İnceleme:The Elders Scrolls Online

TAMRIEL KUDRETLİ KRALINI BEKLİYOR

 

Bu yazı daha önce Oyungezer dergisinde yayınlanmıştır.

ESO incelememize şok bir itirafla başlayalım mı? Ben daha önce hiçbir Elder Scrolls oyunu oynama… Yok daha neler, inanmadınız değil mi? :) O zaman gerçeği söyleyeyim. Ben ESO betasını oynamadım. Böyle önemli bir oyunun betasına katılıp bug'larla dolu halini görmek ve kendimi belki de çok güzel olabilecek bir deneyimden soğutmak istemedim çünkü. Verdiğim karardan da gayet memnunum, çünkü tahminimin ötesinde bir oyunla karşılaştım. Sonra da Umut’a dedim ki, “Sen resmen bir Elder Scrolls aşığısın, ilk bakış yazısında da anlatmak istediklerini sığdıramamaktan yakınmıştın. E o zaman ne duruyorsun, helva yapsana?” Arada cebine bir de zarf sıkıştırıp kıps diye göz kırptım ki itiraz edemesin. Meğer dünden razıymış, boşa gitti güzelim zarf! Nasıl bir şeyler hazırlayalım diye konuştuk, düşündük taşındık ve dedik ki oyunla ilgili sohbet edelim, okurları da bu sohbetimize tanık olmaları için davet edelim. Umut, ne dersin başlayalım mı oyuna?

teso-inceleme-1

Bakkalın ordan düz yürü, camiden sağa dön, direkt hazinenin önüne çıkacaksın bilader.

Oyuna başlamadan önce ırklar ve sınıflar hakkında ön bilgi edinmekte fayda var (direkt girdim olaya!). Zira bunlar oyun tarzımızı şekillendirici etkiye sahipler, en az oyun içerisinde yapacak olduğumuz yetenek seçimleri kadar... Ben hemen sınıflar ve yetenekler ile ilgili detay bilgi veren iki kutucuk hazırlayayım Eser, sen de bu arada konu hakkındaki düşüncelerinden bahsedip okuru oyalamaya çalış.

 teso-inceleme-2

 Sesim John Cleese’e benzese de tanımam kendisini. Hem Wanda adında balık mı olur yahu?

SOĞUK LİMANDAN ENGİN DENİZE

Açıkçası ırk konusunda bir şikâyetim olmasa da sınıf seçimi konusunda başlangıçta biraz hayal kırıklığı yaşadım, çünkü bir MMO için dört sınıf gözüme çok az geldi. WoW gibi hem bolca sınıf seçeneği olan, hem de bu sınıfların birbirinden epey farklı olduğu bir oyuna alıştıktan sonra elimden seçim şansım alınmış gibi hissettim resmen. Meğer asıl olay skill sisteminde yatıyormuş, bunu fark ettikten sonra o ilk düşüncem saniyesinde dağılıverdi. Eee… Ehm… Kutucuklar tamam mı Umut?

teso-inceleme-3

 Talos, Tiber Septim, Dragonborn, sana geliyorum!

Ayıpsın Eser:) Ben de ilk izlenimlerimle devam edeyim… Başlangıçtaki Coldharbour bölümünün Beta’ya göre bir hayli kırpılmış olduğunu gördüm. Bulabileceğimiz daha az gizli hazine, etkileşime girebileceğimiz daha az NPC var artık. Bu bölümü tutorial niyetine oynadığımızdan sadeleştirilmiş olması bence yerinde bir karar. Asıl pandomima Coldharbour’ı terk edip Nirn boyutuna geri döndüğümüzde kopuyor zaten. Beta’ya göre aşırı zenginleşmiş bir dünya buluyoruz karşımızda, tıpkı Skyrim’deki gibi tıka basa yaşam dolu! Karşımıza çıkan herkes o dünyanın parçası; bize ve çevrelerinde olan bitene göre değişen tepkileri var. Denizden bir Covenant çıkarması ile tehdit edilen, surları kuşatılmış bir şehrin sakinleri nasıl gergin ve ümitsiz ise o kuşatmadan kurtarılmış insanlar da bir o kadar coşkulu görünüyor ve minnettar davranıyor bize. Bombardımanda evi yıkılmış şu aile için bir şeyler kopar mı gönlünüzden? Yoksa o 20 altını yeni bir erzak çantası için biriktirmeyi mi tercih edersiniz? Belki de lonca kütüphanesine izinsiz girebilmek için kapıdaki yıvışık bekçiye rüşvet olarak ayırdınız o parayı… ESO dünyasının döngüsüne seçimlerimiz ve eylemlerimizle etki edebilmek gerçekten çok güzel bir his.

teso-inceleme-4

  Hiçbir yerde hazine bulamayınca bir de kozanın içine bakayım diyen gencin dramı.

Aynen Umut. Örneğin The Missing of Bleakrock görev dizisinde bulduğum kaybolmuş insanların tekrar kasaba nüfusunun arasına karışıp sevdiklerine kavuşması gibi dışarıdan son derece basit görünen detaylar insanın içinde hiçbir görevi atlamama, geçiştirmeme isteği uyandırıyor. “Şuraya saldırı var” diye bir rivayet duyar duymaz neyle uğraşıyorsanız bırakıp koşturuvermek ve bunu sırf level kasmak için yapmadığını bilmek çok güzel bir duygu. Özellikle de MMO’ların başlardaki görevlerinin iyice kolay, iki dakikada biten ve çoğunlukla anlamsız görevler olmasına alışkın bir bünye için…

teso-inceleme-5

  Molag Bal’ı görünce hedef küçülttüm. Levrek ve alabalık peşindeyim artık.

BAKTIĞIM HER YERDE İZİN DURUYOR

Valla Eser, MMO üstatları kadar deneyimli sayılmasam da birkaç oyuna toplamda bir 100 saat kadar gömmüşlüğüm var ve hiçbirinde böylesine “bütünlüklü” bir dünya görmediğimi söyleyebilirim. Açıkçası Skyrim’in dünya tasarımında sergilenen üstün başarının ESO’ya bu kadar kusursuz yansımasını beklemiyordum. Bu yansımaların yoğunlaştığı anlarda oyun o denli Skyrim’i andırdı ki elimin defalarca F5’e gitmesine engel olamadım.

