Çizgi romanların satışında kapakların yadsınamaz bir rolü var. İyi bir kapak, kötü bir çizgi romanı sattırabilir. Doğal olarak ismi Batman olan bir çizgi romanın kapağında genelde şahane bir Batman görmek istersiniz. Bu Batman çizgi romanı içerisinde de ana aksiyonlar içerisinde hep Pelerinli Süvari'yi gözleriniz arar. Ancak özellikle DC cephesinde şahane bir sidekick yani yancı kültürü var. Yancı tam olarak doğru tabir değil ama teşbihte hata olmaz. Bu arkadaşlar asıl kahramanlara yardımcı olmak ve yetişmek için varlar. Muhtemelen bu akımın en büyük temsilcisi de yine Batman'in yardımcısı Robin.
Hoş zaman içerisinde çok sayıda farklı Robin görsek de Robin olmak aslında bir felsefe meselesiydi. Kendini ön plana atmadan, işleri göz önünde olmadan halletmek her karakterin kaldırabileceği veya her egonun kabullenebileceği bir durum değil. Bu yüzden başta Robinler olmak üzere tüm çizgi roman yancılarının önünde eğiliyorum, çizgi romanların gerçek emekçileri! Çizgi roman adaptasyonları da bu kadar popüler olmuşken, "acaba bir yancı filmi nasıl olurdu?" diye düşündüm. Listedeki tüm karakterler birer sidekick değil, bazıları emekli sidekick. Tarihin en ikonik emekli yardımcısı Dick Grayson yani Nightwing listede yok çünkü onun neredeyse kendine ait bir dizisi var. Marvel cephesinde de genelde bu tarz yardımcılık işleri X-Men'e dayanıyor çünkü ortada bir okul var ve genç öğrenciler bir nevi stajyer süper kahramanlık yapıyor. Ben kendi görmek istediğim beş karakteri sıraladım, herkesin elbet kendine has bir film hayali vardır.
Arsenal (Speedy)
Green Arrow'un eski yardımcısı Roy Harper'ın daha sevimli ve tatlı olduğu günlerdeki adı Speedy idi. İsme bakın ne kadar masum ve şirin. Zira kendisi kırmızı kostümüyle, bacak kadar boyuyla ve elinde okuyla oradan oraya zıplardı. Bir yetim olarak büyüyen Roy Harper'ın ilk mentorü de Brave Bow isimli bir kızıl derili Siyu şefiydi. Ok atmayı da bu sayede öğrenen Roy doğal olarak evrenin en popüler okçusu Green Arrow'un çok büyük bir hayranı olarak yetişti. Kabileden ayrılmasından sonra Oliver Queen'in cüzdanını çalarak Green Orrow'un gözüne girmeyi başaran Roy için güzel günler başlamak üzereydi.
Ancak her ne kadar bir kabilede büyüse de Roy'un içinde bitmek tükenmek bilmeyen bir parti sevdası vardı. Bu yüzden Oliver Queen tarafından bir kez de yardımcılıktan kovuldu. Bu süre zarfında Oliver'ı da geçip evrenin en iyi okçusu olmayı kafaya koyan Harper'ın başı beladan kurtulmadı ve Qurac'ta idam mahkumu bile oldu. Neyse ki buradan Jason Todd ve Starfire sayesinde kurtulan Speedy'nin hayatı da değişmeye başlıyordu. Kendisini Oliver Queen'in dengi olarak gördüğü için bir daha yancılık sayfasına geri dönmedi ve Teen Titans'a dahil oldu. Burada muhteşem bir karakter gelişimi de sergileyerek yeni dönem yancıların rol modeli haline gelmeyi de başardı.
Red Arrow ismini aldıktan sonra Hawkgirl ile bir ilişki de yaşayan Roy için işler hayal bile kuramayacağı kadar iyi gidiyordu. Lakin Promethus ile yaptığı dövüş büyük bir kırılma noktası oldu. Bu kavgada sağ kolunu kaybeden Roy, uzun bir süre komada kaldı. Cyborg'un geliştirdiği sibernetik bir kol sayesinde yeniden okçuluk günlerine dönen Red Arrow, bu kez de Arsenal olarak karşımıza çıkmaya başladı. DC'nin epey acayiplikler denediği New 52 ve sonrasında zombilik de dahil epey absürt işlerle uğraşan Roy Harper'ın tüm bu serüvenine beyaz perdede tanıklık etmek epey ilginç olabilir. En başta kızıl derililer ile başladığı yolculuğun kendi ayakları üzerinde durmak isteyen bir kahramana ve sonrasında gözünü karartıp bir idol haline gelmesine yol açan yolculuk şu ana kadar beyaz perdede izlediğimiz çoğu süper kahraman filminden daha ilgi çekici. Tabii DC daha Batgirl için bile iki yakasını bir araya getiremediği için Arsenal'in dönüşüm hikayesine an itibariyle çizgi romanlar dışında erişebileceğimiz en iyi iş Young Justice animasyonu. Günün birinde DCEU da kendini bir rotaya sokarsa Arsenal, Speedy ya da Red Arrow ne derseniz deyin Roy Harper'ın solo filmini izlemeyi gerçekten çok isterim.
