Yeni bir konsol çıkışı her zaman heyecanlı bir dönem benim için. Kurcalanacak yeni şeyler, oynanacak yeni oyunlar, denenmesi gereken özellikler… Alabilince tabii. Switch 2’yi yakın zamanda almak planlarım arasında değildi ama incelememiz için gönderilince haliyle ilk günlerden elime geçti ve ilk Switch favori konsollarımdan biri olduğundan buna da bir hayli heyecanla atlayıverdim hemen. Haziranın ortasında elimize ulaşan konsola geldiğinden bu yana aklıma gelen her şeyi denedim, her şeyi oynadım, her şeyi kurcaladım. Elimdeki kaynakların yetmediği noktalarda internetten bolca alakalı içerik tükettim ve şimdi de sizlere bunların hepsini tek tek anlatacağım. Hazırsanız konsolun kendisiyle başlayalım.
ELE AVUCA SIĞAN BİR SWITCH
Switch 2’yi kutusundan çıkarmaya ilk başladığımda dikkatimi çeken ilk şey yeni ekranın ve Joy-Con’ların büyüklüğü oldu. İnternetteki karşılaştırma fotoğrafları konsolu canlı kanlı görene kadar pek bir şey ifade etmiyor, dürüst olayım. İlk Switch’i ve Joy-Con’ların mantığını çok sevmiş olsam da uzun süre oynamalarda bir noktadan sonra elime ağrılar sokmaya başlıyordu. Tuşların ve analogların küçüklüğü, kullanılan plastik de cabası.
Switch 2 ergonomi konusunda konsolu büyüterek ister istemez önde başlıyor bu yüzden. Ama sadece büyüklük değil, kullanılan plastik de daha kaliteli bir plastikle değiştirildiğinden elde oyuncak tutarmış gibi hissettirmiyor. Analogların ve tuşların büyümesi de taşınabilir halde kullanırken bir hayli etkisini gösteriyor. Tuşlar Pro Controller’a nazaran küçük kalsa da analogların boyutu neredeyse aynı sayılır.
Joy-Con’ları takma mekanizması da aklımda soru işaretleri bırakan şeylerden biriydi ama bir hayli sağlam olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Mıknatıslar “çat” diye tutuyor, Switch OLED’de yaşadığım kayma, yerinden oynama gibi problemler burada karşıma çıkacak gibi görünmüyor. Ekran için kullanılan yeni ayaklar da OLED’den esinlenilmiş, plastik uyduruk bir ayak yerine, metal ama OLED’inkinden daha kibar ve daha fazla açıya esneyebilen bir ayak kullanmışlar.
Konsolun inceliğini koruduğunu da belirtmem lazım tabii. Bu performans konusunda belki ilerleyen vakitlerde problem çıkarabilir (performans kısmına geldiğimizde anlatacağım) ama taşınabilirlik açısından gerçekten diğer el bilgisayarlarına kıyasla önde. Bu incelik taşınabilirlik konusunda iyi olsa da ve daha biraz önce “Ergonomik olarak orijinal Switch’ten daha iyi” desem de, ister istemez ergonomiyi de etkiliyor. Uzun süreli oynarken “Keşke Joy-Con’ları daha iyi kavrayabileceğimiz bir şeyler ekleyebilselermiş” diye düşünürken buldum kendimi bolca. Diğer el bilgisayarlarının ergonomi konusundaki en büyük artısı da bunu düşünmüş olmaları. Ha, bu sıkıntı nispeten başka aksesuarlarla (daha kontrolcüye benzeyen Joy-Con’lar, konsola grip ekleyen kılıflar) çözülebilecek bir problem tabii.
Ek olarak Switch 2’nin hoparlörlerinin de orijinal Switch’e nazaran bir hayli iyileştirildiğini eklemem lazım. Her ne kadar kullanılan donanım Switch OLED’dekiyle aynı olsa da bunların konsola yerleştirilme şekli ve hoparlörlerin nasıl kaplanıp mühürlendiği, bu aynı donanımın Switch 2’de daha net, gür ve dağılmadan duyulmasını sağlamış. 3B ses desteği de cabası, ki bu kulaklık ya da televizyonunuza bağlı bir ses sistemiyle çok daha belli oluyor.
Konsolda bir diğer dikkatimi çeken şeyse konsolun üstündeki ikinci USB-C girişi oldu. İnsanların orijinal Switch’teki şikayetlerinden biri olan “Masaüstü modda şarj edememe” problemini çözmek için koydukları çok bariz, çünkü denediğim kadarıyla şarj etme dışında başka bir işe yaramıyor. İncelemelerde kullanılsın diye aldığım ekran görüntülerini aktarmak için konsolu bilgisayara bağladığımda otomatik olarak üstteki USB-C girişini kullandım ve konsol beni uyardı “Yukarıdaki girişi kullanmayın” diye, oradan biliyorum.