Birkaç MMO’ya toplamda yüzlerce gün gömmüş biri olarak ben de aynı düşüncedeyim ve ESO’ya hayran kaldığım noktaların en önemlilerinden biri bu. Özellikle de başlarda oldukça uzun bir süre MMO oynadığımı fark etmedim desem yeridir. Tamam etrafta benim gibi koşuşturup duran, ona buna dalan oyuncular vardı ama aramızda herhangi bir bağ yoktu. Benim için o gezinenler de birer NPC’ydi resmen. Görevler de solo oyunu destekleyecek şekilde olunca, sohbet ekranında akan yazıları görmesem kendimi Skyrim oynadığıma inandırabilirdim rahatça. Bu kötü bir şey mi? Aslında hayır, tek kişilik oyunları seven, hatta MMO’ları bile mümkün olduğunca yalnız başına oynamaktan hoşlananlar bu durumdan hiç şikâyetçi olmayacaklar. Ama çoğu kişinin bu tür oyunları oynama sebebinin işin “devasa online” kısmı olduğunu unutmamak lazım.

teso-inceleme-6

 Hayde yiğitler, kılıç kalkana!

Skyrim’i andıran özelliklerle devam edelim o zaman… Tatsız bir benzerlikle başlayalım önce;  Bethesda etiketli hemen her yapımda olduğu gibi ESO’da da halis muhlis bug’larımız mevcut. Lakin Beta’dan taze çıkmış bir oyun için bunların sayısı ya da oyuna olumsuz etki derecesi çok da göze batan cinsten değil (şu sıralar zindan yüklemesine musallat olan berbat “memory leak” sorunu hariç!). 

GÖZLERE ŞENLİK, KULAKLARA ZİYAFET

Neyse ki güzellikler ağırlıkta; oyunun görsel yönetimi tıpkı çevrimdışı akrabaları gibi göz dolduruyor mesela. Dagoth Ur’un eteklerine bir varın, o meş’um yanardağın kül bulutları ve lav nehirleri arasında bir Pazar sabahı doğa yürüyüşüne çıkın. Size hoş geldin demek için yarışan sevimli hayvancıklar (!) karşınızdaki epik görselliğe tam konsantre olmanızı engelleyecektir büyük ihtimalle ama görebildiğiniz kısmı bile yetecek içinizin açılmasına.

teso-inceleme-7

 Aaa yoksa şu Golarth’ın o ünlü atı Diamond mı? Vallahi ta kendisi!

Seslendirme ve müziklere ayrıca değinmek lazım. Morrowind’den beri seriye muhteşem tınılarıyla ruh veren Jeremy Soule yine iş başında ve harikalar yaratıyor. Hoş bir sürpriz de kendine özgü TES besteleriyle internet fenomeni haline gelen Malukah (yengeniz olur)… Morrowind’de bir handa bu şeker Meksikalının yüz hatlarıyla modellenmiş bir Bard karakterine rastladığınızda biliniz ki o seslendirdiği şarkı en yeni bestesidir. Yanına yaklaşıp “N’aber Malu?” diyebilir ve pas vermediğinde bozulabilirsiniz benim gibi. Yazının tam da burasında izninizle “Olm oyunda şu şarkıcı hatun var, Asamoah mıydı neydi adı?” şeklinde yorum yapan sevgili dostum Demir’e selamlarımı göndermek istiyorum.

Malukah (bu sefer erken davrandın Umut, artık bir sonraki yengeyi kaparım) ben dahil bir sürü kişinin The Dragonborn Comes cover’ını duyar duymaz “bu kadın kesinlikle yeni Elder Scrolls oyununda bir şekilde yer almalı” dediği bir isimdi. Zenimax’in bu fırsatı kaçırmayıp kendisiyle irtibat kurması ve ortaya Beauty of Dawn’ın da (ki bu da Tamriel kelimesinin karşılığıdır) aralarında bulunduğu ve buram buram Skyrim kokan şarkıların ortaya çıkması son derece isabetli bir hamle. Bir hana girdiğinizde “bir daha çal Sam” demenize gerek kalmadan orada bir ozanın bu şarkılardan birini seslendirdiğini duyuyor ve resmen ruhunuzu dinlendiriyorsunuz. Atmosfer dediğin tam da böyle bir şey işte. Bu açıdan ESO bulunmaz bir hazine.

teso-inceleme-8

  Halka’da oynatmadılar, ben de çarpık suratımı ESO’da göstermeye karar verdim.

GANİ GANİ GANİMET

Hazine mi? Hazine! Nerde? Hani olm? Haa, lafın gelişi… ESO’da 7/24 loot kovalayınca insanın zihni bulanıyor Eser, kusuruma bakma. Hele benim gibi “mezarcı” kişiliğe sahip biri için lüzumundan fazla “ganimet” var ortalıkta… Ganimet dediğime de bakmayın arkadaşlar, “loot” kelimesine Türkçe bir karşılık olsun diye yazdım. Çoğu zaman koskoca yük sandıklarından bile ele geçirdiğimiz, bir iki maymuncuk ya da birkaç tombul elma kurdundan fazlası olmuyor. Kahraman mıyız hurdacı mı belli değil. Bence Skyrim’de zaten anlamsız olan bu gereksiz eşya enflasyonu ESO’da hepten eğreti durmuş.

teso-inceleme-9

Bir yerlerden bir sıcaklık geliyor ama tam da çözemedim. Kombiyi açık mı unuttuk n’aptık?

WoW’da hatırlarım, eskiden bazı haritaların belli yerlerinde bazı sandıklar olurdu ve bu sandığı ilk ulaşan açar, içindeki ganimeti kapıp kaçardı. Merak ederdim acaba ne buldu, işime yarayan bir şey var mıydı diye. Sonra bekle babam bekle, birkaç saat sonra yeniden spawn olsun sandık. Tam da o sırada başka bir şeylere bakıyor olurdum ve oyuna döndüğümde yine birisi malları toparlayıp gitmiş olurdu. O yüzden ESO’da her yerde sandık, her yerde vazo, her yerde kasa görünce çocuklar gibi sevindim. Ta ki kurcaladığımız neredeyse her vazonun içinden bir iki tane incik boncuk çıktığını görene kadar. Yahu bari içine birkaç altın ataydınız insafsızlar!

Loot modelinin bu haliyle oyun ömrüne nitelik değil de nicelik yönünden bir etkisi olduğu kuşkusuz, fakat oyunda ne kadar zaman geçirdiğim değil, bu zamanı ne ölçüde eğlenceli geçirdiğim önemlidir bana göre. Hiç çöpçülük yapmayayım demek de var tabii, fakat bu aynı zamanda zanaatınız için lazım olan malzemeleri tüccarlardan satın alma mecburiyeti anlamına geliyor. Sermayeyi bunlara yatırmanız da Tamriel’deki tüm seyahatlerinizde kaçınılmaz olarak tabanvay takılmanız demek (bir at için servet istiyor şerefsiz seyisler!).

teso-inceleme-10

 Bu amca az sonra “sevinçten” havalara uçacak ama henüz farkında değil.

