Film tadında oyun keyfi yapmaya az kaldı sanki?
Devamını okuStar Wars denince akla doğal olarak ilk önce ışın kılıçları ve Güç geliyor ama koca galaksi bundan ibaret değil ve bu sınırların ötesinde bulabileceğiniz tonla ilginç ve güzel hikâye de var aslında. Han Solo’nun popülerliği sağ olsun, bilhassa da kaçakçılık hikâyeleri ekstra popüler. Haliyle bu tarzda karakterleri ve hikâyeleri de bolca görüyoruz çeşitli Star Wars mecralarında. Öte yandan bu mevzuyu oyun formatına getirmek de ekstra zor. Daha önce deneyip tarihin tozlu sayfalarında kaybolan örneklerine bolca rastladık. Peki son yıllardaki şöhretini açık dünya oyunları üzerinden şekillendirmiş Ubisoft’un dağıtımcılığını, The Division serisini yapmış olan İsveçli Massive Entertainment’ın da yapımını üstlendiği Star Wars: Outlaws bu noktada terazinin neresinde kalıyor? Buna kendim oynamadan kesin bir cevap veremeyecek olsam da Ubisoft Forward’ın hemen öncesinde gördüğümüz aşağı yukarı yarım saatlik sunumdan sonra kendimce bazı izlenimler edindim.
Sunumda bize oyunun hikâyesinden üç farklı görev ve mekan gösterildi. Açıkçası daha ilk gösterdikleri sekanstan da oyunun esin kaynakları net bir şekilde gözüme çarpmaya başladı. Mesela Massive Entertainemnt’ı The Division paydasında andım başta ama kendilerinin yakın zamanda Avatar: Frontiers of Pandora’yla yine lisanslı bir açık dünya oyunu yaptığına da şahitlik etmiştik -ki Outlaws’ın açık dünya tasarımlarında o Avatar etkisini biraz hissettim.
Outlaws’ın başrolü Kay Vess, Cantonicalı bir hırsız. Gerek kıyafetlerinden gerekse de duruşundan ve havasından buram buram bir Nathan Drake havası yayılıyor -ki sunumda gördüklerimde de birçok açıdan hem Nathan’ın hem de Uncharted’ın büyük esin kaynağı olduğu belliydi. Gemi enkazını araştırırken iple aşağı sallanmacalar, adımını attığı platformu göçertmeler falan derken artık sinematik yanı yüksek keşif ve aksiyon kırması oyunlar için altın standart haline gelmiş o formülün buraya da geçtiğini net şekilde hissediyorsunuz. Sunumun bu kısmı da tahmin edeceğiniz üzere keşif ve platformlar arası zıplamacaya odaklanıyordu daha çok. Sekansın sonlarına doğruysa akrobatik hareketler yerini aksiyona bırakıyor. Ves, hırsızlık ve haydutluktan gelen geçmişiyle eli silah tutan bir arkadaşımız olsa da gizliliği daha çok tercih ediyor belli ki. Ancak mevzular Ves’in baş edemeyeceği seviyeye ulaşınca o da en yakın dostunun yardımına başvuruyor: Nix, Kay’in sevimli ve uzaylı yoldaşı. Nasıl ki yeni God of War oyunlarında Atreus, Kratos’un hareket şablonunun bir parçası olarak hareket ediyorsa Nix de Kay’in becerilerinin bir uzantısı olarak yer alıyor oyunda. Kay bir köşeye sinip sessiz sessiz sıvışmaya çalışırken düşmanların dikkatini çekerek, Kay’in ulaşamadığı nesne ve noktalara müdahale ederek, hatta gerektiğinde düşmanlara direkt saldırarak bu macerada boyundan çok daha büyük işlere imza atacak gibi duruyor şimdiden. Sonuç olarak heyecanlı bir kovalamaca sahnesinin ardından ilk görev bazı belli ki spoiler olacak sahneleri es geçerek siyaha düştü ve ikinci görevi izlemeye başladım bu sefer de.
Bu ikinci görev bir İmparatorluk gemisinde geçiyordu, haliyle her yer baştan aşağı Stormtrooper doluydu! Nix’in az önce de bahsettiğim becerilerini (ve dahasını) burada da bolca sergilediler. Görev hedeflerinden birisinin direkt “Alarm çaldırma” olması da gizliliğin opsiyonel değil, yeri geldiğinde gayet gereklilik haline de gelebildiğine işaret ediyordu. En nihayetinde direkt blasterlar çekildiğinde Kay’in marifetlerini de biraz daha görebildim. Hatta Overwatch’taki Cassidy’nin Ulti’si benzeri zamanı yavaşlatıp hedeflediklerini tek seferde indirdiği bir yeteneği de vardı. Hangar bölümündeki bu çatışmayı kısa bir uzay savaşı ve hemen ardından da başka bir gezegene iniş izledi. Böylece herhangi bir yükleme ekranı ya da kesinti olmadan geçiş yapabildiğimize de şahitlik etmiş olduk. Hoş, işin teknik tarafına girersek bulutlardan gezegene geçiş kısmı tam da Jedi: Survivor’da da olduğu gibi “gizlenmiş” bir yükleme ekranı ama olur o kadarcık da.
Ve bununla birlikte sunumun son görevi ve mekanına geldik. Açıkçası bu bölüm diğer ikisinin aksine daha sinematik bir yapıdaydı. O yüzden çok detayına girip de sürprizini kaçırmayacağım ama Kay’in Crimson Dawn organizasyonunun tekerine çomak sokacak şekilde “hırsızlık” yaparak kendi bağlantılarını sağlamlaştırdığı şeklinde özetleyebilirim bu kısmı. Entrikaların bini bir para ve Outlaws adının hakkını veriyor yani.
Özetle, başta da dediğim gibi kendim bizzat oynamadan kesin bir karara varmak güç ama açık dünyada rutine sıkışan Ubisoft’a farklı bir şeyler denemek iyi gelmiş gibi duruyor şu an için. Kule açmak ve hep aynı yan etkinliklere dadanmak artık oyuncuyu boğar hale gelmişti, iyi de olmuş. 30 Ağustos’ta kendimiz oynadıktan sonra bunun sunum illüzyonu mu yoksa yeni standart mı olduğunu bizzat öğreniriz artık…