Kâğıt üstünde iyi duran, pratikteyse o kadar eğlendirmeyen fikirler vardır hani. Matrix 4 gibi, ya da GTA Remastered Trilogy… İlk duyduğunuzda çok heyecanlanır ama sonrasında hayal kırıklığına uğrarsınız. Forgive Me Father da öyle bir yapım olmuş işte. Cthulhu evreninde geçen, retro grafiklere sahip bir FPS… Ne ters gidebilir ki? Eh, anlaşılan çok şey.
Kusura bakma babacım
FMF’da biri erkek bir rahip, diğeriyse kadın bir gazeteci olan iki farklı karakterden birini seçerek başlıyoruz oyuna. İkisi de aynı bölümlerden geçiyor, aynı silahları kullanıyor ve aynı düşmanlarla savaşıyor. Onları birbirinden ayıran şeyse özel yetenekleri. Rahip bir haçla canının bir kısmını doldurabiliyor mesela. Gazeteciyse fotoğraf makinesinin flaşıyla canavarları afallatabiliyor gibi gibi. Rahiple oynamak keyifli olmuş. İlk düşmanını öldürünce “Tanrım, affet beni!” diye bağırması ama sonra yavaştan kafayı üşütüp psikopata bağlaması güzel olmuş. Gazeteci ablaysa nedendir bilinmez aşırı cool takılıyor, adam öldürünce şımarık şımarık gülüyor falan. Sanki Innsmouth’ta alışverişe çıkmış hatun.
Düşman çeşitliliği gayet iyi. Kafasından vurulduğunda elindeki kelleyi boynuna takıp üstünüze gelmeye devam eden zombiler gibi orijinal tiplemeler de var, Sarı Kral’ın cüppesini kuşanmış tarikatçılar ve balık suratlı adamlar da. Dört tane de zebellah gibi bölüm sonu canavarı bekliyor sizi. Bölüm tasarımları, 2.5D grafikler ve silah çeşitliliği tatmin edici. İnsanı gaza getiren metal müzikler de hiç fena değil. Ama bütün bu artıların yanında kocaman kocaman eksiler de var maalesef.
Klasik olacağdı, klişe değil
FMF’ın en büyük defosu sürekli aynı klişelere sığınması. Mesela bir anahtar veya silah aldığınızda etrafınızı anında 30-40 düşman sarıyor. Ya da birdenbire gizli bir duvar açılıyor ve canavarlar size arkadan çullanıyor falan filan. İlk birkaç sefer hazırlıksız yakalanıp panikleseniz de zibilyonuncu kez aynı tuzakla karşılaşınca “Eah, yeter be!” demeye başlıyorsunuz.
FMF sizden hızlı oynamanızı istiyor ve canavar öldürdükçe dolan “Delilik” sistemiyle sizi buna teşvik ediyor. Ama o iş bir türlü öyle olmuyor, olamıyor. Çok hızlı oynadığınızda hemen ölüyorsunuz çünkü. Bir yerden sonra en güvenli yolun kapıların ağzında durup düşmanlara uzaktan ateş etmek olduğunu keşfediyorsunuz. O noktadan sonra oynanış epey bir monotonlaşıyor.
Hikâye anlatımı da çok kötü. Arada bir kitap, bir not bulup bunları okuyorsunuz. Bazen de bölüm sonlarında da ara sahneler çıkıyor. Ama hepsi birbirinden o kadar kopuk, bazıları o kadar alakasız ki anlatamam. Son bölümlerdeki “aceleye gelmişlik” hissi de işin içine eklenince ağzınızda acımtırak bir tat bırakmaktan öteye gidemiyor FMF.
Kötü bir oyun değil, yanlış anlaşılmasın. Ama Project Warlock ve Prodeus gibi örneklerinin yanında sönük kaldığı da bir gerçek.
Başlıklar
Cthulhu’nun yüzü yine gülmedi
- Lovecraft esintili düşmanlar
- Retro grafikler
- Silah çeşitliliği
- Metal müzikler
- Monoton oynanış
- Hep aynı tuzak, hep aynı tuzak
- Hikâye anlatımı çok kötü
- Gazetecinin diyalogları daha da kötü
- Oyunu iki ayrı karakterle bitirmek için bir sebep yok
- Son bölümler aceleye gelmiş