Ah yazık tabii, herkes Imperial Edition’a sahip olamıyor, atı ayağına gelmiyor :) Aman sanki atımız var da ne oluyor? Koşarken bile atla olduğundan daha hızlı gittiğimi hissediyorum bazen. Bence binek duygusunu vermeyi başaramamış ESO. Skyrim’de de aynı sorun vardı aslında, atlar çok yavaştı ve o yüzden add-on'larla hızlandırıyorduk atları. Güya dörtnala koşuyorum, yol bitmek bilmiyor, ne anladım bu işten? Wayshrine'ları kullanmak da ateş pahası mübarek. Bence oyunun çözülmesi gereken ilk sıkıntılarından biri bu, daha hızlı at istiyoruz, at alamayanlardan farkımız olsun istiyoruz!

BEN BİR GARİP DEMİRCİYİM, EŞEĞİMİN YOK SEMERİ

Pis elitist! Aşağılık burjuva! Sen mi büyüksün? Hayır ben büyüğüm, ben! Umut Usta! Kömürden kapkara olmuş ellerime bak. Atım yoksa emeğim var benim. Çünkü niye? ESO’daki üretim sistemi hem anlaması kolay, hem mekanikleri derin, hem de harcadığım vaktin karşılığını fazlasıyla veriyor diye!

teso-inceleme-11

İşte son derece çetin bir ikilem: Jute toplamak ya da ölmek üzere olan adama su vermek!

 Açıkçası ilk kez böyle önemli bir MMO’daki üretim sistemini gayet kullanışlı ve eğlenceli buldum. WoW’daki kısıtlamalar malum; en fazla iki tane ana meslek seçebilir ve bunları da gidip eğitmenlerinden öğrenmeden kullanamazsın. Peki ya ben bir yandan maden kazmak, bir yandan kendi iksirimi hazırlarken diğer yandan üzerime giysilik kumaşlar dikmek istiyorsam? Olamaz mı yani? ESO bunun bal gibi de olabileceğini gösteriyor ve çok da iyi ediyor. “Üretim istasyonlarına” gidiyor, elimizdeki malzemelere ve beceri seviyemize bağlı olarak canımız ne isterse onu üretiyoruz. Bir MMO’da daima işi tembelliğe vurup malzeme falan toplayamayacak, bir şeyler üretmeyecek adamlar bulunur. İşte o adamlar parayı vurmamız için gerekli olan adamlar, sevelim onları.

Bu sistem oyuncular arasında ticari ağlar oluşturmaya hayli elverişli. Mesela benim (oyunda aşırı ilerleyememiş olmama rağmen) şimdiden iki sadık müşterim oldu bile. Gerekli külçeler ve sembolik bir miktar altın karşılığında onlara silah ve zırh yapıyorum. Müşterilerim vurguncu tüccarlar tarafından yolunmaya kıyasla çok daha kârlı bir alışveriş yapmış oluyorlar, ben de bu yolla zanaatımı geliştiriyorum. Gerçi meslek seçimimi sorgulamıyor da değilim. Yüksek talebin cazibesine kapılıp demirci ustası olmayı tercih ettim ama zanaatkârların çoğunluğu da aynı alan üzerine kümelendiğinden rekabet kızışmış durumda. Gerekirse popüler olmayan meslek alanlarında ustalaşmak uzun dönemde daha kârlı olabilir diye düşünüyorum, çünkü bu gibi hallerde arz ve talep eğrilerinin çok daha yüksek fiyat seviyelerinde kesişmesi mümkün (Adam Smith, Wealth of Nations, 1776).

teso-inceleme-12

Balreth’in zaptı ile ilgili görev dizisinden başlı başına bir roman çıkabilirmiş.

 

Herhangi bir MMO’da belli bir süre geçtikten sonra ürün fiyatlarında inanılmaz bir düşüş yaşanmaması zaten mümkün değil. Ama burada da ortaya ilginç bir durum çıkıyor. Yetenekli zanaatkârlar üst seviye eşyalara yoğunlaştıklarında bu sefer de piyasadaki giriş seviyesindeki eşyaların sayısı azalmaya başlıyor ve bunlar özellikle de yeni oyuncuların rağbet ettiği mallar olduğu için beklenmedik kârlar elde edebiliyorsunuz (Smith Adams, Nations of Wealth, 1777). O yüzden kümenin dışında düşünmekte fayda var.

MİRAS DEĞİL ALIN TERİ

Gayet yerinde bir saptamada bulundunuz Sayın Güven. OGZ ekranlarında Ekönöminin Nabzı programımız devam ediyor… Sırada üretim sisteminin bir örneklemesi var. Diyelim ki bir demir miğfer yapacağım. Temel hammadde olan demirden ne kadar fazla külçe kullanırsam o kadar yüksek seviye bir ürün elde ederim. Yeterince külçem yok mu? Bir tüccardan alabilirim. Tüccar kazıkçı mı? Dağa vurur, demirimi taştan çıkarırım. Sonra da ham madeni demirci ocağına sürdüğüm gibi külçeye dönüştürürüm. Çok mu meşakkatli? O halde bir Dominion muhafızının nafiz bedeninden yağmaladığım şu koca kılıcı eritirim ben de… Muhafızlar çok mu zorlu? Gider evde otururum arkadaş, Sudoku falan çözerim. ESO’nun sunabileceği alternatifler de bir yere kadar!

teso-inceleme-13

Golarth’la burada buluşacaktık, akşam oldu gelmedi. U… uyluk kemiği mi o?

Peki basit bir üretim yeter mi bize? Hayır. Boynuzlu gezmek marifet olsaydı onca Bizanslı figüran cümbür cemaat sopa yemezdi Cüneyt Baba’dan! Miğferimiz büyülü olsun o zaman. Peki, trait adı verilen bu ekstra özellikleri nereden elde edeceğiz? Tabii ki de Uzakdoğuluların en temel ticari prensiplerinden biri olan “klonlama” yöntemiyle; aynı özelliği taşıyan bir başka miğferi masaya yatırıp araştırma yapmak suretiyle…

Skyrim’deki enchanting mekanizmasının bir benzeri bu… Örneğin gidiyoruz demirci istasyonuna, Research sekmesini seçtiğimizde elimizdeki silahların hangilerinin özelliklerini araştırabileceğimizi görüyoruz. Tam 6 saat süren araştırma tamamlandığında eşya tabii ki kayboluyor (demek ki araştırma yaparken en küçük parçalarına kadar ayırıyoruz silahı), ama silahın özelliğini de öğrenmiş oluyoruz. Böylece bir baltadan öğrendiğimiz özelliği bir kılıca uygulamak mümkün değil ama. Tüm özellikler öğrenildiği cins eşyalar üzerinde kullanılıyor.

teso-inceleme-14

Şu Elder Scrolls’dan üç beş tane bulup sattık mı köşeyiz.