EĞRİSİYLE DOĞRUSUYLA SWITCH 2 EKRANI
İnternette şu ana kadar bolca Switch 2’nin ekranı hakkında tartışmalar görmüşsünüzdür. Herkesin, konsola sahip olsun ya da olmasın, bir fikri var ekran hakkında. Sizlere kendi tecrübemi ve internette yapılmış neredeyse her ekran testini tükettikten sonra şöyle toparlayarak ne beklemeniz gerektiğini anlatayım.
Kullanılan ekran bariz bir şekilde LCD. VRR ve HDR gibi teknolojileri destekliyor ve 1080p çözünürlükte. Renkler açısından orijinal Switch’in ekranından çok daha iyi, OLED model gelene kadar da iş görür diyebileceğim renklere sahip. Bu noktada pek bir problem yok, ta ki işin detaylarına girene kadar. Mesela Switch 2 ekranının HDR’ı gerçek bir HDR değil. Parlaklık değerleri aşırı düşük, bu da HDR’dan daha çok kontrast ayarlarıyla oynanmış bir monitör etkisi yaratıyor. Doğru düzgün bir HDR tecrübesi için HDR’ı olan bir televizyon ya da monitör kullanmanızı tavsiye edeceğim. VRR’da problem yok, gayet güzel çalışıyor ama o da televizyon/monitörde çalışmıyor. Sony’nin PS5’te yaptığı gibi yazılım güncellemesiyle çözebilecekleri bir şey.
Diğer asıl ve en karışık problemse ekranın piksel tepki süresi. Şu vakte yapılan karşılaştırmaların çoğunda Switch 2 ekranının tepki süresi 17-18 milisaniye civarlarında görünüyor ve bu 30fps oyunlarda sıkıntı yaratmazken, daha yüksek FPS’e sahip, özellikle 2B oyunlarda göze batan bir “ghosting” efektine yol açıyor, hareket eden modeller bulanık görünebiliyor. Yapılan çoğu testte güncel el bilgisayarlarıyla karşılaştırıldığında son sırada bulunuyor kendileri. Steam Deck LCD’nin ortalama tepki süresi 19.6 milisaniye, OLED’in 1.0 milisaniye ve ROG Ally X LCD’ninkiyse 8.4 milisaniye. Ama merak etmeyin, PSP 1000’in ekranı kadar (61.8 milisaniye) kötü değil.
Digital Foundry gibi bu konularda uzman ekipler, Nintendo’nun bunu yine bir yazılım güncellemesiyle çözebileceğini düşünüyor. Ama çözmek istiyorlar mı, sıkıntı o. Çünkü Switch 2’nin inceliğini korumak için yaptıkları tercihler göz önünde bulundurulduğunda (daha büyük SoC, daha küçük batarya) bataryanın “kabul edilebilir” bir sürede dayanması için piksel tepki süresini düşük tutmuş olma ihtimali de söz konusu. Ya da dümdüz bir şekilde masraftan kısmak için de bu yolu tercih etmiş olabilirler, bu da yazılım güncellemesiyle çözülemeyeceğinin göstergesi olur.
Benim kişisel tecrübemse, Shovel Knight ve Metroid Dread gibi oyunlarda denediğimde pek gözüme batmamış olmasına rağmen Taiko No Tatsujin’de “ghosting” efekti bir hayli gözüme çarptı. Oynadığınız oyuna ve oyunun FPS değerine göre tecrübeniz fark edecektir. Beni oynadığım çoğu oyunda rahatsız etmedi ama ettiğinde de görmemek için kör olmak lazım.
FARE OLMAK KOLAY İŞ DEĞİL
Problemlerin en büyüğünü aradan çıkardığımıza göre, Switch 2’nin orijinal Switch’e nazaran en yeni özelliği, Joy-Con’ların fare sensöründen devam edelim.
Fikir olarak bayağı hoş aslında fare sensörü. Gayet güzel de çalışıyor, Joy-Con’u konsoldan çıkarıp düz bir yüzeye sensör yere bakacak şekilde yerleştirdiğinizde hemen algılıyor, menüleri rahat bir şekilde dolanabiliyorsunuz. Tek problem ergonomik olarak pek de rahat bir tecrübe olmaması, bu da Joy-Con’un şeklinden kaynaklanıyor haliyle. Sensörü yere bakacak şekilde yerleştirdiğinizde ince ve uzun, fareye pek de benzemeyen bir şey tutuyorsunuz ve uzun süreli oynarken bileği ve eli yoruyor.
