükçe ‘kendime neden bunu yapıyorum’ diye kızarak geçirdim. Ama şu da var, saydığım eksilerden bazıları bir yamayla rahatça önüne geçilebilecek şeyler. Özellikle de remap hatasının kısa süre içinde çözülmesini bekliyorum, “one-shot” tuzaklara da bir ayar çekme ihtimalleri de var. Sırf bu ikisi bile oyunun kalitesini bir hayli artırır. O yüzden puan anlamında çok da acımasız davranmayacağım.
Ama nihayetinde tür oyunlar mevcut halleriyle benim sadece ‘türü seven’ oyunculara önerebileceğim oyunlar. Çünkü metroidvania ile zaten pek arası olmayan bir oyuncuya onca şaheser dururken Cookie Cutter’ı şu haliyle önermek yarardan çok zarar getirebilir. Benim kafaya taktığım şeyleri belki de siz takmayacaksınız, grafikler de janjanlı zaten, bolca kan revan da var. Daha ne olsun? Sadece nelerle karşılaşabileceğinizi bitin, uzaktan gördüklerinize aldanmayın, yeter.
Başlıklar
Metroidvania fanatiğiyseniz şans vererek kendinizi Cookie Cutter’ı bol vahşet içeren rengarenk dünyasına bırakabilirsiniz. Ama oynanış mekanikleri olarak sınıfta kalan bazı özelliklerinin olduğunu aklınızdan çıkarmayın.
- Dünya tasarımı gayet güzel
- Silahların ilerlemeye katkı sağlamasını beğendim
- Grafiksel olarak çok kendine has bir tarzı var
- Şiddet dozu bir hayli yüksek
- Savaşlar oldukça kaotik
- Düşman çeşitliliği çok az
- Boss’lar basit
- Tuzaklar aşırı acımasız
- Sonu… I ıh