Her ırkın kendine özgü karakterini belirleyen özel madenleri de unutmayalım. Ben mesela kendime ürettiğim bütün zırhları Nord tarzında tercih ettiğim için (böyle de milliyetçiyim!) hepsinin imalatında bir miktar Corundum madeni kullanırım. ESO’nun başlı başına bir deneyim olan zanaat alanları hakkında bir izlenim verdiğimize göre dilersen role-play ve hikâye öğelerine değinelim sevgili Eser.

KALEM KILINCI DÖVER

İsabet olur Umutcum. Öncelikle şunun altını çizmemiz gerek, bir MMO’da role-play hissi veren en önemli özelliklerden biri sohbet baloncuklarıdır. Tamam, seçtiğimiz sınıf ve ırkımıza bağlı olarak hareket ediyor, NPC’lerle olan diyalog seçimlerimizi buna göre yapıyor olabiliriz. Ancak o karakterin varlığına tam olarak bürünebilmemiz için yeterli değil bu. Ultima Online ve WoW’da bulunan sohbet baloncukları sayesinde yol arkadaşlarımız ile bir kamp ateşinin etrafına oturabilir, o günün olayları hakkında nefis muhabbetler çevirebiliriz. Oysa ESO’da şu an böyle bir özellik bulunmuyor; konuşmaları sohbet penceresinden takip etmek zorunda olmak işin RP yönünü ciddi biçimde baltalıyor. Yine isteyen kullanır, isteyen kullanmaz fakat bu özellik mutlaka ama mutlaka eklenmeli bence.

teso-inceleme-15

Benim olacaksın demir cevheri! Binicem sırtına, vurucam çekici!

Katılıyorum. Neyse ki ESO’nun hikâye unsurları -neredeyse sohbet baloncuklarının eksikliğini hissettirmeyecek kadar- esaslı. Genel deneyimin, çevrimiçi dünyaların doğasına göre olağan dışı sayılabilecek ölçüde anlatım odaklı olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla hikâye bileşeni standart bir MMO’dakinden çok daha zengin bir tat bırakıyor damağımızda. Biliyorum sevgili oyungezerler, hepinizin kanı bitli; bir an önce canavar kesip zindan yağmalamak, San Marino’yu 9 kişi yakalamış İspanya misali gol olup yağmak istiyorsunuz. Ama nefeslenin bir hele, varsın daha yavaş seviye atlasın karakteriniz. Varsın sizden daha önce o zırh setini tamamlamış olsun arkadaşlarınız. Siz kendinizi iç içe geçmiş öykülerden oluşan büyülü kurguya teslim edin, elinizden tutup başka diyarlara götürsün sizi. Bu yolculuğun biraz yabancı dil gerektireceği aşikâr olsa da çok ağır ağdalı bir seviyede değil yazılanların hiçbiri. Dünyanın bir parçası olabilmek için önce o dünyayı anlamanız gerekiyor ve bunun yolu kesinlikle diyalogları hızlı çekim atlamaktan ya da kitaplara külfet gözüyle bakmaktan geçmiyor…

teso-inceleme-16

Bir sadaka bin Daedra def eder.

Oyunda an itibarı ile birbirinden ilginç 2,235 kitap olduğunu ve hepsini okumanın yaklaşık 32 saatinizi alacağını söylesek dünyanın derinliği ve hikâye sunumunun ölçeği hakkında fikir vermiş olur muyuz? Örneğin bir görevde Prophet’ın düşüncelerine girip geçmişe seyahat ettiğimiz ve Beş Yoldaş’ın kaderini izlediğimiz bir bölüm var ki benzerine (bırakın herhangi bir MMO’yu) hikâye odaklı AAA yapımlarda bile rastlamak pek mümkün değil. En yakın emsali olarak Dishonored’da geçen (The Outsider odaklı ve paralel boyut temalı) şık sekans geliyor aklıma. Ne tesadüf ki o sahnenin perde arkasında da aynı tanıdık firma var (sonra soruyorlar şu Bethesda’nın nesine bu kadar meraklısın diye!).

teso-inceleme-17

Simya için gereken malzeme stokuyla pekâlâ bir manav da açabilirdik.

Yav Umut şu Bethesda’nın nesine bu kadar meraklısın diye soracaktım tam ama söylemişsin bile. Elbette kimseden 32 saatini ayırıp tüm kitapları okumasını beklemiyoruz, bazılarımız gerçek hayatında bile o kadar kitap okumamış oluyor çünkü :) Kabul edelim, çoğumuz görev açıklamalarını bile hızlı hızlı geçmeye çalışıyoruz, ama işte söz konusu şey bir Elder Scrolls oyunu olduğunda ne kadar çok şey kaçırdığınızı anlatmaya 2,235 kitap bile yetmez. Yapmayın, etmeyin; bu oyunu diğerlerinden ayıran en önemli özelliği kaçırırsanız diğer MMO’lardan farkını da yakalayamamış olursunuz. O yüzden güzelce sindirmek lazım hikâyeyi.

ACELE İŞE MOLAG BAL KARIŞIR

“Sindire sindire” ilerlememiz, karşımıza çıkan hemen her meydan okumaya hazırlıklı olmamız anlamına da geliyor. Boss diplomalı düşmanlar dâhil pek kimse yan bakamıyor bize, hikâyenin akışından kopup “alam başımı gidem uzaklara” demezsek eğer. Ana senaryonun belirlediği çizgi boyunca zorluk derecesi artan alanlar var, birbirine ilmek ilmek bağlanmış. Zorluğu artırayım deyip birkaç ilmek atladığımızda oyun hemen külahları değişiyor bizimle. Kendi çöplüğümüzde bir eda bir çalım geziyorduk ya? Kılıcımızın harcı olmayan topraklara adım attığımızda “Sevgilim seyrediyor sayın yaratık, en azından şakacıktan bi kere vuruyim” tarzı rica minnet durumlarına düşüyoruz. Stone Falls tarihini tersten yazdım diye şişinenler bir anda kendilerini İstiklal Marşı’nı tersten okur vaziyette bulabiliyorlar.

teso-inceleme-18

Ay, ne güzel kazandık. Ohh, çok da güzel kazandık. O diil de yihu, kazandık yav!

