Malum oyun dünyasının en ünlü kellerinden biri, hatta belki de en ünlüsüdür bizim Ajan 47. Neredeyse 20 yıldır kendisiyle girmediğimiz kılık, boğazlamadığımız adam kalmadı. İki sene önce çıkan oyunsa serinin bir süredir üzerinde olan ölü toprağını dağıtmıştı adeta: Bölüm tasarımlarındaki çeşitlilik, hedefleri öldürmede oyuncuya yaratıcılık tanıma ve dolayısıyla yeniden oynanabilirlik gibi, serinin pek çok alameti farikasını hem tekrardan diriltmiş, hem de muazzam açık dünyasıyla çıtayı çok yukarılara taşımıştı.
Öte yandan tüm sezonun bölüm bölüm yayınlanması da oyuncuların epey tepkisini çekti biliyorsunuz. Bu yüzden bu defa IO Interactive yoğurdu üfleyerek yiyip oyunu tek parça halinde çıkardı. Açıkçası ben biraz daha şanslıyım zira 2016’daki oyunu da bu oyunu oynamadan hemen önce bitirdiğimden bu “epizodik tahribattan” muaf kaldım. Ve hemen belirteyim ki ilk oyundaki oturmuş ve iyi işleyen formüle bir iki akıllı dokunuş ve yine dolu dolu haritalarla, belki yeni bir oyundan ziyade aynı oyunun ikinci sezonu olarak adlandırmanın daha doğru olacağı ama sevenlerini de tatmin edeceğinden zerre şüphem olmadığı kalitede bir iş çıkarmış yapımcılar. Ama kusursuz da değil tabii. Anlatayım…
Kime bukalemun diyorsun, bu kele mi?
Öncelikle ilk oyundaki haritaları sevdiyseniz bu oyundakilere de bayılacaksınız. Yeni Zelanda’daki kısa süren tanıtım görevinden hemen sonra gelen ve epey kompleks yolları işletebileceğiniz kocaman Miami haritası mesela. Kendisi bu yeni sezonda sizi neler beklediğiniz tatlı bir fragmanı olacak. Çünkü bu macera boyunca Narcos’tan fırlama uyuşturucu kartellerinin yönettiği kasabaları da adımlayacaksınız, Mumbai gibi devasa bir şehrin gecekondu mahallelerini de. Ve yine hedeflerinizi etkisiz hale getirmek için deneyebileceğiniz onlarca farklı kombinasyon sizi bekliyor olacak.
Önceki oyundaki fırsatların yerini bu sefer görev hikâyeleri almış. İsim değişikliğine aldanmayın, ikisi de aynı şey. Hikâyeyi gene tesadüfen dinleyip kabul edebildiğimiz gibi, direkt F1’den işaretleyip haritada bularak da aktive edebiliyoruz. Bu hikâyeleri selametle devam ettirebilmek için birtakım istihbari bilgileri de evvelden edinmek şart. Örneğin terzi kılığına girip hedefinize kıyafet dikecekseniz, kendisinin hangi kumaşı tercih ettiğini bilerek yanına gitmeniz önemli. Bunun için de terziye gelen mektubu bulmanız lazım mesela. Yoksa bir çuval incirin berbat olması işten bile değil. Hikâye mantığıyla hedefinizin arka planını parça parça eşelemek epey keyifli hakikaten. Üstelik gene çok ilginç düşmanlarla karşı karşıyayız. Kendilerinde serinin o kara mizahımsı anlatımını tekrar tekrar zevkle deneyimliyoruz.
İlk oyundan farklı olarak, kılık değiştirmeleriniz, bayılttığınız ve sakladığınız kişiler, keşfettiğiniz her yeni lokasyon hatta cebe attığınız anahtarlar dahi size artı puan olarak dönüyor. Yani keşfetme duygusu yine ve daha kuvvetli bir şekilde teşvik ediliyor. Üstelik kalabalıklara kaynama (blending) ve çalı çırpı arasına gizlenme gibi bir iki yeni mekanikle bunu yapmak daha da kolay. Ayrıca düşmanların sizi aynalardan fark edebilmesi çok ama çok yerinde olmuş. Bu arada eğer kütüphanenizde ilk sezon ekliyse, oyunun tüm haritalarının yenilenmiş versiyonlarını da eklenen yeni mekaniklerle bir kere daha denemek mümkün.
Açık, mert, korkusuz bir Mumbai berberi
47’yi yine türlü türlü şekillere sokuyoruz. Yeri geliyor cüppeler kuşanmış bir şirket yöneticisi olup İlluminativari toplantılara katılıyor, yeri geliyor Mumbai varoşlarında gariban bir berber kılığında asker tıraşı yapıyoruz. Evet, oyunda pek çok farklı eğlenceli infaz senaryosu var ama maalesef bazıları o kadar saçma olmuş ki tam evlere şenlik. Mesela oyunda en beğendiğim bölümlerden biri kesinlikle Mumbai bölümü. Fakat yerellik açısından 47 tipinde bir adam düşünüldüğünde baştan ofsayt bir tercih olmuş bu şehir. Koyu tenli onlarca Hintli abi ve ablanın arasında canımız ciğerimiz 47’imiz o bembeyaz kelliğiyle, barkoduyla, maviş gözleriyle at kuyruğuna konmuş kelebek gibi arzı endam ederken, zaten fazlasıyla dikkat çekiyor. Ama bir de siz gidiyorsunuz adamı berber yapıyorsunuz, hedef geliyor bir saniyecik bile kıllanmadan oturabiliyor o koltuğa.