Honey Badger
Marvel çizgi romanlarında başınıza gelebilecek en tehlikeli şey kesinlikle popüler olmaktır. Bakın bu marka anlamında iyi bir şey olabilir ama bir karakter olarak hayatınız boyunca sonsuz absürtlük ile karşılaşacağınız anlamına gelir. Şüphesiz Spider-Man Marvel'ın lokomotifi ve tarih boyunca Identitiy Crisis'ten tutun Clone Saga'ya ve günümüzün en popüler işlerinden Spider-Verse'e kadar çok acayip versiyonlarıyla karşılaştı. Bir dönemin en popüler karakterlerinden Wolverine'in başı ise iki şey ile belada. Birincisi mutantlar üzerinde yapılan deneyler ikincisi ise klonları veya oğulları veya kızları veya adına ne derseniz diğer pençeli akrabaları...
X-23 yani Laura özellikle X-Force dönemiyle birlikte benim kalbimde çok özel bir yere sahip. Öyle ki Earth-616'da öz hakiki Wolverine öldüğü zaman All-New Wolverine serisinde Laura'yı görünce hiç yadırgamadım çünkü babasının izinden gidebilecek tüm izleri taşıyordu. Ancak Wolverinegiller sadece Laura ile kısıtlı değil. Laura'nın da minik bir yardımcısı var ve hatta kendisi Laura'nın klonu. Gabrielle Kinney. Yani Honey Badger. Bal porsuklarını çok sevdiğimden midir nedir bu tek pençeli minik Wolvie'yi ilk gördüğüm andan itibaren benimsemekte hiç sıkıntı yaşamadım. Elinden tek perçe çıkan Gabby'nin diğer özellikleri ise biraz daha farklı. Alchemax'ın deneyleri sonucunda dünyaya gelen Gabby acı hissetmiyor.
Aslında Honey Badger'ı beyaz perdede görme fikri ilk olarak Logan filmiyle birlikte kafamda canlanmıştı. Logan'da yer alan genç Laura'nın hallerini görünce Gabby için de benzer bir formül izlenebilir diye düşündüm. Zira ben X-23'ün ergenlik döneminden çok yetişkin olup babasının izinden gittiği dönemi daha çok tercih ederim. Gabby daha yeni çağda doğmuş (ilk olarak 2017 yılında Honey Badger adını almıştı) ve hayata bakışı çok daha farklı bir karakter. Bu şirinliği ve tabii ki Wolverine soyundan gelen büyük asabiliği sayesinde teknik olarak Logan'ın torunu olan Gabby'i aksiyon içerisinde de görmek epey eğlenceli olacaktır. Tabii henüz MCU daha öz hakiki Wolverine'ini belirlemeye uğraştığı için sıra Gabby'e gelene kadar (eğer gelirse) nereden baksanız bir on beş sene beklememiz lazım. On beş sene içerisinde Gabby bile yaşlanacağı için Wolverine'in dördüncü kuşak torunu hakkında başka bir yazı daha yazmak gerekebilir.
Kitty Pryde
Öncelikle güncel çizgi roman serilerinde Red Queen olmuş, bir dönem X-Men okuluna liderlik de yapmış Katherine Anne Pryde'ı bu listeye aldığım için kendisinden özür dilemek istiyorum. Lakin benim burada bahsedeceğim karakter kendisinin çok daha eski yılları, Kitty dönemi. Çıtı pıtı bir ergen kız olarak kapısından girdiği X-Mansion'daki Shadowcat serüveni ve Days of the Future Past ile zirve yapan karakter hikayesi. Sonrasında yaşadığı karakter gelişimi ve nihayetinde Krakoa'nın da işin içerisine girmesiyle birlikte büründüğü kişilik an itibariyle sadece sinema için değil çizgi romanlar için bile halen tam olarak alışamadığım bir durum.