Cyberpunk gibi FPS ya da aşırı aktif oyunlarda tecrübem bu yönde en azından. Bu fare sensörü olayını kullanacak bir WarioWare ya da Mario Party oyunu kulağa çok hoş geliyor. Ya da DS, 3DS ve Wii U gibi konsolların emülasyonunda dokunmatik ekran kontrolleri olarak da kullanılabilir. Mesela fare sensörünü kullanan bir Kirby and the Rainbow Curse… Yapsana be şunu Nintendo!
PERFORMANS, PERFORMANS, PERFORMANS!
Switch 2’nin en büyük başarısı performans tarafından geliyor haliyle. Daha iyi bir SoC ve daha fazla RAM her şeyi hızlandırmış. Konsolun menülerinde gezinmek aşırı hızlı, eShop ve Nintendo Switch Online kısımlarının artık Web App yerine direkt bir uygulama kullanıyor oluşu gezmeyi bayağı bir hızlandırmış, her şey anında yükleniyor. Ayrıca eShop’taki yeni, Steam’in öneri sistemi gibi her cumartesi yenilenen öneri özelliğine de değinmekte fayda var burada, başka bir yerde fırsatını bulur muyum bilemiyorum çünkü.
Switch 2’ye çıkan oyunların performansları da beni bir hayli tatmin etti. Cyberpunk incelemesinde zaten performansından yeteri kadar bahsettim ama Mario Kart World de televizyonda 4K 60fps, taşınabilir modunda 1080p 60fps performans veriyor, tek sıkıntısı dört kişi tek ekranda oynamak istediğinizde 30fps’e düşüyor oluşu.
Bu ikilinin yanı sıra Breath of the Wild, Tears of the Kingdom, Splatoon 3, Fantasy Life i, Super Mario Odyssey ve Pokémon Violet gibi Switch 2 güncellemesi alan eski Switch oyunları da denedim ve hepsi de harika performans veriyor. Özellikle Breath of the Wild’ı 60fps görmek beni bir hayli şaşırttı. 2018’den beri 30fps görmeye alıştığımdan kaynaklı olsa gerek. Pokémon Violet’ın artık 21. Yüzyıla yakışır bir şekilde çalışıyor oluşu, Super Mario Odyssey’nin daha da iyi görselliği, Splatoon 3’ün artık şehir kısmının da 60fps olması derken backlogum biraz sekteye uğrayacak gibi hissettim. Özellikle Pokémon Violet’ı denemek için açıp 2 saat oynadıktan sonra korkmadım değil. İyi ki bekletmişim oynamak için.
Oyun denemelerim bunlarla kısıtlı kalmadı tabii ki de, Switch’te dinamik çözünürlüğe ve/veya FPS kilidi olmayan oyunlara da bakmam şarttı. Bayonetta 3, Bombrush Cyberfunk, Ni No Kuni 2, Monster Hunter Stories 2 gibi FPS kilidi olmayan oyunların hepsi stabil 60fps’e ulaşmış durumda. Dinamik çözünürlüğü olan oyunların da hepsi taşınabilir modda da TV modunda da en yüksek çözünürlüklere sahip, The Witcher 3’ün Switch portu en büyük örneklerden buna. Switch portu olmasından dolayı dokuların ve bazı modellerin kalitesi düşük ama orijinal Switch versiyonunu televizyonda oynarken modelleri tam yüklenememiş bir PS3 oyununa benzediğini düşünürsek, şu anki hali bir hayli iyi. CDPR’ın bu porta geri döneceğini sanmıyorum ama keşke dönüp düzgün bir Switch 2 versiyonu yapsalar diye içimden geçirmedim değil.
İçimden geçirdiğim başka bir şeyse Nintendo’nun Switch emülasyonuna biraz daha el atmasıydı. Artık elimizde 1080p çözünürlüğünde bir ekran olduğundan dolayı, bazı eski orijinal Switch oyunları Switch 2’de bir hayli bulanık, hatta piksel piksel Anadolu havasında oluyor. Her geliştiricinin her oyunlarına geri dönüp güncellemelerini beklemek biraz hayalcilik olacağından aklımdan geçen şey Nintendo’nun bir şekilde orijinal Switch oyunlarını taşınabilir modda oynarken televizyon modunu aktif edebilmesiydi. Bunun önünde teknik bir engel var mıdır bilmiyorum ama Nintendo’nun kapattırdığı ve dava açtığı çoğu Switch emülatörü bunu bir şekilde başarabiliyorken Nintendo’nun da yapabilmesini (ya da yapmasını diyeyim) isterdim. Dediğim gibi, bazı oyunlar gerçekten hiç hoş görünmüyor taşınabilir modda.
