Çoğunuzun başına gelmiştir; “Türk” dendiğinde yabancıların aklında beliren ilk imge esmer tenli, peştamallı bir tiplemedir. Hatırlıyorum da… bundan on yıl kadar önce internette tanıştığım yabancı bir arkadaşıma Boğaz Köprüsü’nün fotoğrafını göndermiştim (O zaman İstanbul’da yaşıyordum). “Burası neresi, Brooklyn mi?” diye sormuştu. İstanbul olduğunu söylediğimdeyse bana inanmamıştı, ben de birkaç fotoğraf daha yollamıştım. “Buna inanamıyorum, İstanbul böyle bir yer mi? Ben hep sizi toprak yollarda araç kullanan, şalvar giyen, esmer insanlar olarak düşünmüştüm,” demişti. (O noktada evini bastım!... dermişim) Bu köprüden iki tane olduğunu söylediğimde yaşadığı şoku siz düşünün…
FIFA 2001’deki Türkiye ligini hatırlar mısınız peki? Tüm oyuncular bronz tenli olarak ayarlanmıştı. Adamların kafasında böyle bir izlenim “yaratılmış” çünkü… Bu sadece bize özgü değil, Orta-Doğu’daki tüm ülkeler için geçerli. Evet, bazıları gerçekten de öyle giyiniyor ama bu insan olmadıkları, modern hayattan anlamadıkları anlamına gelmez. İŞİD gibi Müslümalığın M’sinden anlamayan, ne amaçla kuruldukları belli olan örgütler de bu görüşün yaygınlaşmasında büyük rol oynuyor elbette…
Bir Suudi Arabistan Prensi olan Fahad Al Saud bizim gibi bu durumdan iyice sıkılanlardan. Ama o sadece kös kös oturmakla yetinmiyor ve bu önyargıyı kırmak için elindeki imkânları en iyi şekilde kullanmayı seçiyor. Nasıl mı? Video oyunlarıyla…
Polygon’da yayınlanan habere göre New York’ta düzenlenen Games For Change festivaline katılan Prens Fahad, video oyunlarının evrensel dilini kullanarak Orta-Doğu halkalarına yönelik bu önyargıyı “entelektüel, artistik rönesans” olarak adlandırdığı bir girişimle kırmak istiyor.
“Kendime insanın kafasını allak bullak eden, bir sürü paranoyakça soru sordum. İnsanların beni bu şekilde görmelerinin sağlanması kasıtlı bir hareket miydi? Neden sürekli olarak yanlış temsil ediliyordum? Biri bunu bilerek mi yapıyordu? Beni bilerek mi devasa boyutlarda, sakallı, bronz tenli bir terörist olarak yansıtıyorlardı? Bilmiyordum. Hala da bilmiyorum. O idrak anında bildiğim tek şey, bu yanılgıyı bozmak adına kendi üstüme düşeni yapmam ve bu global hikâyeye pozitif katkıda bulunmam gerektiğiydi.”
NA3M (nağm – evet) adlı Ürdün – Danimarka menşeli bir şirket kuran Prens Fahad oyunlara, animasyon filmlerine, çizgi-romanlara ve eğitici yazılımlara yönelmeyi amaçlıyor. Ancak ilk adım oyunlar. 16 farklı ülkeden 25 geliştiriciye sahip olan firma daha şimdiden Run Camel Run, Nitro Punch, NA3M Words ve Caravan Master Adventures adlı mobil oyunları yayınlamış bile. Peki neden mobil? Dağıtıcı sorunundan kurtulmak ve daha çok insana ulaşabilmek için elbette.
Ekibin şimdiki projesiyse Saudi Girls Revolutionya da kısaca SGR adında post-apokaliptik bir oyun hazırlamak. 7 farklı kadın karaktere sahip olacak olan oyun, kadınların toplama kamplarına tıkıldığı, motosikletli erkek çetelerinin hâkim olduğu çorak topraklarda geçecek. Kahramanlarımız bir taraftan bu esaretten kurtulmaya çalışırken bir taraftan da Arap kadınlarının çektiği zorlukları gündeme getirmeye çalışacaklar. Bu esnada hem Arap hem de Batı kültüründen pek çok efsanevi yaratıkla da karşılaşmak zorunda kalacaklar. Oyun için ayrıca bir çizgi-roman serisi de planlanıyor. SGR de firmanın önceki oyunları gibi mobil cihazlar için tasarlanmış; ama Oculus Rift’te de çalışacak durumda olduğu söyleniyor.
Aslında bu Prens Fahad’ın ilk girişimi değil. Kendisi 2010’da Facebook’a katılıp sosyal medya platformunun Arapça versiyonunun oluşturulmasına yardım etmiş. Bunu yaparken başlıca hedef amacı Arap asıllı kadınlara kendilerini özgürce ifade edebilme imkânı kazandırmakmış. Ve öyle de olmuş… 3 yılda Arap yarımadasındaki ve Kuzey Afrika’daki kadın girişimcilerin sayısı 55.000’den 454.000’e çıkmış.
Umarız hedeflediği başarıyı oyunlarda da yakalar. Her şeye rağmen bir Arap prensinin bunun için çaba harcaması ve parasını böyle bir şeye yatırması bile gerçekten de takdire şayan. Keşke aynı imkânlara sahip olan herkes bu kadar duyarlı olsa…