X-Men altın çağına girerken Chris Clermont usta ve John Byrne tarafından yaratılan Kitty Pryde beni her panelinde kendine hayran bırakan çok tatlı bir insandı. Katı cisimler arasından fışt diye geçebilmesiyle birlikte bir anda ekibin de kalbinin derinliklerine girmeyi başarmıştı. Logan'ın bile sevip, güvendiği nadir insanlardan olan Shadowcat'in ilk çıkış dönemi ise 13 yaşına kadar dayanıyor. X-Men'in o dönem için (muhtemelen hala bu rekoru koruyor olabilir) en genç üyesi olan Kitty, ekibe dahil olduktan sonra Storm ile birlikte şahane bir abla-kardeş ilişkisi de yürütmeye başladı. İlk olarak Hellfire'ın pususundan kurtularak rüştünü ispatlayan Kitty'i daha sonrasında çok daha büyük olaylarda görmeye başladık.
Days of the Future Past'in çizgi romanında da kilit rol oynayıp hem geleceği hem de geçmişi rayına sokmakta muvaffak olan Kitty'nin bir filmde başrol olarak gösterebileceği çok fazla karakterizasyon var. Ergen bir süper kahraman olmanın yanı sıra hayata bakış açısı, güçleriyle olan rahatlığı ve yeri geldiğinde tehditkar tavırları (bir insanın vücuduna elini sokup kalbini patlatmak ile tehdit ettiği şahane panelleri var) Kitty'i tek başına da muhteşem bir karakter yapmaya yetiyor. Dediğim gibi sonrasında geçirdiği büyük karakter gelişimi ve yetişkinlik döneminde mutantlara sahip çıkması, X-Men'in vazgeçilmez bir parçası olması ve okula liderlik yapması ise tatlının üzerindeki krema gibi ayrı bir lezzet olarak hikayeye dahil edilebilir. Lakin ilk etapta küçük bir kız çocuğu olarak kapısından girdiği X-Mansion'da yaşadığı serüvenler belki bu konu özelinde bir film değil de bir dizi olarak bile keyifle izlenilebilir olacaktır. Muhtemelen MCU'nun yeniden başlayacağı X-Men döneminde de Kitty'i ekip içerisinde görürüz, belki de ilk etapta film olarak değil de bir Disney+ dizisi olarak Shadowcat izleyebiliriz.
Wally West
Daha önce bu diyarlarda Wally West'i bolca öven Baran Köse çok büyük ihtimalle böyle bir film duyurusunda kendinden geçerdi. Sonra da DC'nin bu işi de nasıl batırdığını görünce oldukça öfkeli bir video çekip derdini anlatmaya çalışırdı. Ancak biz bardağın dolu tarafından bakalım. Kid Flash'ın ortaya çıkmasıyla birlikte Flash külliyatının yaşadığı gelişim ve değişim yadsınamaz. Speed Force'un da hayatımıza girmesiyle birlikte Wally'nin çok hızlı koşması demek DC Evreni içerisinde türlü türlü belanın var olması demekti. Ancak tüm bu olağanüstü skaladaki güçleri bıraksak bile Wally West'in karakter olarak hakkını teslim etmek lazım.
Barry Allen belki daha çok sevilen bir Flash olabilir ama Wally West benim nazarımda sadece Flash olarak değil bir süper kahraman olarak DC'nin en başarılı isimlerinden birisi. Titans döneminde Nightwing ile yaşadığı dostluk, muhteşem şakaları ve komik mizacıyla Wally'nin bir filme katabileceği çok fazla güzellik var. Barry Allen'ın laboratuvarını gezerken yıldırım çarpması sonucunda Flash güçlerine sahip olan Wally'nin anında bu durumu benimseyip önce Flash'ın yardımcısı olması ve sonrasında Teen Titans'a girerek Donna Troy, Speedy ve Robin (Dick Grayson daha o zamanlar toy bir Robin) ile yaşadığı muhteşem arkadaşlık dönemi çizgi roman okurları için de çok özel bir yere sahip.
Barry Allen'ın tüm evrenleri kurtarmak için kendini feda etmesinin ardından Flash olarak da muhteşem bir dönem geçiren Wally, mentoru Barry Allen'ın hayata dönmesiyle birlikte iki Flash olarak da evrende var olmuştu. Ancak dedim ya Speed Force'un işin içine girmesi belaların habercisi demek. Abra Kadabra (Pokemon değil) ile yaptığı dövüş sırasında Speed Force'a bürünen Wally evrenden silinmiş ve tüm insanların hafızasından puf diye yok olmuştu. Rebirth dönemi, Flashpoint derken yeniden ortaya çıkan Wally için sonrasında DC'nin yarattığı kaos ortamı yine pek hayırlı geçmemişti. Ancak özellikle gençlik yıllarında Teen Titans ile birlikte yaşadığı muhteşem dostluk dahil olmak üzere Wally West, şahane bir Flash filmine imza atabilir. Hazır Ezra Miller'ın Barry Allen'ı (ki DCEU Barry'si mizaç olarak fena halde Wally'i andırıyor) sorunlarla cebelleşiyorken ufuktaki Flashpoint hikayesi sonrasında kaliteli bir Wally West castingiyle birlikte yeni dönemde Wally'i Flash olarak izlemek gerçekten çok eğlenceli olabilir.