Farklı zorluk seviyelerine sahip bölgeler MMO dünyası için standart bir uygulama olsa da benim gibi TES düşkünleri için sıra dışı bir durum. Çünkü biz level-scaling (karşımıza çıkan tüm tehlikelerin karakter seviyemizle doğru orantılı olması) kaynaklı özgürlüğe alışmış maceracılarız. Dünyanın neresine gidersek gidelim nabzımıza göre şerbetlenmiş düşmanlarla karşılaşacağımızdan tereddütsüz teperiz Tamriel yollarını. Lakin ESO böyle değil. Bir ara yol bulunsaydı da PvE’deki özgürlüğümüz bu denli öksüz kalmasaydı güzel olurdu tabii, fakat ne çare; akıncı beyi gibi keyfe keder gezemiyoruz çevrim içinde.

Ana görev belli, elimiz mahkûm Prophet efendinin yolundan gidilecek. Ama ben gittiğim her yeri şöyle iyice bir dolaşmayı, elime ne gelirse tüm görevleri toplamayı seven bir adamım. Yahu daha Bleakrock’tan yeni geri dönmüşüm, şöyle bari azıcık etrafta dolaşayım dedim. Tepelere tırmanırken peşime yaratığın biri takıldı ve üzerime tükürdü resmen. “Ne tükürüyon lan” diyemeden eriyip öldüm! Asit midir nedir ne attıysa artık, ölmem resmen saniyeler sürdü. Aynı harita içindeki bölgeler bile birbirinden keskin sınırlarla ayrılmadığı için düşman beni iyice bir pataklamadan anlayamadım oraya gitmemem gerektiğini. Oysa WoW’da her bir harita parçasının hangi seviyeye hitap ettiği bellidir mesela, kalkıp da o çömez halinizle Blasted Lands’e girerseniz yamulturlar adamı. Ya ben bir şeyleri gözden kaçırdım ya da ESO aslında öyle pek de net çizmiyor bölgeler arasındaki sınırları.

BİZ AYRI REALM’LARA AİTİZ SEVGİLİM

Aslında bölgeler arasındaki sınırları anlamak için karakter seviyeleri arasındaki farka bakmak yeterli olabilir. Yolun başındaki oyuncular ileri seviye karakter gerektiren alanlara ciğerci kedisi gibi mel’un bakıp yalanırken ileri seviye oyuncular da düşük seviye alanlara tenezzül etmiyor (çünkü geri dönüp oradaki zindanları tekrar etmeye değecek bir heyecan ya da seviyeleriyle orantılı bir getiri bulamıyorlar). Bu da benim hiç hazzetmediğim “ayrı dünyaların insanları” konseptine yol açıyor. Oyunun başındaki ilk birkaç şehir tamamen “çapulcu” merkezi konumunda kalırken senaryonun sonuna doğru ziyaret edeceğimiz alanlar ise Lordlar Kamarası hüviyetinde. Bilemiyorum, belki oyunun en azından bazı bölgeleri level-scaling’e açık olsa topluluk daha homojen ve daha bağımsız kılınabilirdi. Bir MMO için bunu sağlamak kolay değil tabii ama oyunun şu anki haliyle deneyim sanki biraz havada kalıyor. N’apalım, gülü seviyorsak yara bandını stoklayacağız mecburen.

teso-inceleme-19

Kra'gh, the Dreugh King’in yüzünü görmekten sıkılacaksınız. Buyurun şimdiden başlayın. 

Maalesef ESO’yu “oyuncuların birbirinden kopuk olduğu bir MMO” yapan tek özellik bu da değil. Megaserver mantığı yüzünden oyuna her girişimizde sanki başka bir oyuna girmiş gibi hissetmemiz mümkün çünkü. Farklı karakterler, farklı oyuncular, çok da hoş değil. Hiç unutmam, vanilla zamanında Blackrock Mountains’da kamp kuran Grauth isminde inanılmaz yetenekli bir PvP’ci Shaman vardı. Molten Core veya Blackwing Lair raid'leri için dağa girmeye çalışırken mutlaka sizi öldürürdü. Sunucunun gayrı resmi forumlarında hakkında başlıklar açılırdı, resmen diş bilerdik ‘bir daha gördüm mü kesin ben öldürücem’ diye. ESO’da maalesef böyle bir şey olamayacak, çünkü oyuna bir girdiğimde Grauth orada olsa bile ikinci girdiğimde farklı bir sunucu parçacığında bulacağım kendimi. Bu arada Grauth deyince avuçlarım terlemeye başladı! Biraz savaş mekaniklerinden bahsetsek mi?

Geç bile kaldık :) Açıkçası savaş mekaniklerinin (özellikle yakın dövüşün) biraz havada kaldığına dair görüşüm henüz değişmedi. Beta’da vuruş hissini bir türlü yakalayamamıştım, asıl oyunda da bunu başaramadım. Bir de “düz” düşmanlarla çarpışırken yakın dövüşün hepten sıradanlaşması var. Karşımdaki düşmanı değil de elimdeki fareyi dövmek pek heyecan vermiyor, takdir edersin. Hatta sol tuşumun fazla ısındığı bazı anlarda kendimi “Bu ne kardeşim, Diablo mu oynuyoruz?” diye sormaktan alamıyorum. Tamam sonuçta bu bir aksiyon-RYO sayılır ama özellikle göğüs göğüse çarpışmadaki aksiyon bileşeni neden bu kadar züğürt kardeşim? Karakterim ilerleyip yeteneklerim daha da çeşitlendiğinde, karşımdaki rakipler de palazlanıp artık onları devirmek gerçek bir strateji gerektirdiğinde bu yargımın değişeceğini umut ediyorum.

FARENİN DE CANI VAR

İşte Umut beni can evimden vurdun şimdi! Ya bu ne kadar zayıf bir yakın dövüş mekaniğidir! Biraz dişli yaratıklarla karşılaşana kadar tek yaptığım dibine girip “sol tık sol tık sol tık, ha arada bi sağ tık, hoop şimdi ikisine birden bas, sol tık sol tık sol tık” oldu. Çarpışma tespitinin çok iyi yapılamaması, bazen karşıdaki düşmanın içine girivermek, vuruş hissinin zayıflığı falan ağızda hakikaten kötü bir tortu bırakıyor. Bir de işin içine az da olsa hissedilen lag girince durum iyice kötü oldu, çoğu zaman güçlü saldırı yapabildim mi, yoksa fareye daha basılı tutmalı mıyım anlayamıyorum bile. Sırf yakın dövüş değil, büyü konusunda da aynı sıkıntı var. Animasyonlar maalesef zayıf kalmış. Skyrim’de hiç de böyle hissetmiyorduk, ne oldu da ESO’da böyle sapıttılar hiç anlamadım.

teso-inceleme-20

 

Demir dövmeye başlamadan önce zırhı çıkarmayı unutmayın. Yok yere ter basmasın!