Yine Mumbai’de başka bir hedefin karşısına çıkıyoruz, üstelik hedef kılığına girdiğimiz adamı halihazırda tanıyor. Yerine geçtiğimiz adamla 47’nin arasındaki ton farkı, Türkiye’deki bütün boya firmalarının 2018 kataloglarının tümünü kapsayabilecek genişlikteyken, hedef bize sadece “tıraş mı oldun çen, bir değişiksin bugün?” falan diyor. Sadece Mumbai’de değil bu arada, böyle saçma pek çok sahne var oyunda. Hani olaya daha fazla başarım kazanayım, eğlenceme bakayım diye yaklaşmak mümkün; ama Hitman 2’den bir suikastçı simülasyonu beklerseniz böyle anlarda çokça üzüleceksiniz, benden söylemesi.
Bir diğer üzücü husus da değişik şeyler denediğim bazı yerlerde tasarımdaki birtakım kısıtları fark etmek oldu. Mesela bir yerde hedefimi sniper ile çok güzel bir şekilde etkisiz hale getirdim ve tahliyemi planlamaya başladım. Bir evin en üst katındaydım ve ortamda kaçmak için kullanabileceğim dört beş tane pencere vardı; ama o da nesi, sadece iki tanesinden çıkabiliyordum. Ve bu iki pencere de adamların beni sardığı taraftaydı. Sonuç olarak orada kısılıp kaldım ve bu planı rafa kaldırmak zorunda kaldım. Üstelik düşmanlar da nerede olduğumu bilmelerine rağmen yukarı hiç gel(e)mediler.
Sonra, seçilebilir hale gelen zorluk da pek dengeli olmamış bence: Mesela Ustalık seviyesinde size sadece tek kayıt hakkı veriliyor, neredeyse her kör noktaya kameralar yerleştiriliyor ve destek kuvvetleri arttırılarak çatışmaya girmemeniz önlenmeye çalışılıyor. Ama bir şekilde çatışmaya da girdiniz diyelim, bu sefer de öldürdüğünüz insanların kılığına giremiyorsunuz. Bu kısmı mantıklı olsa da tek kayıt hakkı ve kamera sayısının abartılmış olması, biraz yapay zekânın eksikliklerini örtmek için eklenmiş gibi hissettiriyor.
Yeni heyecanlar
Hitman 2 tam anlamıyla bir içerik canavarı arkadaşlar: Demin bahsettiğim ilk oyunun yenilenmiş haritaları, yine evvelden bildiğimiz kontratlar ve Elusive Target’lar falan derken bir de yepyeni çevrimiçi modlar gelmiş. Mesela Hayalet Suikastçı modu… Başka bir oyuncuyla aynı haritada sıfır ekipmanla başlayarak rastgele belirlenen hedefleri önce öldürmeye dayalı bir yarış ve çok oynama fırsatı bulamasam da vakit geçirdiğim süre boyunca epey eğlendiğim bir mod oldu. Eğer siz de benim gibi gizlilik tabanlı çevrimiçi oyunlara (Assassin’s Creed Revelations ya da Murderous Pursuits gibi) özlem duyuyorsanız kesinlikle doğru yerdesiniz. Zaten saatlerinizi rahatlıkla gömebileceğiniz daha bir ton mücadele, başarım da zaten ilk oyunu aratmayan cinsten.
Son olarak oyunun senaryo modu ve hikâyesiyle ilgiliyse aslında karışık duygular içerisindeyim. Bir kere ana senaryoyu tamamlamak oldukça kısa sürüyor, uzatarak oynasanız bile en fazla 6-7 saatte bitiş jeneriğini görüyorsunuz. Yeniden oynanabilirlik çok güçlü olsa da geriye dönmeyi sevmeyen oyuncular için, tıpkı önceki oyun gibi, pek makul bir tercih değil Hitman 2. Oyunun hikâyesi de pek çok Hollywood senaryosundan bildik klişe temalar taşısa da bir şekilde dinletiyor kendisini. Ama gene de görev hikâyeleri kendi içlerinde kesinlikle daha ilgi çekiciydi.
Uzun lafın kısası, ben Hitman 2 oynarken bahsettiğim mantıksızlıklara rağmen epey iyi vakit geçirdim ve muhtemelen daha çok saatimi gömeceğim kendisine. İlk oyunun başarılı yanlarını muhafaza edip üstüne ufak tefek güzellikler de ekleyebilen bir yapım olmuş. Üstelik Türkiye fiyatı da diğer oyunlarla kıyaslandığında bayağı uygun.
Başlıklar
- Yeni bölümler ilk sezonu aratmıyor
- Aynı hedefi öldürmenin onlarca farklı ve eğlenceli yolu var
- Görev hikâyeleri
- Yeniden oynanabilirlik ve yeni çevrimiçi modlar
- Mantıksızlaşabilen infaz senaryoları
- Böylesine serbest bir oynanışa yakışmayacak tasarım kısıtları
- Senaryo modu biraz arka planda kalmış
- Hikâye tam anlamıyla “meh”