Ha, orijinal Switch emülasyonuna el atmıyor değiller bu arada. Switch kataloğunun neredeyse %98’lik bir kısmı problemsiz çalışsa da hala sıkıntılı oyunlar var. Borderlands 3’ü Switch 2’de oynayamıyorsunuz mesela, oyun bozuk bildiğiniz. Ben bu incelemeyi yazarken oyuna Switch 2’nin eShop’undan erişilemiyordu, Nintendo bunun farkında olduklarını ve incelediklerini belirtmiş. Hâlâ umut var yani.
PİLİM YETTİĞİ KADAR
Switch 2’nin en büyük soru işaretlerinden biri de taşınabilir modda bataryasının ne kadar gideceğiydi. Nintendo konsol çıkmadan önce 2 ila 6.5 saat arasında bir süre vermişti, ki bu orijinal Switch’in 2.5 ila 6.5 saatinden düşük olunca insanlar birazcık şüphelenmedi değil. Özellikle OLED’den gelen ben minimum 4-5 saate alışmışken biraz huylandım ama… Dürüst olayım, beklediğimden daha fazlasını verdi Switch 2.
Testlerimden ilki tabii ki de konsolun şu an en çok sistem tüketen oyunlarından Cyberpunk 2077 oldu. Kalite modunda (1080p 30fps) performans düşüşü yaşamadan, 2 saatten daha fazla oynadığımı görünce bir hayli şaşırdım. Hogwarts Legacy’nin Switch 2 versiyonuyla 3 saate yakın oynayabildim, keza Breath of the Wild da o kadar sürdü. Orijinal Switch oyunlarındaysa oynadığım oyuna göre bu süre 4 saate yaklaştı ya da geçti. Nintendo’nun 2 ila 6.5 saatlik tahmini bir hayli doğru anlayacağınız üzere. Switch OLED’e kıyasla tabii ki kötü kalıyor ama şimdilik yeterli buldum ben.
SON KARAR
Switch 2, tıpkı bu neslin PlayStation 5’i ve Xbox Series X|S’i gibi aşırı farklı bir şeyler denemek yerine, ellerindeki iyi olan şeyi daha da iyi yapmaya odaklanmışlar. Bu da Nintendo’nun geçmişi düşünülünce ilginç geliyor herkese. Bu firma ev konsolları dediğimiz zaman Nintendo 64’ten Gamecube’a, oradan Wii’ye, sonra Wii U’ya ve en sonunda Switch’e geçen bir firma. El konsollarında Gameboy Advance’ten DS’e, oradan 3DS’e (ve en sonunda yine Switch’e) geçen bir firma. Geçtiğimiz 30 yılda hep farklı bir şeyler deneyen, “Nintendo tuhaflığı” dediğimiz şeyleri bizlere sunan bir firma. Ve şimdi “Switch, ama daha iyi” diye çıkınca insanların hem şaşırması hem de mutlu olması gayet normal.
Benim kişisel beklentilerimin büyük bir kısmını karşıladığı için memnunum. Elimdeki Switch oyunlarını daha iyi bir performansta, daha büyük ve yüksek çözünürlüklü bir ekranda oynayabilmek beni memnun etti. Özellikle Switch’in en çok kullandığım konsollardan biri olduğunu düşünürsek, zaten bu konsol şu anda ben ve benim gibiler için var.
Switch 2’yi önerebileceğim bir diğer kitleyse daha önce Switch sahibi olmayan ve Switch oyunlarını oynamamış olanlar. Breath of the Wild, Tears of the Kingdom, Super Mario Odyssey, Pokémon Scarlet – Violet, Splatoon 3 gibi oyunların çok daha iyi birer versiyonlarını ilk defa oynama fırsatınız var. Her ne kadar hepsi güncelleme almamış olsa da geriye uyumluluğu sayesinde kendine özel oyun kütüphanesi de bir hayli geniş bir konsol. Switch ya da Switch 2 ilginizi çekiyorsa rahatlıkla önerebilirim.
Ama geriye kalanlar, özellikle Nintendo konsollarını sadece kendisine özel oyunlar için alanların beklemesini tavsiye edeceğim. Mario Kart World benim bu yılki favorilerimden ama tek bir oyun için konsol almak anlamsız gelebilir. Yılın ilerleyen vakitlerinde Donkey Kong Bananza’nın yanı sıra, orijinal Switch’e de gelecek olan Metroid Prime 4 ve Pokémon Legends: Z-A dışında şimdilik herhangi yeni bir 3B Super Mario, The Legend of Zelda ya da Animal Crossing oyunu da görünmüyor. Beklemekten bir şey kaybetmezsiniz şimdilik.






