Bir de şu pasif yeteneklerin çoğunluğunun “biraz fazla pasif” kalması durumu var. Beta’dan beri muzdarip olduğum bu sıkıntı biraz da benim savaş felsefemden kaynaklanıyor olmalı. “Ayakta son kalan ben olmalıyım” yerine “Düşmanım beni indirebilecek kadar yaşamamalı” prensibini benimseyen bir savaşçıyım ben. Tabii farklı öncelikleri olanlar oyundaki pasif yeteneklerin şu anki halini daha çok beğenebilirler.

Farklı öncelikler derken bir an benden bahsediyorsun sandım. Hastasıyım ben pasif özelliklerin. Sonuçta amacı “dayan yiğidim” demek olmayan birçok pasif yetenek de var. Örneğin Slaughter sayesinde karşımdaki düşmanın sağlığı azaldığında benim verdiğim zarar artıyor ve dolayısıyla ömrü kısalmış oluyor. Her ne kadar bazılarınca eleştiri alsa da ben oyunun sunduğu aktif yetenek çeşitliliğini ve aynı anda bunlardan yalnızca beşini kullanabilmeyi de çok sevdim. Düşünsene oyunda neredeyse 250 tane farklı yetenek var ve bunlar arasından beşini seçmek zorundasın. Tamam weapon-swap sayesinde seçtiğimiz silaha bağlı olarak beş yetenek daha kullanabiliyoruz ama o sayılmaz. İnanılmaz bir karakter çeşitliliği demek bu! En güzel yanı da bu yeteneklerin kullanımının kolay olması. WoW’daki gibi aksiyon çubuğu baştan aşağı yeteneklerle donatılmak zorunda değil. Warlock’ımın çubuğunda bulunan onlarca yetenekten birini çıkarsam bile rahatsız olan biriyim ben. Böyle az yetenekle MMO oynayabilmenin ne güzel bir his olduğunu… anlayamazsınız!

MAHŞERİN İKİ EJDER ŞÖVALYESİ

Yüz yüze anlatmak ister misin Eser? Hadi PvP’ye gel, 13. yaş gününde ailenin sana hediye ettiği o cici atını da getir (hasedim dinmiş değil!). Öhöm. Evet, PvP’den devam edelim... Hani klasik MMO’larda sınıfları birbirinden ayıran o keskin hatlar var ya? Hah işte, ESO’nun PvP’sinde onlardan eser yok. Tankmış, yok efendim DPS’miş gibi geleneksel sınıflandırmalar bendenizde alerji yarattığından, isteyenin birden fazla role bürünebildiği bu cesur yeni dünya gözümü gönlümü açtı adeta.

Tıpkı Cyrodiil üzerinde hâkimiyet kurmak için çarpışan ve kendi içinde gruplaşmış olan 3 güç odağı gibi bizim de büyük ölçüde takım çalışması yapmamız gerekecek PvP ortamında. Böylesi bir takım oyununun tadını bir kez alınca tekil takılmaya eskisi kadar sıcak bakmanız olanaksız hale gelecektir kanımca.

Takım oyununun tadını bir kez aldım ama tekil takılmaya hâlâ sıcak bakıyorum, o nasıl olacak? Sanırım bu benimle ilgili bir durum: MMO’larda PvP beni çok fazla cezbetmiyor. Örneğin WoW’un PvP kısmını (zamanında bayağı katılmış ve neredeyse tüm başarımları toplamış olsam da) hiçbir zaman beğenmemiştim. Belki de o yüzden ESO’da da PvP olayına ilk başta biraz soğuk yaklaştım ama gördüğüm kadarıyla kendine has eğlenceli bir yapısı var. Ha, tekil takılmayı hiçbir zaman bırakmam ben, benim için MMO demek PvE demek ama bu tür bir çeşitlilik de hiç fena değil. Ebonheart Pact hepiciğini döver, o ayrı.

Ben de daha çok PvE odaklı oynamaktan hoşlanıyorum fakat ESO’daki PvP ortamı öyle bir adrenalin sağanağı ki... Bir yandan kaynak yönetimi önemli; adeta satranç oynar gibi neredeki çiftliğe saldırmamız ya da hangi değirmene dalmamız gerektiğini hesaplıyoruz. Stratejik noktalardaki kaleleri ele geçirmek için büyük ölçekli çarpışmalar yaşanıyor. Bu hummalı çarpışmaların kaderine en az askerler kadar şahmerdan ve mancınık gibi kuşatma silahları da etki ediyor. Bu savaş araçlarından birini kullanmak Battlefield’daki bir helikoptere kumanda etmek kadar ustalık gerektirmese de onun kadar heyecan verici olabiliyor. Düşman savunma hattının üzerinize yağdırdığı oklar canınızı almadan ya da yönettiğiniz kuşatma silahını kevgire döndürmeden kale duvarını indirme telaşesi elinizdeki fareyi adeta tutuşturuyor.

Oyunun zengin görev yapısı PvP sisteminin içine de yedirilmiş durumda. Düşmanın gizli bilgilerinin peşinde keşif görevlerine çıkabiliyoruz mesela. Bir de tabii seriye adını veren Elder Scrolls var. Bu kadim parşömenler kendilerine sahip olan ittifaka büyük faydalar sağlıyor. Birini bile düşman tapınağından kapıp kendi bölgemize kaçırabilmek toprağın kana doyduğu kıran kırana savaşlara mal oluyor. Tacı size altın tepside sunmaya kimsenin niyeti yok anlayacağınız. “Yani sonuçta boru diil Cyrodiil bu, koskoca başkent!” diyerek muhteşem bir kelime oyununa imza atmamak için kendimi zor tutuyorum, hınnngh, ıaahh, tutamadım. Bitirelim mi Eser?

DIŞARIDAN BEKLENTİ GETİRMEK YASAKTIR

Evet, toparlayalım Umut, sayfa da bitti zaten :) Bu yazıyı hazırlarken çok ulvi amaçlarımız vardı aslında. Hepimiz biliyoruz ki MMO dendiğinde akla gelen en başarılı isim World of Warcraft’tır. ESO’nun güçlü ve zayıf olduğu yönlerini irdelerken bir yandan “ben WoW oynuyorum, ESO’yu sever miyim, zaman harcamama değer mi” gibi sorulara cevap vermek, bir yandan ilk kez bir MMO ile tanışacak oyuncuların ESO’da yaşamayı bekleyebilecekleri deneyimi anlatmak, bir yandan da Elder Scrolls serisinin sadık hayran kitlesinin çevrimiçi boyutta neler bulabileceklerini tartışmak istedik. Ve şunu gördük ki her şey, er ya da geç, beklentilerle ilgili.

Skyrimvari beklentilerle gelen “tek kişilik serüven” meraklısı kitle, oyunun içinde yeterince “RYO” bulamayınca kızdı. Zaten onlar kendilerine ait olan Tamriel’de çok mutluydular. Başkalarıyla paylaşmaya hiç mi hiç niyetleri yoktu.