Red Hood (Eski Robinlerden Kim Kaldı)
Batman denildi mi akla hemen travmalar gelir. Sadece Bruce Wayne'in yaşadığı değil ona yakın herkes hayatının bir döneminde büyük sarsıntılar yaşamıştır. Tarihin belki de en ikonik Robinlerinden Jason Peter Todd için de durum farklı değildi. Epey kötü bir ailede büyüyen Jason, banliyölerin her türlü pisliğiyle bulaşmış bir mahkumun oğluydu. Üvey annesini uyuşturucu yüzünden kaybeden Jason Todd için hayatta kalmak bile çok büyük bir mücadele haline gelmiştir. Araba tamirciliğiyle hayatını idame ettiren Jason Todd'un araba sevdası hayatının değişmesine de yol açacaktır. Batmobile'i sökerken Batman'e yakalanan ancak bu karşılaşmada Batman'den kaçmak yerine karşısında dik duran Jason Todd'da muhteşem bir ışık gören Bruce onu Dick Grayson'ın ardından ikinci kez Robin olarak yetiştirmek üzere yanına alır.
Ancak Jason tam da benim kafada bir karakter olduğu için ve sokaklardan gelip buralardaki pislikleri Bruce Wayne gibi bir zengin çocuğundan daha iyi bildiği için çok daha vahşi bir yol izler. Batman'in en büyük ilkesi öldürmemenin sınırlarında gezen Jason ile Bruce arasında hem ahlaki hem de baba-oğul kıvamında bir ilişki başlar. Öz annesinin Joker'in elinde olduğunu öğrenmesiyle birlikte haddini aşarak Joker ile dövüşmeye kalkışan 16 yaşındaki Jason, Joker tarafından evire çevrile dövülür. Levyeyle bütün kemikleri kırılan Jason ve annesi çizgi roman tarihine geçmeyi başarır. Çizgi roman tarihinde ilk kez Jason Todd'un ölümü bir halk oylamasıyla belirlenmiştir ve ikinci Robin de bu sayede aramızdan ayrılmıştır.
Daha sonra kozmik olaylar neticesinde hafızasını kaybederek geri dönen Jason Todd, Lazarus Pit'e girer ve tüm Joker sadizmini bir kez daha yaşar. İşte bu noktadan sonra Red Hood doğmuştur ve bana göre Batman tarihindeki en kallavi karakterlerden birisi hayatımıza girmiştir. Tüm Gotham'ı haraca bağlayan Jason'ın etik değerleri Batman'in saçma sapan ahlaki pusulasından kurtulunca hem suçlular hem de kendisine yamuk yapan herkes için ölüm kapıdadır. Doğal olarak bu durum hemen Batman'in dikkatini çeker ve Jason Todd & Bruce Wayne buluşması yaşanır. Sonrasında yine çizgi roman senaristlerinin "Beyler bu da eski Robin çok abartmayın" demesiyle karşılaştığı için biraz yumuşatılmaya maruz kalır. Yine de Şahane bir orijin hikayesi, adeta bir Punishervari geri dönüşüyle Gotham'da yaşattığı muhteşem korku (Arkham Knight oyununu boşverin) özellikle +18 bir Gotham ile birlikte Red Hood'u beyaz perdede görme iştahımı yükseltiyor. Matt Reeves'in yeni dönem Batman Evreni'nin yarattığı Gotham'da hakkını veren bir Red Hood da görürsek benim için son derece sevinç dolu bir film olacaktır.
Hiç şüphesiz daha nice süper kahraman yancısı, X-Men öğretim görevlisi, öğrencisi kendi filmini hak edecek kahramanlıklarda bulunmuşlardır. Ancak ilk etapta benim aklıma bu beş isim geldi. Red Hood içlerinde gerçekten layığıyla izlemeyi en çok hayal ettiğim isim. Honey Badger ve Kitty ise tamamen kişisel Wolverine sevgim ve karakterlerle kurduğum bağ yüzünden bu listede kendine yer buldu. Çizgi romanlara ya da evrenlerine ilginiz varsa muhakkak sizin de "ya şu eleman da hep arkada kalıyor bi başrol olsa da yargı dağıtsa" diye düşündüğünüz isimler vardı. Üşenmeyip yorumlara yazarsanız müteşekkir olurum. Bir sonraki yazıda görüşünceye dek hoşçakalın.