Bir WoW-killer hayaliyle üşüşen online oyun erbabı da içeride yeterince “MMO” bulamayınca köpürdü. Zaten çoğu için WoW bir nevi Nirvana’ydı, daha ötesini neden beklemişlerdi ki? Hemen ESO’yu “komşunun çocuğu” ile kıyaslayıp ayıplamaya giriştiler.

Bazıları aşırı tutucu bir yaklaşımla neredeyse bir MMO’dan single-player yapı bekleyecek kadar köklere bağlılık talebinde bulundular. Bizse oyunu Skyrim’e fazla benzediği için eleştiriyoruz; daha engin ufuklara yelken açabilirdi kesinlikle.

Bazıları WoW’un karşısına çıkan her şeye tavır aldıklarından ESO’ya da içgüdüsel bir karşıt cephe oluşturdular. Bizse oyunu WoW’a rakip olmak yerine ona benzemeye çalışmakla suçluyoruz; daha özgün kalabilirdi şüphesiz.

İşte oyun camiasında ESO’ya karşı yaratılan goygoyun altında tam da yukarıda özetlediğimiz bu beklentiler karmaşası yatıyor. Bu yüzden sevgili oyungezerler, siz ne bir WoW bekleyin bu oyundan, ne de bir Skyrim.  İkisinin sinerjisini hayal edin. Gerçekten büyülü bir dünya çıkıyor ortaya, bu görkemli Eser’e Güven’in.

Evet bana güvenebilirsiniz :) WoW ile ESO’yu aynı kategoride değerlendirmek hata olur zaten; bunlar birbirinden çok farklı deneyimler sunan, birbirine doğrudan rakip olmayan iki oyun. ESO bir WoW-killer değil, böyle bir iddiası yok, olmasın da zaten. Ama önyargısız biçimde oynamaya başladığınızda sizi oturduğunuz yerden alıp bambaşka bir dünyanın içine sokan ve o dünyada kendinizi kaybetmenize neden olan bir oyun bu. Aralıksız oynadığımız saatler boyunca bize Skyrim havası yaşatan, diğer oyunların aklımıza gelmemesine neden olan bir oyun bizce “olmuştur”. Ancak şu da bir gerçek ki ESO’nun arzu ettiği başarıyı yakalaması ve başta sahip olduğu oyuncu sayısını korumasının yolu aylık ücret konusunu gözden geçirmesinde yatıyor. Üstüne üstlük Zenimax’ın bir de oyunu satın alanlardan bile oyuna girmek için kredi kartı bilgilerini vermesini istemesi ve 15$’lık sahte para çekişi yapması (kartı kontrol etmek için) hiç de şık bir davranış olmadı. Bu tür işletme hataları yüzünden bu güzel oyun kan kaybetmeye başlar ve tarihin tozlu sayfaları arasında kaybolursa gerçekten üzülürüm.

Kan kaybetmek mi dedin Eser? Aklıma Sinan geldi birden. Kalk gidelim, şunu bir temiz dövelim.

Dominion’a ölüm!!!

İncelemenin buradan sonrası Tuğbek Ölek tarafından yazılmışır.

Bethesda dünya üzerindeki en iyi oyun geliştiricilerden biri, bunu tartışmaya gerek yok. Peki, sizce online oyun yapmaktan ne kadar anlıyorlar? Bence şu klavyemin üzerindeki toz zerreleri kadar ancak. Oyunda 40. seviyeye kadar geldim ve oyunu nasıl buldun diyenlere şunu söylüyorum: Skandal, skandal, skandal.

Konuşurken kendi kendimi yankılama merakım yoktur, oyunda gördüğüm üç skandal var gerçekten. Birincisi hangi ülkeden geliyor olursa olsun, betaya katılmış tüm oyuncuların Amerika sunucusuna atılmış olması. OGZ tayfasından 8 editör başladık oyuna ve iki gün sonra fark ettik ki betaya katılanlar bir sunucuda, katılmayanlar diğer bir sunucuda. Ben oyuna kayıt olurken Türkiye demişim sana, beni niçin o tarafa atıyorsun kardeşim! Peki, bu adamlar nasıl bir araya gelecek? İki gündür deli gibi oynadığımız karakterleri yakacağız, oyunun 30GB’lık istemcisini baştan indirip kuracağız. Yuh!

Buna katlandık oyuna girdik. Bir araya geldik, ikinci skandal peydah oldu. O da ne! Herkesin seviyeleri farklı olduğu için kimse birbirini göremiyor. Ben bitirdiğim bir görevi düşük seviye bir arkadaşımla tekrar yapamıyorum. Sırf kardeşlerime yardımım olsun diye iki üç tane iyileştirme yeteneği almışım. Noyan çağırdı bir görevin sonundaki elit yaratığa el at diye. Adamın odasına girince birbirimizi görememeye başlıyoruz. Önce bug falan sandık uğraştık epey. Yok, ben o görevi yapıp o adamı öldürdüm ya, sunucunun farklı katmanlarına atıyor bizi o odaya girince. Bu yüzden hep birlikte PvE yapmak büyük bir yalan oldu, kardeşliğimiz, oyuna duyduğumuz heyecan kırıldı.

Sen o oyunu sil,bi daha kur

Aradan biraz zaman geçti, oyunun dosyaları dağılmaya başladı bu seferde. “Corruptdata” diye oyundan atmalar, haritada üzerinde sadece “Missing” yazan kırmızı kutular, açılmayan, kendini tamir edemeyen Launcher. Neyse ki oyun dosyalarını yedeklemiştim, sorun oldukça baştan kopyalıyorum. 30GB kopyalama da az sürmüyor hani. Sonunda oyunun ilk büyük yaması gelince yedek de çalışmaz oldu. Baştan indir bütün dosyaları. Döverim seni Bethesda! Bir oyuna 100GB kota harcanır mı be! Kendini tamir edemeyen, sunucu değiştirince içerideki üç beş dosyayı düzeltemeyen online oyun mu olur?

Oyundaki bir sürü hatanın hâlâ düzeltilememiş olmasına girmiyorum bile. Aylar geçti,betada herkesin en çok yakındığı pusulanın bozulması sorununu daha çözemediler. Kalabalık PvP’delatency sorunu halen sürüyor. Oyunun ilk haftasında destek birimine başvurdum, sizi bir saate arayacağız dediler, o günden beri bekliyorum ki arasınlar. Kısacası oyunun kendisinin iyi ya da kötü olması bir yana, Bethesdaonline bir oyunda asla yapılamaması gereken en büyük hataları yapıyor maalesef.

Tamriel’in gözü yaşlı ozanları

Peki, içimdekileri döktüm rahatladım. Bütün editör ekibi sıfırdan bir DVO’ya başlayıp hep birlikte oynayalım diye bir hayalimiz vardı, resmen üzerine limon sıktı Bethesda. Peki, oyun nasıl ilerliyor? Size beta izlenimlerimizi ve ilk incelememizi sunduğumuzda oyunu yaklaşık 20. seviyeye kadar oynamıştık. Bu ilk izlenimlerimiz de oldukça iyiydi. Sonrasında hayat var mı? Bir 20 seviye sonra da oyun halen güzel mi?

Yazının bu kısmını bağrı yanık bir ozan sesiyle ve ağır bir besteye uydurarak okuyun lütfen.

Nord elinde gezen garip bir kuşum.

Anam babam uzak kalmış yorgunum.

Sabah akşam loot almaya koşmuşum.

 

Hayat bana dar geliyor dostlarım.

Elli olamadı lanet levelım.

 

Bu diyarda kime gitsem hayalet

Hep aynı diyalog el merhamet

İnan valla aramıyommazaret

 

Patatesten baskı yapmış Bethesdam

300 quest olmuş insaf et be adam!

Oyunun ilk iki haritası ve 20 seviyesinde sevdiğimiz ne varsa, sonraki 20 seviyesinde tekrar ede ede baydırdı beni. Hele o çok methettiğimiz ince düşünülmüş tek tek yazılmış görevler... Bethseda’nın görev yazarları her fraksiyon için ilk 100’er görevi yazdıktan sonra baymış, aynı şeyleri evirmiş çevirmiş bir daha önümüze koymuş. Arkadaşını ya da ailesini kaybetmiş adam, geçmiş hesabını kapamaya çalışan hayalet, ayin için malzeme isteyen şaman, öncü birliklerinden haber alamayan komutan, vesaire vesaire. Aynı şeyler tekrar tekrar geliyor. Artık 5 seviyede bir gelen ana görev ve 10 seviyede bir gelenlonca görevleriyle, her haritanın asıl görevi hariç hiçbir diyalogu okumuyorum. Bas bas geç, nasıl olsa hepsi aynı şeyi isteyecek. Toplasak şu ana kadar yaptığım 300 görevin bir 50 tanesi dişe dokunmuştur, hikâyesi sarmıştır.

Varsa yoksa PvP

Oyunda ilk günden beri en sevdiğim şey PvP. Seviye atlamaya pek faydası olmasa da, nasıl zevkini çıkaracağınızı bilirseniz tadına doyum olmuyor. Öncelikle bir gruba dâhil değilseniz hiçbir şey anlamıyor, hiçbir şey yapamıyorsunuz. Saçma sapan bir gruba girerseniz işler daha da beter oluyor, kafası kesik tavuklar gibi koşturuyorsunuz ortalıkta ancak. Ya da grubunuz bir iki grupla birlikte zergling yapıyorsa, yani güruh halinde harita turlayıp önüne geleni alarak ilerliyorsa bu da sıkıcı oluyor. Ben bu yüzden ilk günden beri akıllı işler yapan, gerilla hareketlerine kalkışan, sağlam savunmalar çıkaran bir grubum oldu mu hemen grup liderini arkadaş listeme ekliyorum. Şimdi bakıyorum onlardan PvP’de olan varsa hemen yanlarına girip keyfime bakıyorum. Baktım ki ortalıkta hiçbiri yok, vaktimi ve sinirimi boşa harcamıyorum.

Ayrıca oyunun önemli bir sorunu,keyif almak ve biraz olsun hızlı ilerleyebilmek için mutlaka add-on’lara ihtiyacınız olması. Başka oyunlarda add-on artı bir özelliktir, burada zaruret.Oyunun arayüzü başta basit ve kullanışlı geliyor ama ilerledikçe ne kadar yetersiz olduğunu ve çok basit işleri yapabilmek için ne kadar çok vaktinizi boşa harcadığınızı fark ediyorsunuz. Mesela gereksiz bir dolu loot’u toparlamak, bunları satmak veya araştırma ve hammadde için kullanmak. Minimap olmadığı için haritaya gire çıka yol bulmaya çalışmak. Yeteneklerinizi ve ekipmanınızı düzenlemek. Üretim yaparken neyi nasıl üreteceğinizi, ne yaparsanız üretim yeteneklerinizin daha hızlı geliştiğini hesaplamak. Add-on kullanmıyorsanız oyun çok daha yavaş, çok daha sıkıcı hale geliyor.

Kısacası TESO’da yirminci seviyeden sonra işler yavanlaşmaya başlıyor, oyunun teknik sorunları yakanızı bırakmıyor. Ama bunu hayal kırıklığına dönmüş pek çok DVO’daki üst seviyeler için içerik bulamama sorunu olarak düşünmeyin. Oyunda ve özellikle de PvP’de yapabileceğiniz çok şey var. Ama ilerledikçe oyunun PvE kısmı çok yavanlaşıyor. Ayrıca oyunun bütününden ve PvP’sinden zevk almak istiyorsanız biraz ısrarcı ve sabırlı olmalı,ayrıca oyunu daha eğlenceli hale getiren detayları çözmelisiniz.

NOT

 -

KÜNYE

The Elder Scrolls Online (PC)

Tür: Devasa Online

Yapım: ZeniMax Online Studios

Dağıtım: Bethesda Softworks

Fiyatı: €54.99 (Standart), €79.99 (Digital Imperial) + aylık €12.99

Platform: PS3, Xbox 360, PC

Ne İyi?

 

+ Tamriel kıtası ayaklarımızın altında

+ Elder Scrolls oyunlarının alıştığımız mekanikleri son derece başarılı biçimde DVO’ya yedirilmiş

+ Üretim sistemi şaheser olmuş

+ Oyunun müziklerine laf edeni dövüyorlarmış

+ Görevlerin yapısı kendimizi gerçekten büyük bir hikâyenin parçası gibi hissettiriyor

+ Yetenek çeşitliliği ve karakter esnekliği sayesinde ortaya renkli bir mozaik çıkıyor

Ne Kötü?

- At dediğin besledikçe hızlanmaz, eşek alıp ata dönüştürüyoruz resmen

- Elder Scrolls klasiği çeşitli bug’lar, zindan girişlerinde çakılmalar vs peşimizi bırakmıyor

- Konuşma balonlarının eksikliği hissediliyor, hanimiş ağız tadıyla RP?

- Yer yer saçmalayan ve sıkı bir yama gerektiren instance sistemi

- İncelemeyi yazdığımız süre boyunca Tamriel’den uzak kalmamız

 

YORUMLAR
Parolamı Unuttum